İşte yuzyıllardan beri insanların kendilerinin uydurdukları, ve kulaktan kulağa gelen batıl inanclar.

Ucan balıklar ucar mı?

Aşağı yukarı 100 tur balık "Ucan Balık" tanımına giriyorlar ama hicbirisi gercekten ucamıyor. Bu balıkların goğuslerinde kanatlara benzeyen yuzgecler var bu sayede yuz metreden daha fazla bir mesafede suyun ustunde kayabiliyorlar. Bazen kazayla teknelerin ustune iniş yaptıkları bile goruluyor sıcramalarının nedeni buyuk balıklardan, bilhassa balinalardan kacmak.

Guveler giysileri yerler...

Giyimleri ve başka maddeleri yiyen 6 ceşit guve var ama bunlar hepsini yemiyorlar. Ama inanılmaz derecede cok yumurtluyorlar ve bu yumurtalardan kurtlar cıkıyor. işte bu kurtlar hic doymadan yun, halı ve koltuk kumaşlarını yiyorlar. Boyle bir kurtun ortalama ne kadar yiyebileceğini oğrenmek imkansız, cunku ne kadar sure kurt olarak kalacağına bağlı.

Ahtapotlar cok tehlikelidir;

Bir ahtapotun insanı kollarıyla sarıp oldurebileceği sacma bir inanctan başka birşey değil. Ara sıra yuzuculer bir ahtapotun kolları tarafından yakalanıyorlar ama birine gercekten kotu birşeyin olduğu cok ender gorulen bir olay. Londra Hayvanat Bahcesi´ndeki akvaryumun eski muduru olan E. G. Boulenger bize bir ahtapotun kafasını veya vucudunu sıkıştırdığınız anda tutuşunu azaltığını elde edebileceğinizi soyledi. Derin deniz ahtapotunun (orneğin Alaska´da bulunan) bir kolunun uzunluğu 9 metreye varabiliyor. Ama genelde daha kucuk oluyorlar, orneğin Sri Lanka´nın kıyısında bulunan bir ahtapot 5 cm. buyukluğunde. Pasifik´de bulunan mavi desenli ahtapotun ısırması tehlikeli olabilir. Ama diğer ahtapotların ısırmaları ufak bir kabarma haricinde hic bir zarar vermez.

Gok gurlemesi sutu ekşitir;

Gok gurlemesi havanın titreşmesidir ve kesinlikle sutu etkilemez. Fırtınalı havalarda sutun ekşimesine neden olan şey, sutun icindeki şekeri laktik asite ceviren bir mikrobun oluşmasıdır. Bu mikrop nemli havalarda iyi gelişir ve bu nemli hava bilhassa yaz fırtınalarında gorulur. Bu nedenle de kış fırtınalarında sut pek ekşimez.

Suda cırpınmak kopek balıklarını korkutur;

Bir kopek balığının govdesine bakarsanız başından sonuna kadar bir sinir sistemininin varlığını fark edersiniz. Bu sistem suyun icinde uzun mesafelerde olan titremeleri bile hissedebilir. Bir kopek balığı icin suyun icindeki her turlu cırpınma hareketi, yaralı veya sakat bir yaratığın var olduğu demektir ve boylece ona gore bu hareket basit bir hedef olur. Fransız su altı uzmanı JacquesYves Cousteau cırpınmanın kopek balıklarını korkutmadığını soyluyor. Ona gore en iyi korunma dikkatli hareketler, yavaş yuzmek ve ani hareketler yapmamaktır. Kopek balıkları 1.5-2 km. ve fazlası icersinde kan kokusunu da alabiliyorlar. Coğu balığın koku alma yetenekleri cok kuvvetlidir ama kopek balığı bir istisnadır cunku beyninin buyuk bir parcası sadece bu yonde işler. Burnunun her iki tarafındaki iki organ o kadar duyarlıdır ki, balık kendini takip ettiği ize gore yonetebilir. Sağında veya solunda kokuların azalması veya fazlalaşmasına gore yolunu değiştirebilir. Yani aynen bir ucağın radyo sinyallerini takip etmesi gibi. Boylece bir kopek balığının hedefi şaşmaz bir noktaya donuşur aynen bilgisayarla programlanmış bir roket gibi...

Yılanlar avlarını hipnoz ederler ve muzik ile oynatılabilirler;

Bazı hayvanların yılan gordukleri an korktukları veya donup kalmalarına rağmen zoologlar hipnoz edemediklerinden eminler. Belki bu sacmalığı başlatan yılanların kur dansı olmuştur. Bu dansta yılanlar ritme gore vucutlarını bir taraftan obur tarafa sallıyorlar. Obur yandan yılan oynatmak gercekten bir tur hipnozdur ama burada yılan hipnoz edilir. Yılanlar cok az duyabiliyorlar ve boylece sadece cok duşuk frekansdaki sesleri sezebiliyorlar. Bu nedenle oynatanın flutune gore hareket etmeleri pek inandırıcı değildir. Hindistanlı yılan oynatanların genelde kullandıkları Kobralar oynatanın ayak hareketlerine, sopa ile sepete vurmalarına veya vucudunun ya da flutun sallanmasına gore hareket ediyorlar. Birmanyalı yılan oynatıcıları ise genelde ritme gore sallanma hareketleri yapıyorlar ve boylece yılanlar onları benzer hareketlerle taklit ediyorlar. Yılanın sallanması sadece fiziksel bir olay. Onu vucudunun ust kısmını yerden yukseltebilmek icin yapıyor. Sallanmayı kestiği an yere duşuyor.

Fareler batan gemileri once terk ederler;

Fareler batan gemileri terk etmezler, ama yaşadıkları yer su ile dolduğu an orayı terk ederler. Batan bir gemiden suru halinde kacan fareler belki denizcilerde bu kuşkuyu uyandırmıştır veya belki gercekten fareler insanlara nazaran doğal sarsıntılarına veya sıva değişikliklerine karşı daha duyarlıdırlar. Belki bu nedenle farelerin yıkılmak uzeri olan evleri terk etmeleri inancında biraz da gercek payı olabilir.

Devekuşları kafalarını kuma gomerler;

Devekuşları hakkındaki en buyuk soylenti duşmanları tarafından gorulmemeleri icin kafalarını kuma gommeleridir. Uzmanlar bunun tamamiyle bir efsane olduğunu soyluyorlar. Guney Afrika´da sadece tuyleri icin devekuşu yetiştirilen ciftlikte yaşamış olan, Allan Pocock 80 sene boyunca, hic boyle bir olay gormedi. Kafasını kuma gommeye hic bir deve kuşu teşebbus bile etmemişti. Devekuşları belirli sesler duyabilmek icin kafalarını yere doğru indiriyorlar ya da bazen boyun kaslarını rahatlatmak istiyorlar. Calıların aralarına kafalarını soktukları da gorulmuştur ama hic bir zaman kuma sokmazlar. Cunku bunu yaparlarsa boğulurlar.

Goriller vahşi hayvanlardır;

Gorillerin vahşi oldukları inancı gorunuşlerinden kaynaklanıyar. Bu inanc 19. yuzyılda başlatıldı ve hikayelerde devam ettirildi. Gorunumlerine karşın ova ve dağ gorilleri sakin ve barışsever hayvanlardır. Amerikalı bilim adamı George Schaller aylarca gorilleri izledi. Anlatıklarına gore hayvanlar cok cekingendiler ve bir insanla karşılaştıkları an genelde kacıyorlardı. Cocuklarını koruma amacıyla insanları ısırdıkları doğrudur ama gorilin insanı ezerek oldurduğu daha gorulmemiştir. 1933 yılında cevirilmiş olan "King Kong" adlı film gorillerin vahşi olduğu efsanesine katkıda bulundu.

Kuğular olmeden once şarkı soylerler;

Normalde sesleri cıkmayan kuğuların olmeden once şarkı soyledikleri bilhassa şairler tarafından cok sevilen bir soylentidir. Eski Yunanlılar kuğuların Apollon´un yaratıkları olduklarına inanıyorlardı ve Apollon muziğin tanrısıydı. Plato´nun "Phaedo" sunda, Sokrates kuğuların uzuntuden veya mutsuzluktan şarkı soylemediklerini, bunu Apollo´dan esinlendikleri icin yaptıklarını soyluyor. İzlanda´daki ıslık calan kuğu, muziğe benzeyen belirli sesler cıkarabiliyor ama bunu obur kuğu turleri yapamıyorlar. Ama İzlanda kuğusunun bu sesi cıkarmasının olumle hic bir ilgisi yok. Kuzey Yarıkure´deki kuğular sinirlenince veye yavrularını koruyunca bir ses cıkarabiliyorler ama bu genelde saldıracağına ait bir belirti. Seslerinin olmadığı zaten isimlerinden bellidir, cunku onlara genelde "sessiz kuğular" denir.

Fareler peyniri her şeyden cok severler;

Kemiren hayvanları araştıran deneylerde bir fareyi yakalamak icin peynirin en iyi yem olmadığı anlaşıldı. Amerikalı bir fare yok edicisi olan Edward Batzner genelde limonlu tatlılar kullanıyor. Bu ona iki avantaj sağlıyor; ilki limon yapıştırıcı bir madde olduğu icin fareyi tutuyor, ikincisi de tatlı olması. Tatlı, bir fare icin peynirden daha iyi bir yem. Boyle genellemeleri başka hayvanlara yapmak da sacma. Orneğin kopeklerin en cok et sevdikleri, ya da butun kedilerin balık yemeleri gibi. Herhangi bir yaratığın tercih ettiği şeyler buyuduğu ve alıştığı şeylerdir.

Develer horguclerinde su taşırlar;

Devenin horgucunde yağ vardır ve bu yağ onu yemek bulamadığı zamanlarda bir hafta ile on gun arası idare edebilir. Tabii ki bu yağı hazmedebilmesi icin belirli bir miktarda su uretir ama bunu horguclerinde depolamaz.

Oklu kirpiler,dikenleri ile ateş ederler; Bir koruma mekanizması olarak oklu kirpinin dikenleri cok işe yarar. Caydırma etkisi dışında dikenlerde pislik ve mikrop vardır ve ciddi enfeksyonlara yol acabilir. Dikenlerin tuylu olmaları yaralananların onları cıkartmasını daha da zorlaştırır. Ama oklu kirpide dikenleriyle ateş edebilen bir sistem yoktur. Yine de bir oklu kirpinin 18.000´den fazla dikeni vardır. Bunları cıkartınca cok tehlikeli olabilir.

Paslı bir civi tetanosa neden olur;

"Lockjaw" ya da tetanos "Clostridium tetani" adlı bir mikroptan ortaya cıkan bir enfeksyon hastalığıdır. Bir paslı civiyle oluşmuş olan bir yara tetanosa neden olamaz cunku ne maden ne de civi zehirli değildirler. Ama pis bir civi tetanos ureten bir organizma ile kirlendiyse cok tehlikeli olabilir. Bu bilhassa bahce icin kullanılan aletlerde gecerlidir cunku onlar bu organizmayı topraktan kapabilirler.

Boğulan bir adam uc kere batıp cıkar;

Boğulan bir insanın olmeden once uc kere su ustune cıktığı iddia edilir. Bu gercek değildir. Suda paniğe kapılan bir insan batıp cıkar ve her seferinde ciğerlerine su girer. Bunun sayısı belli değildir ve sonunda boğulmaktan olur.

Olen bir insan tum yaşamını bir film şeridi gibi gorur; Şairleri ve roman yazarlarını bir insanın olmeden once yaşamlarını bir film şeridi gibi onlerinde gordukleri fikrini yaydıkları icin ayıplanak gerekir. Bunu onaylayabilmek icin hic kimse mezardan daha geri donmedi ama bir suru kişi olum sandıkları şeyden son anda geriye donduler ve onlar kesinlikle bu fikre karşı cıkıyorlar ve zaten olmemişlerdi.

Kıllı erkekler daha gucludur;

Delilah saclarını kestiği an Samson butun gucunu kaybetmişti. Bu cok guzel bir hikayedir ve bu yuzden bir erkeğin gucunun ve mertliğinin kıllarıyla ilgisi olduğuna inanılıyor. Bu bir efsaneden başka birşey değil. Vucuttan ayrıldıktan sonra kıllar oludur, bunun sahibinin gucunle hic bir ilgisi olamaz. Sacın ve kelliğin soya cekimle, hormonlarla ve yaşla ilgisi vardır. 20 erkekten birinin sacları yirmibirinci doğumgununden once azalmaya başlar. 6 erkekten biri eninde sonunda kel olacaktır. Bu olay, soya bağlıdır ve gucle hicbir ilgisi yoktur.

Hipnoz edilebilen insanlar zayıf karakterlidirler;

Zayıf ve uysal insanlar en zor hipnoz edilebilen kişilerdir. En uygun kişiler duşuncelerini bir noktaya tamamıyla verebilen zeki insanlardır. Bunu yapabilenler zaten akıllıdırlar. Başka yanlış bir duşunce insanların istemeden hipnoz edilebilmeleridir. İsteksiz ve yardımsız hipnoz olmaz. Bir insanı hipnoz altında normal hayatında yapmıyacağı şeylere zorlamak veya karakterine aykırı olan şeyleri yaptırmak da olanaksızdır.

Kucağımdaki gelin

Yine bir gelin olayı; coğunlukla batıda gelinler nikahtah sonra yeni evlerine kocalarının kucağında girerler. O kadar kolay sanmayın, bir insan oyle kolay kucağa alınmıyor, neyse gelini kucağa almak gercekte ilk insana kadar uzanan bir adet. Kadınını mağaraya kucağında goturen ilk cağ erkeği hem onun kacmasını veya kacırılmasını engelliyor, hem de yerden gelebilecek tehlikelere karşı koruyordu. Yerde ne mi var? Onu bilmiyorum, Neandertaller´e sorun cunku hala yaşayan turleri var.

John M. Lean´ın buyukannesi hastaydı, karısı ise doğum yapmak uzereydi. Buyukannenin sağ dirseğinin hemen uzerinde bir gumuş dolar buyukluğunde ozel bir leke vardı ve ortasında kartala benzer bir iz gorulebiliyordu, olumunden bir iki gun once, aileye dert yanarak, yeterince mutlu olamadığını ve edemediğini, yeni bir fırsat icin tekrar doğmak istediğini soyluyordu, Reenkarnasyona inancı tamdı ve bunu her fırsatta vurguluyordu. Hamile olan ve doğum arifesinde bulunan Bayan Lean ise, yaşlı kadına uzulmemesini soyluyor ve doğacak bebeğe onun adını vereceğine soz veriyordu. Bir hafta sonra buyukanne oldu ve iki gun sonra da Bayan Lean bir kız cocuğu doğurdu, bebeği goren aile dehşet icindeydi, cunku buyukannenin dirseğinin uzerinde lekenin tıpatıp aynısı bebekte de vardı ve aynı yerdeydi. Doktor bir acıklama getiremedi ve doğum lekesi diyerek geciştirdi; Buyukanne yeniden doğmuştu ve bu kez Lean ailesinin en kucuk uyesi olarak yaşama devam edecekti.

Kaynak:hurriyet.com.tr

__________________