Takkeci İbrahim
Topkapı’da mutevazı bir hayat suren Takkeci İbrahim Cavuş, orduğu takkeleri satıp zar zor gecinen kalbi tertemiz bir gonul eri. Butun derdi, bir cami inşa edip, Allahu teÂlÂnın rızasına erişebilmek... Hep bunun hayali ile yaşıyor, her konuşmasında hep bunu dile getiriyor. Fakat kimse inanmıyor.

Alaylı bir şekilde hangi parayla cami yaptıracağını soran kimselere ise Takkeci İbrahim daima şu cevabı veriyor: “İhtimaldir padişahım, belki derya tutuşa!”

Gel zaman git zaman, İbrahim Ağa bir mubarek gece ibÂdetle meşgul olurken uykuya yenik duşer. Fakat bir sure sonra kan ter icinde uyanır. Ruyasında nur yuzlu mubarek bir zat der ki: “Bağdat’a git, orada iki salkım uzum rızkın var, onu ye ve don!” Hemen o gun Bağdat’a gitmek uzere yola koyulur. Hikmetini, uzumu bulup bulamayacağını duşunmez bile...

Aylar suren, bin bir turlu zahmetli yolculuktan sonra nihayet Bağdat’a varır ve bir hana yerleşir. Yorgun, bitkin ama umidinden birşey kaybetmiş değildir. Heybesindeki kurumuş ekmeği cıkarıp yemek icin, hancıdan biraz su ister. Bu sırada cardaktaki asma ve asmadaki dokulmekte olan yapraklar arasındaki iki salkım uzum gozune takılır. Hancı su ile beraber kendisine acıyıp asmadaki iki salkım uzumu kopararak ekmeğine katık yapması icin onune koyar.
İki salkım uzum bitince, uzun yolculuğun yorgunluğunun bir anda uzerinden kalktığını hisseder.

Emri yerine getirmenin verdiği gonul rahatlığı ile geriye donebilirdi artık... Bu sırada hancı yanına gelip nereden gelip nereye gittiğini sorar. Takkeci İbrahim de saf bir şekilde anlatır ruyasını...

Daha ruyası bitmeden hancı basar kahkahayı:
- Be akılsız adam, bir ruyaya bağlanıp bunca zahmete girilir, bunca masraf yapılır mı?

Bana kac defadır ruyamda; “İstanbul’da Topkapı’daTakkeci İbrahim Cavuş’un evinin bahcesindeki kuyunun yanındaki buyuk taşın altında bir kup altın gomuludur, git altınları al” derler.

Ben de, “Bu ruyadır” derim, hic ustunde durmam. Sen ise iki salkım uzum yemek icin İstanbul’dan Bağdat’a gelmişsin. Allah akıl, fikir versin!

Takkeci İbrahim Cavuş mesajını almıştır artık... Hemen İstanbul’a doner ve bahcesindeki altın dolu kupu cıkarır topraktan. Kendi kendine de, “İşte derya tutuştu!” diye mırıldanır...

Bugun hÂl “Takkeci Camii” olarak anılan tarihî şaheseri inşa eder. Mutevazı kabri de caminin kıble istikametinde muezzin evinin bahcesindedir.

__________________