Mezheb Nedir?

Mezheb, gidilen yol, benimsenen metod ve goruş demektir. Dinî mÂnada mezheb ise, muctehid bir Âlimin fikir ve goruşlerini benimseyen insanların meydana getirdiği dinî ekollere denir.

Mezhebler arasında esasta hicbir ayrılık yoktur. Ayrılık, teferruatta, dînin ozune dokunmayan fer'î mes'elelerdedir.

Ayrıca hicbir muctehid kendi adına bir mezheb kurmak iddiasıyla ortaya cıkmamıştır. Kur'an ve hadîslerden cıkardıkları hukumlerin başkaları tarafından benimsenmesi neticesinde, kendiliğinden o muctehid adına bir mezheb teşekkul etmiştir.

Mezhebler Nasıl Ortaya Cıkmıştır?

Peygamberimizin Asr-ı SaÂdetinde sahÂbenin bir kısmı devamlı olarak Allah Resûlunun yanında kalıyor, Kur'Ân'ı ve hadîsleri ezberliyor, onların mÂnÂlarını iyice kavramaya calışıyorlardı. Hazret-i Peygamber'in Kur'an'ın hukumlerini nasıl uyguladığını bizzat goruyor, Âyetlerin iniş sebeblerini biliyorlardı.

Hz. Peygamber'in vefatından sonra, bu sahÂbeler Mekke ve Medine dışına cıktılar, ceşitli İslÂm memleketlerine gittiler. Bunlar, gittikleri yerlerde Hicaz'dakinden farklı orf ve Âdetlere sÂhip insanlarla karşılaştılar. Halk gelip dinî mes'eleleri kendilerine soruyor, onlar da o mes'ele hakkında Kur'an ve Sunnetin hukmunu bildiriyorlardı. Sorulan mes'ele hakkında Kur'an'da ve hadîste hukum bulamazlarsa, o mes'elede ictihÂd edip mes'eleyi acıklığa kavuşturuyorlardı. SahÂbe, gittikleri şehirlerde, hem hÂkim, hem muftu, hem vali, hem muallim durumunda idiler. Bulundukları yerde Âdeta birer ekol meydana getirmişlerdi. Birbirlerinden cok farklı yerlere dağıldıkları ve farklı orf ve Âdetlere sÂhip insanlar icinde yaşadıkları; bilgi, zek ve kavrayış bakımından da aralarında farklar olduğu icin, sorulan mes'eleler karşısında pek tabiî olarak farklı ictihadlar, ayrı goruş ve kanaatlar ortaya cıkabiliyordu.

Bir sahÂbînin etrafında toplanan talebeleri, o sahÂbînin kendisinden sonra da onun sistemi ve metodu doğrultusunda ictihad yapmaya, kapalı olan mes'eleleri cozmeye, cem'iyette yeni ortaya cıkan durumlara hukumler bulmağa calıştılar. Bu calışmalar neticesinde, zamanla fıkhî mezhebler teşekkul etmeye başladı. BÂzı mezhebler kendilerine fazla taraftar bulamadığı icin, zaman icinde kaybolurken; bugunku 4 buyuk mezheb umumun teveccuhunu kazanarak kuvvet buldu, yaygınlaştı ve gunumuze kadar geldi.

Mezhebler Arasında Goruş Ayrılıkları Olması Nereden Kaynaklanmaktadır?

Bu ayrılıklar, ceşitli sebeblerden ileri gelir. Kur'an'da hukum ifade eden Âyetleri (ki bunlara, nass denir) anlayış, herkes icin başka başka olabilir. Zira nassların, usûl-i fıkıhta beyan edildiği uzere, pek cok kısımları vardır: Hafî, mucmel, sarîh, kinÂye, mecaz, hakikat, mutlak - mukayyed, hÂs - Âmm gibi. Bu yuzden muctehidlerin aynı nassı anlayışları farklı farklı olmaktadır.

Ayrıca, hadîslerin de nevileri, ceşitleri vardır. MutevÂtir, meşhûr, haber-i vÂhid, mursel, muttasıl, munkatı' gibi.

Bu hadîsleri delîl olarak kullanma konusunda da muctehidler ihtilÂf etmişlerdir. Bunun neticesinde de farklı goruşler ortaya cıkmıştır. Mesel Hanefîler hadîsler konusunda titiz davranır. Haber-i vÂhidi (Tek sahÂbenin rivÂyet ettiği hadîsi) delil olarak kabûl etmezler. ŞÃ‚fiîler ise, haber-i vÂhidi kabûl eder ve onu KıyÂs'a tercih ederler. Hanefîler mursel hadîsi alır, ŞÃ‚fiîler almazlar.

İşte bu gibi delillerdeki ihtilÂf ve kabûl edilen delilleri de farklı anlayış, muctehidlerin aynı mes'elede farklı hukumler vermelerine sebeb olmuştur.

Fetva verilen beldenin orf ve Âdetleri de, muctehidlerin yaptıkları ictihadlara te'sir etmiştir.

Muctehidler Arasında Goruş Ayrılıkları Olmasının Mahzuru Var mıdır?

Hayır, bil'akis bu ihtilÂflar, ummet icin rahmet olmuştur.

Herhangi bir mes'ele hususunda bir mezhebde zorlukla karşılaşınca, zaruret halinde, o mes'ele başka bir mezhebin kolaylık ifade eden hukmu ile halledilme yoluna gidilmiştir. Boylece mezheblerin varlığı ummet icin kolaylık ve genişliğe vesile olmuştur.

"Ummetimin ihtilÂfında rahmet vardır" meÂlindeki hadîs-i şerîfin ifade etmek istediği mÂn da bu olsa gerektir.

Mezheblere Ne Luzum Var? Herkes Kendisi Kur'an'ı ve Hadîsi Okuyup Hukum Cıkaramaz mı?

Musluman olan her ferdin, dinî mes'eleleri ve hukumleri doğrudan doğruya Kur'an ve Sunnetlerden oğrenmesi mumkun değildir. Bunu, ancak muctehidlik pÂyesine erişmiş, salÂhiyetli İslÂm Âlimleri yapabilir. Geriye kalan Musluman halka, o buyuk din Âlimlerinin îzah ve goruşlerini anlamak ve benimsemek, onların yolundan gitmek duşer. İlÂcların ham maddesi bitkiler, otlar, madenler vs. olduğu halde, nasıl herkes ondan ilÂc yapamıyor, bu iş icin ayrıca eczacılık tahsili gerekiyorsa, dinî mes'elelerde temel kaynak Kur'an ve Sunnet olduğu halde, ondan hukum cıkarmak işini de sıradan her Musluman yapamaz; ancak muctehidlik seviyesine ulaşmış Âlimler yapabilir. Herkesin dinî kaynaklardan hukum cıkarmağa ilmi, bilgisi, aklı, idrÂk seviyesi, basiret ve feraseti yetmez.

Mezhebler Kaca Ayrılır?

Mezhebler once 2'ye ayrılır:

1 - Fıkhî mezhebler,

2 - İtikÂdî mezhebler...

Fıkhî Mezhebler Kaca Ayrılır?

4'e ayrılır:

1 - Hanefî mezhebi,

2 - MÂlikî mezhebi,

3 - ŞÃ‚fiî mezhebi,

4 - Hanbelî mezhebi.



Bu 4 mezhebin, hepsi de haktır, doğrudur. Şimdi bunları sırası ile gorelim:

Hanefî Mezhebi:

Hanefî mezhebinin kurucusu İmam-ı A'zam Hazretleridir.

İmam-ı A'zam, en buyuk imam demektir. Asıl adı Nu'man olan İmam-ı A'zam'ın, kunyesi Ebû Hanife'dir. Hicretin 80'inci yılında Kûfe'de doğmuş, Hicrî 150'de Bağdat'ta vefat etmiştir.

Hanefî mezhebi, once Irak'ta doğmuş, oradan doğuya ve batıya yayılmıştır. Abbasîler devrinde hÂkimlerin coğu Hanefî idi. Anadolu ve Balkanlardaki Turkler arasında, Hanefî mezhebi yaygındır.

MÂlikî Mezhebi:

Kurucusu İmam MÂlik bin Enes Hazretleridir. Hicrî 93 tarihinde Medine'de doğmuş, H. 179'da yine Medine'de vefat etmiştir.

MÂlikî mezhebi, once Hicaz halkı tarafından benimsenmiş ve hacca gelenler vasıtasıyla Kuzey Afrika'ya ve o zaman Endulus denen İspanya'ya yayılmıştır.

ŞÃ‚fiî Mezhebi:

Kurucusu İmam-ı ŞÃ‚fiî Hazretleridir. İmam-ı ŞÃ‚fiî'nin asıl ismi Muhammed'dir. H. 150 tarihinde Gazze'de doğmuş, 204 tarihinde Mısır'da vefat etmiştir. HÂşimoğulları soyundan gelmektedir.

ŞÃ‚fiî mezhebi once Mısır'da yayılmış, sonra kısmen Suriye, Yemen, Irak ve Horasan taraflarına gecmiştir. Bugun Mısır'ın coğunluğu ŞÃ‚fiîdir. Anadolu'nun guney taraflarında, Suriye ve Irak'ta da ŞÃ‚fiî mezhebinde olanlar mevcuttur.

Hanbelî Mezhebi:

Kurucusu Ahmed bin Hanbel Hazretleridir. H. 164 tarihinde Bağdat'ta doğmuş, 241 tarihinde yine orada vefat etmiştir.

Hanbelî mezhebi daha cok Necid taraflarında tutulmuştur. HÂlen Necid'de Hanbelî mezhebi hÂkimdir.

Hak Bir Olur. Halbuki 4 Mezhebin de Hak Olduğunu Kabûl Ediyoruz. Bu Nasıl Olur?

Bir su, 5 ayrı mizactaki hastaya gore 5 ayrı hukum alır. MeselÂ, birinin hastalığının nev'ine gore ilÂctır. Tıbben ona vaciptir. Diğer birine, hastalığı sebebiyle, zehir gibi zararlıdır. Tıbben ona haramdır. Diğer birine az zarar verir, tıbben ona mekruhtur. Diğer birine zararsız olduğu gibi, faydası da vardır. Tıbben ona sunnettir. Bir diğerine de ne zararlı, ne de faydalıdır. Tıbben ona mubahtır. Hastanın durumuna gore, bunların 5'i de haktır. "Bu ilÂc, yalnızca vaciptir" denilemez.

İşte bu misaldeki gibi, İlÂhî hukumler de, mezheblere tabi' olanların durumuna gore değişir. Farklı farklı olur. Ustelik herbiri de hak olur. Buna bir misal verelim:

İlÂhî hikmetin tensibiyle, İmam ŞÃ‚fiî'ye ittiba' edenlerin coğu, koyluluk ve bedevîliğe yakındırlar. Bunlar cem'iyet hayatında geri olduklarından, herbiri bizzat dergÂh-ı İlÂhiyeye kendi derdini soylemek, hususî dileğini bizzat arzetmek mizacındadırlar.

Bu yuzden de, imam arkasında FÂtiha'yı tek tek okurlar. Bu hukum hak ve doğrudur.

İmam-ı A'zam'a ittiba' edenlerin coğu ise, şehirliliğe ve medeniyete daha yakın, ictimaî hayatı benimsemiş kimselerdir. Bunların nazarında bir cemaat bir şahıs hukmune girip bir tek adam da umum o cemaat adına, sozcu olarak konuşur; kendileri de onun kalben tasdikcisi olurlar. Bu bakımdan Hanefî mezhebinde imam arkasında tek tek FÂtiha okunmaz. İmam, cemaat adına okur. Cemaat da Âmîn diyerek onu tasdik eder. Bu hukum de, evvelki gibi, hak ve doğrudur.

İtikadî Mezhebler Kaca Ayrılır?

İtikad hususunda başlıca iki mezheb vardır:

1. Ehl-i Sunnet mezhebi, 2. Ehl-i Bid'a mezhebi.

Ehl-i Sunnet Mezhebi:

Hz. Peygamberin yolundan gidenler, o yoldan hic sapmayanlar demektir.

Ehl-i Sunnetin dayanağı Kitab ve Sunnettir. Kitab ve Sunnette ne buyurulmuşsa, Ehl-i Sunnet oyle inanır, oyle hareket ederler.

Ehl-i Sunnet de, Maturidiyye ve Eş'ariyye olmak uzere ikiye ayrılır.

MÂturidiyye Mezhebi:

Kurucusu Ebu Mansur Muhammed Hazretleri'dir. Semerkand koylerinden MÂturid'de doğmuştur. H. 333'te vefat etmiştir.

Butun Hanefîler, genellikle Turkler, MÂturidî mezhebindedirler.

Eş'ariyye Mezhebi:

Kurucusu Ebu'l-Hasan Eş'arî Hazretleridir. Asıl adı Ali'dir. H. 200 tarihinde Basra'da doğmuş, 324'de Bağdat'da vefat etmiştir.

MÂlikîler ve ŞÃ‚fiîler, itikadda Eş'arî mezhebini benimsemişlerdir. Hanbelîler, fıkıh gibi îtikadda da İmam Ahmed bin Hanbel'e bağlıdırlar. Ayrı bir îtikadî mezhebleri yoktur.

Eş'arî ile MÂturidî mezhebleri arasında, bÂzı kucuk goruş ayrılıkları dışında, buyuk bir farklılık yoktur. İkisinin de temel goruşleri aynıdır ve Sunnete uygundur.

Ehl-i Bid'a:

Hazret-i Peygamberin getirdiği hukumleri ve Kur'an'ın emirlerini kendi arzularına gore yorumlayan, az veya cok Sunnet yolundan sapan, bid'ata giren kimselerdir.

Bid'at, Hz. Peygamber ve SahÂbe devrinde bulunmadığı halde, sonradan ortaya atılan ve dînin esaslarına zıd duşen, her turlu soz, duşunce ve işe denir.

Ehl-i bid'ayı Peygamberimiz şiddetle kınamışlardır:

"Sozlerin en hayırlısı Allah'ın Kitabı; yolların en hayırlısı da Muhammed'in (sav) yoludur. İşlerin en kotusu sonradan cıkarılanlardır. Ve her sonradan uydurulan şey (bid'at) de delÂlettir, sapıklıktır."

İnancla ilgili olan bid'atlar, îtikadî bid'atlardır. Bunlar, îtikadî hususlarda Hz. Peygamberden sağlam bir şekilde nakledilen esaslara zıd duşen inanclardır.

Mu'tezile, Cebriye gibi bÂzı fırkaların inancları, bu kısma girer.

İş ve amelle ilgili bid'atlere ise, amelî bid'at denir. Bazı şiîlerin, cıplak ayağa meshetmeleri gibi... Sunnet olan mesh ise, mestler uzerine meshetmektir.

Dînin îtikadî ve amelî esaslarını doğrudan doğruya ilgilendirmeyen veya bu esaslara bir zıdlık ve aykırılık taşımayan yenilikler, sonradan ortaya cıkma şeyler, bid'attan sayılmazlar.

Bid'atı ikiye ayırarak tasnif eden Âlimler de vardır:

1. Bid'at-i hasene: İyi ve guzel bid'at, İslÂmî esaslara zıd duşmeyen, yeni Âdet ve fiiller... MeselÂ, namazdan sonra tesbih kullanmak gibi.

2. Bid'at-ı seyyie: Kotu ve İslÂm'a aykırı bid'at... Evliya turbelerine mum dikmek, mezarlıklardan medet ummak, vb. gibi şeyler.

İtikadî bir mezheb olarak ehl-i bid'a ayrıca kendi arasında bircok kollara ayrılır ki, başlıcaları şunlardır:

1. Cebriye,

2. Mu'tezile,

3. Murcie,

4. Haricîlik,

5. Şîa,

6. VehhÂbîlik.

Ehl-i bid'anın bu temel mezheblerinin her biri de, kendi arasında pek cok fırkalara, gruplara ayrılırlar.


KAYNAK

__________________