[IMG]http://img104.**************/img104/7881/seccade8gq.jpg[/IMG]
Universitede okuduğumuz, 80'li yılların ortasıydı. Zeytini sayarak yediğimiz, merdiven altı farelerin cirit attığı bir evde 2-3 oğrenci yaşamaya calışıyorduk...
Bu şartlar altında olmayan harclığımızın en az ucte birini kitaba veren, idealleri olan, namazlarını kılan bir grup arkadaştık. Bu halimizi goren bazı namazsız arkadaşlarımız bizlere yakınlık duydu, bizlerle goruşmek konuşmak arzularını dile getirdiler.
Namaz kılmayan arkadaşlar zaman icerisinde kitaplığımıza ilgi gosterdiler, kitaplarımızdan okudular, kafalarında soru işaretleri oluştu. Ancak o zamanın populer konuları maalesef başkaydı. İmanın temel konuları hic konuşulmuyor, namaz alışkanlık gereği kılınıyordu.
Başortusu memleketin en onemli sorunuydu; şimdi olduğu gibi. Dinin bireye yuklediği temel yukumluluklerden ziyada afakî meselelerle uğraşmak nefse hoş geliyordu.
Tasavvuf modası gecmiş ağza bile alınmaması gereken bir kelimeydi. Kur'an’ın ancak mealinden okunduğu, Arapca metin okumanın anlamsız kabul edildiği bir zamandı. Sabah namazlarına kalkmak arkadaşlarımızın coğunda pek gorulen bir şey değildi. Hatta tebliğ faaliyetleri namaza engel oluyorsa, namaz kazaya kalıyordu.
O donemde ben diğer arkadaşlardan farklı olarak namazlarımı duzenli kılmaya calışıyordum. Sabah namazlarına kalkmak icin kucuk calar saatime bağladığım bir duzenekle teyp acılıyor, Mustafa İsmail'in Lokman Suresini okuduğu kaset donmeye başlıyordu.
Arkadaşlarımı ne kadar zorlasam bir turlu namaza kaldıramıyordum. Zaman zaman sabah namazından sonra Kur'an’ı acıp okuyordum. Bu surecte yeni katılan arkadaşlarımdan birinin beni surekli izlediğini yıllar sonra oğrenecektim.
Boylece oğrenciliğimiz sona erdi, yavaş yavaş herkes memleketine gitmeye, kendine hayat kurmaya başlıyordu. Ayrılırken, benim namazımdan etkilenip namaza başlayan bir arkadaşımla seccadelerimizi değişmiştik.
Aradan yıllar gecti. Zamanla arkadaşlarla bağlarımız zayıfladı, birkac yılda bir telefonla goruşur olduk. Bu donemde kimin nasıl gelişme ya da gerileme kaydettiğini bilmiyordum.
Ancak ben yaptığım işin yoğunluğu ve girdiğim sosyal ortamın zorlamasıyla yavaş yavaş namazlarımı aksatmaya başlamıştım. Bir sure sonra sabah namazlarımı hic kılamaz hale geldim. Zaman gectikce gencliğimizde eleştirdiğimiz Ramazan Muslumanına donuşmuştum.
Yıllar boylece gecti, yaşım 40'a yaklaşıyordu, yuklendiğim dunyevî sorumluluklar bir tarafta, dinî hassasiyetlerimi neredeyse kaybetmiştim. Bir vesile ile yıllardır goruşmediğim bizlerin Muslumanlığına bakarak dinle ilgilenen, beni takip eden arkadaşımı evinde ziyaret ettim.
Arkadaşım aşktan, ALLAH'tan, ALLAH aşkından bahsediyor, imanın ancak aşkla elde edilebileceğini soyluyordu. Namaz vakti geldiğinde arkadaşımdan utanarak o namaz kıldığı icin bende kılmak zorunda kaldım. Ancak namaz kılmak icin serilen iplikleri cıkmış, lime lime olmuş seccadenin yıllar once bana ait olan seccadenin izlerini taşıdığını gordum. Acaba bir seccade nasıl bu kadar yıpranabilirdi?
Evliya menkıbelerinde rastlanılan bir şeyi 20. asırda yaşıyordum. Bir yandan kendimden utanıyor, bir yandan seccadeye bakıyordum. Arkadaşımla değiştiğim bende kalan seccadenin halini duşundum, sapasağlamdı, acaba evin hangi dolabında kilitliydi, onu bile hatırlamıyordum. Hayatımda hic namaz kılınarak parcalanmış seccade gormemiştim. Bu beynimi kemirmeye başlamıştı. Arkadaşıma sordum:
— Nasıl oldu bu iş, bu aşkı nereden buldun, dedim.
— Yıllar once senin kıldığın namazları, okuduğun Kur'anı izledim. Hicbir kitap senin halin gibi beni etkilemedi, cevabını verdi. Kendimden defalarca utandım…
Eve donduğumde kÂbuslar icerisinde uykusuz geceler gecirmeye başlamıştım. Artık kendime gelmeli, ALLAH'a donmeliydim, ama bunu yapmak o kadar zordu ki…
Namaz kılmaya kalktığımda gosteriş icin yaptığım duygusuna kapılıyordum ve yerime oturuyordum. Yine de kendimi zorlayıp sadece yatsı namazlarımı duzenli kılmaya başladım. Bir gun tembellik o kadar uzerime coktu ki, yatsı namazını kılamadan yattım.
Uykuya gecer gecmez oyle bir kÂbus gordum ki, sanırım bu cehennem zebanisiydi. Korkunc bir geceydi. Boyle bir korkuyu hayatım boyunca yaşamamıştım ve bu dunyaya ait bir korku değildi.
Yatsı namazını kıldım ve korku icersinde yattım. Sonraki gunlerde yıllardır elime almadığım Kur'an’ı actım, okumak istedim, ancak sanki hayatımda hic okumamışım gibi, hic bu alfabeyi gormemişim gibi okuyamıyordum.
Kur'an beni terk etmişti. Pişmanlık ve korkuyla ALLAH'a sığındım, yeniden bana namazı ve Kur'an’ı bahşetmesi icin dualar ettim. Gunde birkac satırdan başlayarak okumaya gayret etmeye başlamıştım. Hem Arapca metni okuyor, hem de mealini takip ediyordum.
Sanki hic okumadığım ayetleri goruyordum. Bakara Suresinde, "Sabır ve namaz ile ALLAH'tan yardım isteyin", deniyor, Nisa Suresinde ise, savaşta bile nasıl namaz kılınacağı tarif ediliyordu. Savaşta bile mazereti olmayan namazı nasıl olur da maişet derdiyle, tembellikle terk edebilirdim?
Duşundum, arkadaşım seccadeyi eskitmiş, parcalamıştı. Bense tembelliğime mazeretler bulmuştum. Ben de eskitmeliydim seccadeyi, bunu ben de başarmalıydım. Aşk ile kazaya bıraktığım namazlarımı kılmaya başladım, eski ancak eskimemiş seccademin uzerinde.
Ama gordum ki seccade eskitmek oyle kolay bir iş değilmiş. Birkac gunde seccade değil, dizlerim parcalanmaya başladı. Artık istesem de kolay değildi kaybettiklerimi kazanmak. 3-4 yıl gecti, benim seccadem hala sağlam, birazcık ayak bastığım yer solmuş.
ALLAH’ım arkadaşım nasıl bir aşkla, kim bilir geceler gunduzler boyu ALLAH'a yakarırken seccadeyi parca parca etmişti?
Muhammed Seyfi
__________________
Parcalanmış Seccadenin Hikayesi...
Dini Bilgiler0 Mesaj
●25 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- Parcalanmış Seccadenin Hikayesi...