Ortacağ Avrupasında bircok insan cadılık suclamasıyla inanılmaz işkenceler gorerek oldu ben de bu bayram arifesinde Avrupadan uzak topraklarda Amerikada yaşanmasına rağmen en unlu cadı olaylarının gectiği Salem Kasabasına uzanmak istiyorum...

Yıl: 1692 Yer: Massachusetts , Amerika

Barbados'tan getirilen Tituba adlı bir kole kadının anlattığı vudu hikayelerinden etkilenen birkac genc kız, iclerine şeytan girdiğini iddia ederler ve aralarında Tituba'nın da bulunduğu uc Salemli kadını cadılıkla suclarlar. Onlar da, işkence altında başkalarını suclar ve sonunda bir ihbarcılık isterisi tum Massachusetts'i sarar.
Bu isteri dalgası sırasında, ucte ikisi kadın olan 162 kişi yargılanıp 19'u asılma ve 1 kişi de ezilmeyle cezalandırılır.



Olayların gelişimi şoyledir; Salem'in onde gelen tuccarlarından Samuel Parris, bir donem Barbados'la ticaret yapmış, oradan donerken de yanında eşine ev işlerinde yardımcı olması icin Jhon ve Tituba adlı karıkoca koleleri getirmişti. Bayan Tituba, Parris ailesinin 9 yaşındaki kızı Betty ve 11 yaşındaki yeğenleri Abegail'in bakıcılığını yapıyordu. Ozellikle kışın soğuk havalarda kızlar evin dışına cıkamadıklarından ve zamanlarının coğunu Tituba'nın yanında geciriyorlardı. Tituba da onlara vakit gecirmeleri icin bir suru vudu buyuleri ve buyuculeri iceren Barbados oykuleri anlatıyordu. Onları şok edebilecek kadar ilginc ve kotu ogeler iceren bu oykulerden etkilenmeye başlayan kızlar, cok gecmeden Tituba'dan aldıkları bilgilerle kasabadaki yaşıtları olan diğer kızlarla birlikte karanlık işlerle uğraşmaya başladılar. İlk zamanlar bir bardak icindeki suya yumurta akı koymak suretiyle ilkel olarak oluşturdukları kristal kurelerde birbirilerinin fallarına baktılar, birbirlerinin kocalarının neye benzeyeceği konusunda yorumlar getiriyorlar ve eğleniyorlardı. Ancak eğlenceli ve can sıkıntısını gideren bir oyun gibi devam eden olay, bir kabusa donuşmeye başladı.

1692 yılının Ocak ayından sonra, kızlar sara gibi nobetler gecirmeye, garip sesler cıkarmaya, yerlerde ve cukurlar icinde surunmeye, acı icinde vucutlarının eğip bukmeye başladılar. O donemlerde cadı buyulerinin hastalık ve olum sebebi olduğuna ve cadıların guclerini şeytanın kendisinden aldıklarına inanılırdı. Bu sebeple bu acılar icindeki masum gorunuşlu kızların acılarının sona erdirilmesi icin onları bu hale koyan cadıların bulunmasına karar verildi. Soruşturma sırasında kendi yaptıklarının ortaya cıkmasından korkan kızlar bazı adlar vermeye başladılar.

Kızlar, Tituba'nın buyuleriyle olan ilgilerini gizlemek icin mi yoksa gercekten buyulenmiş olabileceklerinden korktuklarından mı bilinmez; kasabada o gune kadar benzeri olaylarla adları hic anılmamış insanları sucladılar.

Soruşturmadan hemen once, Mary'nin teyzesi cadıları bulmak icin buyuden yararlanmak istedi ve Tituba'ya tarifi eski İngiliz recetelerinden alınan bir "cadı pastası" yapmasını emretti. Cavdar ve buyulenmiş kızların idrarlarıyla yapılacak olan pasta, bir kopeğe yedirilecekti. Sonrasında da kopek ya cıldıracaktı ya da gidip yeni sahibi olan cadıyı bulacaktı. Parris, şeytandan kurtulmak icin şeytandan fayda bekleyen bu kadına cok kızmıştı, fakat artık olanlar olmuştu. Parris kilisede; "Aramızda şeytan geziniyor, ofkesi yıkıcı ve korkunc olacak ve en kotusu ne zaman susturulabileceğini ancak ve ancak Tanrı bilir" diye konuşma yaptı.

İlk suclananlar; Tituba, kocasının yokluğu zamanında ailesiyle tek başına kalan Sarah Good ve uşağı ile evlenmeden aynı evde nikahsız yaşayan yaşlı kadın Sarah Osborne oldular ve bu uc kadın hemen tutuklanarak mahkemeye cıkarıldılar. Kadınların sorguları esnasında ise kucuk kızlar sara nobetleri gecirmeye başladılar ve cadıların hayaletlerinin mahkeme salonunda dolaştıklarını, onlara; saldırıp tırnakladıklarını, ısırdıklarını soylediler. Mahkeme heyeti tarafından bunları yaptırmamaları konusunda uyarı alan Sarah Good ve Sarah Osborne masum olduklarını ve olaylarla bir ilgileri olmadıklarını yinelediler. Cadı pastası olayından bu yana surekli olarak Parris'ten dayak yiyen ve kucuk kızlara anlattığı hikayelerin ortaya cıkmasından korkan Tituba, cadı olduğunu itiraf etmek zorunda kaldı. Kendisini kurtarmak icin ise; kapkara bir kopeğin onu tehdit ettiğini ve kızlara işkence yapması icin zorladığını, biri kırmızı diğeri siyah iki kedinin de onu emri altına almış olduğunu soyledi. Ayrıca geceleri her iki Sarah ve onların hayvanları ile birlikte cadı toplantılarına ucarak gittiklerini anlattı. Bununla birlikte onu evvelki gece kucuk Ann'ye saldırmak icin zorladıklarını soyledi. Bu itiraflar sırasında "Bir evvelki gece cadılar benim kafamı kesmeye calıştılar" diyerek bağırdı Ann. Bunun uzerine kucuk Ann'den de tasdik gelince kadınların ucunun de cadı olduklarına kesinlik getirildi. Tituba olume gideceğini anlayınca esas buyuk darbeyi Salem Kasabası'na indirmeye karar verdi ve cadıların uc kişiyle sınırlı olmadığını acıkladı. Ona gore Salem'de 6 -7 kişilik bir cadı grubu vardı ve bu grup uzun boylu, beyaz saclı ve hep siyah cuppeler giyen gizemli bir adam tarafından yonetiliyordu. Sonraki gunlerdeki sorgularında Tituba siyahlar icindeki bu adamın gelip kendisine defalarca şeytanın defterini imzalatmaya calışmıştı ve o arada defterde Salem'de yaşayan 9 kişiye ait imzayı gorduğunu anlattı. Kızların uzerinden hayaletleri cekmesi icin uyarılan kadınlardan yaşlı olan Sarah Osborne ağır zincirlere dayanamadı ve oldu. Bu dava icindeki ilk olumdu. Boylece ilk iki cadı, Boston hapishanesine gonderilirken mahkeme heyeti diğer cadıların peşine duşmeye karar verdi.

Kasabada yaşayan cadı grubunun haberini alan mahkeme kızları daha fazla ad vermeleri icin zorlayınca, Ann Jr. daha onceden intikam duygusuyla dolu olan annesinin de zoruyla kasabanın kongre uyelerinden birisinin karısı olan Martha Corey'i sucladı. Martha, kucuk Ann'i bu sacma suclamadan vazgecirmek icin onu ailesinin yanında ziyarete gitti. Ancak Ann korkunc nobetler gecirmeye başladı ve onun hayaletinin bir adamı kazan icinde pişirirken gorduğunu soyledi. Kızlardan Mercy ise, başka cadılarında ona katıldığını ve kendisini şeytanın defterini imzalaması icin zorladıklarını anlattı. Marta Corey mahkemede kendisini savunurken oldukca başarılı idi. Ne var ki kızlar onun savunması sırasında derin acılar icindeydiler ve mahkemeye ısırık izlerini gosteriyorlardı. Kasaba heyetinden olan kocası bile onu itiraf etmesi icin zorlamıştı.

Bir sonraki sanık ise bolgenin onde gelen isimlerinden Rebecca Nurse idi. İlk mahkeme sırasında eğer bu iki kadın suclanmış olsalardı sanırız ki mahkeme heyeti kızları yalancılıkla suclayacaktı. Ancak olaylar oyle bir hal almıştı ki herkes kızların ağızlarından cıkacak isimlere bakıyordu. Rebbeca'yı da yine Ann Jr. annesinin isteğiyle suclamıştı. Diğer kızların da kendilerini tasdiklemesi uzerine aslında kilise mensubu olan bu kadında okkanın altına gitti. Bu arada Sarah Good'un 4 yaşındaki kızı da bu suclamalardan nasibini aldı ve annesi ile birlikte calışmaktan suclandı.

Bu karambol esnasında Mary'nin yanlarında hizmetci olarak calıştığı Procten ailesi (ki bu aile eğer nobetler gecirmeye devam ederse Mary'i cok kotu doveceklerini soylemişlerdi ve bu da bir nevi cadılık sayılırdı), Rebbeca'nın kız kardeşi (ablasının asılsız olarak suclandığını iddia ediyordu) ve Tituba'nın her şeyden habersiz kocası Jhon tutuklandılar. Kızlardan Abegail ise Mary'i defteri imzalamış olmakla sucladı (cunku Mary yanında calıştığı aileden korkmuş ve yaptığı suclamaları geri cekmek zorunda kalmıştı). Boyle kucuk kızlar kendi aralarında bir oto kontrol mekanizmasını oluşturdular; ya cadı olarak birilerini suclamak zorundaydılar ya da kendileri cadı olarak suclanacaklardı. Mary ile Martha'nın kocası olan Giles, uzun yıllardır Salem Kasabası'nda yaşayan ve sansasyonel partiler veren Bridget Bishotl ve zaten aklı yerinde olmayan ve cadı suclamasını seve seve kabul eden Abegail Hobes'ta tutuklandılar.

Nisan ayında mahkeme, bu aklı bozuk kadının suclamalarına dayanarak kasabadan 9 kişiyi daha tutukladı (cok yaşlı bir adam olan Nenemiah, kendi anne ve babası, Birdget'in oğlu ve karısı, Rebbeca'nın diğer kardeşi Mary Esty, zenci bir kole, Sarah Wilds ve zengin bir tuccarın karısı olan Lina English). Artık mahkemeye sanık olarak sadece Salem Kasabası'ndakiler değil komşu kasabadakiler bile cağrılır hale gelmişti olaylar. Sanıklar surekli iddiaları reddediyor, kızlar ise ısrarla nobet ve cığlık krizleri ile birlikte onları suclamaya devam ediyorlardı. Yeni sanıklardan ise sadece Nenemiah'ın bir cadı olmadığını acıkladılar. Bu hesaplarına gore onlar; yaşlı, savunmasız ve sucsuz insanları suclamayacak kadar masum ve acı ceken zavallı kızlardı. Diğerleri ise tutuklandılar. Olaylar cok kısa sure icinde gelişiyordu. Nisan ayının sonuna gelindiğinde ise 6 cadı daha tutuklandı. Artık sanıklar ve oykuleri o kadar cok artmıştı ki herkes olayın başlangıcını bile unutmaya başlıyordu nerdeyse.

Bu oykuler icinde en ilginc olanlardan birisi ise şoyle gelişmişti: Maine'de oturan George Burroughs tutuklandı ve mahkemeye cıkarıldı. Eski zamanlarda Salem Kasabası'nda bir sure papazlık yapmış bir adamdı ve o donemde kasaba sakinlerinin bir kısmı ile tabiî ki ozellikle Ann Jr.'ın annesi ile pek gecinememişti ve bu da intikam icin oldukca iyi bir yoldu. Onu ilk suclayan Ann Jr., bir papazın kendisine imzalaması icin defteri getirdiğini ve adının ise Burroughs olduğunu soylediğini, bundan once ise bircok insanı kurban ettiğini artık kendisinin cadıdan bile ustun mertebede şeytana cok yakın bir varlık olduğunu anlattı. Senaryo birbirine cok iyi bağlanıyordu. Herkes Tituba'nın bahsettiği siyah cuppeli adamın bu olduğuna emin olmuştu. Mahkeme cadı grubunun efendisini, şeytanın uşağını yakalamış olmakla muthiş bir gurur duymaya başladı ve tutuklanmalar son hızıyla devam etti.

1692 yılı Mayıs ayının sonu geldiğinde kucuk kızların suclamaları yuzunden hapiste ve sorguda olmak uzere nerdeyse 95 - 100 kişi tutuklanmıştı. Bazı yasal zorunluluklardan dolayı bu suclular bir ust mahkemeye cıkana kadar beklemek zorundaydılar. Massachusetts'ten yetkili bir yargıc gelince asıl davalar haziran ayını buldu. Davası ilk sonuclanan Bridget Bisholt oldu iki gun sonrada asıldı. Bu arada yargıclardan birisi kızların mahkeme sırasında gordukleri hayaletlerin yeterli delil oluşturmayacağını ve davaların duşmesi gerektiğini savunarak mahkeme heyetinden ayrıldı. Tabiî ki onun bu hareketi cadılıkla suclanmasına sebep oldu. Masum kızlar onlerinde hicbir engel tanımıyorlardı. Bu hayalet gorme olayları mahkeme heyetince de ceşitli uzun tartışmalara konu oldu ve sonuc olarak bunların tam bir delil teşkil edilemeyeceğine karar verildi ve başka guvenilir yollar aramaya başladılar. Cadıları kızlara dokundurmaya karar verdiler ve bu da diğerinden farklı değildi. Kızlar acı dolu cığlıklarla nobetler gecirmeye devam ettiler ve sonucta 20 hazirana gelindiğinde 6 kişinin daha asılmasına karar verilmişti bile.

Bu arada mahkeme sırasında ilginc bir lanet olayı da oldu. Mahkeme başladığından beri cadı avcısı olarak bulunan Peder Noyes, Sarah Good'u itiraf etmeye zorluyordu. Fakat Sarah kendisine "Ben senin bir buyucu olduğundan daha fazla cadı değilim. Eğer sen şimdi canımı alırsan, bir gun Yuce Tanrı sana icmen icin bolca kan verecek" diye haykırdı. Peder Noyes olaylardan yaklaşık 25 yıl sonra buyuk bir ic kanama gecirdi ve oldu.

Kızlar artık kasaba icinde erişilmez bir guce sahip olmuşlardı. Bu arada komşu kasabadaki cadıları tanımadıkları icin adlarını bilmiyorlar ve oradaki halktan bazılarını cağırıp dokunma testi yapıyorlardı. Bu arada bazı sanıklarda kendilerini idamdan kurtarabilmek icin başkalarının adlarını veriyor "beni olaya bu zorladı", "bana şoyle yapmamı soyledi" gibi yalanlarla davayı dallandırıp budaklandırıyorlardı. Komşu kasabadan bir yargıc ve eski bir valinin oğlunu sucladılar, işin en ilginci ise aynı kasabadan iki kopekte bu suclamalardan nasibini aldı. Yuzlerce insan yargılandı bir o kadarı dokunma testinden gecti. Ağustos ayına gelindiğinde 4 kişi daha darağacında sallandı. Peder Burroughs ise tam asılmadan once yuksek sesle dua ederek izleyenler ve halkın arasında soylentilere neden oldu. Cunku o zamanki inanışlara gore şeytan ya da onun uşakları dua edemezlerdi. Ancak kızların bastırılamaz hırsları sayesinde o da asılmaktan kurtulamadı ve Hıristiyan adetlerine gore gomulmeyi hak etmediği icin bir tepe uzerindeki sığ ve kucuk mezara diğerlerinin yanına gomuldu. Eylul ayında ise aynı tepedeki mezarlara 8 kişi daha gonderildi.

Yargılama sırasında suclamaları asla kabul etmeyen zengin ve varlıklı Giles Corey, dava sonucunda mal varlığına el konulacağını biliyordu. Bunun olmasını istemediği icin davaya bakan mahkemeyi tanımadığını soyledi. Boylece mahkeme davaya bakamayacağı gibi mal varlığını da korumuş olacaktı. Ancak mahkemenin buna tepkisi hicte Corey'in beklediği gibi olmadı. Salem meydanında halka acık bir yerde Corey yere zincirlendi ve uzerinde buyuk bir tahta plaka konuldu. Bu plakanın ustu cok ağır bir taş yığını ile kapatıldı. Corey ezilmeye başlamıştı ancak yinede itiraf etmiyordu sucunu ve ustune ustluk daha fazla taş koymaları icin onlara bağırıyordu. Daha fazla taş konulduğu zaman Corey dayanamadı ve oldu. Daha sonra olaya bir acıklık kucuk Ann'den geldi. Corey, şeytanın defterini imzalarken asılarak olmeyeceğine dair şeytandan garanti almıştı.

O donemde kimse tarafından tam olarak bilinmese bile bunlar son idamlardı. Kızların suclamaları tam bir histeri krizi durumuna ulaşmıştı ve en sonunda mahkeme heyeti başkanı Phips'in karısını bile cadılıkla sucladılar. Bunun sonrasında 29 Ekim tarihinde Phisp mahkemeyi dağıttı, fakat hapishaneler cadılarla doluydu. İşlemlerin bitirilmesi icin umumi mahkemeler gorevlendirildi, artık davalara Salem'de değil her cadının kendi yaşadığı kasabada bakılıyordu.

Olayların sonuna doğru kızların gorduğu hayaletler mahkemece delil olarak kabul edilmeyince suclamaların buyuk bir kısmı duşmuş oldu. En son davaya ise mayıs 1693 yılında bakıldı ve kalan diğer tum sanıklar sucsuz bulundu. Boylece bu toplumsal kabus sona erdi. Olayların başlamasına sebep olduğuna inanılan Tituba serbest bırakıldı ve mahkeme masraflarının karşılanabilmesi icin bir kole tacirine satıldı (O donemlerde sanıkların coğu suclamaları inkar ettikleri icin tutukluluk sureleri ve davaları uzun surmuştur ve tum yargılama masrafları sanıklara odettirilmiştir).

Olayların gelişim sureci ve sonucları, buyuk insan kitlelerinin nasıl kısa surede bilincini yitirerek -akıl dışı- hareketler sergilemesine ornek olması nedeniyle tarihte yerini almıştır. Konu ABD'li yazar Arthur Millerin aynı adlı eserinde de işlenerek Salem olayları ekseninde, 1950 McCarthy doneminin eleştirisi yapılmıştır. Bu donemde Senator McCarthy cok sayıda sanatcıyı komunist olmakla suclamıştır.
Bazı timsali calışmalar:





Not:Alıntıdır

__________________