►►► Dulger Balığının Olumu ◄◄◄
Bilim ve Teknoloji0 Mesaj
●25 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Teknoloji Forumları
- Bilim ve Teknoloji
- ►►► Dulger Balığının Olumu ◄◄◄
-
10-09-2019, 01:20:29
Dulger Balığının Olumu
Hepsinin gozleri guzeldir. Hepsinin canlıyken pulları kadın elbiselerine, kadın kulaklarına, kadın goğuslerine takılmağa değer. Nedir o elmaslar, yakutlar, akikler, zumrutler, şunlar bunlar?... Mumkun olsaydı da balolara canlı balık sırtlarının yanar doner renkleriyle gidebilselerdi bayanlar; balıkcılar milyon, balıklar şan u şeref kazanırdı. Ne yazık ki soluverir olur olmez, oyle ki, buzulmuş boceklere doner balık sırtının pırıltıları. Benim, size olumunu hikÂye edeceğim balığın oyle parıltılı, yanar doner pulları yoktur. Pulu da yoktur ya zavallının. Hafifce, belirsiz bir yeşil renkle esmerdir. Balıkların en cirkinidir. Kocaman, dişsiz, ak ve şeffaf naylondan bir ağzı vardır: Sudan cıkar cıkmaz bir karış acılır. Acılır da bir daha kapanmaz.
Vucudu kirlice, esmer renkte demiş miydim?
Rum balıkcıların hrisopsaros -Hristos balığı- dedikleri bu balık, vaktiyle korkunc bir deniz canavarı imiş. İsa doğmadan evvel, Akdeniz'de dehşet salmış. Bir Finikeli denize duşmeye gorsun! Devirdiği Kartacalı cektirmesinin, Beni İsrail balıkcı kayığının sayısı sayılamamış. Keser, bicer; doğrar, mahmuzlar; takar, yırtar; kopararır atar; ceker, parcalarmış. Akdeniz'in en gozu pek; insandan, hayvandan, fırtınadan, yıldırımdan, belÂdan, işkenceden yılmaz korsanı, dulger balığının adından bembeyaz kesilirmiş.
İsa, gunlerden bir gun, deniz kenarında gezinirken sandallarını buyuk bir korkuyla bırakıp kacan balıkcılar gormuş. "Ne oluyorsunuz?" diye sorunca balıkcılara; "Aman" demişler balıkcılar, "elÂman! ElÂman bu canavardan! Sandalımızı kırdı, arkadaşlarımızı parcaladı. Hepsinden kotusu, balık tutamaz olduk, aclıktan kırılırız."
İsa, yalınayak, başı kabak, dulger balıklarının yuzlercesinin kaynaştığı denize doğru yurumuş. En kocamanını, uzun parmaklı elleriyle tutup sudan cıkarmış. İki elinin başparmağı arasında sımsıkı tutmuş, eğilmiş, kulağına bir şeyler soylemiş...
O gun bu gundur dulger balığı, denizlerin gorunuşu pek dehşetli, fakat huyu pek uysal, pek zavallı bir yaratığıdır. Bircok yerlerinde civiye, kesere, eğriye, kerpetene, destereye, eğeye benzer cıkıntıları, kemikle kılcık arası dikenleri vardır. Dulger balığı adı ona bunlardan oturu takılmış olmalı.
Butun bu alat u edavatın dort yanını, şeffaf naylondan diyebileceğimiz işlemeli bir zar cevirmiştir. Kuyruğa doğru bu incecik zar azıcık kalınlaşır, rengi koyulaşır, bir balık kuyruğunun bicimini alır.
Oltaya tutuldu muydu dunyasına, sulara kusuverir. Nasıl bir korku icine duşer kimbilir? Onun icin dunya bomboştur artık. Oltadan kurtulsa da fayda yoktur. Suyun yuzune yamyassı serilir. Kocaman gozleriyle insana mahzun mahzun bakar durur. Sandala aldığınız zaman dakikalarca onun sesini işitirsiniz. Ya, sesini! Bir o, bir de kırlangıc balığı sandalda olunceye kadar ikide bir feryada benzer, soluğa benzer acı bir ses cıkarır. İnce zardan ağzını bir kere ağlara vurmasın, kustuğunun resmidir dulger balığının.
Bir gun, balıkcı kahvesinin onundeki; yarısı kırmızı, yarısı beyaz cicek acan akasyanın dalına asılmış bir dulger balığı gordum. Rengi denizden cıktığı zamandı. Yalnız aletlerinin etrafını ceviren incecik, ipekten bile yumuşak zarları titreyip duruyordu. Boyle bir oynama hic gormemiştim. Evet, bu bir oyundu. Bir gorunmez ic ruzgÂrının oyunuydu. Vucutta, gorunuşte hicbir titreme yoktu. Yalnız bu zarlar zevkli bir urperişle tatlı tatlı titriyorlardı. İlk bakışta insana zevkli, eğlenceli bir şeymiş gibi gelen bu titreme, hakikatte bir olum dansıydı. Sanki dulger balığının ruhu, ruzgÂr ruzgÂr, bu incecik zarlardan cıkıp gidiyordu; bir dirhem kalmamışcasına.
Hani bazı yaz gunleri hic ruzgÂr yokken, deniz ustunde bir meneviş peydahlanır. İşte boyle bir cazip titremeydi bu. İnsanın icini zevkle, saadetle dolduruyordu. Ancak, balığın olmek uzere olduğu duşunulurse, bu titremenin anlamı hafifce acıya yorulabilirdi. Ama insan, yine de bu anlam'a almamağa calışıyordu. Belki de bu, harikulÂde tatlı bir olumdur. Belki de balık, hÂl suda, derinliklerde bulunduğunu sanıyordur. Karnı tok, sırtı pektir. Akşam olmuştur. Denizin dibinin kumları gıdıklayıcıdır. Altta, dişi yumurtaları, ustte erkek tohumları sallanıyor, sallanıyor, sallanıyordu. Vucudunu bir şehvet anı sarmıştır. Birdenbire dehşetli bir şey gordum: Balık tuhaf bir şekilde, ağır ağır ağarmağa, rengini atmağa, hem de beyaz kesilmeğe giden bir hal almağa başlamıştı. Acaba bana mı oyle geliyor? Sahiden rengini mi atıyor? Demeğe, dikkatli bakmağa luzum kalmadan, yanılmadığımı anladım.
Kenarları susleyen zarların oyunu cabuklaşmağa, balik da, git gide, saniyeden saniyeye pek belli bir halde beyazlaşmağa başladı. İcimde dulger balığının yureğini dolduran korkuyu duydum. Bu, hepimizin bildiği bir korku idi: Olum korkusu.
Artık her seyi anlamıştı. Denizlerin dibi Âlemi bitmişti.. Ne akıntılara yassı vucudunu bırakmak, ne karanlık sulara, koyu yeşil yosunlara gomulmek. Ne sabahları birdenbire, yukarılardan derinlere inen, serin aydınlıkta uyanıvermek, gunun mavi ve yeşil oyunları icinde kuyruk oynatmak, habbeler cıkarmak, yuze doğru fırlamak. Ne yosunlara, canlı yosunlara yatmak, ne akıntılarla Âletlerini yakamozlara takarak yıkanmak, ıkanmak vardı. Her şey bitmişti:
Dulger balığının olum hali uzun suruyor. Sanki balık su hava dediğimiz gaz suya alışmağa calışmaktadır. Hani biraz dişini sıksa, alışması mumkundur gibime geldi.
Bu iki saat suren olum halini, dort saate, dort saati sekiz saate, sekiz saati yirmi dorde cıkardık mıydı; dulger balığını aramızda bir işle uğraşırken goruvereceğiz sanıyorum.
Onu atmosferimize, suyumuza alıştırdığımız gun, bayramlar edeceğiz. Elimize gorunusu dehşetli, korkunc, cirkin ama, aslında kuser huylu, pek sakin, pek korkak, pek hassas, iyi yurekli, tatlı ve korkak bakışlı bir yaratık gecirdiğimizden boburlenerek onu uzmek icin elimizden geleni yapacağız. Şaşıracak, once katlanacak. Onu şair, kuskun, anlaşılmayan biri yapacağız. Bir gun hassaslığını, ertesi gun sevgisini, ucuncu gun korkaklığını, sukûnunu kotuleyecek, canından bezdireceğiz. İcinde ne kadar guzel şey varsa hepsini, birer birer sokup atacak. Acı acı sırıtarak İsa'nın tuttuğu belinin ortasındaki parmak izi yerlerini, mahmuzları, kerpeteni, eğesi, testeresi ve baltasıyla kazıyacak. İlk cağlardaki canavar halini bulacak.
__________________