[IMG]http://img803.**************/img803/5397/110491.jpg[/IMG]
Goklerdi aşklarının kıblesi
Guzeldi Medine; havası, suyu, yeşilliği… Belki de bu yuzdendi buranın kadınlarının guzel ve guler yuzlu oluşu. Ama bunların icerisinde oyle birisi vardı ki! Guzelliğinin namı coktan Medine’yi de aşıp ote diyarlara gitmişti. Bakışıyla, endamıyla, zarafetiyle sadece erkeklerin değil, kadınların bile hayallerini susleyecek kadar cezbesi olan bu kişi Şifa Hatun’du. Ve guzelliğince de varlıklıydı aynı zamanda.
Evli değildi Şifa Hatun, bu yuzden onunla evlenebilmek icin sadece Medine’nin zenginleri değil, Medine dışından da vezirler, sultanlar onunla evlenebilmek icin he gun kapısını aşındırıyorlardı. Aracılarla oyle teklifler gonderiliyordu ki, kimi hediye olarak yuzlerce deveyi kapısının onune bağlatıyordu, kimi deve yukuyle altını ayaklarının altına seriyordu. Ama butun bu teklifleri hep geri ceviriyordu Şifa Hatun, hatta Necasi gibi bir Hukumdarda onun reddettiği talipliler icerisinde yer alıyordu. İşte boylesine guzel ve goz alıcıydı Şifa hatun. O’nun tek bir istediği ve dileği vardı. Allah katında makbul bir kul olup, O’nun rızasına erişebilmek…
Eşleri Hz Muhammed’e A.S. kendisiyle konuşmak isteyen bir kadın olduğunu soylediler. Allah’ın Resul u gelen kişinin iceriye buyurulmasını istedi. Gelen kişi Şifa Hatun du. Mahcup bir şekilde Sevgili Peygamberin yuzune bakmadan konuşmaya calıştı;
“Ey Allah ın Resul u, beni cennete koyacak ibadetler nelerdir, soyler misin bana?”
Hz Muhammed a.s. nin yuzunde tatlı bir hoşnutluk oldu ve bu haliyle Şifa hatuna baktı;
“Evlenmelisin” dedi. “zira bu, dinin yarısı ve ibadetlerinde en hayırlı olanlarındandır.”
Bu sozler Şifa Hatun u cok şaşırttı. Aslında beklediği tavsiyeler bunlar değildi! Oysaki o, Hz Muhammed a.s. mın, “cokca namaz kıl, fırsat buldukca oruc tut” turunden bir şeyler soyleyeceğini duşunuyordu. Bir muddet durdu, şaşkınlığını attıktan sonra;
“Ey Allah’ın Sevgilisi, ben bugune kadar hep sabrettim, istedim ki bana eş olacak kişi icinde Allah aşkı taşısın, Senin sevgini taşısın, peki ben şimdi kiminle evleneyim, kim benim icin hayırlı olur, buna Sen kara verir misin? Kuşkusuz Sen secersen bunun sonu hayra varır.”
Hz Muhammed a.s. bir sure duşundu; sıradan değildi Şifa Hatun. Allah aşkıyla yanandı, dengi de aynı ateşten olmalıydı. Şifa Hatuna bakıp,
“Yarın sabah mescide ilk gelenle evleneceksin!” Dedi. Ardından sanki bir şeyleri hissetmişcesine huzunle baktı Şifa Hatun a,
“Umuyorum bu evlilik hakkında her şeyden daha hayırlı olacak.”
Bu konuşma daha o vakit Butun Medine de ozellikle de Şifa Hatun la evlenmeyi hayal eden erkeklerin kalplerine duştu. Hepsi de daha şimdiden Şifa Hatun la suslenmiş tarifsiz pembe hayallere daldılar. O O gece, ertesi sabah mescide ilk gelen olmak icin uyumamayı tercih ettiler. Fakat o gece bir şey oldu! Sabah namazı vaktine kadar uyanık kalıp erkenden mescide gelmeyi isteyen taliplilerin uzerine derin bir uyku hali coktu. Sanki goz kapaklarına tonlarca yuk bindiriliyordu.
Gun ağarmaya yakın Şifa Hatun un kalbi delicesine atıyordu. Kimle olacaktı izdivacı, kimi sececekti kendisine Allah’ın Sevgili Peygamberi.
Hz Muhammed a.s. mescide gelmiş namaz vaktini bekliyordu.
Uzaklardan alaca karanlığın icinde ince uzun boylu birisi gorundu. Bu kişi her adımında Hz Muhammed a.s. mın olduğu mescide doğru yaklaşıyordu. Bu gelen Medine nin en gariban insanlarından Suheyb di. Kimseye zararı olmayan kendi halinde birisiydi. O da Hz Muhammed a.s. mın, Şifa Hatun la ilgili konuşmasını duymuş ama bekar olduğu halde aldırmamıştı. Zaten aldırsaydı ne olurdu hic bir şeyi olmayan bir fakirdi. Nerde olsa, bu belki bir ağac altı, belki bir dam yanı kıvrılır yatar, bulursa yer şukreder, bulamassa ac gezer yine şukreder kimseye mihnet etmezdi. Arada sırada bulduğu gunluk kucuk işlerle hayatını işte bu şekilde devam ettirmeye calışırdı. Ve bir de cokca Allah ı huşu icinde zikreder, kıyılarda sessizce ama icinde buyuk bir coşkuyla gozyaşı dokerdi.
Mescidin kapısından girenin eşgalini gorunce Hz Muhammed a.s.in gozeri ışıldadı! Suheyb i tanımıştı.
Hz Muhammed a.s., Suheyb le ve sonradan mescide gelenlerle birlikte sabah namazını kıldı. Ardından mescide ilk giren kişi olan garip Suheyb in elinden sıkıca kavradı. Yanına oturttu. Bu arada uykularından zorlukla kalkıp gelen Şifa Hatun taliplileri de koştura koştura camiye gelmişlerdi. Onlar ve cemaati oluşturan diğer insanlarda namazın ardından şimdi Hz Muhammed a.s. ve Suheyb in etrafına toplanmış merakla konuşulacakları dinlemeye başlamışlardı.
Hz Muhammed a.s. sevgiyle baktı Suheyb in yuzune ve O’na durumu anlattı. Suheyb bu İlahi yakıştırma karşısında cok hislendi. Ve Kabul etti, Sevgili Peygamberin O’na onerdiğini.
Hz Muhammed a.s. bunun uzerine Şifa Hatun u cağırdı, onun da rızasını alınca, Orada bulunanlara hitaben evliliğin onemini vurgulayan bir hutbe okudu, ardından nikah akidlerini yaptı.
Tum bunlardan sonra Suheyb e;
“Hadi şimdi hanımına bir hediye al ve evine gotur.” Dedi. O an buyuk bir mahcubiyet duydu Suheyb!
“Ey Allahın sevgilisi” dedi utanarak. Sonra iki elini actı “benim ne bir dirhem param, ne de başımı sokacak virane bir damım var”
İşte o an şifa Hatun eşini kucuk duşurmemek icin ona hemen icinde gumuş olan cok guzel bir kese getirtti. Ayrıca evini de ona verdiğini soyledi.
Akitten sonra hem şaşkın hem de mutluydu Suheyb. Hic ummadığı bir anda ve hic hayal edemeyeceği bir Hanım’la evlendirilmişti. Şifa Hatun u eve gonderdikten sonra biraz duşunceli biraz da kafası karışık bir şekilde Medine sokaklarında dolaştı bir muddet. Sonra bir hurma ağacının altına gelip golgeliğine oturdu. Uzerindeki rengi gitmiş elbisesine, ardından kaygıyla ayağındaki eski ayakkabısına baktı.
Akşama doğu Şifa Hatun en guzel elbiselerini giymiş, en şık takılarını takınmış, Allah Resulu nun kendine eş olarak sectiği Suheyb i karşılamaya koyulmuştu. Suheyb belki de kendine eş olacak adaylar arasında aklına en son gelecek olandı.
Guneş batmıştı. Suheyb cekingen adımlarla en sonunda Şifa Hatun un oturduğu oldukca gorkemli eve geldi. Urkerek caldığı kapıyı sıcak bir gulumsemeyle Şifa Hatun actı kendisine. İceride kendisi icin cok zengin bir sofra kurulmuştu, belki de boylesine zengin bir sofraya ilk kez otuyordu. Ama oturduğu bu sofradan ancak birkac lokma aldı. Yemeğin bitiminin ardından, gecenin sonarına doğru ilk gecelerini gecirecekleri odalarına cekildiler. Şifa Hatun en guzel kokularını surmuştu ona verdiği değeri gostermek icin.
Suheyb bir muddet hayran hayran Şifa Hatun a baktı. Ardından mahcup bir ses tonuyla;
“Sevgili Şifa” dedi, “sen onca varlığına ve bu guzelliğine rağmen hayırlı bir eş icin bu kadar sabrettin, bense iyi, kotu yaşadığım her şeye hep şukrettim. Ne dersin bu gecemizi bizi bir araya getiren Yuce Rab bimize şukrederek gecirelim mi? Yani bu gecemizi sabaha kadar ibadet ederek tamamlayalım mı?”
Suheyb in bu isteği Şifa Hatun nun gozlerini dolu dolu yaptı. Yuzunde tarifsiz bir mutluluğun resimi belirdi. Onun bu isteğini buyuk bir memnuniyetle kabul etti. Seccadelerini yan yana serip huşu icinde namazlarını kılmaya başladılar.
Bu iki hak aşığı oyle hisli bir şekilde namaz kılmaya başladılar ki, iki rekat… dort rekat…on rekat… Namazları ayrı seccadelerde olsa da şimdi bir olmuş gonulleriyle İlahi aşka giden yolda el eleydiler. Sabaha kadar birbirinden farklı oyle mana denizlerinde yuzup durmuşlardı ki sabaha doğru seccadeleri sırılsıklamdı artık gozyaşlarından.
Hz Muhammed A.S sabah namazını kıldıktan sonra aynı safta namaz kıldığı Suheyb i sıcak bir gulumsemeyle yanına davet etti . Suheyb buyuk bir hoşnutlukla O’nun yanına geldi. Saadete ermiş bir hali vardı. Bu arada mescitte bulunan cemaatte onların etrafını sarmıştı buyuk bir merakla.
Allahın Sevgili Kulu iftihar eden gozlerle Syheyb e bakıp sordu;
“Dun akşam yaşadıklarını sen mi anlatırsın ben mi soyleyeyim?
Suheyb bir an durakladı! hemen ne diyeceğini bilemedi.
Hz Muhammed a.s. oradakilerin de duyacağı şekilde sesini biraz daha yukselterek konuştu;
“Cebrail dun gece bana gelerek Şifa Hatun la beraber sabaha kadar icli icli nasıl ibadet ettiğinizi anlattı. Ve bu mujde sizin… Allah bu yanmanıza karşılık ikinizin de butun gunahlarını affetti”
Bunu duyan Suheyb bir anda kendinden gecmişcesine “Allah’ım” diye bağırdı. Gozlerinden sevinc gozyaşları suzuluyordu. Hararetle hemen o an Peygamberimizin ellerini tuttu garip Suheyb;
“Ben” dedi, bu arada gozlerinden oluk gibi yaş akıyordu. “ben bir daha gunah işlemek istemiyorum, ne olur Allah şimdi alsın canımı yalvarırım.”
Suheyb oradakilerin şaşkın bakışları atında hıckırıklara boğulmuş yakarıyordu.
“Allah ım ne olur şimdi al canımı, şimdi al…”
Bunları dedikten birkac saniye sonra bir şey oldu!
Suheyb in peygamberimizi tutan zayıf parmakları gevşemeye başladı. Ve ardından cansız bedeni Hz Muhammed a.s. kollarına duştu.
Suheyb Hak ka kavuşmuştu...
Mescide bulunanlar bu sahne karşısında gozyaşlarına boğulmuşlardı. Bu durum Hz Muhammed a.s. da cok etkilemişti. Biraz sonra Hz Muhammed.a.s. buyuk bir teessur icinde ağlayanları susturdu. Sanki elemli bir şey diyecek gibiydi;
“Şimdi size kederleneceğiniz bir şey daha soyleyeyim mi?
“Şifa Hatun da şimdi evinde ruhunu Allah’a teslim etti”
Kabirleri kazılır guzeller guzeli Şifa Hatun ve garip Suheyb in. Ve bu dunyada birbirlerine dokunamasalar da aynı mezara konulurlar artık Hak yolunda..
Mustafa Sakarya
__________________
Şifa Hatun Ve Suheyb
Dini Bilgiler0 Mesaj
●26 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Şifa Hatun Ve Suheyb