Ubeydullah’in Muaviye’nin saflarina katilmasiyla Hz. Hasan’in ordusunun oncu kuvvetlerinin basina Kays b. Sa’d gecmisti. Kays, ordusunun hizli bir sekilde dagildigini gormus, bunun onune gecmek icin [4] Ubeydullah’i ihanetle suclamis agir hakaretlerde bulunmustur.[5] Ancak Kays’in bu girisimleri hicbir ise yaramamistir. Irak ordusunda Muaviye’nin bekledigi cozulme hizla surmektedir. Kays’in ordusunda bulunan sadece siradan askerler degil, Kûfe’nin ileri gelenleri de Muaviye’ye giderek ona biat etmislerdir. Hatta bunlardan bazisi temsil ettikleri kabileler adina biat etmekteydiler.[6] Kûfe’deki durum da savas alanindan cok farkli degildi. Meclisî, savasa gitmeyip Kûfe’de kalan insanlarin da Muaviye’ye mektuplar yazarak onu sehre davet ettigini soylemektedir.[7] Dolayisiyla Hz. Hasan sadece ordusunun uzerindeki kontrolunu yitirmekle kalmamis, ayni zamanda Kûfe’yi de yitirmisti. Zaten bunu anlamasi da cok fazla surmeyecektir.
Ote taraftan Ibn A’sem el-Kûfî’nin de belirttigi gibi Kays b. Sa’d, butun gayretlerine ragmen, ordusunun yasadigi cozulmenin onune gecmeyi basaramayinca durumu Hz. Hasan’a bildirdi.[8] Kays’dan gelen mektup, Hz. Hasan’in moralini daha da bozdu ve Kûfelilere asagidaki konusmayi yapti:
“Ey Iraklilar babam Ali’yi savasa ve tahkime zorlayanlar sizlerdiniz. Sonra ona muhalefet edenler (yine) sizler oldunuz. Sonra bana geldiniz. Muaviye gelince ileri gelenleriniz ona biat ettiler. Beni kendim ve dinim hususunda aldatmayiniz”[9] Ibn A’sam’a gore ise konusmanin metni su sekildedir: “Ey Iraklilar siz benimle ne yapmak istiyorsunuz. Iste Kays’in mektubu, sizin ileri gelenlerinizin Muaviye’ye katildiklarini yaziyor. Vallahi bu sizin tek kotulugunuz degildir. Babami tahkime zorlayanlar [yine] sizlerdiniz. Bunu kabul edince de ona muhalefet ettiniz. Sizi Muaviye ile ikinci kez savasmaya cagirinca buna yanasmadiniz. Sonra ona, Allah’in kendisine uygun gordugu sey oldu. Sonra bana itaat edip isyan etmeyeceginize dair biat edenler yine sizlerdiniz. Biatinizi aldim ve bu amacla hareket ettim, bu hareketimde neyi amacladigimi Allah bilir. Olan yine sizden oldu. Ey Iraklilar sizden cektigim yeter. Bana dinim hususunda eziyet etmeyiniz. Ben Musluman bir kimseyim. Hilafeti Muaviye’ye birakiyorum”.[10]
Bu konusmanin iceriginden Hz. Hasan’in icinde bulundugu haleti ruhiyenin ipuclarini yakalamamiz mumkundur. Yine yukaridaki ifadeler Hz. Hasan’in SabÂt’ta yaptigi konusmanin sadece bir ihtimali dile getirdigini gostermektedir.
Ote taraftan Ubeydullah’i kendi tarafina ceken Muaviye, Hz. Hasan’in ordusuna son darbeyi vurmak icin Busr b. Ebî’l-ErtÂt komutasinda bir orduyu Kays b. Sa’d’in uzerine sevk etmisti.[11] Kays ile Busr arasinda meydana gelen savasta, Busr buyuk bir yenilgiye ugramakla kalmamis, Samlilardan pek cok kimse oldurulmustu.[12] Bunun uzerine Muaviye, Ubeydullah b. Abbas’i saflarina kattigi metotla, Kays’i da kendisine baglamak istedi ve ona da Ubeydullah’a yaptigi teklifin aynisini yapti. Ancak Kays, bu teklifi kabul etmeyip, siddetle reddetti.[13] Kays’i kendi tarafina cekmeyi basaramayan Muaviye, onun komutasindaki 4000 kisilik kuvveti buyuk bir ordu ile kusatti.
Dineverî, Muaviye’nin Kays b. Sa’d’i kusattigi esnada, Abdullah b. Âmir’in de Medain’de bulunan Hz. Hasan’i kusattigini, Hz. Hasan’in kusatmayi yarmak amaciyla harekete gecmek istedigini, ancak askerlerini savasa gonderemedigini ve onlarin isteksizligini gordukten sonra da Abdullah b. Âmir’e, Muaviye ile sulh yapmak istedigini belirttigini aktarmaktadir.[14] Bagdadî ise Hz. Hasan’in butun bu olanlara ragmen bu zor karari yalniz basina vermedigini ordusunun ileri gelenleri ile istisarede bulunduktan sonra Muaviye ile baris yapmanin hem kendisi ve hem de askerleri icin daha dogru olacagi neticesine vardigini ve onunla anlasmak icin harekete gectigini soylemektedir.[15] Ibnu’l-Esîr, Bagdadî’nin belirttigi bu istisareyi aktarmakta ve Hz. Hasan’in arkadaslarina asagidaki konusmayi yaptigini soylemektedir:
“Andolsun, Samlilar hakkindaki kanaatimiz eskisi gibi devam ediyor ve hicbir suphe ve pismanlik duymus degiliz. Samlilar ile selamet ve sabirla carpisip duruyoruz. Ancak sonunda selamet buyuk bir dusmanliga donusecektir. Bu sabir da zaten [simdiden]eleme donustu. Cunku sizler Siffin savasina giderken dininizi dunyanizin onune almis bulunuyordunuz. Bunun arkasindan siz oldurulen iki kisi arasinda kaldiniz. Bir kesim Siffin’de olduruldu ve siz onlarin da intikamini almaya calisiyorsunuz. Geri kalanlariniz ise zaten kacip gitmistir. Aglayanlariniza gelince; onlar da bize isyan etmis durumdadir. Biliniz ki Muaviye bizi hicbir izzet, seref ve adalet yonu bulunmayan bir hususa cagirmistir. Eger olumu tercih edecek olursaniz hemen Muaviye’nin bu teklifini kesinlikle reddeder ve onu Allah’in hukmu ve kiliclarinizin agziyla muhakeme ederiz. Eger dunya hayatini tercih edecek olursaniz bu hususta rizanizi aliriz”
Hz. Hasan’in bu konusmasi uzerine orada bulunanlarin hepsinin bir agizdan, hayatta kalmak istediklerini bagirdiklari rivayet edilmektedir.[16] Bu konusma sonrasinda oradakilerin verdigi cevaplar da Hz. Hasan’in arkasindaki destegi tamamen yitirdigini, baris disinda yapacagi bir seyinin kalmadigini ortaya koymaktadir.
Hz. Hasan’in arkasindaki destegi yitirdigi icin hilafeti Muaviye’ye devretmek zorunda kaldigini bize gosteren baska veriler de bulunmaktadir. Sadece Sunnî kaynaklar degil Siî kaynaklar da Hasan’in hilafeti devretmesinin en onemli nedeninin, arkasindaki destegi yitirmis olmasi gercegi oldugunda hem fikirdirler. Ornegin Siî dunyanin en onemli bilginlerinden biri olan Mufid, Hz. Hasan’in etrafinda hemen hemen hic kimsenin kalmadigini, tam bu esnada Muaviye’nin kendisine baris teklif ettigini soylerken,[17] Tabersî de buna katilmaktadir.[18] Yine bir baska Siî muellif olan Meclisî de hilafet devrinin temel nedeninin guc kaybi oldugunu vurgulamakta ve asagidaki haberi aktarmaktadir: Hz. Hasan kusatma altinda iken “Zeyd b. Vehb el-Cuheynî, kendisine bundan sonra ne yapmayi dusundugunu sordugunda cevabi soyle olmustur:
Vallahi Muaviye’nin benim icin bu insanlardan daha hayirli oldugunu dusunuyorum. Bu insanlar benim taraftarim olduklarini soyluyorlar, fakat beni oldurmek istiyorlar, malimi yagmaliyorlar. Vallahi Muaviye’den kendim ve ailem icin bir guvence alip, canimizi ve malimizi kurtarmam savasmamdan daha hayirlidir. Vallahi Muaviye ile savasacak olursam, bunlar beni bogazimdan tutarak kendisine teslim edeceklerdir.”[19]
Yillar sonra Medine’ye gelenler Hz. Hasan’i, iktidari Muaviye terk ettigi icin elestirince onun baris antlasmasinin gerekcesi olarak “Kûfelilerin savasmak istememeleri”ni zikretmesi[20] soz konusu antlasmasinin yegane nedeninin guc kaybi oldugunu acik bir sekilde ortaya koymaktadir.
Ibn Miskeveyh, Hz. Hasan’in arkasindaki destegi yitirmesi kadar Kûfe’de kalanlara da guvenmemesini gerekce olarak zikretmektedir. Ona gore; Hz. Hasan, hilafeti Muaviye’ye teslim etmeden kisa bir sure once ordusuna yapmis oldugu asagidaki konusma da bunu ortaya koymaktadir. “Ey Iraklilar! Sizden gordugum uc sey beni yaralamistir. Babami oldurmeniz, beni yaralamaniz ve malimi zorla gasp etmeniz”[21]
Butun bu gerceklere ragmen kimi tarih yazicilari olaya tamamen dinî bir veche kazandirmaya calismaktadirlar. Ornegin; Ibn Arabî Muslumanlar arasinda bir savasin meydana gelmemesi icin Hz. Hasan’in, hilafeti Muaviye’ye devrettigini soyledikten sonra, Hz. Peygamber’in “Benim bu oglum seyyiddir. Allah bununla iki Musluman kitlenin arasini bulacaktir. ” dedigini aktarmakta ve onun bu gaybî habere binaen savasmak istemedigini ve bu yuzden Muaviye ile baristigini soylemektedir. Kalkasandî de bu anlasma ile Hz. Peygamberin bir mucizesinin gerceklestigini soylemekte,[22] soz konusu hadise atifta bulunmaktadir.[23] Ancak yukarida da ifade etmeye calistigimiz gibi eger Hz. Hasan gercekten boyle bir hadisi bildigini ve bu hadis ile amel edip bunun sonucu olarak, Muaviye ile savasmak niyetinde olmadigini kabul etsek, savas icin asker toplamasini, askerlerini Muaviye’nin uzerine gondermesini, hatta bu iki ordu arasinda savasa meydan vermesini ve bu savasta bazi insanlarin olumune sebep olmasini izah edemeyiz. Bize gore; Hz. Hasan’i temize cikarmak icin ortaya atilmis olan bu iddia dogru olmus olsaydi, onun Kûfe’den hic hareket etmeksizin hilafeti Muaviye’ye devretmesi gerekirdi. Nitekim, Hz. Hasan’in ta Medain’e kadar gelip hilafeti burada Muaviye’ye teslim etmesinin hicbir mantiki gerekcesi bulunmamaktadir. Yine Kûfelilere hitaben yapmis oldugu konusmalar bizim bu kanaatimizi hakli cikarmaktadir. Hz. Hasan basindan beri vurgulamaya calistigimiz gibi son derece zeki, akli basinda ve gelecegi gorebilen bir devlet adami idi. Binlerce insanin olumune veya eziyet ve sikinti cekmesine engel olmak icin hilafeti Kûfe’de Muaviye’ye teslim etmek ona en uygun dusen tavir olacakti. Evet Hz. Hasan hilafeti Muaviye’ye devretme niyetinde olmadigi ve onunla savasi dusundugu gibi bunda basarili olabilecegi umidi de tasiyordu. Ama sartlar onu baris masasina oturmak zorunda birakmistir.
--------------------------------------------------------------------------------
BelÂzûrî, EnsÂb, III, 284; Yakubî, Tarih, II, 214; Taberî, VI, 79; Isfehanî, MekÂtil, 65; Kesî, RicÂl, I-II, (thk. Es-Seyid Mehdî er-Reaî

Bkz. Yakubî, Tarih, II, 214
Bkz. Isfehanî, MekÂtil, 65
[4] Ibn Sa’d, VI, 53; Yakubî, Tarih, II, 214; Isfehanî, MekÂtil, 73; Kesî, 330; Nuveyrî, XX, 289; Isterabadî, I, 269
[5] BelÂzûrî, EnsÂb, III, 284
[6] Halid b. Muammer, Rebîa kabilesi adina, AffÂf b. Sureyhbil, Temîm kabilesi adina Muaviye’ye biat ettiler.Bkz. BelÂzûrî, EnsÂb, III,284-285. Ayrica bkz. Mufid, 172
[7] Bkz. Meclisî, 44, 43
[8] Bkz. Ibn A’sem, IV, 157
[9] BelÂzûrî, EnsÂb, III, 285
[10] Ibn A’sam, III/IV, 391
[11] BelÂzûrî, EnsÂb, III, 284
[12] BelÂzûrî, EnsÂb, III, 284; Isfehanî, MekÂtil, 73
[13] BelÂzûrî, EnsÂb, III,284; Yakubî, Tarih, II, 214; Taberî, VI, 79; Isfehanî, MekÂtil, 74
[14] Dineverî, 218
[15] Bkz. Bagdadî, Tarih, I, 139
[16] Bkz. Ibnu’l-Esîr, Tarih, III, 414
[17] Mufid, 173
[18] Bkz. Ebû Mansûr Ahmed b. Ali b. Ebî Talib et-Tabersî, (o.6.yy), el-IhticÂc, I/II, (thk. Muhammed Bakir el-Musevî el-Horasanî

[19] Meclisî, 44/20
[20] Bkz. Dineverî, 221
[21] Bkz. Ibn Miskeveyh er-Razi,(421/1030), TecÂribu'l-Umem, I-II, (thk. Ebû'l-Kasim Imamî

[22] Kalkasandî, MeÂsiru’l-InÂfe, 108
[23] Demircan “Hz. Hasan’in ummetin selameti mulahazasiyla hilafeti Muaviye’ye teslim etmesinin hakikat payi tasidigini soyledikten sonra, bu nedenin tek basina hadiseyi aciklamak icin yeterli olmadigini da ilave etmektedir. Bkz. Demircan, 69
__________________