Bir cığlık kavuruyor, kervan gecmez-kuş ucmaz Mekke vadisini. Bir ananın cığlığı: “Bizi burada yapayalnız bırakıp nereye gidiyorsun İbrahim?’’
Cığlık İbrahim’in can evinde duruyor.
Cığlık İbrahim’i can evinden vuruyor.
İbrahim’in alnında ter, ananın gozunde yaş boncuk boncuk.
Ve ananın yureğinde, sut tadında, sut cağında bir tomurcuk
Mekke vadisinin sessizliğine denk bir sukutta kayboluyor İbrahim.
***
Gunlerce suren yolculukta her adımı ayrılığa atmışlardı.
Her adım acılarını ve huzunlerini biraz daha coğaltmıştı.
Nihayet sessizliğin bile kendisinden urperdiği bir vadide, kucağında cocuğuyla baş başa kaldığında, gunlerdir icinde katmerleşen acı ve huzun feryat suretinde bir daha tutuşturdu İbrahim’in yureğini:
“-Bizi burada yapayalnız bırakıp nereye gidiyorsun İbrahim?”
Vadinin ıssızlığı yutmuştu sanki İbrahim’i?
Ne donup geriye bakabildi İbrahim, ne de bir cift soz edebildi…
İci yeryuzunun dibi gibi kaynıyordu; ama elinden gelen bir şey de yoktu…
İbrahim’i, caresizliğin sessizliğinden ananın suali cekip aldı yine:
“- İbrahim , bunu yapmanı Allah mı istedi?”
Refika-ı hayatını ve en sevimli cağındaki yavrusunu koca colun insafına bırakıp, boynu bukuk geri donen İbrahim’in dudaklarından tek bir kelam yayıldı boşluğa:
- Evet
Bu “evet’’ anayı başka, bambaşka bir ufka kanatlandırmıştı adeta:
“- Git o halde ibrahim, Allah bizi zayi etmeyecektir.’’
O artık tevekkulun doruklarında, teslimiyetin anasıdır. Teslimiyet bundan oteye artık Hz. Hacer’e teslimdir.
***
Zor ve amansız bir col hayatı başlar Hacer ve oğlu icin. Ana yureği, insanın kendi sesinin yankısından tedirgin olduğu bu vadide her gece bir başka korkunun nobetini tutar ve her acan gunde bir başka umudun peşine duşer.
Kısa bir muddet sonra kırbasındaki su, heybesindeki hurmalar tukenir.
Ufukta aclık ve susuzluk vardır şimdi, aclık ve susuzluk…
Kendisi neyse de kucağındaki bebesi ne olacaktır? Bir şeyler yapmalıdır. Asla umutsuzluğa teslim olmamalı, ama mutlaka bir şeyler yapmalıdır.
Butun ihtimallerin kapısını dovmeli, muhalden care devşirmenin peşine duşmeli, didinmeli, bir şeyler yapmalıdır.
Iztırar haline burunmuş anne, o ruh haliyle salar kendini Safa’dan Merve’ye ve bir anne şefkatiyle doner gelir Merve’den Safa’ya… İsmail’inin, kuzusunun, canının yanına… Say eder.
Umudunu gayrete, gayretini umuda bular, sarmalar say eder.
Arap yarımadasının bu en kurak ve corak yerinde su aramak mucize aramaktır bir yerde. Ana yureği bu, vazgecmez, aradığının adı mucize de olsa, say eder…
Her şeyin zimamını elinde tutan Yuce Kudret, teslimiyetin ve tevekkulun anası Hz. Hacer’e ilk hediyesini, sebeplerin‚ “Artık ben yokum’’ dediği kertede sunar.
Tepeden tırnağa iman kesilmiş ve kendisini sadece Allah’a teslim etmiş bir anneye, Allah’ın hediyesi ab-ı hayatın ta kendisidir. Yani mubarek Zemzem….
O gun bugundur milyonlarca insanı sulayan, besleyen, temizleyen zemzem.
Şartların penceresinden seyredildiğinde asla olmaması gereken bir yerde cağıldayan ve kaynağı hÂl doğru-durust bilinemeyen zemzem.
Onunde coşkun bir pınar gibi akıp giden suyun biteceği endişesiyle bir yandan kumdan setlerle etrafını cevirmeye cabalayan bir yandan da durması icin “zem, zem” diye suya soz gecirmeye uğraşan Hz. Hacer’in kulaklarında o gun kocasına soylediği soz yankılanıyordu. Şimdi de şukranla, minnetle yankılanmaya devam ediyor:
“- O halde git İbrahim. Allah bizi heder etmeyecektir.”
__________________
Anne ve Zemzem
Dini Bilgiler0 Mesaj
●17 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Anne ve Zemzem