DARWIN EFSANESİNİN SON

Tarihi eski Yunan'a kadar uzanan bir efsane olan evrim fikri, 19. yuzyılda kapsamlı bir teori olarak ortaya atıldı. Teoriyi bilim dunyasının gundemine sokan en onemli gelişme, Charles Darwin'in 1859 yılında yayınlanan Turlerin Kokeni adlı kitabıydı. Darwin bu kitapta dunya uzerindeki farklı canlı turlerinin Allah tarafından ayrı ayrı yaratıldıkları gerceğini reddediyordu. Darwin'e gore, tum turler ortak bir atadan geliyorlardı ve zaman icinde kucuk değişimlerle farklılaşmışlardı.


Darwin'in teorisi, hic bir somut bilimsel bulguya dayanmıyordu. Hatta, Darwin'in kitabındaki "Teorinin Zorlukları" başlıklı uzun bolumde itiraf ettiği gibi, teori bir cok onemli soru karşısında acık veriyordu.


Darwin, teorisinin onundeki zorlukların gelişen bilim tarafından aşılacağını, yeni bilimsel bulguların teorisini guclendireceğini umuyordu. Ancak gelişen bilim, Darwin'in umutlarının tam aksine, teorinin temel iddialarını birer birer dayanaksız bırakmıştır. Oyle ki evrim teorisi bugun, lehinde yurutulen tum propagandalara rağmen, Avustralyalı unlu molekuler biyolog Michael Denton'ın Evolution: A Theory in Crisis adlı kitabında vurguladığı gibi "kriz icinde bir teori"dir.


Darwinizm'in bilim karşısındaki yenilgisi, uc temel başlıkta incelenebilir:


1) Teori, hayatın yeryuzunde ilk kez nasıl ortaya cıktığını asla acıklayamamaktadır.


2) Teorinin one surduğu "evrim mekanizmaları", gercekte hic bir evrimleştirici etkiye sahip değildir.


3) Fosil kayıtları, evrim teorisinin ongorulerinin tam aksine bir tablo ortaya koymaktadır.



Hayat Tesadufen Ortaya Cıktı İddiasının Gecersizliği

Darwin teorisini 1800'lerin ortasında geliştirmişti. O donemin en dikkat cekici ozeliği ise, bilim duzeyinin bugunle kıyaslanamayacak kadar geri olmasıydı. Ne Darwin ne de teoriye onculuk eden diğer isimler, canlıların nasıl uredikleri, nasıl bir biyokimyaya sahip oldukları, kalıtımın nasıl gercekleştiği gibi konularda hemen hic bir bilgiye sahip değillerdi. Canlılığın detayları gozlemlenemediği icin, hayatın tesadufen ortaya cıkmış ve yine tesaduflerle gelişmiş olabileceği iddiasını makul gosterebilmişlerdi. Oysa 20. yuzyılın gelişen bilimi, canlılığın detaylarında evrimcilerin hic ummadıkları kadar karmaşık bir bilgi ve plan olduğunu ortaya cıkardı. Darwin ve yandaşları "bir hucrenin oluşması icin gerekli kimyasalları karıştırıp uzunca bir sure beklemek yeterlidir" diyorlardı. Oysa 20. yuzyılın ikinci yarısında modern elektron mikroskoplarının altında incelenen canlı hucresi, bambaşka bir tablo ortaya koydu. Hucrede o denli karmaşık bir tasarım vardı ki, bu yapının tesadufen oluşması, unlu İngiliz astronom ve matematikci Sir Fred Hoyle'un ifadesiyle, "bir hurda yığınına isabet eden kasırganın savurduğu parcalarla tesadufen bir Boeing 747 ucağının oluşması" kadar imkansızdı. (Fred Hoyle, Nature, 12 Kasım 1981)


Hatta bu benzetme bile yetersizdir; cunku insanoğlu ulaştığı teknolojiyle Boeing 747 yapabildi, ama bugun hala dunyanın hic bir laboratuvarında tek bir canlı hucresi bile sentezlenemedi.


Peki bu neyi gosterir? Bu kadar karmaşık bir yapı, evrim teorisinin iddia ettiği gibi tesaduflerle ortaya cıkmış olamaz. Nasıl bir saat, carkların tesadufen meydana gelmesiyle oluşamaz ve kendisini yapan bir saatcinin varlığını ispatlarsa, hucre-ve canlılığın tum diğer parcaları-kendilerini yaratan ustun bir Yaratıcı'nın, yani Allah'ın varlığını ispatlar.


Bugun evrim teorisini kriz icine sokan en buyuk gerceklerden biri budur. Nitekim hic bir evrimci canlılığın tesadufen nasıl ortaya cıktığı sorusuna cevap aramaya bile calışmamaktadır.







Hayali Mekanizmalar


Canlılığın yeryuzunde tesadufen ortaya cıkmasının imkansız oluşu gibi, canlı turlerinin birbirlerine donuşmesi de imkansızdır. Cunku doğada boyle bir guc yoktur. Doğa dediğimiz taşı, toprağı, havayı, suyu oluşturan butun, bilincsiz atomların bir toplamıdır. Bu cansız madde yığını, bir solucanı balığa cevirecek, sonra onu karaya cıkarıp surungen yapacak, sonra kuş yapıp ucuracak ve en son olarak da insana donuşturecek bir guce sahip değildir. Bunun aksini iddia eden Darwin, "evrim mekanizması" olarak tek bir kavram one surmuştu: Doğal seleksiyon. Doğal seleksiyon doğal secme demektir. Guclu ve icinde bulunduğu doğal şartlara uygun olan canlıların hayatta kalacağı duşuncesine dayanır. Orneğin aslanlar tarafından tehdit edilen bir zebra surusunde, daha hızlı koşabilen zebralar hayatta kalacaktır. Ama elbette bu mekanizma, zebraları evrimleştirmez, onları başka bir canlı turune, orneğin fillere donuşturmez.


Nitekim doğal seleksiyonun canlıları evrimleştirdiğine dair tek bir gozlemlenmiş delil yoktur. Unlu bir evrimci olan İngiliz paleontolog Colin Patterson, bu gerceği şoyle itiraf eder:


"Hic kimse doğal seleksiyon mekanizmalarıyla yeni bir tur uretememiştir. Hic kimse boyle bir şeyin yakınına bile yaklaşamamıştır. Bugun neo-Darwinizmin en cok tartışılan konusu da budur. (Colin Patterson, "Cladistics", Brian Leek ile Roportaj, Peter Franz, 4 Mart 1982, BBC)


Doğal seleksiyonun hic bir evrimleştirici etkiye sahip olmadığını goren evrimciler, 20. yuzyılda iddialarına bir de "mutasyon" kavramını eklemişlerdir. Mutasyonlar, radyasyon gibi dış etkenler sonucunda canlıların genlerinde meydana gelen bozulmalardır. Evrimciler ise bu bozulmaların canlıları evrimleştirdiğini one surerler. Bu iddia bilimsel veriler tarafından yalanlanmaktadır. Cunku gozlemlenen tum etkili mutasyonlar, canlılara sadece zarar verirler. Mutasyonlar insanlarda mongolizm, Down Sendromu, albinizm, cucelik, orak hucre anemisi gibi zihinsel ya da bedensel bozukluklara ya da kanser gibi hastalıklara neden olmaktadırlar.


Bugune dek, canlıların genetik bilgisini geliştiren tek bir mutasyon bile gozlemlenememiştir. Bu nedenle Fransız Bilimler Akademisi Eski Başkanı Pierre-Paul Grassé, bir evrimci olmasına rağmen "ne kadar cok sayıda olurlarsa olsunlar, mutasyonlar herhangi bir evrim meydana getirmezler." itirafında bulunur. (Pierre-Paul Grassé, Evolution of Living Organisms, Academic Press, New York, 1977, s. 88)







Evrimin Fosil Kayıtlarındaki Cokuşu

Evrim teorisi, 20. yuzyıldaki bir diğer buyuk hezimetini de fosil kayıtlarında yaşadı. Evrimin one surduğu ve canlıların ilkel turlerden gelişmiş turlere kademe kademe evrimleştiğini gostermesi beklenen "ara geciş formlarına" (orneğin yarı balık-yarı kuşlara ya da yarı surungen-yarı memelilere) bir turlu rastlanamadı. Eğer gercekten bu tur canlılar gecmişte yaşamış olsalardı, bunların sayılarının ve ceşitlerinin milyonlarca hatta milyarlarca olması ve bunların fosillerinin bulunması gerekirdi. Evrimciler 19. yuzyılın ortasından bu yana dunyanın dort bir yanında hummalı fosil araştırmaları yaparak bu ara geciş formlarını aradılar, ama tek bir tane bile bulamadılar. Unlu İngiliz paleontolog (fosil bilimci) Derek W. Ager, bir evrimci olmasına karşın bu gerceği şoyle itiraf eder: Sorunumuz şudur: Fosil kayıtlarını detaylı olarak incelediğimizde, turler ya da sınıflar seviyesinde olsun, surekli olarak aynı gercekle karşılarız; kademeli evrimle gelişen değil, aniden yeryuzunde oluşan gruplar goruruz. (Derek A. Ager. "The Nature of the Fossil Record". Proceedings of the British Geological Association, vol. 87, no. 2, s. 133)


Yapılan kazılarda ve araştırmalarda elde edilen butun bulgular, evrimcilerin beklediklerinin aksine, canlıların yeryuzunde birdenbire, eksiksiz ve kusursuz bir bicimde ortaya cıktıklarını gostermektedir. Bu ise Allah tarafından yaratıldıklarının ispatıdır.







Sonuc

Tum bu bulgular, 20. yuzyılın sonunda evrim teorisini kesin bicimde gecersiz kılmıştır. Ancak bu gercek dunyanın coğu ulkesinde kamuoyundan gizlenir ve insanlar evrim masalları ile aldatılmaya devam edilir. Evrim dogmatik bir ısrarla savunulur. Bunun tek nedeni ise, bazı cevrelerin, yaratılış gerceğini ve dolayısıyla Allah'ın varlığını ideolojik ve felsefi nedenlerle kabul etmek istemeyişleridir. Yaratılış karşısında one surulebilecek tek alternatif evrim olduğu icin de, ısrarla bu bilim dışı efsaneyi yaşatmak istemektedirler. Oysa gercek, her akıl ve sağduyu sahibi insan tarafından gorulecek kadar acıktır: Tum canlılar, goklerin ve yerin Rabbi olan Allah tarafından ustun ve kusursuz bir yaratılışla var edilmiştir. Kendisi'ne karşı sorumlu olduğumuz tek varlık, bizi yoktan yaratmış olan Allah'tır.
__________________