Dorduncu Nukteli İşaret’ten:

• İkinci Esas: Resul-i Ekrem AleyhissalÂtu VesselÂm, hem beşerdir, beşeriyet itibarıyla beşer gibi muamele eder; hem resuldur, risalet itibarıyla Cenab-ı Hakkın tercumanıdır, elcisidir. Risaleti, vahye istinad eder.

Vahiy iki kısımdır:

Biri vahy-i sarîhîdir ki, Resul-i Ekrem AleyhissalÂtu VesselÂm onda sırf bir tercumandır, mubelliğdir, mudahalesi yoktur: Kur’Ân ve bazı ehÂdis-i kudsiye gibi.

İkinci kısım, vahy-i zımnîdir. Şu kısmın mucmel ve hulÂsası, vahye ve ilhama istinad eder; fakat tafsilÂtı ve tasviratı Resul-i Ekrem AleyhissalÂtu VesselÂma aittir. O vahiyden gelen mucmel hÂdiseyi tafsil ve tasvirde, zat-ı Ahmediye AleyhissalÂtu VesselÂm, bazen yine ilhama, ya vahye istinad edip beyan eder, veyahut kendi ferasetiyle beyan eder. Ve kendi ictihadıyla yaptığı tafsilÂt ve tasviratı, ya vazife-i risalet noktasında ulvî kuvve-i kudsiye ile beyan eder, veyahut orf ve Âdet ve efkÂr-ı amme seviyesine gore, beşeriyeti noktasında beyan eder.

İşte, her hadiste, butun tafsilÂtına vahy-i mahz noktasıyla bakılmaz; beşeriyetin muktezası olan efkÂr ve muamelÂtında, risaletin ulvî ÂsÂrı aranılmaz. Madem bazı hÂdiseler mucmel olarak mutlak bir surette ona vahyen gelir, o da kendi ferasetiyle ve tearuf-u umumî cihetiyle tasvir eder. Şu tasvirdeki muteşabihata ve muşkulÂta bazen tefsir lÂzım geliyor, hatta tabir lÂzım geliyor. Cunku bazı hakikatler var ki, temsil ile fehme takrib edilir. Nasıl ki bir vakit huzur-u Nebevîde derince bir gurultu işitildi. Ferman etti ki, “Şu gurultu, yetmiş senedir yuvarlanıp, şimdi Cehennemin dibine duşmuş bir taşın gurultusudur.” Bir saat sonra cevap geldi ki, “Yetmiş yaşına giren meşhur bir munafık olup, Cehenneme gitti.” Zat-ı Ahmediye AleyhissalÂtu VesselÂmın beliğ bir temsil ile beyan ettiği hÂdisenin tevilini gosterdi.

Mektubat, On Dokuzuncu Mektub, s. 115

***

“Vellezîne yu’minûne bi m unzile ileyke.” [Onlar sana indirilenlere de inanırlar. (Bakara Suresi: 4.)]

…….

İphamı ifade eden “m”, iman-ı icmalînin kÂfi geldiğine ve imanın hadis gibi bÂtınî ve Kur’Ân gibi zÂhirî vahiylere şamil olduğuna işarettir.

İşÃ‚rÂtu’l-İ’caz, s. 66

LÛ*GAT*CE:

ehÂdis-i kudsiye: kudsî hadisler.

ipham: kapalılık.

istinad etmek: dayanmak.

mucmel: ozet, oz.

risalet: peygamberlik.

tafsilÂt: ayrıntılar.

tasvirat: tasvirler, bicimlendirmeler.

vahy-i sarîhî: acık vahiy.

vahy-i zımnî: dolaylı yoldan, kapalı bir şekilde olan vahiy.

***
__________________