EVREN YOKTAN YARATILDI



İcinde bulunduğumuz ucsuz bucaksız evrenin nasıl var olduğu, nereye doğru gittiği, icindeki duzen ve dengeyi sağlayan kanunların nasıl işledikleri her devirde insanların merak konusu olmuştur. Bilim adamları, duşunurler asırlardır bu konuyla ilgili sayısız araştırmalar yapmışlar, pek cok teoriler uretmişlerdir.

20. yuzyılın başlarına dek hakim olan goruş, evrenin sonsuz boyutlara sahip olduğu, sonsuzdan beri var olduğu ve sonsuza kadar da var olacağı şeklindeydi. "Statik evren modeli" adı verilen bu anlayışa gore, evren icin herhangi bir başlangıc veya son soz konusu değildi.

Materyalist felsefenin de temelini oluşturan bu goruş, evreni sabit, durağan ve değişmez bir maddeler butunu olarak kabul ederken bir Yaratıcı'nın varlığını da reddediyordu.

Herşey, hatta henuz yaratılmamış olan "gokler ve yer" bile, tek bir noktadayken buyuk patlama ile yaratılmış ve birbirlerinden ayrılarak evrenin bugunku şeklini meydana getirmişlerdir.


Herşey, hatta henuz yaratılmamış olan "gokler ve yer" bile, tek bir noktadayken buyuk patlama ile yaratılmış ve birbirlerinden ayrılarak evrenin bugunku şeklini meydana getirmişlerdir.
Materyalizm, maddeyi mutlak varlık sayan, maddeden başka hicbir şeyin varlığını kabul etmeyen bir duşunce sistemidir. Tarihi eski Yunan'a kadar uzanan, ama ozellikle 19. yuzyılda yaygınlaşan bu duşunce sistemi, Karl Marx'ın diyalektik materyalizmiyle unlenmişti.

19. yuzyıldaki durağan evren modeli, başta belirttiğimiz gibi, materyalist felsefeye zemin sağlamıştı. Materyalist felsefeci George Politzer, bu evren modeline dayanarak, "Felsefenin Başlangıc İlkeleri" adlı kitabında; "evrenin yaratılmış birşey" olmadığını one surmuştu ve şoyle demişti: "Eğer yaratılmış olsaydı, o takdirde Allah tarafından belli bir anda ve yoktan var edilmiş olması gerekirdi".

Politzer evrenin yoktan var edilmediğini iddia ederken 19. yuzyılın durağan evren modeline dayanıyor ve dolayısıyla bilimsel bir iddia ortaya attığını sanıyordu. Oysa 20. yuzyılda gelişen bilim ve teknoloji, materyalistlere zemin sağlayan durağan evren modeli gibi ilkel anlayışları kokunden yıkmıştır. 21. yuzyılın eşiğinde olduğumuz şu donemde, evrenin bir başlangıcı olduğu, yok iken bir anda buyuk bir patlamayla yaratıldığı modern fizik tarafından pekcok deney, gozlem ve hesapla ispatlanmış durumdadır.

Ayrıca, evrenin, materyalistlerin iddia ettikleri gibi sabit ve durağan olmadığı, tam tersine surekli bir hareket ve değişim icinde olduğu, genişlediği saptanmıştır. Bugun bu gercekler butun bilim dunyası tarafından kabul edilmektedir.

Şimdi de bu cok onemli gerceklerin bilim dunyası tarafından nasıl ortaya cıkarıldığından bahsedelim:

1929 yılında California Mount Wilson gozlem evinde, Amerikalı astronom Edwin Hubble kullandığı dev teleskopla gokyuzunu incelerken, yıldızların, uzaklıklarına bağlı olarak kızıl renge doğru yaklaşan bir ışık yaydıklarını saptadı. Bu buluş bilim dunyasında buyuk bir yankı yarattı. Cunku bilinen fizik kurallarına gore, gozlemin yapıldığı noktaya doğru hareket eden ışıkların tayfı mor yone doğru, gozlemin yapıldığı noktadan uzaklaşan ışıkların tayfı da kızıl yone doğru kayar. Hubble'ın gozlemleri sırasında ise yıldızların ışıklarında kızıla doğru bir kayma farkedilmişti. Yani yıldızlar bizden surekli olarak uzaklaşmaktaydılar.

Hubble, cok gecmeden cok onemli bir şeyi daha keşfetti: Yıldızlar ve galaksiler sadece bizden değil, birbirlerinden de uzaklaşıyorlardı. Herşeyin birbirinden uzaklaştığı bir evren karşısında varılabilecek tek sonuc, evrenin her an "genişlemekte" olduğuydu. Konuyu daha iyi anlamak icin, evreni şişirilen bir balonun yuzeyi gibi duşunmek mumkundur. Balonun yuzeyindeki noktaların balon şiştikce birbirlerinden uzaklaşmaları gibi, evrendeki cisimler de evren genişledikce birbirlerinden uzaklaşmaktadırlar.

O inkar edenler gormuyorlar mı ki başlangıcta goklerle yer birbiriyle bitişikken, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı? (Enbiya Suresi, 30)

Aslında bu gercek daha onceden de teorik olarak keşfedilmişti. Yuzyılın en buyuk bilim adamı sayılan Albert Einstein, teorik fizik alanında yaptığı hesaplamalarla evrenin durağan olamayacağı sonucuna varmıştı. Fakat o devrin genel kabul goren durağan evren modeliyle ters duşmemek icin bu buluşunu bir kenara bırakmıştı. Einstein bu davranışını daha sonra, 'kariyerinin en buyuk hatası' olarak adlandıracaktı. Daha sonra Hubble'ın gozlemleriyle evrenin genişlediği kesinlik kazandı. Peki evrenin genişliyor olmasının, evrenin varoluşu konusundaki onemi neydi?

Evren genişlediğine gore, zaman icinde geriye doğru gidildiğinde evrenin tek bir noktadan başladığı ortaya cıkıyordu. Yapılan hesaplamalar, evrenin tum maddesini icinde barındıran bu "tek nokta"nın, "sıfır hacme" ve "sonsuz yoğunluğa" sahip olması gerektiğini gosterdi. Evren, sıfır hacme sahip bu noktanın patlamasıyla ortaya cıkmıştı. Evrenin başlangıcı olan bu buyuk patlamaya ingilizce karşılığı olan "Big Bang" ismi verildi ve bu teori de aynı isimle anılmaya başlandı.

Aslında sıfır hacim bu konunun teorik bir ifade bicimidir. Bilim, insan aklının kavrama sınırlarını aşan 'yokluk' kavramını ancak 'sıfır hacimdeki nokta' ifadesi ile tarif edebilmektedir. Gercekte ise 'sıfır hacimdeki bir nokta' 'yokluk' anlamına gelir. Evren de yokluktan var olmuştur. Diğer bir deyimle yaratılmıştır.

Modern fiziğin ancak bu yuzyılın sonlarına doğru ulaştığı bu buyuk gercek, Kuran'da bize 14 yuzyıl onceden şoyle haber verilmekteydi:

O Allah gokleri ve yeri yoktan var edendir. (Enam Suresi, 101)

Bilindiği gibi Big Bang teorisi, başlangıcta evrendeki tum cisimlerin birarada olduklarını ve sonradan ayrıldıklarını gostermiştir. Big Bang teorisinin ortaya koyduğu bu gercek de, zamanımızdan tam 14 asır once insanların evren hakkındaki bilgilerinin son derece kısıtlı olduğu bir donemde yine Kuran'da şoyle bildiriliyordu: O inkar edenler gormuyorlar mı ki başlangıcta goklerle yer birbiriyle bitişikken, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı? (Enbiya Suresi, 30)

Yani herşey, hatta henuz yaratılmamış olan "gokler ve yer" bile, tek bir noktadayken buyuk patlama ile yaratılmış ve birbirlerinden ayrılarak evrenin bugunku şeklini meydana getirmişlerdir. Ayetin ifadelerini Big Bang teorisi ile karşılaştırdığımızda tam bir uyum icinde olduklarını goruruz. Oysa Big Bang'in bilimsel bir teori olarak ortaya atılması ancak 20. yuzyılda mumkun olmuştur.

Evrenin genişlemesi, Buyuk Patlama teorisinin yani evrenin yoktan var edildiğinin en onemli kanıtlarından biridir. Evren yaratıldığından beri suregelen bu gercek, modern bilim tarafından ancak bu yuzyılda keşfedildiği halde Kuran'da bu gercek yine bundan 14 asır once haber verilmiştir:

Biz goğu 'buyuk bir kudretle' bina ettik ve şuphesiz Biz (onu) genişleticiyiz. (Zariyat Suresi, 47)

Acıkca gorulduğu gibi, Buyuk Patlama teorisi evrenin "yoktan var edildiği"nin, yani Allah tarafından yaratıldığının ispatıydı. Big Bang'in bu zaferi ile birlikte, materyalist felsefenin temeli olan "ezeli madde" kavramı da tarihe karışmış oldu. Peki o zaman Big Bang'den once ne vardı ve "yok" olan evreni bu buyuk patlama ile "var" hale getiren guc neydi? Elbette ki bu soru bir Yaratıcı'nın varlığını gostermektedir. Unlu ateist felsefeci Anthony Flew, bu konuda şunları soyler:

"İtiraflarda bulunmanın insan ruhuna iyi geldiğini soylerler. Ben de bir itirafta bulunacağım: Big Bang modeli, bir ateist acısından oldukca sıkıntı vericidir. Cunku bilim, dini kaynaklar tarafından savunulan bir iddiayı ispat etmiştir: Evrenin bir başlangıcı olduğu iddiasını. Sadece evrenin bir sonunun ve başlangıcının olmadığını kabul ettiğimiz surece, evrenin şu anki varlığının mutlak bir acıklama olduğunu savunabiliriz. Ben hala bu acıklamaya inanıyorum, ama bunu Big Bang karşısında savunmanın pek kolay ve rahat bir durum olmadığını itiraf etmeliyim."

Kendisini ateist olmak icin koru korune şartlandırmayan pek cok bilim adamı ise, evrenin yaratılışında sonsuz guc sahibi bir Yaratıcı'nın varlığını kabul etmiş durumdadır. Bu Yaratıcı, hem maddeyi hem de zamanı yaratmış olan, yani her ikisinden de bağımsız bir varlık olmalıdır. Unlu Amerikalı astrofizikci Hugh Ross bu gerceği şoyle acıklar: "Eğer zaman ve madde, patlamayla birlikte ortaya cıkmışsa, o zaman evreni meydana getiren nedenin, evrendeki zaman ve mekandan tamamen bağımsız olması gerekir. Bu bize Yaratıcı'nın evrendeki tum boyutların uzerinde olduğunu gosterir. Aynı zamanda Yaratıcı'nın bazılarının savunduğu gibi evrenin kendisi olmadığını ve evreni kapladığını, sadece evrenin icindeki bir guc olmadığını kanıtlar."

Bu bilim adamının da soylediği gibi, madde ve zaman, tum bu kavramlardan bağımsız olan sonsuz guc sahibi bir Yaratıcı tarafından var edilmiştir. O Yaratıcı, goklerin ve yerin Rabbi olan Allah'tır.
__________________