İttika

Yuce Allah'dan korkmak, haramdan ve şupheli şeylerden sakınmaktır. Boyle bir hale "Takva" denir. Bunun sahibine de "Muttakî" denilir. Muttakî olan bir zat, guvenilir ve itimat edilir bir insan demektir. Ondan hic bir kimseye zarar gelmez.

İslÂm onunde insanlar esasen birbirine eşittirler. Bunların seckinliği ancak takva iledir. Kur'an-ı Kerimde buyurulmuştur:

"Şuphe yok ki, Allah yanında en iyiniz, en cok muttakî olanınızdır."

İttikanın karşıtı fısk'dır, fucur'dur. Daha acığı, doğru yoldan cıkmak, Allah'a asi olmak, haram ve şupheli şeylerden kacınmamaktır. Boyle bir halin sonucu da felÂkettir, azabdır.

Edeb

Guzel terbiye ve guzel huylarla vasıflanmaktır, utanılacak şeylerden insanı koruyan bir hal demektir.

Edeb, insan icin buyuk bir şereftir. Edebin karşıtı İsaet'dir ki, kotuluk yapmak ve terbiyeye aykırı davranmak demektir.

Edeb, insanın susudur. Edeb, insanı nefsin arzusuna uymaktan korur ve kurtarır.

"İnsanın edebi, zehebinden (altınından) iyidir" denilmiştir.

Edebden yoksun olan bir insan, bir toplum icin zararlı mikroblardan daha tehlikelidir.

İhsan

Bağışlama, iyilik etme, bahşiş verme, hayır olarak yapılması uygun olan bir şeyi yapma demektir. İhsan, adaletin ustunde bir faziletdir. Bir Âyet-i kerimede buyurulmuştur:

"İhsan ediniz; şubhe yok ki, Allah ihsan edenleri sever."

Diğer bir Âyet-i kerimede de buyurulmuştur:

"Yuce Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsan et."

ihlÂs

Herhangi bir işi guzel bir niyetle ve saf bir kalb ile yapmak, işe başka bir şey karıştırmamaktır. Boyle bir hÂle, "Hulûs" da denir, Yapılan gorevlerin değerleri ihlÂsa gore artar. İhlÂsın karşıtı Riya (gosteriş)dir. Bir gorevi yalnız bir gosteriş icin veya maddî bir yarar icin yapmaktır.

RiyakÂr bir insan, temiz ruhlu, iyi bir insan değildir. Yaptığı işlerin mukÂfatını Allah'dan dilemeğe yuzu olmaz. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:

"Şuphe yok ki Allah, sadece kendisi icin yapılan ve kendi rızası icin istenen bir işi kabul eder.

İstikamet

Her işte doğruluk uzere bulunmak, adaletten ve doğruluktan ayrılmayıp din ve akıl cercevesi icinde yurumek demektir. Din ve dunya gorevlerini olduğu gibi yapmaya calışan bir musluman, tam istikamet sahibi bir insandır. Boyle bir insan toplumun en onemli bir organı sayılır.

İstikametin karşıtı, hıyanettir ki, doğruluğu bırakıp verilen sozu gozetmemek, caymak, emanete riayet etmemektir, insanların haklarına tecavuz etmektir. Bir Âyet-i kerimede, Peygamber Efendimize hibaten şoyle buyurulmuştur:

"Emrolunduğun gibi istikamette bulun."

İşte bu Âyet-i kerime, istikametin ne kadar onemli ve gerekli olduğunu gostermeğe yeter.

İtaat

Ust amirin dince yasak olmayan emirlerini dinleyip ona gore yurumektir. Yuce Allah'ın buyruklarını dinleyip tutmak bir taattır. İnsanın mutluluğu da bu taata bağlıdır. Bunun karşıtı isyandır. Yuce Allah'ın emirlerini dinlemeyen bir insan gunahkÂr ve hayırsız bir kimsedir ki, kendisini tehlikeye atmış olur. Artık boyle bir kimseden insanlık ne bekleyebilir:



Kur'an-ı Kerim'de şoyle buyurulmuştur:


"Allah'a itaat ediniz; Allah'ın Peygamberine de, sizden olan idarecilere de itaat ediniz."



İtimad



Guvenmek ve emniyet etmek, bir şeye kalben guvenip dayanmak demektir. Halkın guvenini kazanmak bir başarı eseridir. İktisadî ve ictimaî hayatın devamı itimadın varlığına bağlıdır. Onun icin insan, guzel ve doğru hareketleriyle herkesin guvenini kazanmaya calışmalıdır. İtimada aykırı olan şey, hiyanettir, işi kotuye kullanmaktır ki, bunun sonucu pek korkunctur.



İktisad



Her işte denge uzerinde bulunmaktır. Gereğinden fazla veya noksan harcama yapmaktan kacınmaktır. İnsan iktisada uyma sayesinde rahat yaşar. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:


"İktisad uzere bulunan fakir olmaz."



İktisadın karşıtı israf'dır, aşırı gitmektir. İsraf, yemek, icmek, giyinip gezmek gibi işlerde belli bir olcuyu aşmaktır ki, haramdır. Ferdlerin ve cemiyetlerin yıkılmasına sebebdir. Bunun icindir ki, Kur'an-ı Kerim'de şoyle buyurulmuştur:



"Allah israf edenleri sevmez."



Bir de "Takdîr" vardır ki, bir şeyi gereğinden cok fazla kısmaktır. Bu da uygun değildir.



Ulfet



Uygun kimselerle guzel bir şekilde goruşup konuşmak demektir. İnsanlar devamlı olarak yalnız başlarına yaşayamazlar. Birbirleri ile goruşmek zorundadırlar. Guzel bir ahlÂka sahib olan kimse, herkesle guzel goruşur, onların sevgisini kazanır. Bu hale, "Unsiyet" de denir. Bunun karşıtı "Uzlet" kenara cekilmek, yalnız başına kalmak, herkesten uzaklaşmaktır. Herkesle goruşmek uygun olmadığı gibi, herkesten kacınmak da uygun değildir. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:


"Mumin ulfet eder ve ulfet olunur. Ulfet etmeyen ve ulfet olunmayan kimsede ise hayır yoktur. İnsanların hayırlısı, insanlar icin hayırlı olanıdır."



Emniyet



Bir şeye guvenmek manasına geldiği gibi, insanda doğruluktan ileri gelen bir huy anlamına da gelir. İnsanların sırlarını ve mallarını guzelce saklamak da, bir emniyet halidir. Emniyetin karşılığı "Hiyanettir" sozunde durmamaktır.



Ferdleri arasında emniyet bulunmayan bir toplum geleceğinden guven icinde bulunamaz. Emniyeti kotuye kullanmak munafıklık alÂmetidir. Bir hadis-i şerifde şoyle buyurulmuştur:



"Munafıkın alÂmeti uctur: Konuşunca yalan soyler, soz verince cayar, emanet edilince hiyanette bulunur."



İnsaf



Adalet icinde hareket etmek ve gerceği kabul etmektir. İnsaf, ciddî ve iyi huylu bir insanın alÂmetidir. Bunun karşılığı zulumdur, haksızlık etmektir, hak olan şeyi inkÂrdır. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:


"İnsaf dinin yarısıdır."



Cunku gercek din, faydalı olan şeylerin kabul edilerek yapılması ve zararlı şeylerden sakınılması demektir. İnsaf sahibi olan kimse, muhakkak dinin yarısını teşkil eden o yararlı şeyleri anlar ve kabullenir. Boylece insaf, kendisinde dinin yarısı gibi sayılır.



Beşaşet



Guleryuzlu olmak ve hoş bir hale sahib olmak demektir. Beşaşet, ruhtaki saflık ve neş'enin yuzde parıltısı demektir. Karşılığı Ubuset yuz ekşiliğidir. İnsan daima guler yuzlu olmalı, hic kimseye karşı catık kaşlı bulunmamalıdır. Guleryuzluluk bir sadaka ve bahşiş sayılır. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur.



"Allah muhakkak ki yumuşak huylu ve parlak yuzlu kulunu sever."



Te'dib



Terbiye etmek, edeb ve ahlÂk uzere yetiştirmek demektir. Bunun karşıtı da, terbiyeyi terk etmek, yapmamaktır. Terbiye işinde asla gevşeklik yapmamalıdır. Kendi cocuklarını guzelce terbiye etmeye calışmak, her aile idarecileri icin vacib olan bir gorevdir. Burada yapılacak dikkatsizliğin zararları yalnız bir aileye ve ferde değil, koca bir topluma aittir. Denmiştir ki:



"Baba ile ananın terbiye etmediğini, gece ile gunduz (zaman) terbiye eder. Zamanın terbiye etmediğini de, Cehennem terbiye eder."



Teenni



Bir işte acele etmeyip duşunerek hareket etmektir. Boyle bir davranışa "Teude"de denir. Vakti gelip catan hayırlı bir iş icin teenniye (yavaş davranmaya) gerek yoktur. Fakat henuz zamanı gelmeyen bir iş icinde acele etmek, pişmanlık doğuracağından doğru değildir.



Teenni'nin karşıtı istical, acele etmektir. Bir şeyi zamanından once elde etmeğe calışmaktır. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:


"Yavaş davranmak (teenn&#238 Rahman'dan, acele ise Şeytandandır."



Diğer bir hadis-i şerifde de şoyle buyurulmuştur:



"Âhiret işi mustesna, her işte yavaş ve tedbirli davranmak hayırlıdır."



Ta'zîm



Hurmete değer bir kimse hakkında, buyuk sayıldığını gosterecek şekilde guzel bir davranışta bulunmak demektir. Bunun karşıtı "Tahkîr"dir, kucumseme hareketidir ki, asla caiz değildir.



İlim, edeb ve yaş bakımından bizden buyuk olanlara saygı gostermek, bizden kucuk olanlara da sevgi gostermek bizim icin bir gorevdir. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:


"Bizim buyuklerimize saygı gostermeyen ve kucuklerimize merhamet etmeyen bizden değildir."



Tefe'ul



Bir şeyi uğur saymak, bir olayı bir hayrın başlangıcı gormektir. Bu guzel bir zan işi olduğundan iyidir. Bunun karşıtı "Teşe'um ve Tatayyur"dur. Bu da bir şeyi uğursuz gormek, nefsin nefret duyduğu bir işi uğursuzluğa bir alÂmet saymak demektir. Bir kuşun otuşunu veya bir tarafa ucuşunu uğursuzluğa yormak gibi... Bu ise, kotu bir zan ve kuruntu eseri olduğundan caiz değildir.



Herhangi bir olaydan uğursuzluk hukmu cıkararak umitsizliğe ve kuruntuya saplanmak doğru değildir. Bazı gunlere ve zamanlara uğursuzluk yorumunda bulunmak da uygun değildir.



Peygamber Efendimiz buyurmuştur:


"Hayıra yorma, guzel soz, temiz lÂf hoşuma gider."



İnsan hayırlı soz soylemeli, fena ve uğursuz sozlerden dilini korumalıdır.



Tefekkur



Duşunmek ve bir iş uzerinde fikri geliştirmek demektir. Yuce Allah'ın kudretine delÂlet eden varlıkları duşunmeye dalmak bir ibadettir. Bircok maddî ve manevî buluşlar ve yukselmeler hep tefekkur (duşunme) sayesinde olmuştur.



Tefekkurun karşıtı, Gaflet'tir. Duşunceden yoksun olmaktır ki, insana asla yakışmaz. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:


"Yuce Allah'ın yaratmış olduğu şeyler uzerinde duşununuz; fakat Allah'ın zatı hakkında duşunmeyiniz, helÂk olursunuz."



Tevazu



Kendini buyuk gormemek, bulunduğu dereceden daha aşağı derecede saymaktır. Bunun karşıtı "Tekebbur"dur, "Tecebbur"dur. Kendini buyuk gormek, bulunduğu derecenin cok ustunde saymak, gecici şeylere guvenerek ona buna calım satmak ve gururlanmaktır ki, cok kotu bir huydur. Bir hadis-i şerif şu anlamdadır:


"Yuce Allah olculu davrananı zengin eder, israf edeni de fakir duşurur. Tevazu gostereni yukseltir, buyuklenen kimseyi de kırıp gecirir."



Tevekkul



Allah'a guvenmek, kulluk gorevini yaptıktan sonra başarıyı Allah'dan beklemek ve insan gucunun yetişemediği şeyleri Yuce Allah'a bırakıp umitsizliğe ve keder icine duşmemektir. Tevekkulden yoksun olmak buyuk bir noksanlıktır. Bir mumin bilir ki, herhangi bir işin elde edilmesi icin, sadece sebeblerin varlığı yeterli değildir. Allah'ın dilemediği bir iş; hic bir zaman meydana gelemez. O'nun dilediği bir şeyi de hic kimse engelleyemez. Bununla beraber tevekkul, sebeblere sarılmaya engel değildir. Yuce Allah olayları birer sebebe bağlamıştır. Bu konuda İlÂhî kanunlara uymak gerekir. Peygamber Efendimiz, devesini bir şeye bağlamaksızın dışarıda bırakıp Peygamberin huzuruna gelen Amr ibni Umeyye'ye şoyle buyurmuştur: "Deveni bağla da, tevekkul et."



Sebat



Sozde durmak, verilen sozu yerine getirmek, bir işte, bir inancta veya bir duşuncede kararlı bulunmak demektir. "Sabit (kararlı) olanlar nabit (başarılı) olurlar" sozu meşhurdur. Sebat başarının bir şartıdır. Doğrusu hayırlı ve hakka bağlı olan işlerde sebat etmek bir fazilettir. Faydasız olan boş şeylerde sebat gostermek ise, aklın noksanlığına ve insafın yokluğuna delÂlet edeceği icin buyuk bir kusurdur.



Cûd



Comert davranmak, insanlara ihtiyaclarını bildirmelerine meydan vermeksizin ihsan ve ikramda bulunmaktır. Verilmesi uygun olan şeyleri, uygun yerlere kolayca vermek huyudur ki, buna sehavet de denir.



Cûd ve seha (comertlik), insana yaraşan iyi bir huydur. Bunların karşıtı, hasislik, cimrilik ve tama'dır ki, insanlara asla yakışmaz. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:


"Comert kimsenin yemeği şifadır. Hasis (cimri) kimsenin yemeği de hastalıktır."



Hazm



Anlayışla yurumek, tedbirli davranmak ve sonucu bilinmeyen şeylere hemen atılmamaktır. Karşıtı, tedbirsizliktir. Tedbirli hareket edenler pişmanlık duymazlar. Bununla beraber hazm (ihtiyatlı bulunmak), bazan kotu kuruntulardan da ileri gelir. Onun icin hazm deyip de teşebbuste tereddut ve kuruntuya duşmemelidir. Onun icin bir hadis-i şerifde şoyle buyurulmuştur:



"Hazm bir kotuzan'dır."



Husnuzan



Guzel sanma veya bir şeyin iyiliği uzerinde inanc beslemedir. Bunun karşıtı Suizan (kotu sanma)dır. İnsan kotuzan beslemekle hic bir zaman aşırı gitmemelidir. Hic kimse hakkında da yok yere kotuzanda bulunmamalıdır.



Doğrusu, herhangi bir kimse hakkında koru korune "Pek iyi bir insandır" diye hukum vermek de husnu zannı kotuye kullanmak olacağından iyi bir davranış değildir. Onun bunun işlerini araştırmak, kusurlarını oğrenme arzusunda bulunmak, tecessus denilen, kotuzandan doğan ve ahlÂka aykırı olan bir harekettir ve haramdır. Bunun hakkında Kur'an-ı Kerimde buyurulmuştur:



"Şuphe yok ki, zannın bir kısmı gunahtır."



Hıfz-ı Lisan



Dili gereksiz sozlerden koruyup ihtiyactan fazla soz soylememek halidir ki, cok iyidir. Bunun karşıtı "MalÂyani" denilen faydasız şeylerle uğraşmak ve ağıza gelen her şeyi soylemektir.



Akıllı olanlar cok kez susarlar. Gerek gorulmedikce soz soylemek istemezler. Susmak cok guzel bir şeydir. Yeter ki, bir hakkın kaybolmasına veya bir gerceğin yanlış anlaşılmasına sebebiyet vermiş olmasın.



Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurmuşlardır:


"Her kim Allah'a ve Âhiret gunune iman ediyorsa hayır soylesin veya sussun."



Hakk



Yuce Allah'ın mubarek bir ismidir. Her doğru olan ve değişmeyen şeye de hak denir. Bunun karşıtı "Batıl" sozudur.



Herkesin meşru bir şekilde elinde bulundurduğu yetkiye veya mulke de hak denilmiştir. Bunun coğulu "Hukuk"dur.



Her hak karşılığında bir gorev vardır. Bir insan hayat (yaşama) hakkına, namus ve şeref hakkına sahibdir. Bunlara hic kimsenin tecavuz hakkı yoktur. Her insan karşılıklı olarak bu hakka sahib olduğu icin herkes karşısındakinin hakkını kabul ve ona uygun hareket etmekle gorevlidir ve bu gorevleri korumakla yukumludur. Bu haklara tecavuz haramdır, cezayı gerektirir. Toplum duzenine engel olur.



Hak hic bir zaman değişmez. Hakka, kuvvet ve diğer şeyler ustun gelemez. Gecici olarak kaybolan bir hak, bir gun dunyada değilse bile Âhirette meydana cıkacaktır.



Hikmet



İlim ile amelin birleşmesinden meydana gelen yuksek bir sıfattır. Bilmeyen veya bildiği ile amel etmeyen kimse hikmet sahibi değildir. Her şeyin aslını oğrenmek icin edinilen bilgiye de hikmet denir. AdÂba, ahlÂka, oğutlere ait guzel sozlere ve fıkralara da hikmet denir.



Hikmet sahibi olan insanda, zekÂ, ezberleme, guzel duşunme, kolaylıkla oğrenme, acık zihin, iyi anlayış ve kavramları hafızada tutma gibi duygular belirir. Bir Âyet-i kerimede buyurulmuştur:


"Kendisine hikmet verilen kimseye, muhakkak bircok hayır verilmiş olur."



Bir hadis-i şerif de şoyle:


"Hikmet, muminin yitiğidir. Onu nerede bulursa alır."



Hilm



Şiddete sabredip tahammul etmek, ofke ateşini sondurmek ve nefsi heyecandan korumaktır. Yerinde yapılan boyle bir davranış buyuk bir fazilettir. Bunun karşıtı "Hiddet, tehevvur"dur. Bu da bir ofke, titizlik ve kızgınlık halidir. Hoşa gitmeyen bir olaydan dolayı gazab kuvvetinin parlayıp meydana cıkmasıdır.



Kızgınlık ve darılma halleri, kalbdeki kanın taşması zamanında meydana gelen bir nefis değişikliğidir ki, haksız yere olunca bir kusur sayılır, pişmanlığı gerektirir. Fakat akla uyarak haksızlığa karşı olan bir ofke iyidir. Cunku kutsal inanclar bununla korunur.



Hilm, ilim ve hikmete bağlı olmalıdır. Bir hadis-i şerifde şoyle buyurulmuştur:


"Hic bir şeyin bir kimsede birleşmesi ilimle hilmin birleşmesinden daha ustun olamaz."



Hamiyet



Kutsal şeyleri ve milletin haklarını gozetmek, namus ve şerefi suclamadan koruma uzerinde gosterilen ve fikirleri korumak yolunda gosterilen cabaya "Cahilce hamiyet" denir ki, bu pek kotudur.



Haya



Utanma, hicab, ar, namus manalarına gelir. Cirkin şeylerden nefsin darlanması, edebe aykırı bir işin meydana cıkmasından dolayı kalbin duygulanıp sıkıntı icinde kalması demektir. Bunun eseri hemen yuzde belirmeye başlar.



Haya pek guzel bir huydur. Bunun karşıtı Vakahat (utanmazlık)tır. Batılı hak şeklinde gorup cekinmeksizin onu yapmaktır.



Hayasızlık, insanı insanlıktan cıkarır, hayvanlardan daha aşağı duşurur. Bir hadis-i şerifin anlamı şoyle:


"Haya imandan bir bolumdur. İnsanlardan utanmayan Allah'dan da utanmaz."



Huşu



Tevazu gostermek, hakka boyun eğmek, korku ile sevgi karışımı olan saygılı bir tavır takınmak demektir. Karşıtı, gaflet icinde kendini buyuk gorme, kalb huzurundan yoksun olmadır. Bir ibadetin değeri, huşua olan yakınlığı nisbetinde artar. Haşyet de, saygı ile karışık kalble ilgili bir korkudur. Allah korkusuna "Haşyetullah" denir.



Kalbinde Allah korkusu bulunmayan kimsenin her ceşit fenalığı yapması mumkundur. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:


"Hikmetin başı Allah korkusudur."



Yuce Allah'ın kudret ve azametini duşunen her muminin kalbinde Allah korkusu parlar ve onu daima iyiliğe goturur.



Hayır



İyilik demektir. Her helal olan mal ve yarar da bir hayırdır, Allah'ın ihsanıdır. Allah rızasını kazanmaya sebeb olan her guzel iş bir hayırdır. Gecerli olan asıl hayır da budur.



Hayrın karşıtı "Şerr"dir. Hakka ve yaratılışa uymayan ve kotu bir sonucu gerektiren her şey bir şerdir, fenalıktır.



Herkes icin iyilik istemeye "hayırhahlık" denir. Bu ruhun temizliğinden ileri gelir. Butun hayır muesseseleri, hayırseverliğin bir eseridir. Başkasının fenalığını istemek de, "Bedhahlık"tır. Bu, bir ruh hastalığıdır ki, sahibinin kotu kimse olduğuna bir alÂmettir.



İşte "hased", cekememezlik ve kıskanclık denilen kotu hal, bu kotulukseverlikten başkası değildir.



Başkasının hak kazanarak elde ettiği nimetlerden rahatsız olup da o nimetlerin kaybolmasını istemek bir hasedden ibarettir. Bu pek fena bir huy olduğundan bundan cok sakınmalıdır. Bir hadis-i şerifde şoyle buyurulmuştur:



"Hasedden kacınınız; cunku ateş, odunları yakıp bitirdiği gibi, hased de guzel işleri (salih amelleri) yer bitirir."



Kotuluğe alet olan bir varlığın kaybolmasını istemek hased sayılmaz. Yine başkasının elde ettiği bir nimetin benzerine kavuşmayı istemek de hased değildir. Bu isteğe "Gıbta ve Munafese" denir ki, bazı hallerde caizdir. Yuksek bir alimin ilmine ve faziletine gıbta edilmesi (imrenilmesi) gibi...



Dostluk



İki ve daha cok kimseler arasında meydana gelen samimi bir sevgi ve bağlılık demektir. Allah icin olan dostluk devam eder. Dunya icin olan dostluk da bir akan yıldız gibi parlayıp soner.



Dostluğun karşıtı, duşmanlık, davet ve kindarlıktır. Butun muslumanlar birbirine dosttur. Cunku aralarında sonmeyen bir din kardeşliği vardır. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ummetine şoyle emretmiştir:



"Birbirinize kin tutmayınız, hased (kıskanclık) etmeyiniz, birbirinizden yuz cevirmeyiniz, ey Allah'ın kulları!... Kardeş olunuz. Bir muslumanın musluman kardeşine uc gunden cok dargın kalması helal olmaz."



Başkasının bir kederinden oturu sevinmek de bir duşmanlık eseri olduğundan caiz değildir. Buna "Şematet" denir. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:



"Kardeşin icin şematet eyleme (kotu haline sevinme); sonra Allah ona merhamet eder de, seni belÂya duşurur."



Diyanet



Dindarlık yapmak, dinin kutsal emirlerine uyarak gereği uzere hareket etmektir. Karşıtı dinsizliktir, din hukumlerine aykırı davranmaktır, butun fenalıkların en buyuk kaynağıdır.



İnsanların kurtuluşu, temiz bir halde yaşayışı ve mutluluğa ermesi, ancak diyanet sayesindedir. Diyanet doğuştan vardır. Gerek ferdler icin ve gerekse cemiyetler icin zorunludur. Onun icin diyanete sımsıkı sarılmalıdır. Bu, insanlığın yararı ve selÂmeti bakımından son derece gereklidir.



Zikir



Anmak ve hatırlamak manasınadır. Yuce Allah'ın kutsal isimlerini anmak vacib olan bir gorevdir, en yuksek bir zikirdir.



Yuce Allah'ı zikretmek, ya buyukluğunu duşunmekle olur ki, bundan yuceltme ve tazim meydana gelir. Ya da Allah'ın sonsuz kudretini duşunmekle olur. Bundan da korku ve huzun doğar. Bir de nimetlerini anmakla olur ki, bundan şukur ve hamd meydana gelir. Yahut pek acaib ve ustun olan eserlerini duşunmekle olur. Bundan da uyanma ve ibret alma yuz gosterir.



Zikrin karşıtı, "Nisyan (unutma)"dır. Yuce Allah'ın mubarek isimleri ile kulun gonlunu suslememesidir. Bu cok acınacak bir dalgınlık eseridir. Bir Âyet-i kerimede şoyle buyurulmuştur:

"Allah'ı cok zikrediniz ki, kurtulabilesiniz."



Bir hadis-i şerifde de: "Zikrin en faziletlisi LÂ ilÂhe İllallah'dır. Duanın da en faziletlisi Elhamdulillah'dır, " buyurulmuştur.



Rıza



Hoşnut olmak, uygunluk gostermek herhangi bir hukmu veya işi kalben hoş gorup kabul etmektir. Bunun karşıtı kabul etmemek, red etmek, itiraz etmektir.



Yuce Allah'ın her hukmune ve her takdirine razı olmak bir kulluk gorevidir. Gercek olan bir şeye razı olmamak bir ahmaklık işareti olduğu gibi, batıl bir şeye razı olmak da bir taşkınlık ve isyan eseridir.



Bir hadis-i şerifde şoyle buyurulmuştur:

"Allah bir kulu severse, yalvarmasını dinlemek icin onu bir sıkıntıyla sınar."



Rıfk



Yumuşaklık, yavaşlık, nezaket ve tatlılıkla iş yapmak, sonu guzel olan bir şeye guzelce boyun eğmek anlamındadır. Bunun karşıtı "Unf (şiddet), sertlik kabalık"dır ki, katı yurekli olmaktan, sertlik gostermekten, nezakete aykırı davranmaktan ibarettir. İnsan, yumuşaklık sayesinde en guc neticeleri elde edebilir. Duşmanca davranmak yuzunden de, elde edilmesi pek yakın olan şeyleri imkÂnsız bir hale getirmiş olur.



Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:

"Şuphesiz ki, Allah; yumuşak huyludur ve yumuşak huyluluğu sever. Ve sertlik uzerine vermediği şeyi yumuşak huyluluk uzerine verir."



Diğer bir hadis-i şerifde de şoyle buyurmuştur:

"Yumuşaklıktan yoksun olan, hayırdan da yoksun bulunur."



Sa'y



Calışmak, bir maksadın elde edilmesi icin gereken gucu harcamaktır. Karşıtı "Atalet, bataet, meskenet (gevşeklik, miskinlik, umursamazlık)"dır. Bu İslÂm ruhuna asla uygun değildir. İnsan hak olan şeyleri elde etmek icin duzenli bir calışma ve gayret sahibi olmalıdır. Butun ilerlemeler gayret ve calışmanın neticesidir. Kur'an-ı Kerimde buyurulmuştur:

"İnsan icin calıştığından başkası yoktur."



Ayıpları Ortmek



İnsanların kusurlarını ortmek, gormemezlikten gelmek, başkalarına acıklamamak demektir. Karşıtı "Kusurları yayma"dır.



Başkalarının kusurlarını arkalarından soylemek gıybettir. Oyle ki, bir kimsenin arkasından boyuna, elbisesine, yiyip icmesine, gezip yurumesine varıncaya kadar bir kusurunu dil goz veya el ile işaret ederek gostermek de bir gıybettir. Cunku bunları oğrenince uzuleceğinde şubhe yoktur.



Başkalarına, yapmadıkları kusurları yuklemek de iftiradır, buhtandır. Bunlar İslÂm terbiyesine aykırıdır, kesinlikle haramdır.



Bir hadis-i şerifde şoyle buyurulmuştur:

"Ne mutlu o kimseye ki, kendi kusuru kendisine, başkalarının kusurlarını gormeye zaman bırakmaz."



Onun icin insan, kendi kusurunu gorup onu duzeltmeye calışmalıdır. Ancak uygunsuz işleri hic cekinmeksizin yapıp duran gunÂhkar kimselerin bu cirkin hallerini arkalarından soylemek gıybet sayılmaz. Bu soyleme ile cirkin işler kotulenmiş ve başkaları bundan korunmuş olur. Bir İslÂm toplumuna karşı, kustahca hareket ederek ahlÂka uymayan şeyleri acıkca yapıp duran kimselerin bu rezaletini soylemek, toplumsal anlayışın guzel bir tepkisidir. Yeter ki, bu soyleyiş şahsî bir kırgınlık neticesi olmasın.



Gıybetin sorumluluğundan kurtulmak icin, mumkunse gıybet edilen kimseden helallık dilemeli, ozur dilemelidir. Bazı alimlere gore, yapılan gıybetten pişman olup istiğfarda bulunmak yeterlidir. Cunku durumu haber verip gıybet edilen kimseden helallik dilemek, bir uzuntuye, bir dargınlığa sebebiyet vermiş olabilir. Ancak o kimse bu gıybetten haberdar olmuşsa, o zaman kendisinden ozur dileyerek helallık istemek gerekir.



İki dargının ozur dilemek icin musafaha yapması (goruşup el sıkışması) helallaşmak sayılır.



ŞecaÂt



Yiğitlik, kahramanlık, kalb metinliği, gereğinde tehlikelere atılabilme ozelliği demektir. Karşıtı "Cebanet (korkaklık)"dır. Hak yolunda mukaddesatı korumak icin gosterilen yiğitlik (şecaat), cok kıymetli bir huydur.



Şefkat



Korku ile karışık merhametten ileri gelen acıyıp esirgeme halidir. Başkalarının başına gelen veya gelmesi duşunulen fena bir hal karşısında kendisini gosterir. Bunun karşıtı merhamet ve yumuşaklık duygusundan yoksunluktur ki, pek kotu bir huydur.



Şefkat, temiz ve saf kalblerin bir ozelliğidir. İslÂmda, "Yuce Allah'ın emirlerine saygı, yaratıklarına şefkat" buyuk bir esastır.



Şukur



Gorulen iyiliğe karşı, soz veya işle memnuniyet gostermek ve yapılan iyiliğin kıymetini bildirmektir. Gorulen bir iyiliği overek anmak da bir şukurdur. Karşıtı "Kufran-ı nimet (nimeti inkÂr)"dır.



Biz her an binlerce nimetlerine kavuştuğumuz Yuce Allah'a şukretmeğe borclu bulunduğumuz gibi, iyiliğini gorduğumuz kimselere karşı da teşekkur etmeğe borcluyuz. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:

"İnsanlara şukretmeyen, Allah'a da şukretmez."



Şehvet



İstek, nefse uygun olan bir şeyi istemek, hayat hareketi icin insanların birbirlerine karşı olan doğal meyilleri demektir:



Dinde yasak olmayan bir şey hakkında kararınca bir şehvet ve meyil iyidir. Dinde yasak olan bir şey hakkında ise, şehvet hayvanî bir hal olduğundan pek kotudur, zararlıdır. Bundan kacınmak gerekir.



Heva, boşuna arzu, meşru bir sebeb olmaksızın nefsin bir şeye meyletmesidir. Heves de, bir şey uzerinde gosterilen ham ve noksan bir aşk ve sevda demektir. Bunların ikisi de iyi değildir. İnsanın feyiz ve şerefine engel olurlar. Peygamber Efendimiz şoyle dua ederlerdi:



"Ya Rabbi! Beni ahlÂkın cirkin olanlarından ve hevalardan uzak bulundur."



Sabır



Acıya katlanmak, bedene uygun duşmeyen hallere telÂş gostermeksizin karşı koymaktır. Bunun karşıtı sabırsızlık (ceze') dir. İnsan yaşadıkca birtakım acı olaylar karşısında kalır. İşte bunlara karşı sabretmek gerekir. Bir Âyet-i kerimede de:

"Şuphe yok ki, Allah sabredenlerle beraberdir," buyurulmuştur.



Sabrın sonu selÂmettir, başarıdır. Sabır acıdır; fakat sonucu tatlıdır.



Sabırsızlık ruhun gevşekliğinden ileri gelir. Ancak, dine uymayan şeyler hakkında sabır caiz değildir. Bunlara karşı kalben bir acı duyulması ve mumkun ise mucadele yapılması gerekir. Savulması mumkun olan kotuluklere veya ihtiyaclara katlanmak sabır değil, bir acziyet ve miskinliktir. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurmuşlardır:

"Allah'ım! Ben acziyetten ve tenbellikten sana sığınırım."



Sadakat



Doğruluk, gerceğe uygun olan doğru sozdur. Garaz lekesinden temizlenmiş ve her yonden halis olan bir dostluk da sadakatdır. Herhangi bir doğruluğa da sadakat denir. Doğruluğun karşıtı yalandır. Sadakatın karşılığı hiyanettir, doğruluktan yoksun olmaktır. İnsanlara sıdk ve sadakat yakışır. Yalancı bir kimseyi ne Allah sever, ne de kulları...



Yalan haramdır. Yalancı bir kimsenin insanlık bakımından hic bir kıymeti olamaz. Soylediği yalan sozleri ile insanları aldatan, yaptığı hile ve uydurmalarla otekini berikini saptırmaya calışan kimseler cok buyuk gunahkÂrdır. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:

"Bize hiyanet eden bizden değildir. Hile ve aldatmayı yapanlar cehennemdedirler."



Sonuc olarak, insanın sozu de, ozu de doğru olmalıdır. Doğru olmayanlar icin mutluluk kapıları kapalıdır. İslÂmiyet gibi, hikmet ve gercek esasları uzerinde kurulmuş bir dinde doğruluğa aykırı bir şey asla yer bulamaz.



Salah



İyi hal, her hayrı kendinde toplayan faziletlerden ibaret yuksek bir vasıftır. Karşıtı "Fesad ve Fucur"dur. Bir millet, kendi ferdlerinin iyiliğine calışmalıdır. Calışmazsa, fesadcıların eline esir duşer. Bir musluman din ve dunya gorevlerini oğrenip guzelce uygulamadıkca iyi hal sahibi olamaz.



SılÂ-i Rahim



Akrabayı arayıp sormak, akrabanın kusurlarını bağışlamak muhtaclarına yardım etmektir. Akraba ile goruşmek, sohbette bulunmak, kendilerine selÂm ve hediye gondermek sılÂ-i rahim sayılır. Yakın bulunan akrabayı, mumkun ise, bulundukları yerlere gidip ziyaret etmek, uzak akraba ile de mektuplaşmak gerekir. Karşıtı "Kat-ı Rahîm (akrabayı unutup onlarla ilgiyi kesmek)"dir. Boyle bir tutum, İslÂm'ın oğutlediği ailevî ve ictimaî gorevlere aykırıdır. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:

"SılÂ-i rahim, omru uzatır."



Salabet



Metin olmak, kutsal varlıkları korumak icin insanın sahib olduğu kalb kuvveti demektir. Karşıtı, gevşeklik ve inanc bozukluğudur. SalÂbet cok kıymetli bir huydur. Bazan salÂbet yerine taassub da kullanılır. Taassub, aslında Âdet ve geleneklerde veya maddî ve manevî şeylerde fazla direnip taraftarlık yapmaktır. Bu yonden iki turludur: Biri dine uygun olan taassubdur. İnanclara ve din gerceklerine gosterilen sebattır. Bu cok iyidir. Diğeri ise, batıl ve faydasız Âdetler, modalar, fikirler, yapılıp yapılmamasında dinî bir sakınca bulunamayan işler uzerinde gosterilen taassubdur ki, bu pek kotudur. Ne yazıktır ki, bazı kimseler, bu ikinci kısımdan olan asılsız şeylere dort elle sarıldıkları halde, mukaddesata ve din esaslarına bağlı kalan kimselere bir kusur olmak uzere taassub isnad etmekten kendilerini alamazlar. Bu, cahilce bir goruşun sonucudur, bundan kacınılmalıdır. Gerceği gercek, batılıda batıl gormeye calışmalıdır.



Zarafet



İncelik, kibarlık, ince zek eseri hoş soz ve işler ile vasıflanma huyudur. Karşıtı, kabalık denilen bir haldır. Bu, ruhlar uzerine fena tesir yaptığından kotudur. Yaratılışta olan zarafetler, olcuyu taşırmamak şartıyla iyidir. Fakat her işte ve her sozde zarafet gostermeye calışmak, vakar ve ciddiyete aykırıdır, hafiflikten ibarettir. Onun icin bu hususta aşırı davranmamalıdır.



Adl, Adalet



Hakka yonelmek, haksızlıktan kacınmak, her hakkı sahibine vermeye calışmaktır. Karşıtı "Zulum, gadr"dır, insafsızlıktır. Dunyanın butun duzeni ve duzgunluğu adaletle kazanılır. Yuce Allah bize adaleti emrediyor. Onun icin insan, her davranışını bir olcu ve adalet icerisinde yapmaya calışmalıdır. Gorevinde adaleti gozetmeyen bir insan, kendisine de, vatanına da, butun insanlığa da fenalık etmiş olur. Herhangi bir hakkın kaybolmasına veya geciktirilmesine sebeb olmak bir zulumdur. Her hangi kimseden haksız yere bir şey almak zulumdur. Herhangi bir insana veya hayvana haksız yere eziyet vermek de bir zulumdur. Zulmun sonucu ise, azabdır, felÂkettir. Bir hadis-i şerifde şoyle buyurulmuştur:

"Zulme uğramışın duasından kork; cunku onunla Allah arasında perde yoktur."



Azim



Bir işe kesinlikle niyet etmek, bir işi yapmaya kalbi bağlayarak yonelmektir. Karşıtı, "Tereddut ve Terahi (geciktirme)"dir. Haklı gayeler uğrunda azimli olmak bir ozelliktir. Bir Âyet-i kerime şu anlamdadır:

"Azmedince de Allah'a tevekkul et, artık tereddut etme, şubhe yok ki Allah Teal tevekkul edenleri sever."



Aşk



Fazla sevgi ve ilgiden bir şey hakkında kalbin pek ziyade ilgi ve cekicilik kazanmasıdır. İnsanlar, maddeten veya manen guzel ve lezzetli buldukları şeylere karşı kalblerinde bir meyil duyarlar. Bu meyil ılımlı olursa "muhabbet", pek kuvvetli olursa "aşk" adını alır. İnsanlar hoşlarına gitmeyen şeylere karşı da bir "nefret" duyarlar. Bu nefret ılımlı olunca "buğz", pek kuvvetli olunca da "Makt (kin)" adı ile anılır.



Mukaddesata karşı olan meylin bir aşk derecesinde bulunması pek sevimlidir. Fakat olumlu varlıklara, gecici guzelliklere karşı aşk derecesinde olan meyil, kalbin gevşekliğinden, duşuncenin noksanlığından ileri geldiği icin kotudur.



Mukaddesat hakkındaki aşka: "Gercek aşk, Rahmanî aşk" denir. Gecici ve nefsanî şeyler hakkındaki aşk da "mecazî aşk, himarî aşk" adını alır. Onun icin bu ikinci kısımdan kacınmak, her faziletli insan icin bir gorevdir.



İsmet



Gunahlardan kacınma huyuna sahib olmak, Hak TealÂ'nın korkusu ile butun cirkin şeylerden beri bulunmak demektir. Fena şeylerden uzakta kalmak da, Yuce Allah'ın bir koruması olduğundan bir ismet sayılır.



İsmetin karşıtı; sucluluk ve gunahkÂrlık halidir. İnsanın asıl guzelliği ve şerefi kazandığı ismet sayesindedir.



İffet



Namus, perhizkÂrlık, nefsi hayvanî sarkıntılıklardan engellemek huyudur. Karşıtı "Fuhuş"dur. Namusa aykırı harekettir.



Ruhların temizliği iffetledir. İffetsiz bir kimse, zehirli mikroplardan daha zararlı bir yaratıktır, kendisinden her halde uzaklaşmak gerekir. Peygamber Efendimiz şoyle buyurmuştur:

"Allah'ım! Ben senden dunyam, dinim, ehlim ve malım hakkında iffet dilerim."



Af



Bağışlamak, suctan gecmek, gunahkÂr kimse hakkında lÂyık olduğu azarlamayı bir lûtuf olarak terk etmek anlamındadır. Safh da bir meseleden dolayı goz yummak, başa kakmamaktır ki, af ile beraber kullanılır.



Af ve safh'ın karşıtı, intikam ve muahaza (azarlama) dır. İntikam ki, acı cıkarmak, fena bir işe karşı goğus ferahlığı icin diğer bir fena iş yapmaktan ibarettir, bazı şartlarla caiz olabilir. Fakat af ile muamele yapmak, şuphe yok ki daha iyidir. Affın zevki, intikamın zevkinden daha coktur. Bir hadis-i şerifte buyurulmuştur:



"Yuce Allah bir kula af sebebiyle, izzetten başka bir şey arttırmaz."



Bir şahsa karşı kalben tutulan bir buğz, ofke ve zarar verme arzusuna da "Kin" denir ki, bu da cok defa insanlığa uygun olmaz. Yalnız mukaddesata duşman olanlara karşı, kalbde devamlı bir kin ve duşmanlık beslenmesi gerekir.



Ahd



Soz vermektir. Gozetilmesi gereken sozleşmeye de "ahd" denir. Ahdin (sozleşmenin) gereğine uymak vacibdir. Verilen sozu yerine getirmemek bir zulumdur. İnsanlar verdikleri sozde durmalıdırlar. Bundan sorumludurlar. Verilen bir sozde, haklı bir sebeb olmaksızın durmamak insanın kıymetini ayaklar altına alacak kadar buyuk bir alcaklıktır. Bir hadis-i şerifde şoyle buyurulmuştur:

"Ahdin guzelliği (verilen sozun yerine getirilmesi) imandandır."



Fazl, Fazilet



Ustunluğe, iyilik ve ihsana, ilim ve marifete "fazl" denir. İlim ve irfan bakımından olan yuksek dereceye ve ahlÂk gorevlerine bağlanmak huyuna da "fazilet" denir. Fazlın karşıtı, kotuluk, hasislik ve cehalettir. Faziletin karşıtı da, rezillik ve alcaklıktır. Faziletin coğulu "fezail"dir. Hikmet, adalet, şecaat ve iffet sıfatlarına "Fezail-i asliye" adı verilmiştir. Bunlardan bircok faziletler doğar. İnsan, fazl ve faziletle vasıflanmalıdır. İnsanlık şerefi ancak bu sayede kazanılmış olur.



Futuvvet



Yiğitlik, nefis şerefi, iyilik ve comertlik, dostların kusurlarını af ve bağışlama demektir. Bunun karşıtı, cebanet (korkaklık), zillet, hasislik ve tirkekliktir. Yiğitlik, sahibini dine ve iyiliğe aykırı işlerden korur, fedÂkÂrlığa ve efendiliğe goturur. Onun icin yiğitlikle (futuvvetle) vasıflanmaya calışmalıdır.



Feraset



Zihin uyanıklığı, bir şeyi cabukca anlayış kabiliyeti, bir insanın ahlÂk ve davranışını yuzunden anlamak halidir.



Feraset iki turludur: Biri, bir ceşit ilham eseridir ki, sebebi bilinmeksizin meydana gelir. Diğeri kazanılan bir haldir ki, ceşitli huylara dair bilgi edinmek sebebiyle olur.



Ferasetin karşıtı, belÂhet (anlayışsızlık), zekÂdan yoksunluktur. Ferasetli insanların yanında uyanık olmalı, edeb ve fazilete aykırı şeylerden kacınmalıdır. "Muminin ferasetinden sakınınız; cunku o, Allah'ın nuru ile bakar," buyurulmuştur.



Kadirşinaslık



Herkesin gercek yerini ve değerini bilip hakkında ona gore işlem yapmaktır. Karşıtı, Kadirnaşinaslık (değer bilmemezlik)dir. Sosyal hayatta, değer bilmenin buyuk bir onemi vardır. Kıymet bilen milletler arasında ilim ve huner sahipleri coğalır. Kadir ve kıymet bilmeyen milletler de, bilgi ve marifetten yoksun kalırlar. Bir hadis-i şerifde şoyle buyurulmuştur:

"İnsanları kendi yerlerine indiriniz (herkese derecesine gore muamele ediniz)."



Kanaat



Kısmete razı olmak, yemek ve icmek gibi şeylerde tutumlu olarak orta bir halde hareket etmektir. Karşıtı, israf (savurganlık)dır. Kanaatı yanlış anlamamalıdır. Kanaat, mutlaka az ile yetinip tembellik icinde yaşamak değildir. Hırsla hareketten kacınmak, başkalarının nimetlerine goz dikmeyip hakkına razı olmak ve bir gonul huzuru ile yaşamaktır. Bircok hırsızlıklar ve cinayetler, kanaatsızlığın sonucudur. Bir hadis-i şerifde buyrulmuştur:

"Kanaat tukenmez bir hazinedir."



Gercekten kanaat sahibi bir kimse, işini yoluna kor, başkalarına muhtac olmaktan kurtulur. Hazinelere sahibmiş gibi, şeref ve huzur icinde yaşar. Diğer bir hadis-i şerifde de şoyle buyurmuştur.:

"Kanaat eden aziz olur, hırslı olan da zelil olur."



Herhangi bir işte bilinen miktarı aşmak bir israfdır. Bir şeyi boş yere dağıtmak, uygun olmayan yerlere harcamak bir tebzir (savurganlık) dır. Bir şeyin elde edilmesini hasislikle karışık bir şekilde isteyip durmak da tama'dır ki, bunlar kesinlikle kotu huylardır.



Hırs'a gelince, bu da bir şey hakkında gosterilen aşırı bir istek ve meyilden ibarettir ki, iki turlu olur: Biri, adi şeyler hakkında olan hırstır ki, bu kotudur. Kalbin ihtiyacından ve gevşekliğinden ileri gelir. Diğeri ise, yuksek ve guzel şeyler hakkındaki hırstır. Bu iyidir, ruhun iyiliğine ve himmetine delÂlet eder.



Kerem



Comertlik, şeref, kıymetli şeyleri gonul hoşluğu ile vermek demektir. Bunun karşıtı, hasisliktir.



Kerem, yuksek bir huy uzere yaratılmış insanlara ait bir ozelliktir.



Lutf



İyilik ve guzelliktir. Yumuşaklıkla ve okşama ile muamele yapmaktır ki, insanlık nişanıdır. Karşıtı, cevr (eziyet)dir ki, insanlığa yakışmaz. Yaratıklar hakkında gosterilen lûtuf ve kerem, yaratıcının yardımına kavuşmaya bir yoldur.



LÂtife, Mizah



Şaka ve hoş duygulu soz demektir. Karşıtı, ciddiyet'dir. Sırf bir eğlence ve iltifat icin yapılan ve hic bir kimsenin gonlune dokunmayan lÂtifeler caizdir. Yeter ki hoş olsun, gereğinden fazla olmasın.



LÂtifenin cokluğu gulmeyi artırır, kalbi oldurur, heybeti giderir, duşmanlığa sebeb olur. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur: "İnsan bir soz soylerken bununla yanındakiler guluşurse, kendisi Sureyya'dan (yıldızdan) daha uzağa ucar gider. " Şeref ve heybeti havaya gider, demektir. Bundan dolayı, bu gibi lÂtifelerden cekinmelidir.



Mubahat



Oğunme, boburlenme, maddî ve manevî bazı vasıflardan dolayı oğunmek demektir. Takdir edilmeye değer yuksek şeylere sahib olmaktan dolayı ovunmede bulunmak caizdir. Fakat herhangi bir gecici varlıktan dolayı oğunmek, kendisini yuksek gormek asla caiz değildir. Boyle bir davranışa "Ucb, gurur, cahilce oğunme" denir ki, pek kotudur.



Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:

"Uc şey helÂk edicidir: Fazla cimrilik, kendisine uyulan heva (nefis arzusu), kişinin kendi nefsini beğenmesi."



Metanet



Sağlamlık, dayanıklık manasınadır. Deyim olarak: İnsanın fikrinde sabit olması, tutumunda kuvvetli ve inancında koklu bulunması demektir. Bunun karşıtı, gevşeklik ve kuvvetsizliktir. Hak uğrunda metanet gostermek, kıymetli bir huydur.



Medh



Ovmek, irade ile yapılan guzel işlerden dolayı dil ile ovme demektir. Karşıtı, zem (yermek)dir. Birinin aleyhine fena sozler soylemek, onun kotu hallerini meydana koymaktır.



Ovguye lÂyık kimseleri ovmek, cemiyet arasında fazilet ve kemalin artmasına sebep olabileceği icin iyidir. Fakat ovulmeye lÂyık olmayanları ovmek, gerceğe aykırı, ahlÂka zıd ve başkalarını aldatmaya sebeb olacağından pek kotudur. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:

"Ovuculeri gorduğunuz zaman yuzlerine toprak sacınız."



Doğrusu, şahsî bir cıkar duşuncesi ile lÂyık olmayanları ovmeye kalkışanlÂr, boyle bir muameleye hak kazanırlar. Herhangi bir insanı haksız yere yermek de haramdır.



Mudara, Mumaşat



Yuze gulmek, gorunuşte dost olmak, insanlara karşı guzel davranışlarda bulunmak, başkalarının fikirlerine uyarcasına hareket etmek, sukûn ve anlayış uzere durmaktır. Din esaslarına uygun olarak yapılan mudara iyidir, başarıya sebebdir. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:

"İnsanlara mudara etmek bir sadakadır."



Diğer bir hadis-i şerif de şoyle:

"Ben farzlarla emrolunduğum gibi, insanlara mudara ile de emrolundum."



Fakat guzel bir sonuc duşuncesiyle olmaksızın, herhangi bir kimsenin makamından ve servetinden dolayı yuzune gulmek, ona mudarada bulunmak cok kotudur. Boyle bir davranışa, temelluk, tabasbus, mudahane (yağcılık), yaltaklanmak, dalkavukluk denir ki, insaniyete asla yakışmaz. Dince yasak, aklen de cirkindir.



Muhabbet



Sevgi, dostluk ve lezzet duyulan bir şeye gonlun meyletmesi demektir. Bunun karşıtı Buğz (nefret), duşmanlıktır.



Muhabbetler iki turludur: Biri sebebi kaybolan muhabbetlerdir. Bir kimseyi yalnız dunyalığından dolayı sevmek. O dunyalık aradan kalkınca, muhabbet de aradan kalkar. Diğeri sebebi kaybolmayan muhabbettir. Herhangi bir insanı, yalnız Allah icin sevmek gibi... Bu tur muhabbetler devam eder. İşte ahlÂkca bir fazilet sayılan muhabbetlerden maksad da, bu tur sevgilerdir. Bir hadis-i şerifde şoyle buyurulmuştur: "Yuce Allah'a amellerin en sevgilisi, Allah icin muhabbet ve Allah icin buğzdur." Onun icin insan Yuce Allah'ın sevdiği şeyleri sevmeli ve sevmediği şeyleri de sevmemelidir.



Merhamet, Rahm



Esirgemek, acımak, şefkat gostermek, caresizlerin hallerine kalben acıyarak kendilerine yardımda bulunmak demektir. Merhamet, temiz ruhların bir susudur. Yalnız insanlara değil, hayvanlara da merhamet etmeli, acımalıdır. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:



"Yerde olanlara merhamet ediniz ki, gokte olanlar size merhamet etsin."



Muruvvet



Erkeklik, insanlığa uygun olan şeyi yapmak, guzel gorunen şeyleri alıp yerilmeyi gerektiren hallerden kacınmak demektir. Bunun karşıtı, namerdliktir.



Acıkca yapılmasından utanılacak bir işi, gizlice yapmamak da bir muruvvet sayılır. Gorulen bir iyiliği unutmamak ve fırsat duştukce karşılığında iyilik yapmak da bir muruvvet eseridir.



Muşavere



Danışma, bir işin hayırlı olup olmadığını anlamak icin uygun gorulen kimselerle goruşup fikirlerini almak demektir. Karşıtı dediğim dediklik ve kendini beğenmişliktir.



Muşavere bir sunnettir. İnsan danışma sonunda aydınlanır, bilmediği ve hatırına gelmeyen şeyleri oğrenir, tedbirli olarak hareket etmiş olur. Yalnız kendi fikri ile hareket eden, cok kez pişmanlık ceker. Bir hadis-i şerifin anlamı şoyledir:

"Muşavere eden (danışan), zarar gormemiştir."



Ancak kendisine danışılacak kimse, doğru sozlu, tecrubeli, danışılan iş uzerinde bilgili, hiddet ve gurur gibi hallerden beri olmalı duşuncesini olduğu gibi soylemekten cekinmemelidir.



Muavenet, Teavun



İnsanların birbirine yardımda ve hizmette bulunmaları demektir. İnsanlar daima birbirlerinin yardımına muhtactırlar. İnsan, elinden gelen yardımı akrabasından ve dostlarından, din kardeşlerinden esirgememelidir. Ancak yardımlar iyi işlerde olmalıdır. Kotu işlerde yardımcı olmak gunahtır, zarardır. Kur'an-ı Kerimde buyurulmuştur: "Birbirinize iyilik ve takva uzere yardım ediniz. Gunah ve duşmanlık uzere yardımlaşmayınız."



Minnet



İyilik etmek manasına geldiği gibi yapılan iyilikleri birer birer sayarak başa kakmak anlamına da gelir. Bu ikinci anlamda olan minnet, fena bir huydur, yapılan iyilikleri siler. Bir Âyet-i kerimede buyurulmuştur:

"Ey muminler! Sadakalarınızı, minnet altında bırakarak ve eziyet ederek boşa cıkarmayın."



Fakat iyilik edilen kimse nankor olursa, uyarılabilir, nankorluğe son verilmesi kendisinden istenebilir.



Namus



Şeref, iffet, edeb, haya, emniyet ve istikamet gibi faziletlerin tumunden ibaret olan pek kıymetli bir vasıftır. Şeriata ve kanuna da namus denir. Melek Cibril-i Emîn'e Namus-i Ekber denilmiştir. Namusun karşıtı, iffet ve istikametten yoksun bulunmaktır.



Namus, değişmeyen bir gercektir. Onun bunun anlayışına gore değildir. İslÂm ahlÂk ve adÂbına uymayan herhangi bir şeyin namus vasfı ile ilgisi yoktur. Onun icin islÂm ahlÂkına uymayan şeylerden kacınmak gerekir.



Nifak



İki yuzlu olma, dil ile mumin veya dost gorunup kalbde kufur ve duşmanlığı gizlemek anlamındadır. Boyle bir insana Munafık, Zulvecheyn (iki yuzlu) denir. Bir hadis-i şerifde şoyle buyurulmuştur:



"İki yuzlu olan kimse, Allah katında bir mevki sahibi olamaz."



Onun icin insan samimi olmalı, dili kalbine, sozu de ozune uygun bulunmalıdır.



Nemime



Soz gezdirmek, koğuculuk yapmak, bir kimse aleyhine soylenen sozleri bir kotuluk maksadı ile o kimseye ulaştırmak demektir. Bu cok kotu bir huydur. Bu yuzden nice dostların arası acılır, nice duşmanlıklar yuz gosterir. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur: "Koğucu olan Cennet'e giremez." Boyle bir musluman azaba hak kazanır demektir. Doğrudan doğruya cennete girmeye lÂyık olamaz. Ne buyuk bir korkutma!.. Boyle cirkin bir halden Allah'a sığınırız.



Va'd



Soz vermektir. Soz verilen bir şey, bir kimsenin yapacağına dair soz verdiği iştir. İnsan gerek olmadıkca bir şey icin soz vermemelidir. Soz verince de "İnşallah" deyip onu yerine getirmelidir.



Bir hadis-i şerifde şoyle buyurulmuştur: "Va'd (verilen soz) borctur. "Onun icin, verilen sozu yerine getirmek insanlık borcudur."



Vefa



Verilen sozu yerine getirmek, borcu odemek, din ve akla uygun olarak gereken şeyi yerine getirip altından cıkmak demektir. Bu pek şerefli bir gorevdir. Karşıtı Hulf, caymak, sozunde durmamak, verilen sozu yerine getirmemektir ki, bu haramdır. Eski dostluğu korumaya da "VefakÂrlık" denir. İnsan vefalı olmalı, dostluk haklarını unutmamalıdır.

Vakar

Ağırbaşlı olmak, yapılacak işlerde tedbirli ve yavaş davranmaktır. Bunun karşıtı "Hafiflik"dir. Samimi olan vakar, insanın kıymetini yukseltir. Bunun işareti, insanlar arasında ve yalnızlıktan eşit bir hal uzere bulunmaktır. Hafiflik ise, insanın şerefini giderir.

Vakar, bir buyuklenme hali değildir. Duşunceden ve şerefi koruma duygusundan, ilmin ve hilmin kuvvetinden ileri gelir. Hafiflik ise, ahmaklık ve az akıllılık nişanıdır. Gereksiz yere oteye beriye bakıp durmak veya gidip gelmek, bazı organları oynatmak, her soze onemle kulak vermek, gereksiz sorular sormak, soru ve cevablarda acele etmek; elbise ve kıyafete gereğinden fazla duzen vermek hep hafiflik eseridir. Onun icin insan, boyle hafif sayılacak hareketlerden kendisini korumalıdır.

Himmet

Yuksek bir irade, kalbin butun ruh kuvveti ile Yuce Allah'a ve kutsal amaclara yonelmesi demektir. Bunun karşıtı, huyun aşağılığı ve bayağı şeylere istek gostermesidir. İnsan himmetine gore yukselir. "Himmetin yuksekliği imandandır." Yuksek gayelere yetişmek arzusu, ustun bir himmetin nişanıdır.

Daima yukseklik aynasına guzunu dik ki,

Gozunden himmet nuru yansıyıp parlasın...

Yusr

Kolaylık, zenginlik, bir şeyin yapılması veya yapılmaması uzerinde kolaylık gostermek demektir. Karşıtı, Usr (gucluk) sozudur. Cetinlik demektir. İslÂmda kolaylık bir esastır. Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurmuşlardır:

"Mujdeleyiniz, tiksindirmeyiniz. Kolaylık gosteriniz, gucleştirmeyiniz."

Onun icin insanların kalblerini sevindirmek, nefret doğuracak şeylerden kacınmak ve insanlara her işte kolaylık gostermek esastır. Bir hadis-i şerifin yuksek anlamı şoyledir:

"Din kolaylıktır. Dinde ustunluk yarışına cıkan herhangi bir kimseye, din muhakkak ustun gelir."

Artık kutsal İslÂm dininin butun insanlık icin rahmet olan bu mubarek esasını guzelce bilmeli, onun her yonu ile kolay olan ve uygulanması cok uygun olan emirlerine ve hukumlerine gereği uzre bağlanmalıdır. Onun gosterdiği geniş ve nurlu yolu izlemeye calışmalıdır. İnsan ancak bu şekilde selÂmete ve hidayete kavuşur, mutluluğa erer. Bizleri boyle yuksek bir dine kavuşturan Yuce İlÂhımıza ne kadar şukretsek yine kulluk gorevimizin milyonda birini yerine getirmiş olamayız. Ancak onun ezelî ve ebedî olan yuce varlığına sığınarak kusurlarımızın ve gunahlarımızın bize bağışlanmasını kırık bir duygu ile, değersiz bir ifade ile istirham eder, af ve keremlerine kavuşmayı şu değersiz ve gunahkÂr yalvarışımızla dileriz.

"Ovgu ve sevgi Âlemlerin Rabbına, yardım ve teslimiyetler efendimiz Muhammed'e, soyundan gelenlere ve butun sohbet dostlarına olsun."
__________________