Cennet nedir, nasıl bir yerdir? Cennet ve cehennem ebedi midir? Cennetin ozellikleri nelerdir? Cennet nasıl tasvir edilir? Cennet nasıl olacak? Cennette neler var? Cennet nimetleri nelerdir? Cennette Allah’ı gorecek miyiz? Cennet nasıl kazanılır? Cennete nasıl girilir? Cennete girmek icin ne yapmalıyız? Cennete kimler girecek? Cennet ile ilgili ayet ve hadisler nelerdir? İşte cennet ile ilgili merak edilen soruların cevapları…



CenĂ‚b-ı Hakk’ın sonsuz rahmet, merhamet ve ihsĂ‚nının bir tecellîsi olan Cennet yaratılmış olup şu anda mevcuttur.[1] İmtihan yurdu olan şu dunyada tuketilen fĂ‚nî nefeslerin neticesinde, Kur’Ă‚n ve Sunnet’in nûrĂ‚nî istikĂ‚metinde hayatını takvĂ‚ uzere tanzim edenlere lûtfedilecek olan, idrĂ‚k ve hayal otesi nîmet ve guzelliklerle dolu ebedî bir ikrĂ‚m-ı ilĂ‚hîdir.

CENNET VE CEHENNEM EBEDİ MİDİR?

Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir hadîs-i şerîflerinde kıyĂ‚met gunu olumun kesileceğini ve boylece Cennet ile Cehennem’e girecek olan kimselerin buralarda ebediyyen kalacağını şoyle haber vermişlerdir:

“KıyĂ‚met gunu olum (muşahhas hĂ‚le gelerek) alaca bir koc sûretinde getirilip Cennet’le Cehennem arasında durdurulur. Sonra:

«–Ey Cennet halkı, bunu tanıyor musunuz?» diye sorulur.

Onlar da başlarını uzatıp bakarlar ve:

«–Evet, bu olumdur!» derler.

Sonra:

«–Ey Cehennem halkı, bunu tanıyor musunuz?» denilir.

Onlar da başlarını uzatıp bakarlar ve:

«–Evet, bu olumdur!» derler.

Bunun uzerine emredilir ve olum kesilir. Sonra (da Cennet ve Cehennem ehlinin duyacağı bir şekilde):

«–Ey Cennet ehli! Ebediyet uzeresiniz, artık olum yok! Ey Cehennem halkı! Ebediyet uzeresiniz, artık olum yok!» denilir.”

Bundan sonra Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“(Rasûlum!) Sen onları pişmanlık ve uzuntu gunu hakkında uyar. Cunku onlar (derin) bir gaflete dalmış oldukları hĂ‚lde ve henuz îmĂ‚n etmemişken (bakarsın, hesapları gorulmuş ve) iş olup bitmiştir!”[2] Ă‚yetini tilĂ‚vet buyurdular.

Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, (bu Ă‚yet-i kerîmeyi okurken, gaflet icerisinde olanları gostermek icin) mubĂ‚rek eliyle dunyaya işaret buyurmuşlardır. (Muslim, Cennet, 40)

SEVİNCTEN OLECEK KUL

Ebediyet haberini aldıklarında Cennetliklerin sevinc ve neş’esi, Cehennemliklerin ise huzun ve kederi katbekat artacaktır.[3] Rasûl-i Ekrem -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz bunu da şoyle haber vermişlerdir:

“…Koc yatırılır ve kesilir. Eğer Allah, Cennet ahĂ‚lisinin yaşamasına hukmetmemiş olsaydı, sevinc ve mutlulukların(ın şiddetin)den olurlerdi. Cehennem ahĂ‚lisinin de orada ebedî kalmasına hukmetmemiş olsaydı onlar da uzuntu (ve keder)lerinden olurlerdi.” (Tirmizî, Tefsîr, 19/3156)

“Sevincten olecek biri olsaydı, Cennet ehli olurdu. Uzuntuden olecek biri de olsaydı, mutlakĂ‚ Cehennem ehli olurdu.” (Tirmizî, Cennet, 20/2558)

Bu sevinc ve huznun hayal edilemeyecek derecede yuksek olmasının tek sebebi, ebediyet, yani sonsuzluktur. Ebedî olarak saĂ‚det ve huzur icerisinde bulunacağı îlĂ‚n edilen bir kimse ile, sonsuza kadar huzun ve azap icerisinde kalacağı kesinleşen birinin hĂ‚li aynı olabilir mi? Biri her turlu korku ve huzunden tamamen kurtulmuş, sonsuz bir emniyet, huzur ve saĂ‚det icerisinde; diğeri ise kurtuluş icin hicbir umit ışığı olmayan muebbed bir mahkûmiyete duşmuş bir hĂ‚lde bulunmaktadır! Azıcık bir umidi olsaydı, bu kadar huzne gark olmazdı.

CENNETE NASIL GİRİLİR?

Mu’minlerin Cennet’e girmesi, Allah TeĂ‚lĂ‚’nın lûtf u ihsĂ‚nıyladır. Nitekim Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir defasında:

“–Hic kimse amel ve ibadeti sayesinde Cennet’e giremez!” buyurmuştu.

AshĂ‚b-ı kirĂ‚m hayretle:

“–Siz de mi yĂ‚ RasûlĂ‚llah?” diye sordular. Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-:

“–Evet ben de!.. Meğer ki Rabbimin lûtf-i ilĂ‚hîsi imdĂ‚da yetişe!.. Zira O’nun fazlı, rahmet ve mağfireti beni burumedikce ben de Cennet’e giremem! Yaptığım ameller beni de kurtaramaz!..” buyurdular. (BuhĂ‚rî, Rikāk, 18; Muslim, MunĂ‚fikûn, 71-72)[4]

Demek ki AllĂ‚h’ın rızĂ‚sını celbedecek olan ibadet, tĂ‚at, hizmet ve sĂ‚lih ameller icin elden gelen butun gayreti gostermekle beraber, bunlara guvenmeyip dĂ‚imĂ‚ CenĂ‚b-ı Hakk’ın lûtf u keremine, fazl u ihsĂ‚nına sığınmak, hepimiz icin gerekli olan muhim bir kulluk edebidir.

Diğer taraftan Cennet’teki bazı derecelere ise, CenĂ‚b-ı Hakk’ın dilemesiyle herkes kendi îman ve ameli nisbetinde nĂ‚il olacaktır.

Dunyada nefislerinin esiri olarak, gurur, kibir ve azgınlık icinde omur tuketen, hicbir hesap kaygısı duymadan suflî hazlar peşinde cılgınca koşturan kimseler, Ă‚hirette hep korkular icinde kalacaklardır. LĂ‚kin dunyada Allah’tan ve O’nun azĂ‚bına uğramaktan korkarak harama duşmekten titizlikle sakınan ve omurlerini istikĂ‚met uzere yaşayanlar ise, Ă‚hirette korkulardan kurtulup ebedî bir huzura nĂ‚il olacaklardır.

Nitekim Ă‚yet-i kerîmelerde şoyle buyrulmaktadır:

“Kim de, Rabbinin huzûrunda duracağından korkar ve nefsini kotu arzularından alıkoyarsa, şuphesiz, Cennet onun barınağıdır.” (en-NĂ‚ziĂ‚t, 40-41)

“Rabbinin huzûrunda (hesap vermek uzere) duracağından korkan kimseye iki Cennet vardır.” (er-RahmĂ‚n, 46)

“(Muttakîler Cennet’te birbirlerine

«Evet, biz bundan evvel ailemiz arasında bile (ilĂ‚hî azaptan) korkardık. Allah bize lûtfetti de bizi vucûdun icine işleyen azaptan korudu. Gercekten biz, bundan evvel O’na yalvarıyor, (bizi korumasını istiyorduk). Şuphesiz O, cok keremkĂ‚r ve pek merhametlidir.» derler.” (et-Tûr, 26-28)

Yine Kur’Ă‚n-ı Kerîm’de buyrulduğu uzere CenĂ‚b-ı Hak, Cennet ehline, orada hicbir zaman bıkkınlık ve yorgunluk hissettirmeyecektir:

“Şoyle derler:

«Bizden huznu gideren AllĂ‚h’a hamd olsun! Hakîkaten Rabbimiz cok bağışlayan, kullarının amellerini ve şukurlerini kabul buyurup mukĂ‚fatını bol bol verendir.

Lûtfuyla bizi devamlı kalınacak yurda (Cennet’e) yerleştirdi. Artık burada bize ne yorgunluk gelir ne de bir usanc duyarız!»” (FĂ‚tır, 34-35)

Peygamber Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- de bir hadîs-i şerîflerinde:

“Cennet’e girecek bir kısım insanlar vardır ki, onların kalpleri kuş kalbi gibi (tevekkul ve teslîmiyet icinde)dir.” buyurmuşlardır. (Muslim, Cennet, 27)

Yani Cennet; AllĂ‚h’ın rızĂ‚sını kaybedip gazabına uğramaktan hakkıyla korkan, gunahlardan titizlikle sakınan, insanları incitmekten son derece uzak duran ve AllĂ‚h’a lĂ‚yıkıyla tevekkul eden rakik kalpli mu’minlerin varacağı yerdir.

CENNET NASIL BİR YERDİR?

CenĂ‚b-ı Hak, Ă‚yet-i kerîmede Cennet’in genişliği hakkında şoyle buyurmaktadır:

“Rabbinizin mağfiretine ve takvĂ‚ sahipleri icin hazırlanmış olup genişliği semĂ‚lar ve yer kadar olan Cennet’e koşun!” (Âl-i İmrĂ‚n, 133)[5]

Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz de bu hususta şoyle buyurmuşlardır:

“Cennet’in yuz derecesi vardır. Her derecenin arası, yuz senelik mesafedir.” (Tirmizî, Cennet, 4/2529)

“(Cennet’te) aşağıda olanlar, yuksek derecelere sahip olanları, sizin semĂ‚nın ufkunda doğan bir yıldızı gormeniz gibi gorecekler. Ebûbekir ve Omer onlardandır, hattĂ‚ daha fazîletlidirler.” (Tirmizî, MenĂ‚kıb, 14/3658; İbn-i MĂ‚ce, Mukaddime, 11; Ahmed, III, 26, 98)[6]

Bir defasında Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“‒Şuphesiz Cennetlikler, kendilerinden yuksekteki koşklerde oturanları, aralarındaki derece farkı sebebiyle, sizin sabaha karşı doğu veya batı tarafında, gokyuzunun uzak bir noktasında batmak uzere olan parlak ve iri bir yıldızı gorduğunuz gibi goreceklerdir.” buyurmuşlardı.

AshĂ‚b-ı kirĂ‚m:

“‒YĂ‚ RasûlĂ‚llah! Oralar herhĂ‚lde peygamberlerin makamıdır, onlardan başkası oralara ulaşamaz!” dediler.

Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-:

“‒BilĂ‚kis onlardan başkası da oralara ulaşabilir!” buyurduktan sonra, o kimselerin vasıflarını şoyle beyĂ‚n ettiler:

“–Canımı kudretiyle elinde tutan AllĂ‚h’a yemin ederim ki, o yerler, AllĂ‚h’a îmĂ‚n edip peygamberleri butun benlikleriyle tasdik eden kişilerin de yurtlarıdır.” (BuhĂ‚rî, Bed’u’l-Halk 8, Rikāk 51; Muslim, Cennet, 11)

Hadîs-i şerîflerde Cennet’in tezyinĂ‚tıyla ilgili olarak da şu bilgiler zikredilmektedir:

Cennet’in binasının bir kerpici altın, bir kerpici gumuş, harcı keskin kokulu misk, cakılları inci ve yakut, toprağı da zĂ‚ferandır. Cennet’te bulunan butun ağacların govdesi altındandır.[7] HattĂ‚ “Cennet’te oyle bir ağac vardır ki, idmanlı bir ata binmiş olan kişi, onun bir ucundan diğerine yuz senede varamaz.”[8]

Oyle Cennetler vardır ki, yemek kapları ve icindeki her şey gumuştendir. Oyle Cennetler de vardır ki, kapları ve icindeki her şey altındandır.[9]

CENNET NİMETLERİ

Kur’Ă‚n-ı Kerîm’de Cennet nîmetlerini tasvir eden pek cok Ă‚yet-i kerîme bulunmaktadır. Bunların bazıları şoyledir:

“ÎmĂ‚n edip sĂ‚lih ameller işleyenlere, kendileri icin altından ırmaklar akan Cennetler olduğunu mujdele! Oradaki bir meyveden kendilerine rızık olarak verildikce:

«–Bu, daha evvel bize lûtfedilen bir meyveye (benziyor).» derler.

İşte bu şekilde onlara, daha evvel bildikleri rızıklara benzer nîmetler ihsĂ‚n edilir (ama ebatları ve lezzetleri cok farklı ve ustun olur). Orada kendileri icin tertemiz eşler vardır ve onlar orada ebedî kalırlar.” (el-Bakara, 25)

“(AllĂ‚h’ın azĂ‚bından korkup rahmetine sığınan) takvĂ‚ sahipleri, mutlakĂ‚ Cennetlerde ve pınar başlarında olacaklardır. Kendilerine;

«–Oraya selĂ‚met ve emniyetle girin!» (denilir).

Biz, onların sînelerindeki her turlu kîni sokup atmışızdır. Artık onlar birbirleriyle kardeş olmuş, tahtlar uzerinde karşı karşıya otururlar.

Orada kendilerine hicbir zahmet dokunmaz ve onlar oradan cıkarılacak da değillerdir.” (el-Hicr, 45-48)

“İşte onlara, alt taraflarından nehirler akan Adn Cennetleri vardır. Orada altın bileziklerle ziynetlenecekler, ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler giyecekler ve koltuklar uzerine dayanıp kurulacaklar. Bu ne guzel bir karşılık ve ne guzel bir kalma yeridir!” (el-Kehf, 31)

Cennet’e giren mu’minler, korku ve huznu unutur, bunlarla bir daha aslĂ‚ karşılaşmazlar. Allah TeĂ‚lĂ‚ onları korkulardan halĂ‚s eylediği gibi hayal otesi nîmet ve lezzetlere de nĂ‚il kılmıştır. Âyet-i kerîmelerde CenĂ‚b-ı Hak şoyle buyurur:

“«Ey Ă‚yetlerime îmĂ‚n edip de hĂ‚lis Musluman olan kullarım! Bugun size korku yoktur ve aslĂ‚ mahzun olmayacaksınız. Siz ve eşleriniz buyuk surur ve neş’eler icinde Cennet’e girin!»

Altın tepsiler ve kadehlerle etraflarında donulur dolaşılır. Orada canlarının cektiği ve gozlerinin hoşlandığı her şey vardır. Onlara şoyle denir:

«Siz, orada ebedî kalacaksınız. İşte bu size, yapmış olduğunuz sĂ‚lih ameller sebebiyle ihsĂ‚n edilen Cennet’tir. Orada sizin icin pek cok meyveler vardır, onlardan yiyeceksiniz.»” (ez-Zuhruf, 68-73)

“Allah TeĂ‚lĂ‚ onları o gunun şerrinden korur ve (yuzlerine) bir aydınlık, (gonullerine de) sevinc verir. Sabretmelerine mukĂ‚bil onlara Cennet’i ve oradaki ipekleri lûtfeder. Orada koltuklara yaslanırlar ve ne (yakıcı bir) Guneş gorurler, ne de dondurucu bir soğuk!

(Cennet ağaclarının) golgeleri uzerlerine sarkmış ve meyveleri de bol bol onlerine eğdirilmiş, emirlerine Ă‚mĂ‚de kılınmıştır.

Yanlarında, gumuş kaplar ve billûr kĂ‚selerle, gumuş beyazlığında şeffaf kupalarla dolaşılır. SĂ‚kîler bunları ihtiyaca gore tayin ve takdir ederler.

Onlara orada bir kĂ‚seden icirilir ki onun karışımında zencefil vardır. Bir pınar ki kendisine Selsebîl denir.

Etraflarında oyle olumsuz gencler dolaşır ki, onları gorduğunde, etrafa sacılmış inciler sanırsın.

Nereye baksan orada, (sonsuz bir) nîmet ve ulu bir saltanat gorursun!

Uzerlerinde ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler vardır, gumuş bileziklerle suslenmişlerdir. Rab’leri onlara tertemiz bir icecek ikram etmektedir.” (el-İnsĂ‚n, 11-21)

Cennet Nimetleri Kimler İcindir?
Cennet’te icinden dışı, dışından da icinin gorulebildiği şeffaf koşkler vardır ki bunlar hadîs-i şerîfte beyĂ‚n edildiği uzere; “Sozunu guzel ve hoş soyleyen, tatlı dilli, yemek yediren, oruca devam eden, gece herkes uyurken Allah icin namaz kılan kimseler icindir!” (Tirmizî, Cennet 3/2527, Birr 53/1984)

Peygamber Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- şoy*le buyurmuşlardır:

“(Cennet’te mu’mine lûtfedilen) cadır,[10] delinmiş incilerden mĂ‚mul, cok geniş (bir saraydır). Bu*nun semĂ‚ya doğru uzunluğu, otuz (veya altmış) mildir. Bu cadırın her bir koşesinde mu’min icin bir aile vardır. Onları diğerleri goremez (yani birbirlerini gormezler).” (BuhĂ‚rî, Bed’u’l-Halk 8, Tefsîr 55/2; Muslim, Cennet, 23-25)

Bir gun Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“Cennet ehli orada yiyip icerler, ama hic tukurmez, buyuk veya kucuk abdeste cıkmaz ve sumkurmezler!”[11] buyurmuşlardı.

AshĂ‚b-ı kirĂ‚m şaşkınlıkla:

“‒Peki, o hĂ‚lde yedikleri yemekler nasıl cıkacak?” diye sordular.

Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-:

“‒Sadece hoş kokulu bir geğirti ve misk gibi kokan bir ter cıkarırlar. İnsanın kendiliğinden nefes alması gibi, onlar da kendiliklerinden CenĂ‚b-ı Hakk’ı tesbîh eder (ulûhiyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder) ve O’na hamd ederler.” buyurdular. (Muslim, Cennet, 18)[12]

Cennet’e girenler dĂ‚imĂ‚ bol nîmetler icerisinde ferahlayıp huzur bulacak, aslĂ‚ sıkıntı ve darlık gormeyeceklerdir. Cennetliklerin gozleri surmeli, vucutları kıl ve tuyden Ă‚zĂ‚dedir. Son derece yakışıklı ve guzeldirler. Yaşları da 30 veya 33’tur.[13]

Cennet’te yorulmak ve tĂ‚katten duşmek de yoktur. Yine Cennet o kadar latîf ve temiz bir yerdir ki, orada hic toz bulunmaz. İnsanın vucudunda, meselĂ‚ burnunda ve kulağında kir olmaz. Hic kimsede kotu huy yoktur. Cirkin ve luzumsuz soz soylemekten berîdirler. Herkes birbirini sever ve kardeş gibi birbirinin yuzunu gormek ister.

Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- şoyle buyurmuşlardır:

“Cennet’e ilk girecek kimselerin yuzleri, dolunay gibi parlak olacaktır. Onların ardından gireceklerin yuzleri ise, semĂ‚daki en parlak yıldız gibi aydınlık olacaktır. Orada insanlar, kucuk ve buyuk abdest bozmaz ve tukurup sumkurmezler. Onların tarakları altındandır. Terleri misk gibi kokar. Buhurdanlıklarında tuten hoş koku, Cennet’in hoş kokulu ağacındandır. Eşleri hûrilerdir. Cennetliklerin hepsi de babaları Âdem’in şeklinde yaratılmış olup boyları altmış arşındır.” (BuhĂ‚rî, EnbiyĂ‚ 1, Bed’u’l-Halk 8; Muslim, Cennet, 14-19)[14]

Hadîs-i şerîfte de bildirildiği uzere Cennet ehli, Hazret-i Âdem -aleyhisselĂ‚m-’ın sûretinde olacaktır. Yani uzunluğu, guzelliği, kemĂ‚li, noksan ve ayıptan sĂ‚lim oluşuyla Hazret-i Âdem’e benzeyeceklerdir. Onun boyu, altmış zirĂ‚‘ idi.[15] İnsanlar o gunden bugune; boy, omur, guzellik gibi hemen her hususta noksanlaşa noksanlaşa gelmişlerdir. Cennet’te ise butun insanlar hep aynı boyda olacaklardır.[16]

Diğer bir hadîs-i şerîfte de şoyle buyrulmaktadır:

“…Onların Cennet’teki kapları altındandır… Orada her birine, baldırının iliği etinin ustunden gorunecek kadar billûr gibi guzel ikişer kadın verilecektir. (Cennet’te hic kimse bekĂ‚r kalmayacaktır.)[17] Cennetliklerin kalpleri, tek bir kalp gibi aynı duyguları taşıdığından, aralarında ne anlaşmazlık olacak ne de birbirlerine buğz edeceklerdir. Sabah-akşam Allah TeĂ‚lĂ‚’yı tesbîh edeceklerdir.” (BuhĂ‚rî, Bed’u’l-Halk 8, EnbiyĂ‚ 1; Muslim, Cennet 14, 17)

Bu rivĂ‚yetlerden, kadınlara lûtfedilecek nîmetlerin, erkeklerden daha az olduğu gibi bir vehme kapılmamak îcĂ‚b eder. Erkeklerle kadınlar, nîmetlere nĂ‚il olma hususunda eşittirler. Ancak bazı hususlarda fıtratlarına uygun olarak farklılıklar olabilmektedir. Erkeklere hûriler verilirken kadınlara da yaratılışlarına ve hĂ‚llerine uygun başka nîmetler ihsĂ‚n edilecektir. Nitekim Cennet’e giren sĂ‚liha hanımlar orada dunyadakinden cok daha guzel ve mukemmel bir sûrette yaratılacaklar, her yonden tertemiz kılınacaklar ve hayrın kemĂ‚line ulaşmış olacaklardır. Ayrıca Cennet’e giren sĂ‚liha mu’minlerin, hûrilerden her bakımdan cok daha ustun olacağı da anlaşılmaktadır.

Ayrıca Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“Cennet (sĂ‚liha) annelerin ayakları altındadır!”[18] buyurmak sûretiyle kadını hak ettiği şeref ve mevkiye yukseltmiştir. Nitekim şu hadîs-i şerîfler de sĂ‚liha bir hanıma verilen ustun değeri gostermektedir:

“Dunya gecici bir faydadan ibĂ‚rettir. Onun fayda sağlayan en hayırlı varlığı; dindar, sĂ‚liha bir kadındır.” (Muslim, RadĂ‚, 64; NesĂ‚î, NikĂ‚h, 15; İbn-i MĂ‚ce, NikĂ‚h, 5)

“Bana dunyanızdan, (sĂ‚liha) kadın ve guzel koku sevdirildi; namaz da gozumun nûru kılındı.” (NesĂ‚î, Işretu’n-NisĂ‚, 10; Ahmed, III, 128, 199)

Şu hususu da zikretmek lĂ‚zımdır ki, dunyada birkac evlilik gecirmiş olan bir kadının Cennet’te onların en muttakîsiyle evleneceği ifĂ‚de edilmiştir.

Cennet Nimetlerinin Ozellikleri
Cennet ehline ikram edilen nîmetler, kendilerine rahatsızlık veren bir elemi veya sıkıntıyı gidermek icin değildir. Oradaki yeme-icmeleri de aclık ve susuzluk sebebiyle değildir. KezĂ‚ guzel koku kullanmaları da kotu kokulardan kurtulmak icin değildir. Ancak bunlar, arka arkaya birbirini takip eden zevk ve nîmetlerdir. CenĂ‚b-ı Hak şoyle buyurur:

“Burada senin icin ne acıkmak vardır, ne de cıplak kalmak! Yine burada sen susuzluk cekmeyecek, sıcaktan da bunalmayacaksın!” (TĂ‚hĂ‚, 118-119)[19]

Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz şoyle buyurmuşlardır:

“Kim Cennet’e girerse dĂ‚imĂ‚ nîmetler icinde olur, hic uzuntu ve sıkıntı cekmez, elbiseleri eskimez, gencliği tukenmez!” (Muslim, Cennet, 22)

“Bir munĂ‚dî şoyle seslenir:

«Siz Cennet’te hep sıhhatli olacak, ebediyyen hastalanmayacaksınız. Devamlı hayatta olacak, ebediyyen olmeyeceksiniz. Hep genc kalacak, hic yaşlanmayacaksınız. Hep nîmet ve saĂ‚det icinde yaşayacak, hic keder ve sıkıntı cekmeyeceksiniz.»

Bu hĂ‚l, şu Ă‚yet-i kerîmede haber verilen hakîkattir:

«…Onlara: “İşte bu, yapmış olduğunuz sĂ‚lih ameller sebebiyle size lûtfedilen Cennet’tir.” diye nidĂ‚ edilir.» (el-AʻrĂ‚f, 43)” (Muslim, Cennet, 22)[20]

CENNETİN NEHİRLERİ

CenĂ‚b-ı Hak şoyle buyurmaktadır:

“Muttakîlere vaad edilen Cennet’in temsîli şoyledir: Onda ırmaklar vardır, bozulmayan sudandır; ırmaklar vardır, tadı değişmeyen suttendir; ırmaklar vardır, icenlere lezzet veren şaraptandır ve ırmaklar vardır, sĂ‚fî suzme baldandır. Orada onlara meyvelerin her ceşidinden ve Rab’lerinden bir mağfiret vardır. Hic bunlar, o ateşte ebedî kalan ve kaynar bir su icirilerek bağırsakları parca parca olan kimselere benzer mi?” (Muhammed, 15)

Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz de şoyle buyurmuşlardır:

“Cennet’te su denizi, bal denizi, sut denizi ve şarap denizi vardır. Sonra bunlardan nehirler fışkıracaktır.” (Tirmizî, Cennet, 27/2571)

Ancak Cennet şarabı, dunyadaki şaraba benzemez. CenĂ‚b-ı Hak onu şoyle tavsif etmektedir:

“Onların etrafında pınardan (doldurulmuş) kadehler dolaştırılır. Bembeyaz, icenlere lezzet verir. Onda ne bir baş ağrısı vardır ne de onunla sarhoş olurlar. Yanlarında, guzel bakışlarını yalnız onlara tahsis etmiş, iri gozlu (nĂ‚zenîn) eşler vardır. Sanki gun yuzu gormemiş saklı yumurta gibi (bembeyaz ve kusursuzdurlar).” (es-SĂ‚ffĂ‚t, 45-49)

Kevser Nedir?
Bir gun Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e:

“‒Kevser nedir?” diye suĂ‚l edilmişti.

Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-:

“‒O Allah TeĂ‚lĂ‚’nın bana Cennet’te vereceği bir nehirdir. Suyu sutten daha beyaz, baldan daha tatlıdır. Onun kenarında birtakım kuşlar vardır ki boyunları deve boynu gibidir.” buyurdular.

Hazret-i Omer -radıyallĂ‚hu anh-:

“‒Bunlar besili ve cok hoş nîmetlerdir herhĂ‚lde!” dedi.

Bunun uzerine Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“‒Onları yiyenler (Cennetlikler) onlardan daha guzel ve hoştur!” buyurdular. (Tirmizî, Cennet, 10/2542)

CENNET NASIL TASVİR EDİLİR?

Peygamber Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Cennet’in hayal otesi ihtişam ve mukemmelliğini şoyle ifĂ‚de buyurmuşlardır:

“…Cennet’te, birinizin yayının arası kadar veya ayağını koyduğu yer kadarcık bir yer, dunyadan ve dunyada*ki her şeyden daha hayırlıdır. Şayet Cennet ehli kadınlardan biri yeryuzune şoyle bir bakacak olsa, yer ile gok arasını aydınlatır ve bu ikisinin arası*nı misk kokusuyla doldurur. Ve muhakkak ki o kadının başortusu, dunyadan ve dunyadaki her şeyden daha hayırlıdır.” (BuhĂ‚rî, Rikāk, 51)

“Cennet’teki nîmetlerden bir tırnağın taşıyabileceği kadar az bir şey dunyaya gorunmuş olsaydı, goklerin ve yerin butun ufukları guzelleşir ve ziynetlenirdi. Cennetliklerden bir kişi dunyaya bir baksa ve bileziklerinden biri dunyaya gorunse, Guneş’in yıldızların ışığını silip yok etmesi gibi, o da Guneş’in ışığını silip yok ederdi.” (Tirmizî, Cennet, 7/2538)

Enes -radıyallĂ‚hu anh- şoyle anlatır:

“Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e (Ukeydir ta*rafından) ince atlas bir cubbe hediye edilmişti. Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- erkeklere ipeği yasaklamıştı. İnsanlar bu elbisenin guzelliğine ve yumuşaklığına hayret ettiler, cok hoşlarına gitti. Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- şoyle buyurdular:

«‒Muhammed’in nefsi elinde olan AllĂ‚h’a yemin ederim ki Saʻd bin MuĂ‚z’ın Cennet’teki mendilleri bundan cok daha guzeldir!»” (BuhĂ‚rî, Bed’u’l-Halk 8, MenĂ‚kıbu’l-EnsĂ‚r 12)

Bir kişi Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e:

“‒Cennet ehli uyurlar mı?” diye sormuştu.

Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- bu suÂle:

“‒Uyku olumun kardeşidir, Cennet ehli ise olmezler!” mukĂ‚belesinde bulundular. (Beyhakî, Şuab, VI, 409/4416; Heysemî, X, 415)

MĂ‚lumdur ki dunya şartlarında insanlar, aynanın karşısında her gun değişen ve gun gectikce ihtiyarlaşan bir yuzle karşılaşırlar. LĂ‚kin Cennet’teki hayat bunun tam tersi bir sûrette gercekleşecek, yani insanlar gunden gune daha da guzelleşeceklerdir.[21] Rasûl-i Ekrem -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz bu hakîkati şoyle haber vermişlerdir:

“Cennet’te, Cennetliklerin her Cuma gittikleri bir carşı vardır. Orada, yuzlerine ve elbiselerine Cennet kokuları ufleyen bir kuzey ruzgĂ‚rı eser ve boylece guzellikleri daha da artar. Eskisinden daha guzel ve yakışıklı olarak eşlerinin yanına dondukleri zaman, aileleri:

«–VallĂ‚hi bizden ayrıldıktan sonra sizin guzelliğinize guzellik katılmış!» derler. Onlar da:

«–Siz de vallĂ‚hi biz ayrıldıktan sonra daha bir guzel ve cemĂ‚l sahibi olmuşsunuz!» derler.” (Muslim, Cennet, 13)

Şeyh Mekînuddîn Esmer şoyle buyurur:

“Ruyamda bir hûri gordum: «Ben sana Ă‚idim, sen de benimsin!» diyordu. Konuşması o kadar tatlı ve hoş idi ki, o gunden sonra iki veya uc ay boyunca herhangi bir insanın sozunu işittiğimde mutlakĂ‚ istifrĂ‚ ediyordum.” (İbn-i AtĂ‚ullah el-İskenderî, TĂ‚cu’l-Arûs, s. 40)

Cennete Girecek Son Mumine Verilecek Nimet
Cennet’e en son giren mu’mine ihsĂ‚n edilecek nîmetleri de Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz şoyle haber vermişlerdir:

“Ben Cehennem’den en son cıkacak ve Cennet’e en son girecek kişiyi biliyorum. Bu zĂ‚t, Cehennem’den emekleyerek cıkar. Allah TeĂ‚lĂ‚ ona:

«‒Git, Cennet’e gir!» buyurur.

O kişi Cennet’e gelir, ama Cennet ona ağzına kadar doluymuş gibi gosterilir. Donup:

«‒YĂ‚ Rabbi! Cennet dolmuş, (yer bulamadım!)» der.

Allah TeÂl yine:

«‒Git, Cennet’e gir!» buyurur.

O kişi Cennet’e gelir, ancak yine Cennet ona ağzına kadar doluymuş gibi gosterilir. Donup:

«‒YĂ‚ Rabbi! Cennet dolmuş, (yer bulamadım!)» der.

Bu sefer Allah TeÂl ona:

«‒Git, Cennet’e gir! Dunya kadar ve Dunya’nın on misli kadar yer senindir.» Veya sadece: «Dunya’nın on katı kadar yer senindir!» buyurur.

O kul:

«‒(YĂ‚ Rabbi!) Sen yegĂ‚ne Melik olduğun hĂ‚lde benimle alay mı ediyorsun?» Veya; «Bana guluyor musun?» der.”

RĂ‚vî der ki:

“Bu hĂ‚diseyi naklettiğinde Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in, gerideki dişleri gorununceye kadar tebessum ettiğini gordum. SahĂ‚bîler arasında; «Cennet ehlinin en aşağı derecede olanı bu kişidir!» diye konuşulurdu.” (BuhĂ‚rî, Rikāk, 51)

Sanki her bir Cennet ehli, kendi mulkunde hukumdardır. CenĂ‚b-ı Hak orada butun kullarına, dunya sultanlarının sahip olduğu mulk ve saltanatın kat kat fazlasını ihsĂ‚n eylemiştir.[22]

Nitekim Ă‚yet-i kerîmede şoyle buyrulur:

“Nereye baksan orada (sonsuz bir) nîmet ve ulu bir saltanat gorursun!” (el-İnsĂ‚n, 20)

En aşağı derecede olan kişiye bile boylesine muazzam ve muhteşem nîmetler ihsĂ‚n edilirse, acaba ust derecelerde olanlara neler lûtfedilir?! Zira Cennet’te cok ulvî dereceler vardır. Nitekim Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz şoyle buyurmuşlardır:

“Cennet’te yuz derece vardır ki, Allah TeĂ‚lĂ‚ onları Allah yolunda cihĂ‚d edenler icin hazırlamıştır. Her derecenin arası yerle gok arası kadardır. Allah’tan istediğinizde, Firdevs’i isteyiniz! Zira o, Cennet’in ortası ve en yuksek yeridir.” (BuhĂ‚rî, CihĂ‚d 4, Tevhîd 22)[23]

Cennette Neler Var?
Bunların hĂ‚ricinde daha bilemediğimiz nice nîmetleri Cennet ehli ilk defa orada gorecektir. Nitekim Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz şoyle buyurmuşlardır:

“Allah TeĂ‚lĂ‚; «SĂ‚lih kullarım icin (Cennet’te) hicbir gozun gormediği, hicbir kulağın işitmediği ve hicbir insanın hatır ve hayĂ‚line gelmeyen nîmetler hazırladım!» buyurdu. İsterseniz şu Ă‚yet-i kerîmeyi oku*yunuz:

«Yaptıkları sĂ‚lih amellere mukĂ‚fat olarak, onlar icin hangi surur verici goz aydınlığı nîmetlerin saklandığını kimse bilemez!» (es-Secde, 17)” (BuhĂ‚rî, Bed’u’l-Halk, 8)

Sehl bin Saʻd -radıyallĂ‚hu anh- da şoyle buyurur:

“Bir gun, Rasûl-i Ekrem -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in, Cennet’i tafsîlĂ‚tıyla anlattıkları bir sohbetlerinde bulundum. Sozlerinin sonunda şoyle buyurdular:

«Orada hicbir gozun gormediği, hicbir kulağın işitmediği, hicbir beşerin hatır ve hayĂ‚line gelmeyen nîmetler vardır!»

Sonra da şu Ă‚yet-i kerîmeleri tilĂ‚vet buyurdular:

«Yanları yataklardan ayrılır (teheccude kalkarlar), korku ve umit (duyguları) icinde Rab’lerine duĂ‚ ederler ve kendilerine verdiğimiz rızıktan hayra infĂ‚k ederler. Yaptıkları sĂ‚lih amellere mukĂ‚fat olarak, onlar icin hangi surur verici goz aydınlığı nîmetlerin saklandığını kimse bilemez!» (es-Secde, 16-17)” (Muslim, Cennet, 2-5)

CENNET NİMETLERİNİN TACI: RIZA-YI İLAHİ

Sayılı nefeslerden ibĂ‚ret olan omur sermĂ‚yesini ilĂ‚hî hakîkatler istikĂ‚metinde değerlendirip, ebedî saĂ‚dete nĂ‚il olan bahtiyar kullara Cennet’te Allah TeĂ‚lĂ‚’nın şĂ‚n-ı ulûhiyyetine yaraşır şekilde mustesnĂ‚ ihsan ve ikramları olacaktır. Bu ilĂ‚hî lûtufların tĂ‚cı ise, “Allah TeĂ‚lĂ‚’nın rızĂ‚ ve hoşnutluğu”dur.

Âyet-i kerîmede şoyle buyrulur:

“(Rasûlum!) De ki: Size o istediklerinizden daha hayırlısını haber vereyim mi? TakvĂ‚ sahipleri icin Rab’leri yanında altından nehirler akan, icinde ebedî kalacakları Cennetler ve tertemiz eşler vardır. Daha sonra da AllĂ‚h’ın kendilerinden rĂ‚zı olması vardır. Allah kullarını cok iyi gorur.” (Âl-i İmrĂ‚n, 15)[24]

Hikmet ehli demişlerdir ki:

“Bu Ă‚yet-i kerîmede gecen «Cennetler» ifĂ‚desi, iclerindeki nîmetlerle beraber «cismĂ‚nî Cennet’e» işarettir. «RıdvĂ‚n» yani AllĂ‚h’ın rızĂ‚sı ise «rûhĂ‚nî Cennet’e» işarettir ve makamların en yukseğidir…

Bu makamların ilkinde, kul Allah’tan rĂ‚zı olur; sonuncusunda da Allah kulundan rĂ‚zı olur. Nitekim Fecr Sûresi’ndeki; «Sen O’ndan rĂ‚zı, O da senden rĂ‚zı olarak Rabbine don.»[25] beyĂ‚nı, bu hakîkate işaret etmektedir.”[26]

Diğer bir Ă‚yet-i kerîmede ise şoyle buyrulmaktadır:

“Allah, mu’min erkeklere ve mu’min kadınlara, altından ırmaklar akan ve icinde ebedî kalacakları Cennetler ve Adn Cennetleri’nde cok hoş meskenler vaad etti. AllĂ‚h’ın rızĂ‚sı(ndan azıcık bir şey bile) bunların hepsinden daha buyuktur. İşte buyuk kurtuluş (asıl saĂ‚det ve kazanc) da budur.” (et-Tevbe, 72)

CenĂ‚b-ı Hakk’ın rızĂ‚sı, Allah katında Cennet ve icindeki nîmetlerden daha ustun ve değerlidir. Cunku her hayrın ve mutluluğun, her şerefin ve yuceliğin dayanağı odur. Dolayısıyla dunya hayatındaki kulluk vazifelerinde ihlĂ‚slı olup sırf AllĂ‚h’ın rızĂ‚sını gĂ‚ye edinmek; bir bakıma, erişilebilecek en buyuk nîmet ve saĂ‚deti talep etmek demektir.

Cennet Ehlinin Şukru
Rasûlullah -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz şoyle buyurmuşlardır:

“Allah TeĂ‚lĂ‚ Cennet ehline:

«–Ey Cennet ehli!» diye seslenir.

Onlar da:

«–Buyur Rabbimiz! Emret! Huzur ve saĂ‚detle Sana itaat ederiz!» derler.

Allah TeÂlÂ:

«–RĂ‚zı oldunuz mu?» diye sorar.

Onlar:

«–Nasıl rĂ‚zı olmayalım ey Rabbimiz!? Sen bize, mahlûkĂ‚tından hic kimseye vermediğin bunca nîmetler ihsĂ‚n eyledin!» derler.

Allah TeÂlÂ:

«–Size bunlardan daha efdalini vereceğim!» buyurur.

Cennetlikler:

«–Bunlardan daha efdal ne olabilir, ey Rabbimiz?» derler.

Bunun uzerine CenĂ‚b-ı Hak:

«–Uzerinize rızĂ‚mı indiriyorum; bundan sonra size hic gazap etmeyeceğim!» buyurur.” (BuhĂ‚rî, Rikāk 51, Tevhîd 38; Muslim, Cennet 9)[27]

Bu hadîs-i şerîften, CenĂ‚b-ı MevlĂ‚’nın, kullarına duyduğu muhabbet ve merhametin ne kadar buyuk olduğu ve kendilerine Cennet’i ihsĂ‚n ettiği kullarının, orada tam bir gonul huzûru icinde yaşamalarını istediği anlaşılmaktadır. Onların Cennet’te sayısız nîmetler icinde yuzerken; “Acaba bir kusur ediyor muyuz, Rabbimiz’i gucendirecek bir davranışta bulunuyor muyuz?..” diye tedirgin olmalarını dahî arzu etmediği gorulmektedir. Rabbimiz, hayal bile edemediğimiz emsĂ‚lsiz nîmetler icindeki Cennetlik kullarının hatırlarını sorup mutlu oldukları cevĂ‚bını aldıktan sonra, onların mutluluklarını taclandırmak uzere; kendilerinden ebediyyen rĂ‚zı olduğunu, artık onlara hicbir zaman gazap etmeyeceğini mujdeleyecektir.

KĂ‚inĂ‚tın yegĂ‚ne hĂ‚lıkı ve mĂ‚liki olan CenĂ‚b-ı Hakk’ın butun bu nîmet ve iltifatlarına muhĂ‚tap olabilmek, sermĂ‚yesi hiclik olan bir kul icin ne buyuk bir şeref ve bahtiyarlıktır!

İsmail Hakkı Bursevî Hazretleri, CenĂ‚b-ı Hakk’ın sonsuz lûtuf ve ihsanlarına mukĂ‚bil, insanoğlunun dunya hayatındaki umûmî gafletine işaret ederek şu îkazda bulunmuştur:

“Bir kemik (parcası olan kulağa) işittiren;

Yağdan oluşan goz yuvarlağına gorduren;

Bir et parcası olan dili konuşturan;

Bitkileri meyve ve dĂ‚neleriyle, hayvanları etleri ve yağlarıyla, (diğer taraftan) yeryuzunu ağacları ve nehirleriyle, gokyuzunu yıldızlarıyla ve onların ışıklarıyla donatan;

Geceyi insanların dinlenmesine tahsis eden;

Gunduzleri sayısız nîmetlerinden dilediği kadarını lûtfeden AllĂ‚h’ın şĂ‚nı ne yucedir!

Sen O’na lĂ‚yıkıyla kulluk edemediğin hĂ‚lde, O sanki senden başka bir kulu yokmuş gibi, seni terbiye edip beslemekte (sana kıymet verip seni maddî ve mĂ‚nevî rızıklandırmakta)dır. Sen ise kullukta sanki O’ndan başka bir Rabbin (sığınak, barınak ve dayanağın) daha varmış gibi davranmaktasın. (Bu ne dehşetli bir gaflet, nĂ‚danlık ve kendini bilmezliktir!)”[28]

CENNETTE ALLAH’I GORECEK MİYİZ?

CenĂ‚b-ı Hakk’ın rızĂ‚sına mazhar olan bir kul icin ilĂ‚hî ikramların zirvesi, “Ru’yetullah”, yani Allah TeĂ‚lĂ‚’yı gorup O’nun yuce cemĂ‚lini seyredebilmektir.

CenĂ‚b-ı Hak şoyle buyurur:

“Nice yuzler vardır ki o gun ışıl ışıl parlar! Rab’lerine bakarlar.” (el-KıyĂ‚me, 22-23) Bunun ustunde bir saĂ‚det ve bundan daha buyuk bir nîmet de yoktur.

Nebiyy-i Ekrem -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- Efendimiz şoyle haber vermişlerdir:

“Cennet ehli Cennet’e girince Allah TebĂ‚reke ve TeĂ‚lĂ‚ onlara:

«‒Size artırmamı istediğiniz başka bir nîmet var mı?» diye sorar.

Onlar:

«‒YĂ‚ Rabbi! Yuzumuzu ak etmedin mi? Bizi Cennet’e koyup Cehennem’den kurtarmadın mı, (daha ne isteyelim)?!» derler.

İşte o zaman Allah TeĂ‚lĂ‚ perdeyi kaldırır (ve CemĂ‚lullĂ‚h’ı seyrederler). Onlara, Rab’lerine bakmaktan daha sevimli bir nîmet verilmemiştir.” (Muslim, ÎmĂ‚n, 297; Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’Ă‚n, 11)

BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî Hazretleri, Allah Ă‚şıklarının hĂ‚lini şoyle tĂ‚rif etmektedir:

“CenĂ‚b-ı Hakk’ın bazı has kulları vardır ki, eğer Cennet’te onları «CemĂ‚l-i bĂ‚-kemĂ‚l»inden birazcık mahrum bırakacak olsa, Cehennemliklerin azaptan kurtulmak icin Allah TeĂ‚lĂ‚’ya yalvardıkları gibi, onlar da bu mahrûmiyetten kurtulmak icin yalvarırlar.”[29]

İsmail Hakkı Bursevî Hazretleri de şoyle buyurur:

“Bizim uc bayramımız vardır. Birincisi; Ramazan (ve Kurban) bayramıdır. Bu, (bazı fedakĂ‚rlıkların Ă‚deta şehĂ‚detnĂ‚mesi olarak lûtfedilen,) insan tabiatının/nefsin bayramıdır. İkincisi; kĂ‚mil îmanla gocmek şartıyla olum bayramıdır ki bu, buyuk bir bayramdır. Ucuncu ve en buyuk bayram ise Ă‚hirette AllĂ‚hʼın (cemĂ‚linin) tecellîsine mazhar olunduğu zamanki bayramdır.”[30]

CENNETE GİTMEK İCİN NE YAPMALIYIZ?

VelhĂ‚sıl, Cennet ve CemĂ‚lullah ile muşerref olmak isteyen her mu’minin, Kur’Ă‚n ve Sunnet istikĂ‚metinde, takvĂ‚ uzere bir kulluk hayatını, aşk ve vecd icinde yaşamaya gayret etmesi gerekir. İmĂ‚m ŞĂ‚rĂ‚nî Hazretleri der ki:

“Ey kardeşlerim! Yuce AllĂ‚h’ın KitĂ‚bı’nda anlattığı Cennetlerin nîmetlerini duşunerek sĂ‚lih amelleri ve iyilikleri coğaltınız! Cunku dînin her emrettiği şey icin Cennet’in nîmetleri icinde bir derece vardır. O nîmetlere ise ancak o emri işlemekle nĂ‚il olunur.”[31]

Ayrıca kulun, hayatının her safhasında, ancak rızĂ‚-yı ilĂ‚hî ile mumkun olan Cennet’i ciddiyetle talep etmesi ve aynı hassĂ‚siyetle de gazab-ı ilĂ‚hînin tecellîgĂ‚hı olan Cehennem’den AllĂ‚h’a sığınması îcĂ‚b eder.

Nitekim Hazret-i Omer -radıyallĂ‚hu anh-;

“Kendilerine Kitap verdiğimiz mu’minler, onu nasıl tilĂ‚vet etmek lĂ‚zımsa oyle tilĂ‚vet ediyorlar…”[32] Ă‚yet-i kerîmesini şoyle tefsir etmiştir:

“Cennet’in zikredildiği Ă‚yetleri okuyunca Allah’tan Cennet’i ister, Cehennem’den bahsedilen Ă‚yetler gelince de Cehennem’den AllĂ‚h’a sığınırlar.” (İbn-i Ebî HĂ‚tim, Tefsîr, I, 218; Ali el-Muttakî, Kenz, II, 357/4230)

Dipnotlar:

[1] Bkz. BuhĂ‚rî, Bed’u’l-Halk, 8.

[2] Meryem, 39.

[3] Bkz. BuhĂ‚rî, Rikāk, 51; Muslim, Cennet, 40, 43; Tirmizî, Zuhd 39, Cennet 20, Tefsir 19; İbn-i MĂ‚ce, Zuhd, 38; Ahmed, II, 118, 121, 261; III, 9.

[4] Ayrıca bkz. İbn-i MĂ‚ce, Zuhd, 20; DĂ‚rimî, Rikāk, 24.

[5] Krş. el-Hadîd, 21.

[6] Krş. BuhĂ‚rî, Rikāk, 51; Muslim, Cennet, 10.

[7] Bkz. Tirmizî, Cennet, 1/2525.

[8] Bkz. BuhĂ‚rî, Rikāk 51, Bed’u’l-Halk 8, Tefsîr 56/1; Muslim, Cennet, 6-8; Tirmizî, Cennet, 1/2524.

[9] Bkz. Tirmizî, Cennet, 2/2528.

[10] Bkz. er-RahmÂn, 72.

[11] Bkz. el-Bakara, 25; Âl-i İmrĂ‚n, 15; en-NisĂ‚, 57.

[12] Ayrıca bkz. BuhĂ‚rî, Bed’u’l-Halk 8, EnbiyĂ‚ 1.

[13] Bkz. Tirmizî, Cennet, 12/2545.

[14] Ayrıca bkz. Tirmizî, KıyĂ‚met 60, Cennet 5; İbn-i MĂ‚ce, Zuhd, 39.

[15] ZirĂ‚‘: Dirsekten orta parmak ucuna kadar bir uzunluk olcusu. Arşın, endĂ‚ze. 68, 75 ve 90 cm.lik farklı turleri bulunmaktadır.

[16] Bkz. BuhĂ‚rî, EnbiyĂ‚ 1, İsti’zĂ‚n 1; Muslim, Cennet, 28.

[17] Bkz. Muslim, Cennet, 14.

[18] NesĂ‚î, CihĂ‚d, 6; Ahmed, III, 429; Suyûtî, I, 125.

[19] Kurtubî, Tezkire, s. 984.

[20] Ayrıca bkz. Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’Ă‚n, 41.

[21] İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VII, 35/34005. Krş. Muslim, Cennet, 13.

[22] Bkz. Tirmizî, Tefsîr, 32/3198; İbn-i MĂ‚ce, Zuhd, 4; Kurtubî, Tezkire, s. 1022.

[23] Ayrıca bkz. NesĂ‚î, CihĂ‚d, 18; Ahmed, II, 335, 339.

[24] Ayrıca bkz. el-MĂ‚ide, 119.

[25] el-Fecr, 28.

[26] Bkz. RĂ‚zî, MefĂ‚tîhu’l-Ğayb, [Âl-i İmrĂ‚n, 15].

[27] Ayrıca bkz. Tirmizî, Cennet, 18.

[28] Bkz. Rûhu’l-BeyĂ‚n, c. 1, s. 94-95, Erkam Yayınları, İst. 2011.

[29] Ebû Nuaym, Hilye, X, 34; Kuşeyrî, RisĂ‚le, s. 499.

[30] Bursevî, Rûhu’l-BeyĂ‚n, c. 2, sf. 200.

[31] İmĂ‚m ŞĂ‚rĂ‚nî, Olum KıyĂ‚met Âhiret, s. 48.

[32] el-Bakara, 121.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Ebediyet Yolculuğu, Erkam Yayınları

__________________