Vınnnnnnnnn.. vıııııınn.. vınnn... Yine ben geldim! Cok uyudun, artık kalk! Gece boyu uyumak sana yakışmıyor, ey insanoğlu! Kalk da tefekkur et! Benden daha iyi bir tefekkur vesilesi mi olur? Biraz derini kızartıp kaşındırıyorsam da kusura bakma, o kadar olur! Hem seni uyandırıyorum, hem de tefekkur etmen icin Rabb'imin bahşettiği harika sanatları sergiliyorum. Karnımı doyurmak icin bir damla kanını aldıysam ne olmuş? Nasıl olsa devamlı kan uretiyorsun, minik bir hayvanın emeceği kan sende bir eksiklik meydana getirmez ki!
Sevgili insanoğlu;

KÂinatın Rabbi, Kur'an-ı Kerim'in ilk sayfalarındaki bir ayetinde şoyle buyuruyor: "Şuphesiz ki, Allah sivrisinekle veya ondan daha kucuğuyle misal vermekten cekinmez. İman edenler, onun Rablerinden gelen hak olduğunu bilirler. İnkÂr edenler ise, 'Allah bu misÂlle ne demek istedi?' derler..." (Bakara, 26) Gorduğunuz gibi Rabb'im benim zayıf ve kucucuk bedenime dikkat cekerek, buyuk bir hakikati ifade etmiş.
Hayatımın her safhasında sahip olduğum hususi Âletler ve kullandığım tekniklerin her biri, başlı başına birer mucize olup; bunlar ancak sonsuz ilim ve kudret sahibi Allah'ın eserleri olmayla izah edilebilir.
Once sizdeki kotu şohretimi tashih etmek istiyorum. Biz hayatımız boyunca kan emen kotu hayvanlar değiliz. Sadece dişilerimiz yumurtlama doneminde ihtiyacı olan proteinleri karşılamak icin, bir miktar kana ihtiyac duyar. Erkeklerimiz asla kan emmez. Bitkilerin tatlı ozsularını emmek onlara yeter. Dişilerimiz kan emerken, bilmeden bazı hastalıkların taşınmasında rol oynadıkları icin suclanır. Fakat, suclarken biraz insaflı olmalısınız!
Bizler bir aile olarak 2.500 civarında turden muteşekkiliz. Bu kalabalık icinde bazılarımızın zahiren kotu işlere bulaşması, hepimizin suclanmasını gerektirmez. Sadece Anophel isimli cinsimizin bazı turleri sıtmaya, Culex cinsimiz filaryoz ve ensefalite, Aedes cinsimiz de sarı hummaya sebep olan mikroorganizmalar taşır. Bunların yaptığı da, karınlarını doyurup, nesillerinin devamı icin bir damla kan emmektir. Kanını emdikleri adamın hasta veya sıhhatli olduğunu nereden bilsinler? Mezbahalarınızda veteriner kontrolu yapıldığı halde siz bile, şarbonlu veya kuduzlu etleri yiyebiliyor, Brusella'lı peynirleri piyasaya surerek insanları hasta ediyorsunuz. Bu arkadaşlarımızın da kanını emdikleri insanları kontrol etme imkÂnı olmadığı icin, bunlar bazen sıtma plazmodium'u veya virus taşıyan birisinden emdiği mikroplu kanı, başkasına nakledebiliyor. Bir defa bizler hayvanız, Rabb’imiz bizi nasıl programladıysa, oyle davranıyoruz. Haliyle arkadaşlarımızın yaptığı mikrop bulaştırma işi de, iradeleriyle olmayan ve zahiren cirkin bir iştir. HÂdisenin asıl yuzu ise, gÂyet hikmetli neticelerle kendini gosterebilir. MeselÂ, bazı insan olumlerine sebebiyet vermekle, Azrail (as)'e perde olmak... Her ne kadar gecmişte yaygın olan bazı hastalıklara sebep olduysam da, keşfettiğiniz guclu ilÂclar sayesinde bu hastalıklar (sıtma vs.) azaldı. Eğer hic sıtmalı kimse kalmazsa, sıtma mikrobu taşıma ihtimalim de kalmaz.
Sizlerden kan emerken, vucudunuz kısa bir sure sonra bunu hissediyor ve hemen antikor ureterek cevap veriyor. Ne biliyorsunuz, sizi sokarak sebep olduğum alerjik reaksiyonun, sizin bağışıklık (immun) sisteminizi uyanık tutmadığını? Bu belki size cok iddialı bir şeymiş gibi gelecek, ama lÂboratuarlarda hassas calışmalar yaparsanız, ihtimal, sokmalarımın bağışıklık sisteminizi harekete gecirdiğini tespit edeceksiniz. Belki de kanser gibi daha korkunc hastalıkların ortaya cıkmaması icin, sayemde immun sisteminiz uyanık kalıyor? Cok buyuk bir iddia biliyorum, bence siz yine de Rabb’imin bu kucuk sanat eserinin tavsiyesine kulak verip, araştırmalarınızı bu yonde yoğunlaştırınız! Bir zamanlar karasineklere de cok saldırıyordunuz; ama şimdi onların lÂrvalarını kangren olmuş yaraların tedavisinde kullanıyorsunuz.

Deminden beri kendimi mudafaa etmekten, uzerimdeki hassas cihazları anlatmaya fırsat bulamadım. Halbuki ben bir yaratılış mucizesiyim! Yoksa Rabb'im Kur'an'da benden nicin bahsetsin ki? Demek ki, benim gibi kucuk bir canlı ile size bazı mesajlar vermek istiyor.
Bildiğiniz gibi buyuk bir saat yapmak, kucuk bir saat yapmaktan daha kolaydır. Kucuk saatteki carklar, vidalar ve diğer parcalar cok kucuk olduğundan onları toplayıp calışan bir saat haline getirmek daha zordur. Allah (cc) icin kolay ve zorluk soz konusu değildir; fakat meseleyi size anlatabilmek icin bu misali verdim. Şimdi gozunuzu kapayın ve hayal edin! Benim de midem, bağırsaklarım, beynim, kalbim ve boşaltım organım var! Bu organlar bana hizmetkÂr kılınmış, hic itiraz etmeden calışıyor. Tabii ki organlarımın şekli, yapısı ve işleyiş mekanizmaları sizinkilerden farklıdır. Zira Rabb'imiz her yaratığına en uygun cihazları; hayat tarzını, gıdalarını, yaşayacağı vasatı bildiği icin, en ideal bicimde vermiş! Benim de her şeyim yerli yerinde yaratılmıştır!
En onemli Âletim, karnımı doyurmam icin verilmiş hortumdur. Kan emmek icin ağzıma ilÂve edilen bu parcayı, artezyen mekanizması gibi kullanırım. Dort kesici bıcak ile iki yarım oluktan yapılmış bu sondaj hortumum, bir kılıf icinde durmaktadır (Şekil 1). Kan emmek icin derinizin en kanlı yerine konar, bu kılıfı sıyırır ve bıcaklarımı cıkarırım. Bıcaklarım deriyi cok rahat kesecek yapıdadır. Acıyı hissetmemeniz icin, bıcaklardan birinden salgılanan hususî bir madde ile lokal anestezi yaparım, kanınızın pıhtılaşıp akışkanlığını kaybetmemesi icin de hususi terkipte bir madde ifraz ederim. Bu madde olmasaydı, kanınızı emerken hortumum tıkanma yapacak, bir daha kan ememeyecek ve olecektim. Eğer iyi uyuşturmuşsam veya ısırdığım kişi uykuda olur da hissetmezse, benim icin ziyafet var demektir. Bir kerede 2,8 mg kan emebilirim ki, bu benim ağırlığımdan (2,5 mg) bile fazladır. Karnımın derisi esnek olduğundan 2-3 dakika icerisinde karnım kan ile dolar. Karnımdaki kanın sindirilmesi epey uzun surduğunden, 3-4 gun bir şey yemeden durabilirim. Bazı turlerimiz 15 dakikada 300 mikrolitre kan emebilir ki, bu vucutlarının 6 mislidir. Emme konusunda bir problem yaşamam (Şekil 2). Başımın ic boşlukları kaslarla doşenmiştir. Bu kaslarımın kasılıp gevşemesiyle 1-2 atmosferlik bir basınc farkı (emme basıncı) meydana gelir ki, soktuğum kişinin kanı saniyede 5 metre hızla emme hortumumun icinde yukselir. Bu basıncın hortumumu patlatmasından korkmayın, zira Allah (cc) bu hayatî cihazımı (Şekil 3'de gorulduğu gibi) hususî bir yapıda yaratmıştır.

Hangi insanların kanını daha cok emerim? Boyle bir soruya cevap vermek, sırrı ifşa olur. Ama şunu soyleyeyim, zifiri karanlıkta bile kanını emeceğim adamı bulurum. Avımı bulmam icin Rabb'im on ayaklarımın ortasına uzerine cok hassas ısı alıcılar koymuştur. Bu alıcılar sÂyesinde vucudunuzun en sıcak ve deri altında en bol kan bulunan yerlerini tespit ederim. Ayrıca uzerimde o kadar hassas dedektorler vardır ki, aklınız hayaliniz durur. İnsanları ter sıcaklığından ve kokusundan tanırım. Nefesinizdeki ve terinizdeki karbondioksiti, aminoasitleri, yağ asitlerini, amonyağı, lÂktik asiti, aminleri ve nem nispetini tespit eden Âletlerimle -tıpkı otomatik pilotla havaalanına iniş yapan ucaklar gibi - delinecek en uygun yerinizi bulurum. Ucakların kokpitinde bulunan ve ucağın durumu hakkında bilgi vererek pilotu ikaz eden gostergeler, Âletlerimin yanında cocuk oyuncağı bile olamaz.
Dişilerimiz yumurtlamak icin, butun şartları uygun suları bulmak mecburiyetindedir. Bunun icin karınlarında bulunan rutubet tarayıcı bir organ, hassas bir şekilde calıştırılır. Bu organ sayesinde, ucarken uzerinden gectiği toprağın nemi ve yapısı hakkında bilgi sahibi olan dişi, bitki bakımından zengin, uygun bir su bulunca oraya yumurtlar. Antenlerimizdeki Johnston organı, hassas bir işitme cihazıdır. Erkekler ile dişilerin kanat cırpma hızı birbirinden farklı olduğundan, ucarken cıkardıkları kanat sesleri arasındaki melodide de fark vardır. Dişiler kanatlarını daha hızlı cırptıklarından, erkekler -onlarla beraber olup nesillerinin devamı icin ureme faaliyetinde bulunacak- Rabb'imin ihsan ettiği bu cihaz sÂyesinde eşlerini bulurlar. Saniyede yaklaşık 500 kere kanat cırpma gibi bir mukemmelliği tahmin edebilir misiniz? Kollarınızla, kanat gibi acık kapama hareketini saniyede en fazla bir kere yaparsınız. Ne kaslarınız, ne de eklemleriniz boyle bir işe musait yaratılmıştır. Benim kas ve eklem bağlantılarım sizinkinden daha gucludur.

Yumurtaların, gelişme icin uygun bir su birikintisine bırakılması gerekir. Yumurtalarımızın suda batmaması icin gerekli tedbirler, Kudreti Sonsuz tarafından alınmıştır. Kimi turlerimizin yumurtalarının uzerine hava odacıkları yerleştirilmiş olduğundan yumurtaları suda batmazken, kimi turlerimizin yumurtası uzerinde de icinde hava bulunan bir oluk vardır. Cok sayıda yumurtayı ozel bir madde ile yapıştırarak, suda yuzen bir sal haline getiririz. Bu oluklar hava yastığı gibi olduğundan, yumurtalarımız batmaktan kurtulur. Bazı turlerimizin yumurtaları ise jelatinle kaplanmış olarak suya bırakılır, yuzey gerilim kanunundan istifade ederek korunurlar. Biz ne yuzey geriliminden, ne de suyun kaldırma kuvvetinden haberdarız; ama Rahmeti Sonsuz acz ve fakrımıza binaen yumurtalarımızı en guzel şekilde korumaktadır.

Yumurtadan cıkan 1-1,5 cm boyundaki lÂrvalarımız surekli yediklerinden hızlı buyur. Onların suyun altında boğulmadan beslenmeleri icin, cok hususî Âletleri vardır. Su uzerine uzatılmış şnorkel şeklindeki ozel hava borularını, dalgıclarınkinden cok daha mukemmel kullanırlar. Şnorkelin yapıldığı madde hidrofobiktir, yani sudan ıslanmadığı icin deliğinden iceri su kacmaz. Fakat suyun icine mazot veya başka bir yağlı sıvı karışırsa, şnorkelin bu ozelliği bozulur, sudaki kucuk bir dalgalanma ile borunun ici su dolar. Tabii ki bu durum, lÂrvamın olumu demektir. Bunu keşfettiğiniz icin bizimle mucadelede su birikintilerine mazot atıyorsunuz. LÂrvalarımı oldurmek icin, suları kirleterek, tabiatı mahvediyorsunuz. Halbuki, mudahale etmeseniz bircok kucuk balık ve kurbağa, zaten lÂrvalarımın bir coğunu yiyip, hem bir nufus kontrolu sağlayacak, hem karınlarını doyuracak, hem de tabiatı kirletmemiş olacaklar. LÂrvalarımı oldurmekten başka bir şey duşunmediğiniz icin, Rabb'imin tabiata koyduğu mukemmel dengeyi fark etmiyorsunuz. Hırs ve bencillikle guzelim dunyayı sonuna kadar somuruyor ve başkalarının da hayat hakkının olduğunu goz ardı ediyorsunuz. Neticede kaybeden de siz oluyorsunuz.

Kusura bakmayın biraz acı konuştum. Rabb'imin sanatını anlatmayı bırakıp, sizi size şikÂyet etmeye kalkıştım. Bu kadarla iktifa edelim. Ekolojik dengeye sizden cok daha fazla dikkat eden atalarınız demişler ki: "Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul, zurna az!" Ne doğru bir soz...
__________________