
RahmÂn ve Rahîm olan Allah´ın adıyla

Nuzûl
Mushaftaki sıraya gore yuz sekizinci, iniş sırasına gore on beşinci sûredir. ÂdiyÂt sûresinden sonra TekÂsur sûresinden once Mekke’de inmiştir. Medine’de indiğine dair rivayetler de vardır (bk. İbn Âşûr, XXX, 571).
Adı/Ayet Sayısı
Sûre adını ilk Âyetinde gecen kevser kelimesinden almıştır. Ayrıca “İnn a’taynÂ...” ve “Nahr” adlarıyla da anılır.
Konusu
Sûrede Hz. Peygamber’e dunya ve Âhirette verilen nimetlerden bahsedilmekte, kendisine Allah’a kulluk etmesi ve kurban kesmesi emredilmektedir. Ayrıca ona duşmanlık edenler kınanmaktadır.
Ayet

(Resûlum!) Kuşkusuz biz sana Kevser'i verdik. Şimdi sen Rabbine kulluk et ve kurban kes. Asıl sonu kesik olan, şuphesiz sana hınc besleyendir. (1-3)
Tefsir
Kevser kelimesi “cokluk” mÂnasına gelen “kesret” kokunden turemiş olup cok değerli ve cok onemli şeyleri ifade eder. Tefsirlerde kevser, “cok hayır, Kur’Ân-ı Kerîm, Kur’an’la ilgili ilimler ve mumine dinî hayatında tanınan kolaylıklar, peygamberlik, makam-ı mahmûd (bk. İsr 17/79), cennetteki bir nehir veya havuz, Hz. Peygamber’in nesli, ashabının ve ummetinin cokluğu, duasının kabul olması, şanının yuceliği, başkasını kendine tercih etme, kalbin nuru, şefaat, mûcizeler, kelime-i tevhid, din konusundaki bilgi, beş vakit namaz, İslÂm dini” gibi ceşitli anlamlarda yorumlanmıştır (bk. Taberî, XXX, 208-209; ŞevkÂnî, V, 593). Ancak biz, bunlar icinde ŞevkÂnî’nin de uygun bulduğu, “cok hayır” anlamına uygun duşen “bitip tukenmez iyilik” şeklindeki kapsamlı anlamı tercih ettik. RÂzî, buradaki kevser kelimesiyle Duh sûresinden buraya kadar doğrudan veya dolaylı ifadelerle CenÂb-ı Hakk’ın, resulune lutfettiği, her biri dunyalara değer nimetlerin, şan ve şeref sebeplerinin kastedildiğini belirterek, dolaylı bir ifadeyle ona, “Sen de bu lutufkÂr rabbine ibadet etmek ve kullarını kendileri icin en iyi olan yola cağırmakla meşgul ol” buyurulduğunu soyler. Aynı mufessire gore kevser kelimesi, Allah’ın, Resûl-i Ekrem’i duşmanlarına karşı koruyup kendisine zaferler nasip edeceği, dunya ve Âhirette bol nimetler bağışlayacağı yonunde mujdeler de icermektedir (daha fazla bilgi ve başka yorumlar icin bk. RÂzî, XXXII, 119-128).
Erkek cocuğu yaşamadığı icin kendisine “sonu yok, nesli kesik” diyen muşriklerin sozlerinden dolayı uzulmuş olan Hz. Peygamber’e kevser, yani bitip tukenmez nimetler verildiği mujdelenerek uzuntusu giderilmiş, muşriklerin bu konudaki dedikoduları reddedilmiş ve Hz. Peygamber’in şanının yuceliği gosterilmiştir.
2. Âyette, kendisine pek cok hayır lutfedilmiş olan Hz. Peygamber’in bu nimetlerin şukrunu eda etmek uzere sadece Allah’a yonelerek namaz kılması ve O’nun rızÂsı icin değerli mallarından kurban kesmesi emredilmiş; bu suretle putlar icin kurban kesen muşriklerin cok tanrılı inancını silip tevhid inancını yerleştirmesi ve kesilen kurbanlar sayesinde sosyal yardımın sağlanması amaclanmıştır.
Bilindiği gibi namaz, azdan coğa gore arttırılarak Mekke doneminde, yaygın kanaate gore hicretten uc yıl kadar once gercekleşen mi‘rac olayı sırasında farz kılınmış; kurban ibadeti ise Hz. Peygamber tarafından hicretten iki yıl sonra uygulanmaya başlanmıştır. Bu Âyette gecen namazın beş vakit namaz mı, bayram namazı mı olduğu konusunda farklı tesbit ve değerlendirmeler vardır. Âyetteki kurbanın da vÂcip veya sunnet kurban mı yoksa nÂfile de dahil mutlak kurban mı olduğu tartışmalıdır. Bize gore Âyette vurgulanan husus, belli bir namaz ve kurban olmayıp butun namaz, kurban ibadetlerinin, yalnızca Allah’a, butun nimetlerin sahibine ozgu kılınması, yalnızca rabbe ibadet edilmesidir.
“Kurban kes” diye cevirdiğimiz cumleye, “Namaz kılarken goğsun kıbleye donuk olsun, tekbirlerde ellerini goğus hizasına kadar kaldır” mÂnaları da verilmiştir (ŞevkÂnî, V, 594).
Araplar erkek cocuğu olmayan kimseyi “sonu yok, soyu kesik” gibi sıfatlarla niteler ve bu tur lakaplarla anarlardı. Tefsirlerde anlatıldığına gore Hz. Peygamber’in erkek cocukları olunce muşrikler onu da ebter lakabıyla anmaya başlamışlar ve “Bırakın onu; o, sonu gelmeyecek, soyu kesik bir adamdır!” diyerek hakaret etmek istemişlerdir (bk. Taberî, XXX, 212). İşte 3. Âyet, onların bu davranışlarını kınamakta, her ne kadar erkek cocukları bulunsa da asıl soyu kesileceklerin kendileri olduğunu haber vermektedir. Cunku onlar kıyamete kadar lÂnetle anılırken Hz. Peygamber rahmetle anılmakta, ismi dunyanın her tarafında gunde beş vakit ezanda Allah’ın adıyla birlikte okunmaktadır. Mekke putperestleri, olayların sadece dış yuzune baktıkları icin Hz. Peygamber’i arkasız ve gucsuz, kendilerini kalabalık ve guclu gorur ve buna dayanarak Resûl-i Ekrem’in davasının sonucsuz kalacağından emin olduklarını soylerlerdi. Ama –RÂzî’nin ifadesiyle– “Allah durumu onların aleyhine cevirdi; asıl guclu olanın, Allah’ın destekledikleri ve gucsuz olanların da Allah’ın zillete uğrattıkları olduğunu bildirdi. Boylece kesret ve kevser (geniş topluluk ve bol nimet) Hz. Muhammed’in olurken ona duşman olanların payına da ebterlik, alcalış ve zillet duştu” (XXXII, 134). Bu ifadeler, dolaylı olarak Hz. Peygamber’in yolunu izleyen, inanc ve kararlılığını devam ettiren muminler icin de bir mujdedir.
__________________