Cİn sÛresİ
Nuzulu
Mushaftaki sıralamada yetmiş ikinci, iniş sırasına gore kırkıncı sûredir. A'rÂf sûresinden sonra, YÂsîn sûresinden once Mekke'de inmiştir.
Abdullah b. Abbas'tan nakledilen rivayete gore bir gun Hz. Peygamber ashabından birkac kişiyle birlikte Ukaz panayırına doğru giderken Nahle denilen yerde ashabına sabah namazını kıldırmıştı. Onun namazda okuduğu Âyetleri işiten cinler bu Âyetlerin tesirini derinden hissedip hayranlık duymuşlar, bu olayı kendi topluluklarına da anlatmışlar ve Kur'an'a inandıklarını, artık rablerine hicbir şeyi ortak koşmayacaklarını acıklamışlardır. İşte bu olay uzerine Cin sûresi İnmiştir

Adı

Sûre adını, birinci Âyette gecen ve "cinler" anlamına gelen "cinn" kelimesinden almıştır. Sûre ilk kelimeleri olan "Kul ûhiye ileyye" veya kısaca "Kul ûhiye" İsimleriyle de anılmıştır.
Konusu

Sûrenin ana konusu cinler ve bunlara ait ozel durumlardır. Sûrede bir cin topluluğunun Hz. Peygamber'den Kur'an dinlediği ve ona iman ettiği, inanc bakımından cinlerin de muminler ve kÂfirler olarak ikiye ayrıldığı bildirilmekte ve cinlerle ilgili olarak insan idrakini aşan bilgiler verilmektedir. Aynca sûrede Allah Te-ÂlÂ'nın varlığı, birliği, buyukluğu, evrendeki hukumranlığı ve Allah'tan başkasına ibadet edilmemesinin gereği uzerinde durulmuş, oldukten sonra dirilme ve hesap vermeye iman gibi İslÂm'ın bazı inanc esasları ele alınmıştır. Gayb bilgisinin Allah'a mahsus olduğu, bu bilgileri ancak kendisinin razı olduğu kimselere bildireceği ve Allah'ın ilminin kuşatıcılığı ifade edilerek sûre sona ermiştir.
Meali

Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla... 1-2. De ki: Cinlerden bir topluluğun (Kur'an'ı) dinleyip şoyle soyledikleri bana vahyolundu: "Biz, doğru yolu gosteren hÂrika bir okuma dinledik ve ona iman ettik. Artık kesinlikle rabbimize kimseyi ortak koşmayacağız. 3, Rabbimizin şanı cok yucedir; O, ne bir eş edinmiştir ne de cocuk. 4. Doğrusu aramızdaki beyinsiz Allah hakkında asılsız şeyler soyluyormuş. 5. Oysa biz, insanların ve cinlerin Allah hakkında asla yalan soylemeyeceklerini sanırdık. 6. İnsanlardan bazı adamlar cinlerden bazı kişilere sığınırlardı, onlar da bunların taşkınlıklarım arttırırlardı. 7. Onlar da sizin sandığınız gibi, Allah'ın hic kimseyi tekrar diriltmeyeceğini sanırlardı. 8. Hakikaten biz (cinler) goğu yokladık, onu guclu muha-fızlar ve alev toplarıyla doldurulmuş bulduk. 9. Halbuki biz (daha once, goğu) dinlemek icin onun oturulabilecek yerlerinde otururduk; fakat şimdi kim dinlemek isterse kendisini gozetleyen bîr alev topuyla karşılaşıyor. 10. Bilmiyoruz, yeryuzundekiler hakkında bir kotuluk mu murat edildi yoksa Rableri onlar icin bir iyilik mi diledi? 11. Doğrusu icimizde iyiler var, ama aramızda başka turlu olanlar da var; farklı yollar izledik. 12. Sonunda anladık ki yeryuzunde Allah'ın iradesini asla engelleyemeyiz; kacmakla da O'nun elinden kurtulamayız. 13. Ve biz doğru yol rehberini dinler dinlemez ona iman ettik; rabbine iman eden kimse artık ne ziyana ne de haksızlığa uğramaktan korkar. 14. Aramızda ilÂhî emirlere boyun eğenler var, ama hak yoldan sapanlarımız da var. Boyun eğenler doğru yolu hedeflemişlerdir. 15. Hak yoldan sapanlar ise cehennemin yakıtı olmuşlardır,"
Tefsiri

1-3. Cin, sozlukte "ortmek, ortunmek, gizli kalmak" anlamındaki "cenne" fiilinden İsim olup "gizli, gorunmeyen varlıklar" mÂnasına gelir, tekili "cinnî"dir. Terim olarak cin, ateşten yaratılmış, duyularla idrak edilemeyen, şuur ve irade sahibi, ilÂhî emirlere uymakla yukumlu olan, insanlar gibi iyileri ve kotuleri bulunan varlık turunu ifade eder. Cİn kelimesi gerek Kur'Ân'da (22 yerde) gerekse diğer İs-lÂmî kaynaklarda insan ve melek dışındaki ucuncu bir akıllı / şuurlu varlık turunun adı olarak kullanılmıştır.
İnsanlar gibi cinler de kendi aralarında evlenip coğalırlar; insanlara nispetle daha ustun bir guce sahiptirler. Mesel kısa surede uzun mesafeleri katedebilir, insanlar onları gormedikleri halde onlar insanları gorur, insanların bilmediği bazı hususları bilirler; fakat gaybı bilemezler. Cinlerin gaybı bildiklerine dair yanlış inancı Kur'an kesinlikle reddeder. Goktekiineleklerin konuşmalarından gizlice haber almak isterlerse de buna imkÂn verilmez. Kur'an bazı cinlerin Hz. Suleyman'ın emrine girerek ordusunda hizmet gorduklerini ve insanlarla beraber calıştıklarını bildirmektedir.
Cin telÂkkisi insanlık tarihinin her doneminde ve butun kulturlerde mevcuttur. Eski Asurlular ve BÂbilliler'de kotu ruh ve cinlere inanılırdı. SÂmî kokenli kavimlerde cinlerin değişik sınıfları bulunduğu kabul edilirdi. Eski Mısır'da cinler coğunlukla yılan, kertenkele gibi surungenlere benzetilirdi. Eski Yunanlılar'da da-inıon adı verilen insanustu varlıklar bulunduğu kabul edilir, bunlar İyi ve kotu olarak ikiye ayrılırdı. Eski Romalılar'da da insanlara zarar verebilen kotu ruhlar telÂkkisi mevcuttu. Cinliler cinlerin her yerde bulunduğu, iyilerinin ve kotulerinin olduğu kabul edilirdi. Ozellikle taoist rahipleri cinlerin zararlarından korunmak icin muska yazar, efsun yaparlar. Hintliler'de de iyi ve kotu cin telÂkkisi mevcuttur. İran kulturunde cin telakkisi Zerduşt oncesinden gelir. Eski Turkler'de cinler butun hastalıkların kaynağı kabul edilir, bu cinler Şaman tarafından hasta bedenlerden uzaklaştırılırdı.
İsrail kulturunde, daha cok İran'ın dualist sisteminin tesiriyle kotu ruh ve cin anlayışı belirginleşmişti. Yahudiler cinlerin collerde ve harabelerde yaşadığına inanırlardı. Yahudi kutsal kitaplarında ağrı ve felaket veren, kan emen cinlerden soz edilir. Hıristiyan kulturunde cin telakkisi daha cok Yahudilik etkisinde gelişmiştir. Yeni Ahid, cinleri putperestlerin tanrıları bedensel ve ruhsal hastalıkların kaynağı olarak gosterir. Bilhassa XII. Yuzyıldan itibaren cin telakkisi hıristiyan sanatının onemli bir teması haline germiştir. Avrupa'da ve daha sonra Amerika'da cadı ve buyuculuk buyuk ilgi gormuştur.
İslÂm'dan once Araplar cinlere bazı tanrısal guc ve yetenekler yukler, onlar adına kurban keserlerdi. Cinlerin kÂhinlere gokten haberler getirdiğine inanırlar; boylece Allah ile bu gizli varlıklar arasında bir bağ kurarlardı CÂhiliye Araplan'nın bir kısmı şeytanın şer tanrısı olduğuna inanır, melekleri Allah'ın askerleri, cinleri de şeytanın askerleri sayarlardı. Kur'Ân-ı Kerîm bu bÂtıl inancları reddetmiş, cinlerin de insanlar gibi Allah'a kulluk etmeleri icin yaratıldıklarını haber vermiştir. ] Onlara da peygamber gonderilmiş, iclerinden iman edenler olduğu gibi inkÂr edenler de olmuştur. Hz. Peygamber ilÂhî emirleri cinlere de tebliğ etmiştir.
Yukarıda "Nuzulu" başlığında belirtildiği uzere cinlerden bir grup, Hz. Pey-gamber'den Kur'an dinledikten sonra geri donup, doğru yolu gosteren ve ustun nitelikleri nedeniyle kendilerini hayran bırakan Kur'an'a inandıklarını, artık rableri-ne hicbir şeyi ortak koşmayacaklarını kendi topluluklarına acıklayarak onları da uyarmaya calışmışlardır. Âyetten anlaşıldığına gore Hz. Peygamber o esnada Kur'an dinleyen cinleri gormemiş, fakat onların Kur'an dinledikleri kendisine vahiy yoluyla bildirilmiştir; ancak daha sonraki buluşmalarında cinleri gorduğu ve onlara tebliğde bulunduğu rivayet edilmiştir. Cinlerin Kur'an'i dinlediklerini haber vermekten maksat, Hz. Peygamber'den defalarca Kur'an dinledikleri halde iman etmemekte direnen muşriklerin cinlerden ibret ve ornek almalarını sağlamaktır.
3. Âyette "rabbimİzİn şanı" diye cevirdiğimiz tamlamadaki "ced" kelimesi sozlukte "buyukluk, ululuk, zenginlik, guc, asıl" anlamlarına gelmektedir. Burada Allah'ın şanının yuce olduğunu ve hicbir şeye muhtac olmadığını ifade eder. Âyetin devamında "O, ne bir eş edinmiştir ne de cocuk" mealindeki cumle de bu yorumu desteklemektedir. Cinlerin bu sozleri onların, muşriklerin "Melekler Allah'ın kızlarıdır" şeklindeki inanclarından haberdar olduklarını ve bu bÂtıl İnancı reddettiklerini gosterir.
4-5. MucÂhid'e gore cinlere Allah hakkında asılsız şeyler soyleyerek onları Allah'tan başkasına tapmaya davet eden "beyinsiznden maksat îblis'tir İblis Allah'a eş, ortak ve cocuk isnadında bulunur, cinler de ona inanırlardı; ama Kur'an'ı dinleyip bilinclendikten sonra artık ona inanmaktan vazgecmişlerdir.
6. Rivayete gore CÂhiliye doneminde bir kimse geceleyin ıssız bir vadide bulunup da başına bir şey gelmesinden korktuğunda "Kotulerin şerrinden bu vadinin efendisine sığınırım" diyerek cinlerin şerrinden onların efendisine sığınırdı. İşte "Onların taşkınlıklarını arttırırlardı" mealindeki cumle bu cinlerin kendilerine sığınılmasından dolayı kibirlenip azgınlaştıklannı anlatmaktadır.
Kur'an'ı Kerîm'de, Hz. Suleyman'la ilgili anlatılanlar dışında, cinlerin insanlarla ilişki kurduğuna, insanlar uzerinde etkili olduğuna, cinci, buyucu gibi bazı kişilerin cinlerin etkisini onlediklerine dair hicbir bilgi yoktur. Bazı Âlimler, faiz yiyenlerin kıyamet gununde mezarlarından şeytan carpmış gibi kalkacağını bildiren Âyetedayanarak cinlerin insanları etkileyeceğini ileri surmuşlerse de bunun temsilî bir anlatım olduğu acıktır. Cinlerin etkisini onlemek İcin FelÂk ve NÂs sûrelerini okumayı tavsiye eden bazı hadisler. dolayısıyla da cinlerin insanlar uzerinde etkili olduğu yonunde goruşler ileri surulmuştur. Ancak bu tur hadislerin, aslında fizyolojik sebeplerden kaynaklanan bazı hastalıklar veya bunalımlar icin psikolojik bakımdan bir yatıştırma ve terapi amacı taşıdığı duşunulebilir.
Bazı mufessirler,"... onların taşkınlıklarını arttırırlardı" mealindeki cumleyi "Cinler insanların taşkınlıklarını arttınrlardı" şeklinde de yorumlamışlardır. İbn Âşûr'a gore muşriklerden bir topluluk, cinlerin kendilerine kotuluk etmelerinden korktukları icin onlara ibadet ederlerdi, bu durum cinlere tapanların gunah ve sapkınlığını arttırırdı.

7. İnsanlardan Âhireti inkÂr edenler olduğu gibi cinlerin de Kur'an dinlemeden once Âhireti inkÂr ettikleri, oldukten sonra tekrar dirilme olacağına inanmadık- lan anlaşılmaktadır. Zİra İblis onlara da menfi telkinlerde bulunmaktadır. "Allah'ın hic kimseyi tekrar diriltmeyeceğini sanırlardı" diye cevirdiğimiz kısım "Allah'ın hic kimseyi gondermeyeceğini sanırlardı" şeklinde de tercume edilebilir. Bu takdirde insanların da cinler gibi Allah'ın hicbir peygamber gondermeyeceğine inandıklarını soylemiş olurlar.

8-10. Tefsirlerde anlatıldığına gore cinler oteden beri goklerde dolaşır, oradaki melek vb. varlıkların konuşmalarını dinlerler, aldıkları bilgilere kendilerinden de yorumlar katarak onlarla irtibat kuran kÂhinlere anlatırlardı. 9. Âyetin "Halbuki biz (daha once, goğu) dinlemek icin onun oturulabi-lecek yerlerinde otururduk" mealindeki kısmı da buna işaret eder. Ancak Hz. Peygamber gonderildikten ve Kur'an indirilmeye başlandıktan sonra cinlerin gokleri dinlemesine İzin verilmediği anlaşılmaktadır. Nitekim 8. Âyette verilen bilgiye gore cinler, gokleri araştırıp yokladıklarını, ancak goklerin guclu bekciler tarafından korunmuş ve alev toplarıyla donatılmış olduğunu gorduklerini ifade etmişlerdir. 9. Âyetin son cumlesine gore de cinler, gok ehline kulak misafiri olup gizlice onlardan bilgi kapmaya calışanlara gozetleme yerlerinden alev toplan atılarak gokleri dinlemelerinin engellendiğini soylemişlerdir. Sûrenin nuzul sebebini anlatan İbn Abbas da onceden cinlerin, Allah'ın meleklere evrenin yonetimiyle ilgili olarak gonderdiği vahyi dinlediklerini, ancak Hz. Peygamber'in gonderilmesiyle birlikte onların gokleri dinlemelerinin yasaklandığını, bunun nedenini araştırırlarken Nah-le denilen yerde Hz. Peygamber'le karşılaştıklarını ve boylece goklerden haber almalarını engelleyen şeyin ne olduğunu anladıklarını haber vermektedir.
Elmaluı, Hz. Peygamber'i goklere, getirdiği Âyet ve mucizeleri de alev toplarına benzeterek bu Âyetleri tevil etmekte, KurÂn-ı Kerîm karşısında insan ve cin şeytanlarının odlerinin koptuğunu, dillerinin tutulduğunu ve artık eskisi gibi gayp-tan dem vuramayacaklarını anladıklarını soylemektedir.
Bazı mufessîrler 10. Âyeti şoyle yorumlamışlardır: "Gonderilen peygambere itaat edecekler de Allah onları doğru yola mı iletecek, yoksa isyan edecekler de onlan helak mi edecek bilmiyoruz" Bu Âyetten cinlerin gaybı bilmedikleri anlaşılmaktadır. Hicr sûresinin 17 ve 18. Âyetlerinin tefsirinde de acıklandığı uzere burada vahyin korunduğuna, Allah'ın dilemesi dışında hicbir gucun gayb ilmine ulaşamayacağına, kÂhinlik, buyuculuk gibi kotu amaclar icin kullanmak maksadıyla vahyî bilgileri oğrenmeye kalkışan şeytanî guclerin alev toplarıyla engellendiğine işaret edilmiştir.

11. Cinlerin, Kur'an'ı tanımadan once de iyilerinin ve kotulerinin olduğu be- lirtİlmektedir. "Farklı yollar izledik" mealindeki cumle cinlerin de insanlar gibi ceşitli fırka ve mezheplere ayrıldığım gosterir.

12-13. Cinler, Kur'Ân-ı Kerîm'i dinleyince evrendeki her şeyin Allah'ın kudretinde olduğunu, onun iyileri Odullendirip kotuleri cezalandıracağını,kimsenin Allah'a guc yetiremeyeceğini ve O'nun elinden kacıp kurtulmanın mumkun olmadığını Kur'an'dan oğrenip anlamışlar; kendileri iman ettikten sonra diğerlerini de inkarcılıktan ve Allah'a ortak koşmaktan sakınmaya cağırmışlardır. 13. Âyette Allah'ın kullarına karşı adaletle muamele edeceği cinlerin ağzından dile getirilmektedir. Bu da Allah'ın iyilikleri odullendirme, kotulukleri cezalandırma konusundaki kusursuz adaletinin mutlakfığına yani insanlarla sınırlı olmayıp irade sınavına tÂbi tutulan butun varlıkları kapsadığına yapılan bir vurgu olarak değerlendirilmelidir.

14-15. "Haksızlığa sapanlar"dan maksat inanc ve amelde doğruluktan, adaletten sapanlardır. Bunlar, ozellikle Allah'a ortak koşmakla hem hakikat cizgisinden saptıkları hem de boylece kendilerine haksızlık ettikleri icin Âyette "zalimler" anlamına gelen "kasitûn" sıfatıyla nitelendirilmişlerdir. Ni-tekîm bir Âyet-i kerîmede şirk buyuk bir haksızlık (zulum) olarak nitelenmiştir.

Meali

16-17. (Ey Peygamber! Şunu da soyle Yine bana vahyolundu ki, eğer hak yolda dosdoğru yururlerse kendilerini, icinde denemek uzere nimetlere boğarız; kim de rabbini anmaktan yuz cevirirse Allah onu gitgide artan bir azaba uğratır. 18. Mescitler yalnız Allah'ındır. O halde Allah'ın yanma katarak hicbir kimseye yalvarmayın. 19. Allah'ın kulu O'na ibadet etmek uzere kalktığında ustune cıkarcasına etrafına uşuşuyorlar. 20-21. De ki: "Ben kendisine hic kimseyi ortak koşmaksızm yalnız rabbime yakarır kulluk ederim." De ki: "•Doğrusu ben size ne zarar verme ne de doğrunun olcutunu zihninize yerleştirme gucune sahibim." 22-23. Şunu da soyle: "Şuphe yok ki Allah'ın gonderdiklerini tebliğ etmedikce beni de Allah'a karşı kimse koruyamaz; O'ndan başka sığınacak kimse de bulamam." Artık kim Allah'a ve Resûlu'ne karşı gelirse bilsin ki, icinde ebedî kalacakları cehennem ateşi onu beklemektedir. 24. Sonunda tehdit edildikleri azabı gordukleri zaman kimin yardımcılarının daha gucsuz ve sayıca daha az olduğunu anlayacaklar." 25. De ki: "Tehdit edildiğiniz azap yakın mıdır yoksa rabbini onun icin uzun bir sure mi koyar bilemem." 26. Gaybı O bilir, gizlisini kimseye acmaz; 27-28. Ancak elci olarak sectikleri başka. Allah, onların her turlu durumlarını ilmiyle kuşattığı ve her şeyin sayışım belirlediği halde, rablerinin mesajlarını tebliğ ettiklerini ortaya cıkarmak icin elcilerin onlerinden ve arkalarından gozculer gonderir.
Tefsiri

16-17. Mufessirler bu Âyetlerin cinlerin sozu değil, sûrenin birinci Âyetinin başında yer alan "De ki..." buyruğu ile bağlantılı olduğunu kabul ederler. [Buna gore mÂna şoyle olur: "Ey Peygamber! Muhataplarına, sana vahyolunan yukarıdaki bilgileri duyurduğun gibi şu gerceklerin vahyolunduğunu da duyur: Eğer onlar teslimiyet gosterip hak yolda dosdoğru yururlerse biz de kendilerini, icinde denemek uzere nimetlere boğarız..." Burada, doğru yolda gidenlere bolca nimetler nasip edileceği, ama bu lutuflann daima bir fitne yani sınav ve deneme amacı da taşıdığı belirtilmektedir. Kur'Ân-ı Kerîm'de, inancı doğru, yaşayışı duzgun olanların nimetlerle, guzel bir hayatla odullendirileceğifakat bu lutuflann aynı zamanda bir sınav riski taşıdığı başka yerlerde de bildirilmiştir. 16. Âyete şoyle de mÂna verilir: Eğer onlar, icinde bulundukları inkarcılığa devam ederlerse istİdrac olarak onların nzıklannı coğaltırız, sonunda zenginliklerine ve guclerine guvenerek fitneye duşer, busbutun sapkınlaşır-larsa onlan hem dunyada hem de Âhirette cezalandırırız Bu mÂnayı destekleyen başka Âyetler de vardır. 17. Âyette de Allah'ı anmaktan yuz cevirenlerin cetin bir azaba atılacakları ifade buyurulmuştur.

18. Mescid, muslumanlaniı namaz kılmalarına ayrılmış mekÂnı ifade eder. Bu Âyet de sûrenin birinci Âyetinde gecen "bir cin topluluğunun (Kur'an'ı) dinlediği" mealindeki cumlecikle bağlantılı olup ibadet yerlerinin
Allah'a mahsus olduğunu, İnsanların Allah'tan başkasına ibadet etmemeleri gerektiğinin Hz. Peygamber'e vahyedildiğini bildirmektedir. Mufessirler, buradaki "mesÂcid" kelimesine bunun dışında şu anlamları da vermişlerdir:
a) Mescitlerden maksat Mescid-i Haram'dır. Âyet Kabe'ye putları yerleştirip onlara tapan muşrikleri uyarmakta ve yaptıklarının yanlış olduğuna işaret etmektedir.
b) Namaz ve ibadet yalnız camilere hasredilmiş olmadığından burada butun yeryuzu kastedilmiştir,
c) Secdede yere temas eden uzuvlar yani eller, ayaklar, dizler ve alın kastedilmiş, Allah'ın verdiği bu organlarla O'ndan başkasına secde edilmemesi emredilmiştir. Bazı mufessirlerce, secdenin namazın bir ruknu olduğu goz onune alınarak bu kelime "namaz" anlamıyla da acıklanmıştır.

19. "Allah'ın kulu"ndan maksat Hz. Peygamber'dir. Allah TeÂl Resulunu onurlandırmak icin onu yuce zÂtına İzafe ederek anmıştır. Âyette Hz. Peygamber Nahle denilen yerde ashabına namaz kıldırırken emlerin ondan Kur'an dinlemek icin neredeyse birbirlerini ciğneyecek şekilde etrafını kuşattıkları ifade edilmektedir. "Ustune cıkarcasına" diye tercume ettiğimiz "libed" kelimesinin farklı kıraatlerine gore Âyete şoyle de mÂna verilmiştir: "Peygamber Allah'a kulluk etmeye ve O'na cağırmaya başlayınca cinler ve insanlar onun getirdiği dini yok etmek İcin birbirlerini destekliyorlardı, ancak Allah onlara fırsat vermedi." Taberî bu anlamı tercih etmiştir. [

20-23. Mekkeli muşrikler, Hz. Peygamber'e, tebliğ ettiği tevhid dini yuzunden insanların duşmanlığını kazandığını, eğer bu davadan vazgecerse kendisini duşmanlarına karşı koruyacaklarını soyluyorlardı Bu Âyetler onlara cevap olarak inmiş ve boylece Hz. Peygamber'in Allah'tan başkasına kulluk etmesinin soz konusu olamayacağı, onun kendisine verilen ilÂhî emir ve mesajları tebliğ etme gorevini yerine getirmekten başka gayesinin bulunmadığı ifade edilmiştir.

24. Hz. Peygamber'e ve muslumanlara yardım edip onları dunyada zafere, Âhirette de kurtuluşa erdireceğini, inkarcıları ise cezalandıracağını bildiren Âyetler geldikce muşrikler onlarla alay edip bu işin ne zaman ve bu zayıf muminlerle na- sil olacağını soruyorlardı. İşte Âyet onların bu sorularına cevap vermektedir

25. Muminlere vaad edilen zaferin veya inkarcılara verilecek cezanın ve kıyamet olayının ne zaman gercekleşeceği konusu gayb bilgilerinden olduğu icin Allah bildirmedikce peygamberin de onu bilmesi mumkun değildir. Sûrenin başından beri işlenen konularda ağırlıklı olarak cinlerin gaybt bilmedikleri ya acıkca veya işaret yoluyla ifade edilmiştir.

26-28. Gaybı yalnızca Allah'ın bildiği, bu konuda O'nun hoşnut olup sectiği elcinin dışında -cinler dahil- hic kimseye bilgi vermediği ifade buyurulmuştur. Allah'ın hoşnut olup sectiği elciden maksat peygamberler, onlara bildirdiği gayb bilgileri ise ilÂhî vahiyler ve haberlerdir ki bunlar da onların peygamber olduğunu gosterir. Mesel Hz. Peygamber'e kıyamet gununde ve Âhirette meydana gelecek olaylar vb. bircok gayb haberini iceren Kur'an vahyedilmiştir. ŞevkÂnî'nin eserinde, Kur'an ve vahiy dışında da Hz. Peygamber'e fıten ve benzeri bazı gayb bilgilerinin verildiği zikredilmiş ve Âyetin bunlara da işareti soz konusu edilmiştir.
İlÂhî vahyin korunması, ona şeytan sozunun karışmaması ve peygamberlerin Allah'ın mesajlarını tebliğ edip etmediklerinin tam olarak ortaya cıkması icin Allah TeÂlÂ, elcisinin onunde ve arkasında koruyucu / gozetleyici melekler gorevlendirmişcevrelerini bunlarla donatmış ve tahkim etmiştir. Allah bunu, vahyi koruyamadığından değil, hikmeti gereği yapmaktadır; zira Allah'ın her şeye gucu yeter; O'nun ilmi her şeyi kuşatmıştır. Allah'ın peygamberlerini kıyamet ve Âhiret halleri gibi bazı gayb konularından haberdar etmesinin bir amacı da mucize mahiyetindeki bu bilgilerle onların nubuvvetini kanıtlamaktır. Bu Âyetler, astroloji yoluyla olağanustu bilgilere ulaştıklarını soyleyenleri de yalanlamaktadır. Zemahşerî gibi Mu'tezi-le Âlimleri bu Âyetlere dayanarak kerametin imkÂnsızlığını, keramet olduğu soylenenlerin asılsız olduğunu savunmuşlardır. Ancak RÂzî, burada ozellikle Âhiretle ilgili gaybî bilgilerden soz edildiğini belirterek Mu'tezile'nin Âyetten bu anlamı cıkarmasını dayanaksız bulmuştur.

__________________