(Dunden devam)

Ezcumle, bu mubarek, adaletli mahkemenin huzurunda iftiharla arz etmek isterim ki, meşhur İslÂm seyyahı ve tarihcisi Evliya Celebi, Seyahatname’sinde diyor ki:

“İlk İstanbul kadısı (hÂkimi) olan Hızır Bey Celebi’nin huzurunda, haşmetli padişah Fatih ile bir Rum mimarı arasında şoyle bir muhakeme cereyan eder:

“Buyuk bir abidenin inşasında kullanılacak iki mermer sutunu Fatih, bir Rum mimarına teslim eder. Mimar da, Fatih’in arzusunun hilÂfına olarak, bu sutunları ucer arşın kesip kısaltır. Fatih, cezaen Rum mimarının elini kestirir. Rum mimarı da, Fatih aleyhine dÂv acar. Bunun uzerine mahkemeye celb edilen Buyuk Padişah, baş koşeye gecmek istemiş. Birdenbire hÂkimin şu ihtarıyla karşılaşmış: ‘Oturma Beyim! Hasmınla murafaa-i şer’î olacaksın; ayakta beraber dur!’

“Hızır Bey Celebi, bu koca şanlı padişah-ı maznuna, haksız el kestirdiği icin, kendisinin de kısasa tÂbi olduğunu ve elinin kesileceğini bildirir.

“Fakat, mimar kısası istemediği icin, Buyuk Fatih, gunde on altın tazminata mahkûm olur; ve hatta kısastan kurtulduğu icin, bu tazminatı kendiliğinden yirmi altına cıkarır.”

İslÂm mahkemesinin adaletinin şanlı misallerinden biri olan şu misal, bize en haşmetli hukumdarlarla en Âciz fertlerin huzur-u mehÂkimde musavi olduğunu gosteriyor.

(Mehmed Kayalar’ın mudafaasından)

İşaratu’l-İ’caz, s. 317-318

LÛ*GAT*CE:

ezcumle: Bu cumleden olarak.

hasm: Karşı taraf, dÂv eden.

huzur-u mehÂkim: Mahkemelerin huzuru.

kısas: İşlenen sucun aynısıyla cezalandırılma.

muhakeme: Yargılama.

murafaa-i şer’î: Şeriata gore yargılanma.

musavi: Eşit.

padişah-ı maznun: Sanık olan padişah.
__________________