Butun Peygamberler ve mukaddes Kitablar ve onların manevi varisleri ve vekilleri olan Muceddid ve Evliya ve Alim ve Asfiyalar, insanları zahirden hakikata cıkarmaya calışmışlar. Hayatlarının her anı, kelimelerinin her harfi bunun icin yani zahirden hakikata gecirmek icin olmuştur.

Nedir zahir, nedir hakikat?

Herşeyin bir dışı, bir de ici vardır. Veya gorunen tarafı ve gorunmeyen tarafı vardır.

Mesela, en basit misaliyle:

Bir resim onumuzde duruyor. Resim zahirdir, gorunuyor. Ama Ressam gorunmuyor. Resim zahir, Ressam hakikattır. Yani resimdeki butun guzelliklerin, renk ve desen uyumlarının, simetri ve sanatlarının hepsinin kaynağı, menbaı Ressamdır. Ressamın da kalbi, ruhu, istidad ve kabiliyetidir. Yani isim ve sıfatlarıdır, duygu ve şe'nleridir.

Kainatta gorduğumuz -kendimiz dahil- herşey zahirdir. Hakikatı ise Rabbimizin esma ve sıfatıdır. Sanat ve şuunatıdır. Başta Peygamber Efendimiz (ASM) ve Kur'an olarak, butun Peygamberler, Evliyalar bunu kendi hayatlarında yaşadıkları gibi, muhatab oldukları herkese bu dersi vermişler.

İşte Kainatın tamamında hakim olan, hukmeden esma-i İlahiye ve sıfat-ı Rabbaniyedir. Ne demek?.. Yani herşeyi kaplayan Allahın isimleridir.

30.Lem'adan "Kuddus Bahsi"'nde şoyle bir mana hatırıma geldi.

"Evet eğer gunduzun ziyası ve zemindeki umum parlak şeylerde temessul eden hayalî guneşcikler Guneş’e verilmezse ve bir tek Guneş’in cilve-i in’ikasıdır denilmezse, o vakit zemin yuzunde parlayan butun cam parcalarında ve su katrelerinde ve karın şişeciklerinde, belki havanın zerrelerinde birer hakikî Guneş bulunmak lÂzım gelir. TÂ ki, o umumî ziya vucud bulabilsin.

İşte hikmet dahi bir ziyadır.. rahmet-i muhita bir ziyadır.. tezyin, tevzin, tanzim, tanzif muhit birer ziyadırlar ki, o Şems-i Ezelî’nin şualarıdırlar."

Yani guneş ışığı, ısısı, yedi rengi ve goruntusu ile yerdeki butun cam parcalarında, su damlalarında aksediyor ve gorunuyor. Hepsindeki butun ışığın kaynağı tek bir guneş.. Devamında, "hikmet dahi bir ziyadır" diyor. Hakim ismi bir guneş, ondan cıkan hikmet ışıkları her canlı da, her varlık da, her iş de, her faaliyet de gorunuyor.

Onun icin bizim normal dediğimiz hadiseler, tabii veya doğal dediğimiz hadiselerin her birinin arkasında cok hikmetler saklı. İman inkişaf edince, her şeyin ardındaki hikmetleri gordukce, Kainatta hic bir hadisenin başıboş, tesadufi olmadığını... Bazen taltif, bazen tekdir, bazen ikaz, bazen ikram olduğunu goruyor. İkaz gelince uyanıyor, yanlışı farkediyor. Tekdiri gorunce istiğfar ediyor. Taltif ve ikramda aczini anlayıp, şukre ve hamde daha ziyade giriyor.

Hasıl-ı Kelam: Demek kainatta olan her şeyin arkasında Rahim, Hakim, Alim, Kadir, Murid, Adil gibi binbir esma Sahibi olan Zat-ı ZulCelal vel Cemal var. Herşey ibretlik ve herşey hikmetlidir. Tesaduf yok, Tevafuk var.


Mutemmim manasında Nurlardan kısa kısa iktibaslar :

İkinci Sozde, iki adam var:

Biri: “nazarında pek fena bir memlekete duşer.”
Diğeri: “Nazarında pek guzel bir memlekete duştu.”

Bahtiyar Kardeş, Bedbaht kardeşi ayıltmak icin der:

““Aklını başına al, kalbini temizle. TÂ, şu musibetli perde senin nazarından kalksın, hakikatı gorebilesin. Zira nihayet derecede Âdil, merhametkÂr, raiyet-perver, muktedir, intizam-perver, muşfik bir melikin memleketi, hem bu derece goz onunde ÂsÂr-ı terakkiyat ve kemalÂt gosteren bir memleket, senin vehminin gosterdiği surette olamaz.”

Ucuncu Sozde, iki asker var ve onlerinde iki yol var.
Soldaki yol: “intizamsız, hukûmetsiz”
Sağdaki yol: “İntizam-ı askerî altında”

“bedbaht nefer ise, askerliği bırakır. Nizama tÂbi olmak istemez, sola gider. Cismi bir batman ağırlıktan kurtulur, fakat kalbi binler batman minnetler altında ve ruhu hadsiz korkular altında ezilir. Hem herkese dilenci, hem her şeyden, her hÂdiseden titrer bir surette gider. TÂ, mahall-i maksuda yetişir. Orada, Âsi ve kacak cezasını gorur.”

“Askerlik nizamını seven, canta ve silÂhını muhafaza eden ve sağa giden nefer ise, kimseden minnet almayarak, kimseden havf etmeyerek rahat-ı kalb ve vicdan ile gider. TÂ o matlub şehire yetişir. Orada, vazifesini guzelce yapan bir namuslu askere munasib bir mukÂfat gorur.”

Hakikatları tatbik ederken der: “Âbid, namazında der: اَشْهَدُ اَنْ لاَ اِلهَ اِلاَّ اللّهُ Yani: “HÂlık ve Rezzak, ondan başka yoktur. Zarar ve menfaat, onun elindedir. O hem Hakîm’dir, abes iş yapmaz. Hem Rahîm’dir; ihsanı, merhameti coktur” diye itikad ettiğinden her şeyde bir hazine-i rahmet kapısını bulur. Dua ile calar. Hem her şeyi kendi Rabbisinin emrine musahhar gorur, Rabbisine iltica eder. Tevekkul ile istinad edip her musibete karşı tahassun eder.”

Sekizinci Sozde yine iki kardeş var ve onlerinde iki yol var.

“Sağ yolda kanun ve nizama tebaiyet mecburiyeti vardır. Fakat o kulfet icinde bir emniyet ve saadet vardır. Sol yolda ise, serbestiyet ve hurriyet vardır. Fakat o serbestiyet icinde bir tehlike ve şekavet vardır.

“guzel huylu kardeş sağ yola تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّهِ deyip gitti ve nizam ve intizama tebaiyeti kabul etti."

“AhlÂksız ve serseri olan diğer kardeş, sırf serbestlik icin sol yolu tercih etti.”

Bedbaht kardeş sol yoldan giderken, karşısına bir aslan cıkar, kendini kuyuya atar, kuyunun ortasında bir ağaca eli yapışır, Ağacın iki kokunu iki fare keser, aşağıda ejderha, kuyunun duvarlarında ısırıcı haşereler, Ağacın uzerinde binler ceşit meyve… Antika bir vaziyet. Bu vaziyet karşısındaki durumu:

“şu adam, sû’-i fehminden, akılsızlığından anlamıyor ki, bu Âdi bir iş değildir. Bu işler tesadufî olamaz. Bu acib işler icinde garib esrar var. Ve pek buyuk bir işleyici var olduğunu intikal etmedi. “

“bu bedbaht adam, sû’-i zan ile ve akılsızlığı ile, gorduğunu Âdi ve ayn-ı hakikat telakki etti ve oyle de muamele gordu ve goruyor ve gorecek!”

Bahtiyar Kardeş ise:
“nizamı bilir, tebaiyet eder, teshilat gorur. Asayiş ve emniyet icinde serbest gidiyor.”

Bahtiyar kardeş sağ yoldan giderken, başına aynı hadiseler gelir. Karşısına bir aslan cıkar, kendini kuyuya atar, kuyunun ortasında bir ağaca eli yapışır, Ağacın iki kokunu iki fare keser, aşağıda ejderha, kuyunun duvarlarında ısırıcı haşereler, Ağacın uzerinde binler ceşit meyve… Antika bir vaziyet. Bu vaziyet karşısındaki durumu:

“guzel ahlÂkı, ona guzel fikir vermiş ve guzel fikir ise, ona her şeyin guzel cihetini gosteriyor. İşte bu sebebden şoyle duşundu ki: Bu acib işler, birbiriyle alÂkadardır. Hem bir emir ile hareket ederler gibi gorunuyor. Oyle ise, bu işlerde bir tılsım vardır. Evet bunlar, bir gizli hÂkimin emriyle donerler. Oyle ise ben yalnız değilim, o gizli hÂkim bana bakıyor; beni tecrube ediyor, bir maksad icin beni bir yere sevkedip davet ediyor.”

“Şu tatlı korku ve guzel fikirden bir merak neş’et eder ki: Acaba beni tecrube edip kendini bana tanıttırmak isteyen ve bu acib yol ile bir maksada sevkeden kimdir? Sonra, tanımak merakından tılsım sahibinin muhabbeti neş’et etti ve şu muhabbetten, tılsımı acmak arzusu neş’et etti ve o arzudan, tılsım sahibini razı edecek ve hoşuna gidecek bir guzel vaziyet almak iradesi neş’et etti. Sonra ağacın başına baktı, gordu ki, incir ağacıdır. Fakat başında, binlerle ağacın meyveleri vardır. O vakit butun butun korkusu gitti. Cunki kat’î anladı ki bu incir ağacı, bir listedir, bir fihristedir, bir sergidir. O mahfî hÂkim, bağ ve bostanındaki meyvelerin numunelerini, bir tılsım ve bir mu’cize ile o ağaca takmış ve kendi misafirlerine ihzar ettiği et’imeye birer işaret suretinde o ağacı tezyin etmiş olmalı. Yoksa bir tek ağac, binler ağacların meyvelerini vermez. Sonra niyaza başladı. TÂ, tılsımın anahtarı ona ilham oldu. Bağırdı ki: “Ey bu yerlerin hÂkimi! Senin bahtına duştum. Sana dehalet ediyorum ve sana hizmetkÂrım ve senin rızanı istiyorum ve seni arıyorum.”

Son olarak 10.Lemada Şefkat Tokatlarında:

“Her ne vakit hizmete futur verir, “neme lÂzım” deyip hususî nefsime ait işlerle meşgul olduğum zaman tokat yemişim. Hem de kanaatım geliyor ki; ihmalimden tokat yedim. Cunki hangi maksadım beni iğfale sevketmiş ise, onun aksi ile tokat yerdim.”

“ne vakit bana futur gelmiş ise, yalnız kendimi duşunmek hatırası kuvvet bulmuş ise, bu ehl-i dunyanın yılanlarından, munafıklarından birisi bana musallat olmuş.”


Butun bu derslerden anladığımız, bu dunyada her şey vazifelidir, her şey hikmetle hareket eder, her şeyin arkasında gizli esrar var.Yani hastalık da vazifelidir, vazifesini yapınca gider. her şeyi buna kıyas et. Tadat ile bitmez.

Mesnevi-i Nuriye Şemmeden:

Kezalik Allah’ın hesabına kÂinata bakan adam her ne muşahede ederse ilimdir. Eğer gafletle esbab hesabına bakarsa, ilim zannettiği şey de cehl olur.


Kezalik iman ve tevhid ile bakan, Âlemi nurlu gorur ve ill Âlemi zulumat icerisinde gorecektir.


Kezalik ef’al-i beşer icin iki cihet vardır. Eğer niyet ile Allah’ın hesabına olursa, tecelliyata ma’kes, şeffaf, parlak olur. Eğer Allah hesabına olmasa, zulmetli bir manzarayı gostermiş olur.


Kezalik hayatın da iki vechi vardır. Biri siyah, dunyaya bakar. Diğeri şeffaf, Âhirete nÂzırdır. Nefis, siyah vechin altına girer. Şeffaf veche terettub eden saadet-i ebediyeyi ister.

Kaynak


__________________