Rabıta, “bağ, munasebet ilgi, alÂka, bağlılık, mensub olmak...” gibi anlamlara gelir. Kendi şahsiyetinden sıyrılıp, sozgelimi şeyhin veya Resulullah’ın şahsiyetiyle butunleşme, bir bağ kurma şeklinde uygulanır.
Malum olduğu uzere, seven sevdiğini hayal eder. Onu kendine yakın hisseder. Hatta ruyalarında bile onunla olur. Onunla aynîleşmek ister. Usta-cırak, hoca-oğrenci munasebetleri de rabıtayla alakalıdır. Cırak ustasının hareketlerini, oğrenci hocasının soylediklerini hatırlamaya, sanki tekrar o ana donmeye gayret eder.

İşte, bir muridin murşidini hatırlaması da boyle bir rabıtadır. Bu rabıta, murşidin suretine değil, o vucudda sergilenen İslamî ozellikleredir. Daha doğrusu, oyle olmalıdır. (1) Boyle bir rabıta, murşitteki kemÂl vasıflarının muride yansımasına sebebiyet verecektir. Buna, “fena-fişşeyh” denir. Fakat murid orada kalmamalı, “fena-firrasul” ve “fena-fillah” makamlarına yukselmeye gayret etmelidir. Yani, şeyhinde fÂni olan bir murid, ondaki guzel ozellikleri kazanıp, ondan peygamberde fÂni olmaya yonelmeli, daha sonra da, Allah’ta fÂni olmalıdır. (2)

Bu fena (fani olma) halleri zevkî birer mesele olmakla birlikte, herkes icin şu manada uygulanabilir: Bir insan kendi reyini, fikrini bırakıp hocasının, ustadının yahut şeyhinin iradesini kendi iradesine tercih ederse bu zatlarda fani olmuş olur. Aynı şekilde, butun işlerini, hallerini ve sozlerini Allah Resulunun sunnet cizgisine gore ayarlarsa Peygamberimizde fani olmuş olur. Allah’ın emir ve yasaklar manzumesini cok iyi kavrayıp hayatının butun safhalarının buna gore yonlendirdiği taktirde de fena-fillah makamından bir pay elde etmiş olur.


Kaynaklar:
1. Bkz. Eraydın, Tasavvuf ve Tarikat, s. 135-138
2. Eraydın, Tasavvuf ve Tarikat, s. 384-385
__________________