"Muhim bir sual: Diyorsunuz ki: "Muhabbet ihtiyari değil. Hem, ihtiyac-ı fıtriye binaen, leziz taamları ve meyveleri severim. Peder ve valide ve evlatlarımı severim. Refika-i hayatımı severim. Dost ve ahbaplarımı severim. Enbiya ve evliyayı severim. Hayatımı, gencliğimi severim. Baharı ve guzel şeyleri ve dunyayı severim. Nasıl bunları sevmeyeceğim? Nasıl butun bu muhabbetleri Cenab-ı Hakkın zat ve sıfat ve esmasına verebilirim? Bu ne demektir?"

"BİRİNCİ NUKTE"

"Muhabbet cendan ihtiyari değil. Fakat, ihtiyar ile, muhabbetin yuzu bir mahbuptan diğer bir mahbuba donebilir. Mesela, bir mahbubun cirkinliğini gostermekle, veyahut asıl layık-ı muhabbet olan diğer bir mahbuba perde veya ayna olduğunu gostermekle, muhabbetin yuzu mecazi mahbuptan hakiki mahbuba cevrilebilir."

"İKİNCİ NUKTE"

"Tadat ettiğin sevdiklerini sevme demiyoruz. Belki onları Cenab-ı Hakkın hesabına ve Onun muhabbeti namına sev deriz.(...)"

"Hem refika-i hayatını, rahmet-i İlahiyenin munis, latif bir hediyesi olduğu cihetiyle sev ve muhabbet et. Fakat cabuk bozulan husn-u suretine muhabbetini bağlama. Belki kadının en cazibedar, en tatlı guzelliği, kadınlığa mahsus bir letafet ve nezaket icindeki husn-u siretidir. Ve en kıymettar ve en şirin cemali ise, ulvi, ciddi, samimi, nurani şefkatidir. Şu cemal-i şefkat ve husn-u siret, ahir hayata kadar devam eder, ziyadeleşir. Ve o zaife, latife mahlukun hukuk-u hurmeti o muhabbetle muhafaza edilir. Yoksa, husn-u suretin zevaliyle, en muhtac olduğu bir zamanda bicare hakkını kaybeder.(...)"

"Elhasıl: Dunyayı ve ondaki mahlukatı mana-yı harfiyle sev; mana-yı ismiyle sevme. "Ne kadar guzel yapılmış" de. "Ne kadar guzeldir" deme. Ve kalbin batınına, başka muhabbetlerin girmesine meydan verme. Cunku, batın-ı kalb ayine-i Sameddir ve Ona mahsustur."

اَللّٰهُمَّ ارْزُقْنَا حُبَّكَ وَحُبَّ مَا يُقَرِّبُنَاۤ اِلَيْكَ de.İşte, butun tadat ettiğimiz muhabbetler, eğer bu suretle olsa, hem elemsiz bir lezzet verir, hem bir cihette zevalsiz bir visaldir. Hem muhabbet-i İlahiyeyi ziyadeleştirir. Hem meşru bir muhabbettir. Hem ayn-ı lezzet bir şukurdur. Hem ayn-ı muhabbet bir fikirdir."(1)

"Aşk, şiddetli bir muhabbettir. Fani mahbuplara muteveccih olduğu vakit, ya o aşk kendi sahibini daimi bir azap ve elemde bırakır. Veyahut o mecazi mahbup, o şiddetli muhabbetin fiyatına değmediği icin, baki bir mahbubu arattırır; aşk-ı mecazi, aşk-ı hakikiye inkılap eder."

"İşte, insanda binlerle hissiyat var. Herbirisinin, aşk gibi, iki mertebesi var: biri mecazi, biri hakiki."(2)

"Guzel değil batmakla kaybolan bir mahbup. Cunku zevale mahkum, hakiki guzel olamaz. Aşk-ı ebedi icin yaratılan ve ayine-i Samed olan kalb ile sevilmez ve sevilmemeli."(3)

Bediuzzaman Said Nursi Hazretleri yukarıda insanların nasıl bir muhabbet ve aşk icinde olması gerektiğine işaret ediyor. Allah icin ve Allah hesabına olmayan muhabbet ve aşkların, yanlış ve boş olduğuna, hatta sahibine azap ve acı vermekten başka hicbir faydası olmadığına işaret ediyor.

Allah, insana kalp ve muhabbet hissini, kendi isim ve sıfatlarını sevdirmek icin vermiştir. Hatta insandaki kalp ve muhabbete oyle bir genişlik ve keskinlik vermiş ki; ancak ezeli ve ebedi olan Allah’ın cemal ve kemali ile tatmin olabilir bir vasıftadır. Oyle ise insanın bu muhabbet ve kalbi kabiliyetlerini, mecazi ve fani mahlukatta kullanması meşru ve helal değildir. Mahlukatı ise ancak Allah’ın bir san'atı, Allah’ın cemal ve kemaline bir ayna olması noktasından ancak Allah namına sevebilir. Bunun nasıl olacağını Bediuzzaman yukarıda geniş ornekler ile izah ediyor.

(1) bk. Sozler, Otuz İkinci Soz, Ucuncu Mevkıf.

(2) bk. Mektubat, Dokuzuncu Mektup

(3) bk. Sozler, On Yedinci Soz, İkinci Makam
__________________