AYNI DİNİ PAYLAŞMAK
Eski ağır siklet boks şampiyonu MuhammedAli, 11 Eylul gunu yerle bir olan Dunya Ticaret Merkezi’ni olaydan bir ay kadar sonra ziyarete gittiğinde, gazeteciler kendisine; “şupheliler ile aynı İslÂm inancını paylaşmasından dolayı neler hissettiğini” sorarlar. Muhammed Ali nazikce cevap verir:
—Siz Hitler’le aynı dini paylaşmaktan dolayı ne hissediyorsunuz?
NE MUMKUN?
Son derece cahil bir arkadaşı, Mustafa Nihad Ozon'e ilim satmak isteyen bir tavırla:
—Seninle aynı zamanda aynı şeyi duşunsek, buna telepati mi derler? diye sorunca, ondan şu cevabı almış:
—Hayır, dostum, buna mucize derler!...
SENELERİ SAYMAK
Yazarlarımızdan Selim Gunduzalp ve Ali Suad, yolda bir ihtiyara rastlarlar. Selim Gunduzalp, ihtiyara selam verir, hÂlini hatırını sorar ve yaşını merak ettiğini soyler. İhtiyar bu soru uzerine duraklayınca, Ali Suat onun yerine cevap verir:
— Soyleyemeyecek kadar cok!..
YENİ METOD
Nezle’ye karşı keşfedilen yeni bir ilactan bahsedilirken, orada bulunanlardan biri Dr. Fahri Can'a sormuş: "Yeni ilac kullanıldığında nezle kac gunde geciyor?
Fahri Can "iki haftada efendim" demiş.
Adam, sorularına devam etmiş:
—Peki ya kendi hÂline bırakılırsa?
Doktor bey, biraz duşunup cevap vermiş:
—On dort gun surer.
MESLEK SIRRI
İlahiyatcı Halil Şimşek diş doktoruna gitmişti. Doktor dişlerine bakarak, ‘dişleriniz ne kadar sağlıklı, bunun sırrı nedir,’ diye sordu. Halil Şimşek:
— Meslek sırrı, deyince doktor izahını istedi.
Halil Şimşek şoyle cevap verdi:
— Biz ilahiyatcı olduğumuz icin, insanlarla yaptığımız sohbetlerde onlar, ‘ağzınıza sağlık hocam diyorlar’ işte sırrı bu.
ROMA NEDEN YIKILDI?
Ciceron, Roma’nın neden yıkıldığını soranlara şu cevabı verirmiş:
— Cunku guzel ve cok cok konuştuk fakat bilgisizdik.
KİTABIN DEĞERİ
Kurtuba’lı Âlim El-Hadram, acık artırmayla yapılan kitap satışında, ihtiyac duyduğu bir eseri almak ister.Fakat artırma sırasında kitabın fiyatı, hem onun alış gucunun, hem de kitabın gercek değerinin ustune cıkar.
Kitabı alan kişi durumu şoyle izah eder:
— Kutuphanemde bir kitaplık boş yer kalmıştı. Ve bu kitap, tam o boşluğu dolduracak buyuklukteydi.
Canı sıkılan El-Hadram, oradan uzaklaşırken şu sozleri mırıldandı:
— Dişi olmayan fındık yiyemez ki...
İŞİN BEREKETİ
Epeyce kilo almış bir gence, Selcuk Yıldırım şakayla karışık sorar:
— Bu kadar kısa surede bunca kiloyu nasıl aldın, var mı bu işin bi sırrı?
Genc şu cevabı verir:
— Bereketi kacar abi, sırrını soyleyemem.
DOĞRUNUN DOĞRU TARİFİ
Muhammed Belhî hazretlerine:
— Doğru nedir? diye sorduklarında şoyle demiş:
— Varlığıyla herşeyi guzelleştiren, yokluğuyla herşeyi cirkinleştiren şey!
HATIRA DEFTERİ
Burhan Felek, bir gun Kucukcekmece’de et yemekleri ile meşhur bir lokantaya gitmiş. Yediği etleri cok beğenmiş. Sofrasından kalkmak uzere iken lokantanın sahibi hatıra defterini getirip:
“Ustad şuraya iki satır hatıra yaz da, defterim kıymetini arttırsın” diye Felek’e uzatmış.
Burhan Felek de:
“Burada bu kadar guzel et yemek imkÂnı varken neden birbirimizi yeriz, anlamıyorum” diye bir not yazıp, defteri imzalamış.
SARAYA DAVET
Sultan Abdulmecid, adından hep ovguyle ve saygıyla soz edilen mesnevihan Husam Efendi ile tanışmak ister; fakat Husam Efendi kabul etmez; butun davetleri geri cevirir. Aradan zaman gecer, gunun birinde Beşiktaş taraflarına yolu duşen Husam Efendi’yi padişahın bu iş icin gorevlendirdiği biri yol uzerinde durdurur ve şu dortluğu okur:
Efendimiz bizi gonderdi, cok selam ediyor,
“Goruşmek istiyorum, kendi istemez mi?” diyor.
Uzun değil ki saray, işte dort adımlık yer;
Hemen donun gidelim, hic duşunmeyin bu sefer!
Husam Efendi, bu kÂfiyeli davete yine aynı usul ile cevap verir:
Ben ellibeş senedir teptiğim yegÂne yolun,
Henuz sonundan uzakken, tukendi gitti omur;
Tutup bir de geri dondum mu, yandığım gundur!
BEDAVA YOLCULUK
Buyuk İtalyan besteci Guiseppe Verdi ile bir dostu trenle yolculuk yapıyorlardı. Konduktor geldiğinde, Verdi biletini gosterdi. Arkadaşı, bunu yadırgadı:
“Sen Senato uyesisin; bilet almaman gerekirdi.”
Verdi, durumunu şoyle acıkladı:
“Ben once muzisyen, sonra senatorum. Muzisyen olarak biletsiz yolculuk etme hakkını kendimde gormuyorum.”
HANGİ GUN BAYRAM?
Abdullah bin Mubarek, bir rahibe:
—Bayramınız hangi gundu? diye sormuş ve şu cevabı almış:
—Allah’a demiş asi olmadığımız her gun bayramımızdır.
HER GUNUN TUTUNU
Bir dostu unlu İskocyalı edebiyatcı Thomas Carlyle’a sorar:
—Bu kadar kitabı nasıl biriktirdiniz.
Carlyle şu cevabı verir:
—Bu kutuphane benim her gunku tutunumdur!
—Ne demek istediğinizi anlamadım?
Carlyle acıklar:
—Arkadaşlarımın tutune verdiği parayı, ben kitaplarıma verdim.
DAYANIŞMA
Bir sohbette soz evlilikten acıldığında, meşhur bir ressam şunu anlatmıştı:
—Bana soruyorlar: ‘Hanımına nasıl dayanıyorsun?’ diye. Ben de şu cevabı veriyorum:
—Efendim, evlilik bir dayanma değil, dayanışmadır!
BAKLAVA
Oğrencisi Osman Ozturk anlatıyor:
Mahir İz Hoca, Osman Ozturk ve diğer araştırmacılarla birlikte İslÂmî Araştırmalar Vakfı’nda calışmaktadır. Buradaki ilmî toplantılara gec gelenlerin ceza olarak beraberlerinde baklava getirmeleri kararlaştırılır. Hoca muntazam mesai yaptığı icin hic ceza almaz. Bir gun yanında baklava getirir ve:
“Benim gec geleceğim yok. İyisi mi, ben cezamı cekeyim” der.
EŞE DOSTA HEDİYE
Şair Arif Nihat Asya, son zamanlarda ebced hesabıyla tarih duşurmeye ve dostlarına boyle şiirler yazmaya merak salar. Edebiyatcı dostlarının yeni cıkan kitaplarına, yakınlarının nişanlanan kızlarına ve sunnet olan cocuklarına tarih duşurmeye başlar. Şair Mehmet Cınarlı, bir gun bunun sebebini şaire sorunca şu cevabı alır:
—Eş dost, lutfedip bu gibi mutlu gunlere beni de davet ediyor. Hepsine hediye alıp goturmeme imkÂn yok. Benim hediyem de bu tarih’ler oluyor.
VUR AL
Meşhur tarihci İbnulemin Mahmud Kemal İnal, bir gun Taha Toros’la birlikte muşterek bir dostlarının cenaze namazına yetişmek uzere Beyazıt’tan Fatih’e doğru yururken habire cocuğunu doven bir kadını gorur. Olaya mudahale eden ustada, kadın dert yanar:
—Efendim, bu cocuk fena halde canımı sıktı. Az once illa cikolata alacaksın diye tutturdu. Aldım, yemedi. Şimdi de simit diye ağlıyor. Gorduğunuz gibi yerden kalkmıyor.
İbnulemin, kadına cocuğun adını sorunca, “Vural” cevabını alır. Bunun uzerine, nuktesini salıverir:
—Be kadın! Madem ki veledin adını Vural koymuşsun. Oyleyse, dediğini yapmak zorundasın. Hem vuracaksın, hem alacaksın. Vur-al!...
__________________