"Biz sana apacık bir fetih ve zafer sağladık.

(el-Feth Sûresi, 1)

a) Hudeybiye MuĂ‚hedesinin Bozulması

Hudeybiye Barış Anlaşması, Muslumanlarla Kureyş arasında yapılmıştı. Anlaşma şartlarına gore, diğer Arap kabîleleri, iki taraftan birinin himĂ‚yesine girmekte, anlaşıp birleşmekte serbesttiler. Buna gore, HuzĂ‚a kabîlesi, Muslumanların Benî Bekir (Bekir oğulları) kabîlesi de Kureyş'in himĂ‚yesine girmişti.

Hicretin 8'inci yılı Şaban ayında, Benî Bekir kabîlesi, Peygamberimizin himĂ‚yesinde bulunan HuzĂ‚a kabîlesine ansızın bir gece baskını yaptı. EsĂ‚sen iki kabîle arasında oteden beri duşmanlık vardı. Bu baskında Benî Bekir, Kureyşten yardım ve teşvik gormuş, hatta İkrime, SafvĂ‚n ve Suheyl.. gibi ileri gelen bir kısım Kureyş gencleri baskında bizzat bulunmuşlardı. Baskın sonunda HuzĂ‚alılardan 23 kişi olmuş, sağ kalanlar Harem-i Şerîf'e sığınarak kurtulabilmişlerdi.

Bu olay uzerine HuzĂ‚alılar, 40 kişilik bir heyetle Medine'ye geldiler. Rasûlullah (s.a.s.)'a durumu anlatıp yardımını istediler.

HuzĂ‚alılarla Muslumanlar arasında otedenberi dostluk vardı. Bu dostluğun temeli, İslĂ‚m'dan oncesine kadar uzanıyordu. Bu sebeple HuzĂ‚alılar, Muslumanlarla ilgili, Mekke'de olup biten her şeyi Rasûlullah (s.a.s.)'a gizlice bildirirlerdi. Hendek Savaşı hazırlığını da onlar haber vermişlerdi.

HuzĂ‚a kabilesine yapılanlardan, Rasûlullah (s.a.s.) son derece uzuldu. Kendilerine yardım edeceğini va'detti. Kureyş'e derhal bir elci gondererek:

Oldurulen HuzĂ‚alılardan diyetlerinin odenmesini, veya

Benî Bekir Kabîlesinin himĂ‚yesinden vazgecilmesini istedi.

İki şarttan biri kabûl edilmediği takdirde, Hudeybiye Anlaşmasının bozulmuş sayılacağını, bildirdi.

Kureyşliler, ilk iki şartı kabûl etmeyip Hudeybiye anlaşmasını bozduklarını bildirdiler. Daha once fiilen bozdukları antlaşmayı, boylece resmen de bozmuş oldular.

b) Kureyş'in Barışı Yenileme Teşebbusu

Kureyşliler, bir muddet sonra hatalarını anladılar. Alaşmayı bozduklarına pişmĂ‚n oldular. Derhal anlaşmayı yenilemek ve barış suresini uzatmak uzere Ebû SufyĂ‚n'ı Medine'ye yolladılar.

Ebû SufyĂ‚n, Medine'de once, Rasûlullah (s.a.s.)'ın zevcelerinden kızı Ummu Habîbe'ye gitti. Oturacağı sırada, Ummu Habîbe minderi topladı. Halbuki evde uzerine oturulacak başka bir şey yoktu. Ebû SufyĂ‚n sordu:

- Kızım, minderi mi benden esirgiyorsun, yoksa beni mi minderden? Kızı cevap verdi.:

- Bu, Rasûlullah (s.a.s.)'e Ă‚ittir. Sen ise muşriksin, pissin. Bu yuzden uzerine oturmanı istemedim.(315)

Ebû SufyĂ‚n, daha sonra Rasûlullah (s.a.s.)'e başvurdu. Olumlu bir sonuc alamadı. Başta Hz. Ebû Bekir, Hz. Omer olmak uzere ashĂ‚bın ileri gelenleriyle bir bir goruştu, barışın yenilenmesi icin desteklerini istedi. Hz. FĂ‚tıma'yı ziyĂ‚ret ederek O'ndan yardım bekledi. Fakat butun gayretleri boşa cıktı; hic bir netice elde edemedi. Eli boş donmek istemiyordu. Hz. Ali'nin tavsiyesine uymaktan başka cĂ‚re yoktu. Mescide geldi:

- Ey nĂ‚s, ben her iki tarafı da himĂ‚yeme alarak, Hudeybiye barışını yeniliyorum. Sanırım, kimse benim ahdimi bozmaz.. dedi. Fakat, kimseden cevĂ‚p alamadı. Devesine bindi, umitsiz olarak Mekke'nin yolunu tuttu. Bir işĂ‚retle butun Mekke'yi harekete geciren Ebû Sufyan, Medine'de kimseye sozunu dinletememiş, oz kızına bile merĂ‚mını anlatamamıştı.

Donuşunde olup bitenleri olduğu gibi Mekkelilere anlattı. Onun sozlerini dinleyenler:

- Yazık, sen hic bir şey yapmamışsın. Bize barış haberi getirmedin ki, guven icinde olalım, Savaş haberi getirmedin ki, hazırlanalım. Ali seninle alay etmiş. Senin tek başına ilĂ‚n ettiğin barış neye yarar..., dediler.(316)

c) Fetih Hazırlığı

Ebû Sufyan Mekke'ye dondukten sonra Rasûlullah (s.a.s.)gizlice fetih hazırlığına başladı. AshĂ‚bına sefer icin hazırlanmalarını emretti. Ayrıca, GıfĂ‚r, Eslem, Eşca' Muzeyne, Cuheyne, Suleym gibi, kendisine bağlı kabîlelere haber salarak Ramazan'ın ilk gunlerinde Medine'de toplanmalarını istedi.

Rasûlullah (s.a.s.),Mekke'nin kan dokulmeden fethedilmesini istiyordu. Kureyş savunma icin hazırlık yapar da karşı koyarsa, kan dokulurdu. Bu yuzden hazırlıklar son derece gizli tutuldu. Mekke ile Medine arasındaki butun yollar kesildi. Bu vazife HuzĂ‚a kabilesine verildi. İki taraf arasında sanki kuş ucmuyordu. Bu arada dikkatlerin başka yone cekilmesi icin Necid tarafına bir de seriyye gondermişti.

d) Ebû Beltea oğlu HĂ‚tıb'ın Kureyş'e Yazdığı Mektup

Ancak ashabtan Ebû Beltea oğlu HĂ‚tıb, durumdan Kureyş'i haberdar etmek istemiş, bir mektup yazarak gizlice Mekke'ye gondermişti. Hz. Peygamber (s.a.s.), İlĂ‚hî vahiy ile bunu oğrendi. Hemen Hz. Ali ile iki arkadaşını gorevlendirdi.

- Hah bostanına kadar gidin, orada, mahfe icinde yolcu bir kadın bulacaksınız. Yanında bir mektup var, onu alıp getirin,buyurdu.

Kadın once inkĂ‚r etti, fakat, "seni şimdi cırılcıplak soyar, her tarafını ararız", deyince, cĂ‚resiz mektubu sacının hotozu arasından cıkardı.(317)

Mektupta, Rasûlullah (s.a.s.)'ın onune durulamaycak bir ordu ile Mekke uzerine yuruyeceği bildiriliyordu. Herkes şaşırıp kaldı, cunku HĂ‚tıb'dan boyle bir şeyi kimse beklemiyordu. Rasûlullah (s.a.s.) bir hey'et onunde Hatıb'ı sorguya cekti.

- Ey HĂ‚tıb, bu ne iş, nicin bunu yaptın, diye sordu. HĂ‚tıb:

- Ya Rasûlullah hakkımda karar vermekte acele etmeyin. Ben Kureyş'e anlaşarak bağlı bir kimseyim, fakat hic bir zaman onların mahremi olmadım. Yanınızdaki muhacir kardeşlerimin, Mekke'de Ă‚ilesini ve mallarını koruyacak yakınları var, benimse kimsem yok. Mekkelilerden nimetdĂ‚rlar kazanarak Ă‚ilemi korumak istemiştim. Bu işi dinimden donmek icin yapmadım, ben Musluman olduktan sonra, kat'iyyen kufre razı olmam, diye kendini savundu. Hz. Omer, dayanamayıp:

- YĂ‚ Rasûlallah, izin ver de şu munĂ‚fığın boynunu vurayım, demişti. Fakat, Rasûlullah (s.a.s.) HĂ‚tıb'ın sucunu bağışladı.

- YĂ‚ Omer, HĂ‚tıb Bedir Gazası'nda bulundu, ne bilirsin belki de CenĂ‚b-ı Hak Bedir ehline: "Bundan boyle istediğinizi yapın, sizi bağışladım" demiş olabilir, buyurdu.

Fakat bu olayla ilgili olarak:

"Ey inananlar, benim de duşmanım, sizin de duşmanınız olan kimseleri dost edinmeyin. Onlar, size gelen hakkı tanımadıkları ve Rabbımız olan Allah'a inandığınız icin peygamberi de sizi de (yurdunuzdan) cıkardıkları halde onlara sevgi (mi) gosteriyorsunuz? Siz benim yolumda savaşmak ve benim rızamı kazanmak icin (yurdunuzdan) cıkmışsanız, ben sizin gizlediğinizi de, acığa vurduğunuzu da bildiğim halde, nasıl olur da onlara sevgi gosterirsiniz. İcinizden her kim bunu yaparsa, doğru yoldan sapmış olur." (el-Mumtehine Sûresi, 1) anlamındaki Ă‚yet-i kerime indirilmiştir.(318)

e) Mekke'ye Yuruyuş

Muslumanlığın temeli, "Tevhid İnancı" dır. Tevhid İnancı'nın, yeryuzunde en buyuk Ă‚bidesi, Mekke'deki KĂ‚be'dir. Ancak bu kutsal yer, putlarla doldurulmuş, putperestliğin merkezi hĂ‚line getirilmişti. İslĂ‚m guneşi doğalı 20 yıl olmuştu. Artık, Mekke'nin şirkten kurtulması, KĂ‚be'nin putlardan temizlenmesi gerekiyordu.

Rasûlullah (s.a.s.), Hicretin 8'inci yılı, Ramazan'ın 10'uncu Pazartesi gunu 10 bin kişilik muazzam bir ordu ile Medine'den cıktı.(319) (1 Ocak 630) Yolda katılan birliklerle, ordunun sayısı daha sonra 12 bine yukselmişti.(320) O gun Rasûlullah (s.a.s.) ve ashĂ‚bı orucluydu. Yola cıktıktan sonra oruclarını bozdular. (321)

Rasûlullah (s.a.s.)'ın amcası AbbĂ‚s Musluman olmuş, fakat Muslumanlığını gizliyerek Mekkede muşrikler arasında kalmıştı. Boylece Mekke'deki haberleri gizlice Rasûlullah (s.a.s.)'e ulaştırıyordu. Artık Mekke'de yapılacak iş kalmamıştı. Hîcret icin Mekke'den cıktı, fakat yarı yolda Fetih Ordusuyla karşılaştı. EşyĂ‚sını cocuklarıyla Medine'ye gonderip O da orduya katıldı. Rasûlullah (s.a.s.) AbbĂ‚s'ın gelişinden memnun oldu.

- Peygamberlerin sonuncusu ben oldum, muhÂcirlerin sonuncusu da sen; diye iltifatta bulundu.

Mekke'ye bir konak (yaklaşık 16 km.) mesĂ‚fede "Merru'z-zahrĂ‚n" denilen yerde karargĂ‚h kuruldu. Rasûlullah (s.a.s.), ortalık kararınca burada ordu mevcûdunun sayısınca ateş yakılmasını emretti. Boylece, ordunun haşmetini Kureyş'e gostermek istiyordu.

Yollar iyice tutulduğu icin, İslĂ‚m ordusu Merru'zahrĂ‚n'a gelinceye kadar Mekkeliler hic bir haber alamamışlardı. Muslumanların yaklaştığını duyunca ne yapacaklarını şaşırdılar. Ebû SufyĂ‚n durumu anlamak, Muslumanlar hakkında bilgi edinmek istiyordu. Yanına bir kac kişi alarak, Mekke'den cıktı. Uzakta yanmakta olan ateşler, hacıların, Arafatta arefe gecesi yaktıkları ateşlere benziyordu. Merakla ateşlere doğru ilerledikleri sırada Rasûlullah (s.a.s.)'ın muhĂ‚fızları tarafından yakalanarak Peygamber Efendimizin huzûruna getirildiler, Rasûlullah (s.a.s.)'a karşı en cok kin besleyen Mekke'nin resi Ebû SufyĂ‚n burada musluman oldu. Artık Mekke fethedilmiş demekti. Belki hic mukavemet gorulmeyecekti. Hz. AbbĂ‚s:

- YĂ‚ Rasûlallah, Ebû SufyĂ‚n ovunmeyi sever, iftihĂ‚r edebileceği bir lutufta bulunsanız, demişti. Rasûl-i Ekrem:

- Her kim Ebû SufyĂ‚n'ın evine girerse, emniyettedir. Her kim kendi evine kapanır, ordumuza karşı koymazsa, emniyettedir. Her kim Harem-i Şerîf'e girerse, emniyettedir. Ebû SufyĂ‚n bunu ilĂ‚n etsin, buyurdu.(322) Daha dun, İslĂ‚m duşmanlarının lideri olan kişi, bugun Rasûlullah'ın emirlerini tebliğ etmekle iftihĂ‚r edecek, şeref kazanacaktı.

Merru'z-zahrĂ‚n'dan hareket edileceği sıra Rasûlullah (s.a.s.) Hz. Abbas'a:

- Ebû SufyĂ‚n'ı yolun dar bir yerine gotur, İslĂ‚m ordusunun ihtişĂ‚mını gorsun, diye emretti.

Hz. AbbĂ‚s, Ebû SufyĂ‚n'ı, ordunun gececeği dar bir gecit yerine oturttu. MucĂ‚hidler sırayla alay alay Ebû SufyĂ‚n'ın onunden gectikce Ebû SufyĂ‚n'ın yureği burkuluyor, gecen her kafilenin hangi kabîle olduğunu soruyordu. Hz. AbbĂ‚s:

- Bunlar GıfĂ‚r kabîlesi, şunlar Cuheyne.. diye gecen kabîleleri bir bir anlattıkca Ebû SufyĂ‚n:

- Şaşılacak şey, bunlarla benim aramda ne duşmanlık var ki , buraya kadar gelmişler, diye hayretini ifĂ‚de ediyordu. Bir ara:

- YĂ‚ AbbĂ‚s, kardeşinin oğlunun saltanatı ne kadar da buyumuş, dedi. Hz. AbbĂ‚s:

- Hayır, bu saltanat değil, nubuvvettir, diye cevĂ‚p verdi.

NihĂ‚yet, Ebû SufyĂ‚n'ın daha once benzerini gormediği bir birlik gecti. Bunlar, ensĂ‚rdı. Başlarında Sa'd b. UbĂ‚de sancağı taşıyordu. Son gelen birlik, sayıca hepsinden azdı. Bu birlikte Rasûlullah (s.a.s.) ile ensar ve muhĂ‚cirlerden en yakın arkadaşları vardı. Rasûlullah (s.a.s.)'in sancağını AvvĂ‚m oğlu Zubeyr taşıyordu.

EnsĂ‚r alayı, Uhud ve Hendek Savaşları'nda muşrik ordusunun başkomutanı Ebû SufyĂ‚n'ın onunden gecerken Sa'd b. UbĂ‚de:

- Ey Ebû SufyĂ‚n, bugun en buyuk kıtal gunudur, bu gun KĂ‚be'de kan dokmenin helal kılındığı gundur, demişti. Ebû SufyĂ‚n Sa'd'ın sozlerini Rasûlullah (s.a.s.)'a nakletti. Hz. Rasûlullah (s.a.s.):

- Sa'd yanlış soylemiş, bugun Cenab-ı Hakk'ın KĂ‚be'yi yucelteceği gundur. Bugun KĂ‚be'nin tevhid elbisesine buruneceği gundur, buyurdu.(323) Sa'd'ın kan dokmesinden endişelendiği icin, hemen Hz. Ali'yi gonderdi, ensĂ‚r sancağının Sa'd'dan alınıp oğlu Kays'a verilmesini emretti.(324)

Musluman mucĂ‚hidlerin gecit resmini baştan sona seyreden Ebû SufyĂ‚n, Mekke'nin tesliminden başka cĂ‚re olmadığını anladı. Hz. Abbas'tan ayrılarak, hemen Mekke'ye dondu. Harem-i Şerif'e vardı. HeyecĂ‚n icinde kendisini bekleyen Mekkelilere yuksek sesle hitĂ‚betti:

- Muhammed (s.a.s.) , karşı koymamıza imkĂ‚n olmayan bir ordu ile geliyor:

1) Her kim Ebû Sufyan'ın evine gelirse emniyettedir.

2) Her kim silahını bırakır, evine kapanırsa emniyettedir.

3) Her kim, Harem-i Şerîf'e sığınırsa emniyettedir. Ey Kureyş, Musluman olunki, selĂ‚met bulasınız...

Ebu SufyĂ‚n'ı dinleyenler, şaşırıp kaldılar. Her gun Muslumanlığın aleyhinde bulunan bu adam, şimdi herkese "musluman olun", diyordu. Herkeste bir telĂ‚ş başladı. Kimisi kufrediyor, kimisi bağırıp cağırıyor, kimi de mukavemet icin hazırlanıyordu. Coğunluk ise Ebû SufyĂ‚n'ın sozlerine uyup evlerine cekildiler. Bir kısmı da Harem-i Şerîf'te ve Ebû SufyĂ‚n'ın evinde toplandılar.

f) Mekke'ye Giriş (20 Ramazan 8 H./11 Ocak 630 M.)

Rasûlullah (s.a.s.), Mekke'ye girmeden once, "Zî TuvĂ‚" denilen yerde durdu. Ordusunu dort kısma ayırıp her birinin gireceği yerleri tĂ‚yin etti. "Sakın savaşa girmeyin, saldırıya uğrayıp mecbûr kalmadıkca kan dokmeyin..." diye tenbihte bulundu.

Sekiz yıl once, yurdundan uc kişilik bir kafile ile nasıl ayrılmıştı, şimdi nasıl bir ihtişĂ‚mla donuyordu. Rasûlullah (s.a.s.) devesinin ustunde butun bunları duşunuyor, mağrûr bir fĂ‚tih gibi değil, son derece mutevĂ‚zi bir halde, başı secde eder gibi, devenin boynuna yapışmış, tesbih, tehlil ve duĂ‚ ile, CenĂ‚b-ı Hakk'ın sonsuz lutuflarına şukrederek ilerliyordu.

Butun birlikler, kan dokmeden Mekke'ye girdiler. Yalnızca Velîd oğlu HĂ‚lid'in komuta ettiği birlik tecĂ‚vuze uğradı. Kureyş'in azılılarından Umeyye oğlu SafvĂ‚n, Amr oğlu Suheyl ve Ebû Cehil'in oğlu İkrime bir cete kurdular. HĂ‚lid'in birliklerini Mekke'ye girerken ok yağmuruna tutarak iki muslumanı şehid ettiler. Bu durumda HĂ‚lid, saldırganlar uzerine hucûm ederek, bir hamlede onuc tanesini oldurdu, diğerleri dağılıp kactılar.

Rasûlullah (s.a.s.) kan dokulduğunu duyunca uzuldu. Fakat, tecĂ‚vuzun muşriklerden başladığını oğrenince:

- İlahî takdir boyleymiş, buyurdu.

Rasûlullah (s.a.s.) cadırını KinĂ‚neoğulları yurdunda "Hacûn" denilen yerde kurdurdu. Mekke Devri'nin 7'inci yılında, Kureyş muşrikleriyle KinĂ‚neoğulları burada kufr uzerine anlaşmışlardı(325). Bu anlaşma gereğince muslumanlar uc yıl muhasara altında cok acı gunler yaşamışlardı.

Rasûlullah (s.a.s.) cadırında gusledip 8 rek'at "duhĂ‚ namazı" kıldı, sonra, devesine binerek, KĂ‚be'ye geldi. Yol boyunca Fetih Sûresi'ni okuduğu işitiliyordu.(326) Deve uzerinde, ihrĂ‚msız olarak KĂ‚be'yi tavĂ‚f etti. Elindeki ucu eğri değnekle hacer-i Esved'i istilĂ‚m etti.

g) KÂbe'nin Putlardan Temizlenmesi.

KĂ‚be etrĂ‚fında 360 put vardı. Bunların en buyuğu olan "Hubel", KĂ‚be'nin ustune konulmuştu. Diğerleri KĂ‚be'nin etrafına ve icine yerleştirilmişlerdi. Rasûlullah (s.a.s.) değnekle bunları itiyor, her birini bizzĂ‚t deviriyordu. Putlar yıkılırken:

"Hak geldi, bĂ‚tıl yok oldu, esasen bĂ‚tıl yok olmağa mahkûmdur."(327) "HĂ‚k geldi, artık bĂ‚tıl ne yeniden başlar, ne de geri gelir"(328) diyordu.(329)

KĂ‚be'ye girmek icin Rasûlullah (s.a.s.) anahtarını istedi. Talha oğlu OsmĂ‚n anahtarı getirdi. "EmĂ‚nettir Ya Rasûlallah", diyerek Hz. Peygamber (s.a.s.)'e teslim etti. KĂ‚be'nin ici de putlarla doluydu. Duvarlarına resimler asılmıştı. Rasûlullah (s.a.s.)'ın emriyle Hz. Omer bunları dışarı attı. Muşrikler, ilah diye taptıkları putların parcalanışını şaşkın şaşkın seyrettiler. Dunku mabûdlar bir anda moloz yığını haline gelmiş, copluklere atılmıştı. Sonra, Rasûlullah (s.a.s.), yanına UsĂ‚me, Bilal ve Talha oğlu OsmĂ‚n'ı da alarak KĂ‚be'ye girdi, kapının karşısındaki duvara doğru namaz kıldı.(330) Beyt-i Şerifi dolaşıp her tarafında tekbir getirdi. Uzunca bir muddet iceride kaldı. Bu sırada butun Kureyş HĂ‚rem-i Şerif'te toplanmış, sabırsızlıkla, haklarında verilecek hukmu bekliyorlardı.

h) Fetih Hutbesi ve Genel Af

Rasûlullah (s.a.s.) KĂ‚be kapısının eşiğinde durdu. Karşısında sıralanmış olan Mekkelilere baktı. 20 yıl boyunca şahsına ve muslumanlara ellerinden gelen her kotuluğu yapmaktan cekinmeyen bu adamların hayĂ‚tı, şimdi O'nun iki dudağı arasından cıkacak hukme bağlıydı. Rasûlullah (s.a.s.) 20 yıl boyunca cektiklerini bir anda zihninden gecirdi, sonra şoyle hitĂ‚betti.

"Allah'tan başka ilĂ‚h yoktur, yalnız O vardır. O'nun eşi ve ortağı yoktur. O va'dine bağlı kaldı, sozunu yerine getirdi. kuluna yardım etti, tek başına butun duşmanları hezîmete uğrattı.

İyi bilinki butun cĂ‚hiliyet Ă‚detleri, mal ve kan davaları bugun şu iki ayağımın altındadır. Yalnız, KĂ‚be hizmetleriyle hacılara su dağıtma işi (hicĂ‚be ve sikaye hizmetleri) bu hukmun dışında bırakılmıştır.

Ey Kureyş CemĂ‚ati! Allah sizden cĂ‚hiliyet gururunu, babalarla, soylarla buyuklenmeği giderdi. Butun insanlar, Âdem'dendir, (O'nun cocuklarıdır.) Âdem de topraktan yaratılmıştır."

Sonra şu anlamdaki Ă‚yet-i kerîmeyi okudu.

"Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ovunesiniz diye değil, kolaylıkla tanışasınız diye, sizi milletlere ve kabîlelere ayırdık. Allah katında en değerliniz, Ona karşı gelmekten en cok sakınanınızdır. Allah her hĂ‚linizi bilir, O her şeyden haberdĂ‚rdır." (HucurĂ‚t Sûresi, 13)

Rasûlullah (s.a.s.) Mescid-i HarĂ‚m'ın geniş sĂ‚hasını dolduran kalabalığı mĂ‚nĂ‚lı bir bakışla suzdukten sonra:

- Ey Kureyş cemaĂ‚tı! Size şimdi nasıl bir muĂ‚mele yapacağımı sanıyorsunuz? diye sordu. Mekkeliler hep bir ağızdan:

- Hayır umuyoruz. Sen kerîm bir kardeş, Ă‚licenĂ‚b bir kardeş oğlusun, diye cevap verdiler. Rasûl-i Ekrem (s.a.s.):

- Ben de size Yûsuf'un kardeşlerine soylediği gibi, "Bu gun size gecmişten dolayı azarlama yok." (Yûsuf Sûresi, 92) diyorum. Haydi gidiniz, hepiniz serbestsiniz (331), buyurdu.

Boylece Rasûlullah (s.a.s.) hepsini affetmişti. Halbuki bunlar Hz. Peygamber (s.a.s.)'e neler yapmamışlardı. Muslumanları en korkunc işkencelere tĂ‚bi tutmuşlar, akla hayĂ‚le gelmedik eziyetler yapmışlardı. Şimdi başkaları olsa ne yapardı; Hz. Peygamber (s.a.s.) ne yapmıştır? Bu mukayese Rasûlullah (s.a.s.)'in buyukluğunu ortaya koymağa kĂ‚fidir.

Bu hitĂ‚besinden sonra Rasûlullah (s.a.s.) Mescid-i HarĂ‚m'da oturdu. Sikaye (hacılara su ve zemzem dağıtma) hizmeti Abdulmuttaliboğullarındaydı. Bu hizmeti Hz. AbbĂ‚s yapıyordu. HicĂ‚be (KĂ‚beyi acıp-kapama ve anahtarını taşıma) hizmetini ise Ebû Talha oğulları yapıyordu. Bu esnĂ‚da Hz. Ali bu iki hizmetin Abdulmuttaliboğulları'nda birleştirilmesini istemişti. Fakat Rasûlullah (s.a.s.) Osman b. Talha'yı cağırdı.

- YĂ‚ OsmĂ‚n, bugun iyilik ve ahde vefĂ‚ gunudur, al işte anahtarın, buyurdu (332).

Oğle vakti, Hz. BilĂ‚l KĂ‚be'nin ustune cıktı. Guzel ve gur sesiyle ezana başladı. "AllĂ‚hu Ekber" nidĂ‚ları muşriklerin yureklerini burkuyordu. Bu esnĂ‚da, Ebû SufyĂ‚n, Esîd oğlu AttĂ‚b, HişĂ‚m oğlu HĂ‚ris gibi Kureyşin ileri gelenlerinden birkac kişi KĂ‚be'nin avlusunda bir koşeye toplanmış konuşuyorlardı. İclerinden AttĂ‚b:

- Babam şanslı adammış, daha once oldu de şu sesi işitmedi, dedi. HĂ‚ris de:

- Şunun hak olduğunu bilsem, vallĂ‚hi ben de icĂ‚bet ederdim, diye konuştu. Ebû SufyĂ‚n ise:

- Ben bir şey soylemeyeceğim. Bir şey konuşsam şu cakılların bile dile gelip O'na haber vereceğinden korkuyorum, dedi.

Az sonra yanlarına Rasûlullah (s.a.s.), aralarında konuştuklarını bir bir soyledi. Bunun uzerine:

- Konuştuklarımızı kimse duymamıştı. Biz şehĂ‚det ederiz ki, sen Allah'ın Rasûlusun, diye şehĂ‚det getirdiler.(333)

l) Mekke Halkının Bîatı

Oğle namazından sonra, Rasûlullah (s.a.s.) SafĂ‚ tepesinin yuksekce bir yerinde oturdu. Once erkeklerden, sonra da kadınlardan bîat aldı. Erkekler, İslĂ‚m ve cihĂ‚d uzerine bîat ettiler(334). Kadınlar ise aşağıda meĂ‚li yazılı Ă‚yet-i celîledeki esaslara uyacaklarına dĂ‚ir bîat ettiler.

"Ey Peygamber, mu'min kadınlar Allah'a hicbir eş ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, cocuklarını oldurmemek, elleriyle ayakları arasında bir buhtan uydurup getirmemek ve hicbir guzel işte sana karşı gelmemek uzere sana biata geldiklerinde biĂ‚tlarını kabûl et, Onlara Allah'tan mağfiret dile, Cunku Allah cok yargılayıcı, cok esirgeyicidir." (el-Mumtehine Sûresi, 12)

Erkekler, Rasûlullah (s.a.s.)'in elini tutup musĂ‚faha ederek biĂ‚t ettiler. Kadınlar ise sozle ve Rasûlullah (s.a.s.)'in bulunduğu su kabına ellerini batırarak bîat ettiler.(335) Rasûlullah (s.a.s.) in eli, hic bir zaman yabancı bir kadının eline değmemiştir. (336)

j) Rasûlullah (s.a.s.)'in EnsĂ‚r'ın Endişesini Gidermesi

Fetihten sonra ensĂ‚r kendi aralarında :

- CenĂ‚b-ı Hakk, Rasûlune doğup buyuduğu vatanının fethini muyesser kıldı. Artık bizimle doner mi, yoksa buraya mı yerleşir, diye endişelerini belirtmişlerdi. Rasûlullah (s.a.s.) bunu duyunca:

- Boyle bir şeyden Allah'a sığınırım. Ben memleketinize hicret ettim. Hayatınız, hayatım; olumunuz olumumdur, buyurdu. (337) EnsĂ‚rın endişelerini giderdi.

__________________