
Mustafa Sabri ise bu konu ile ilgili Ustad Said Nursî’ye yazdığı bir mektubunda şoyle der:
“Ustad-ı Âzam Efendim Hazretleri. Bu defa hoş ve lÂtif tevafukatıyla nuranî yolculara dest-i mÂnevîsini uzatarak, ziyÂdar parmağıyla “Bizler başıboş, gelişi guzel serpilmiş şeyler değiliz. Belki muvazene-i tÂmme ve tevafuk-u hakikiye ve bir kıyÂs-ı kat’iye ile inkişaf ve temevvuc eden kitab-ı semÂviyye-i Kur’Âniyenin misalsiz birer yıldızlarıyız” diyerek, bÂlÂsı zîrine, sağı soluna eyÂdî-i mÂnevîsiyle musafaha ve mukabele edercesine tevafukatı muşahede edilen Kitab-ı Mubînin lemeÂt ve tereşşuhatının tevafukatı, Onuncu Sozde dahi muşahede edildi.“ 8
Ustad Hazretleri Husrev ve Ruştu’ye hitaben yazdığı bir mektubda ise şeyle demiştir: “Munasebat-ı tevafukiyeye dair işaretler, mutlak ve mucmel ve kullî surette sunûhat-ı ilhamiyedir.” 9
Sonra bu işte oyle bir muvaffakiyet ve teshilÂt gorundu ki, şuphe bırakmadı ki, burada bir sır var. Nazar-ı dikkati celb etti. Dikkat ettik ki, evvelki mektupta size yazdığımız gibi, İstanbul’da oturan bir adam, uc defa buraya misafireten gelerek, onun eliyle Nuh Beyin uc defa mektup telgrafı elime geciyor. Ve en sevdiğim Hulûsi Bey ve Molla Abdulmecid ve Molla Hamid ve Hoca Abdulmecid Efendilerin selÂmları ve isimlerini bir mektupta, yine o Mehmed Efendi gecen sene bana o getirdi. Dedim: Bu bir işaret-i inÂyettir; bu tesadufî değil. 10
Şu kubbe Mi’rac Risalesine bakıyor. Oyleyse, sair nevilerin dahi, risalelerin nevilerine işaret eder diye, dikkat ettim ki, yedi nevi hurma gonderilmiş. Bir parcası buyukce, otuz uc tane kadar. FesubhÂnallah, dedim, yedi nev’i gondermekte ne mÂn var? Birden kalbime geldi ki: İman-ı billÂha dair yedi nevi ile aynı hakikat yazılmış, Van’a gonderilmiş. Dikkat ettim: Evet, mevzu vahdÂniyet-i İlÂhiye olduğu halde, Yirminci Mektupla sureti kucuk, mÂnÂsı pek buyuk zeyliyle ve Yirmi İkinci Soz herbiri birer risale, Birinci Makam, İkinci Makamı ve Otuz İkinci Soz Ucuncu Mevkıfı ile evvelki iki mevkıf herbiri birer risale hukmunde ve Otuz Ucuncu Mektup, Otuz Uc Pencere ile yedi risaledir. O da aynen yedi nevi envÂr-ı mÂrifetullahtan bir şems-i hakikatin ziyasındaki elvÂn-ı seb’a gibi bir mahiyet gosterdiğinden, Medine-i Munevverenin hediyesi icinde hakikat-i hurmadan yedi nevi Nuh Beyin eline verilip buraya kadar gonderilmesi, o yedi nura tevafukla bir makbuliyet işareti veriyor dedik, Allah’a şukrettik. 11
Mu’cizat-ı Ahmediye (asm) Risalesindeki tevafukla ilgili olarak Ustadımız şunları yazmış: “Saniyen: Bu defa bize yazdığın Mu’cizÂt-ı Ahmediye (asm) risalesi cok harika duşmuş. Kim ona bakıyor; bir zevk-i hakikî hisseder. Demek oluyor ki, mÂnevî, hÂlis, samimî hisler, maddî nakışlar suretinde kendini hissettiriyor. Bu sırra ben muttali olduğum vakit, kardeşim Galip dahi aynı hisse iştirak etti. “Evet, bunun altında manevî tebessum var” diye, senin hattını kendi hattına tercihle mukabele etti. 12
Ustad Hazretleri Onuncu Soz’le ilgili olarak da şoyle demiştir: “Bu zamanda gozle gorunecek gayet cuz’î bir eser-i inayet, mÂnevî buyuk kerametlerden daha tesirlidir. İşte bu cuz’î eser-i inayet, hem bana, hem sizin gibi kardeşlerime bir kolaylık temin ettiği icin, ziyade ehemmiyet verdim. Madem bu Sozdeki tevafuk bize ve misafirlere cok faydalıdır ve hayırlı neticeler verir; elbette icinde bir inayet var. Âdî olsun, yuz emsali bulunsun, yine bize fevkalÂde bir inayet, bir ikram-ı RabbÂnîdir. 13
Yine On Dokuzuncu Mektubla ilgili olarak, ”Refet Bey, Senin cok antika iki mu’cize-i kudret, muzehÂnemi tezyin etti. Âdi zannettiğimiz şeylerde ne kadar hÂrikulÂde işler bulunduğunu ihtar ediyorlar, şu On Dokuzuncu Mektupta ikinci, ucuncu cuz’unde salÂvat-ı şerifenin her sayfada birbirine bakması tesaduf işi olamaz” denilmiştir. 14
İktisat Risalesi’yle ilgili olarak da şu tevafuktan hahsedilmiştir: “İktisat Risalesi, birbirinden habersiz altı mustensihin yazdıkları altı nushada, elif’lerin elli uc adedinde tevafukları, telif ve istinsah tarihi olan elli uce muvafık gelmesidir. Sonra baktım ki, asıl musvedde-i ûlÂda cok cıkıntı ve tashihlerle beraber elli uc adet sırrını muhafaza ettiğini hayretle gorduk. 15
Denizli Mahkemesi’nce Risale-i Nurlar’ın serbestiyetiyle ilgili bir tevafuktan ise şoyle bahsedilir: “Aziz, sıddık kardeşlerim, Katiyen şek ve şuphemiz kalmadı ki, bu hizmetimizin neticesi olan Risale-i Nur’un serbestiyetini değil yalnız biz ve bu Anadolu ve Âlem-i İslÂm alkışlıyor, takdir ediyor; belki kÂinat memnun olup cevv-i sema, feza-yı Âlem alkışlıyor ki, uc dort ayda yağmura şiddet-i ihtiyac varken gelmedi ve Denizli de mahkemenin bilfiil teslimine karar vermesi, yine leyle-i Mi’racda aynen Risale-i Nur’un bir rahmet olduğuna işareten leyle-i Regaibe tevafuk ederek kesretli melek-i radın alkışlamasıyla ve rahmetin Emirdağ’ında gelmesi o teslim kararına tevafuk etmesi (...) Risale-i Nur’un da manevî bir rahmet ve yağmur olduğuna kuvvetli bir işarettir.” 16
Cekirge, serce ve kuddus kuşlarıyla ilgili tevafuk: “LÂtif ve manidar bir tevafuktur ki, dunku gun, masumların mecmuası elime gecti, actım. O mecmuanın başında, o masumların bir kumandanı hukmunde ve medrese-i Nuriyenin kahramanlarından Marangoz Ahmed’in gayet ziynetli ve nakışlı ve dikkatli yazdığı Kucuk Sozler, başında derc edilmiş gordum. “Maşaallah Marangoz Ahmed, dedim, masumların cavuşu olmuş.” Aynı gunde bir mektubu elime gecti, actım. Marangoz Ahmed’in gonderdiğimiz mektupları arkadaşlara gecede okumak zamanında, iki cekirge mektubun başına gelip ta bitinceye kadar dinlemelerini gordum. Birkac gun evvel biz mektubu yazarken, iki guvercin, mektubun makbuliyetini ve mujdeci serce ve kuddus kuşlarının mujdelerini tasdik ettikleri gibi, marangozun iki cekirgeleri de guvercinleri ve mujdeci kuşları tasdik ederek, “Biz dahi Risale-i Nur u tanıyoruz diye” lisan-ı halleri ifade ediyor diye lÂtif ve manidar tevafuk olmuş. 17
Ustada yazılan mektubdaki tevafuklar: ”Birinci tevafuk: Hakkımda teveccuh-u ammeyi kırmak icin bir yuzbaşı bana karşı beş vecihle kanunsuz hakaret ve ihanet ettiği aynı zamanda, belki aynı saatte, yuz tane boyle yuzbaşıdan ehl-i hakikat nazarında daha ehemmiyetli ve Risale-i Nur’un erkÂnından bir kardeşimiz, bu yeni mektubu, haddimden yuz derece ziyade ihtiram verip o gibi ihanetleri hice indirerek yazmış. Hem şakirtlerin erkÂn-ı muhimmesinden dort zat, aynı meseleye iştirak edip imza basmışlar. Ben de bu garip tevafukun hatırı icin, mesleğime muhalif olan senakÂrane mektubu kabul edip tadil ederek LÂhikaya gecirdim ve size de musveddesini gonderdim.” 18
Ustad Hazretleri manidar olarak gorduğu bir tevafuktan şoyle bahsetmektedir: “Cok aziz, cok sıddık ve sadık kardeşlerim ve Risale-i Nur cihetinde emin ve halis varislerim. Cok manidar ve kuvvetli bir tevafuk ve şakirtlerin sadÂkatlerine delil, bir zahir keramet-i Nuriyeyi beyan etmeme bir ihtar aldım. Şoyle ki: Ben vasiyetnamemi yazdığım aynı zamanda, gizli munafıklar, benim itimad ettiğim hizmetcilerimi zabıta tarafından yanıma gelmekten men ettikleri aynı vakitte, fırsat bulup, tanımadığım birisiyle, sabık dokuz defadan daha tesirli bir zehir bana yutturdular. Hem aynı zamanda, Tonuslu ve Âlim kardeşlerimizden ve buraya kadar gecen sene beni gormek icin gelip goruşmeden giden Hoca Haşmet, Yozgat’tan buraya yazıyor ki: “Said vefat etmiş, Risale-i Nur’un yuz otuz risalesi muhafaza edilsin. Ta ki, ileride tab edeceğiz.” Hem aynı zamanda Halil İbrahim’in, vefatım hakkında bir hazin mersiye hukmundeki parlak mektubu, şakirtleri ağlattırdı. 19
Bir başka tevafuk şoyle anlatılır: “LÂtif bir tevafuktur ki, bir aydan beri burada hic yağmur gelmiyordu ve kalbimiz dahi malûm taarruzdan Nurculara gelen futurdan ağlıyordu. Birden, Husrev’in, iki gun evvel makine mujdesi ve Nazif’in bugun tafsilli mektubu ve makinenin yazısının numunesi elime verildiği aynı zamanda; ve bana hizmet edenler Eskişehir ezan-ı Muhammedi’yi okumaya başlaması ve malûm cavuşa bana ihanet icin emr-i cebri veren adam tokat yediğini dedikleri aynı vakitte rahmet yağmuruyla coktan ağlayan mahzun kalblerimizin buyuk ferahlarına ve sevinc ve inşirahlarına tam tamına tevafuku ve tetabuku, inşaallah bir fa l-i hayırdır.” 20
Hafız Ali Abinin Ustadın bedeline vefatı ve Hasan Feyzi Abinin Ustadın yerine hastalanmasındaki tevafuk: “Hasan Feyzi’nin şiddetli ve tehlikeli hastalığını beyan eden bir mektubu, cok ehemmiyetli bir kardeşimiz olan Muharrem’den aldım. Kanaat-i katiyem geldi ki, Hasan Feyzi, aynen şehid Hafız Ali (rahmetullahi aleyh) gibi, benim musîbetimin kısm-ı azamını kendine alıp manevî bir fedakÂrlık eylemiş. Hafız Ali, benim bedelime birkac emare ile berzaha gittiği gibi, bu Hasan Feyzi de aynı hastalığım zamanında, aynı vakitte, aynı muddette, aynı tarzda, aynı sıkıntılı dışarıya cıkmamakta tevafuku kuvvetli bir emaredir ki, bana cok acıyan ve şefkat eden o kardeşimiz, manen hastalığımı kısmen kendine aldı.” 21
Dipnotlar:
8- Bediuzzaman Said Nursî, Barla LÂhikası, 95.
9- Bediuzzaman Said Nursî, Barla LÂhikası, 98.
10- Bediuzzaman Said Nursî, Barla LÂhikası, 139.
11- Bediuzzaman Said Nursî, Barla LÂhikası, 140.
12- Bediuzzaman Said Nursî, Barla LÂhikası, 158.
13- Bediuzzaman Said Nursî, Barla LÂhikası, 169.
14- Bediuzzaman Said Nursî, Barla LÂhikası, 185.
15- Bediuzzaman Said Nursî, Barla LÂhikası, 197.
16- Bediuzzaman Said Nursî, Emirdağ LÂhikası, 43.
17- Bediuzzaman Said Nursî, Emirdağ LÂhikası, 61.
18- Bediuzzaman Said Nursî, Emirdağ LÂhikası, 120.
19- Bediuzzaman Said Nursî, Emirdağ LÂhikası, 122.
20- Bediuzzaman Said Nursî, Emirdağ LÂhikası, 151.
21- Bediuzzaman Said Nursî, Emirdağ LÂhikası, 160.
__________________