Ucuncu Sualiniz: “CenÂb-ı Hak musîbetleri veriyor, belÂları musallat ediyor. Hususan masumlara, hatta hayvanlara, bu zulum değil mi?”
Elcevap: HÂşÃ‚! Mulk O’nundur; mulkunde istediği gibi tasarruf eder. Hem, acaba, san’atkÂr bir zat, bir ucret mukabilinde seni bir model yapıp, gayet san’atkÂrÂne yaptığı murassa bir libası sana giydiriyor; hunerini, maharetini gostermek icin kısaltıyor, uzatıyor, biciyor, kesiyor, seni oturtuyor, kaldırıyor. Sen ona diyebilir misin ki, “Beni guzelleştiren elbiseyi cirkinleştirdin; bana oturtup kaldırmakla zahmet verdin”? Elbette diyemezsin. Dersen, divanelik edersin.

Aynen oyle de, SÂni-i ZulcelÂl goz, kulak, lisan gibi duygularla murassa gayet san’atkÂrÂne bir vucudu sana giydirmiş. Mutenevvi esmasının nakışlarını gostermek icin seni hasta eder, mubtel eder, ac eder, tok eder, susuz eder, bu gibi ahvalde yuvarlatır. Mahiyet-i hayatiyeyi kuvvetleştirmek ve cilve-i esmasını gostermek icin, seni boyle cok tavırlarda gezdiriyor. Sen eğer dersen, “Beni ne icin bu mesÂibe mubtel ediyorsun?” Temsilde işaret edildiği gibi, yuz hikmet seni susturacak.

Zaten sukûn ve sukûnet, atalet, yeknesaklık, tevakkuf, bir nevi ademdir, zarardır. Hareket ve tebeddul vucuddur, hayırdır. Hayat, harekÂtla kemÂlÂtını bulur, beliyyat vasıtasıyla terakki eder. Hayat, cilve-i esma ile muhtelif harekÂta mazhar olur, tasaffi eder, kuvvet bulur, inkişaf eder, inbisat eder, kendi mukadderatını yazmasına muteharrik bir kalem olur, vazifesini ifa eder, ucret-i uhreviyeye kesb-i istihkak eder.

Mektubat, s. 57

LÛ*GAT*CE:

adem: Yokluk.

atalet: Tembellik.

cilve-i esma: Allah’ın isimlerinin cilvesi, belirtileri.

libas: Elbise.

mahiyet-i hayatiye: Hayatın mahiyeti, ozelliği.

mesÂib: Musîbetler.

murassa: Değerli taşlarla suslenmiş.

mutenevvi: Ceşitli, turlu.

san’atkÂrÂne: San’atla yapılmış bir tarzda.

SÂni-i ZulcelÂl: CelÂl sahibi ve her şeyi san’atla yaratan Allah.

sukûn: Durma.

tevakkuf: Durgunluk, durağanlık.

yeknesaklık: Monotonluk, tekduzelik.

***
__________________