yaziyi okudum, sizinlede paylasmak istedim
ilk once basimdan ecen bir olayi anlaticam
olay 17 agustos depresmi sonrasindaki hafta arasi gunlerde oldu . okadar suslu puslu bir olay degil ama anlatayim . Biz arkadaslarla konusuyorduk o arada tam kafami kaldirdim yukari bakiyordum ki tam sarimsi bir halka sanki ates topu gibi ama tamamen yuvarlak di ek olarak etrafinda iceden bir halka vardi sanki oda hafif sarimsiydi . Iki tabakayi brbirinden ayirabilyordum gordugumde . Oylece geldi gecti gok yuzunden . Nasil anlataym gokyuzune bakinca goruntu alanimdan kaybolmasi 3 saniye almistir . ama herhangi bir alev cikmiyordu cisim hareket ederken (goktasi filan degildi). Bu olayin aynisini ankara depremi sonrasinda bakkala gidiyorum hava biraz bulutluydu birden sarimsi bir cizgi cikti kayboldu bulutlarin arasindan . ardindan daha once gormus oldugum yuvarlak cisim tekrardan gexiyordu ama bu sefer arkasinda isik brakiyordu . aynisindan bir adet daha gecti 8 -9 saniye arayla. Aslinda korkmustum o gun dedim gok tasi felanm yaklasiyor dye ama haberlerdede oyle bir konu yoktu .
KUR'AN DA DUNYA DISI YASAM
Kur'ani Kerim'de UFO'larla temastan soz ediliyor mu? Bu ilahi metinde, gunumuzun en ilginc sorunlarindan biri olan UFO ile ilgili mesajlara yer verilmis miydi? Genelde Kur'an etrafinda yapilan calismalarla buna hemen 'evet' demek mumkun degil... Kur'an'da bizden baska varliklarin mevcudiyeti soz konusudur ama bizim 'uzaylilar' diye tanimladigimiz, metabolizmalari bizimkine benzer yaratiklarin varligindan acikca soz eden ayetler var midir? "Uzayda canlilar var mi?" diye bir din adamina veya Kur'an yorumcusuna bir soru yoneltseniz alacaginiz cevap hemen 'evet' olacaktir... Cunku Kur'ani Kerim, insanlardan baska, en az dort turden bahsediyor. Bunlar melek, cin, seytan ve ruhanilerdir. Kur'an'a gore butun bu turler bizim dunyamizin da icinde yer aldigi evrende yasiyorlar. Ve hatta bizim mekanlanmizi bizimle paylasiyorlar. Ancak, yapilan izahlar Isiginda, bu turlerle bizim metabolizmamiz arasinda bir benzerlik kurmak mumkun degildir. Bununla birlikte, bu soyut varliklarin hemen hepsinin 'temessul' yani baska bir form icinde gorunebilme yetenekleri vardir.
Bizim aradigimiz, metabolizma bakimindan bize tam olarak benzemese bile bize yakin olan formlardir. Peki kutsal kitabimizda, boyle bir varliktan soz ediliyor mu? Bunun cevabi suphesiz "evettir. Kur'ani Kerim bu turlerin disinda bir de "Dabbe" den soz eder. Dabbe kelimesi, daha cok canli, suurlu ve kendi arzusuyla yer degistirip yuruyebilen ve yeme icmeye ihtiyac duyan varliklari anlatir. Metabolizma acisindan cinden de melekten de Seylan'dan da farklidir. Nitekim bu kelime daha cok hayvanlar ve insanlar gibi beslenmeye ihtiyac duyan varliklari kapsamina alir. Dabbe'nin tariflerini de yine Kur'an'da bulabiliyoruz.
Evrende yalniz varolmak icin yaratilmadik.
Cok eski bazi rivayetlerde, insan neslinden once Nesnas denilen bir turun, yeryuzunde yasadigi, o donemde, yeryuzunun gercek sahipleri olan bu varliklarin, ayni zamanda 'hilafet' yani bugun insanin ustlenmis oldugu Tanri'ya muhatap olma vasfi makaminda bulunduklari belirtiliyor. Fakat bu tur,zaman icinde istikametini kaybettigi icin toptan imha edilmisler ve onlarin yerine cin taifesi atanmistir. Sonunda Allah, meleklere ve diger muhatap varliklara, insan diye bir varlik yaratacagini ve onlari yeryuzune gonderecegini deklare edince, Kur'an'in yalin ifadesiyle 'cin', 'melek' ve "'seytan diye anilan turler, insan turunun evrendeki dengeyi bozacagini ve uzun savaslarla birbirlerini yok edeceKlerini belirterek itiraz ettiler. (Bakara Suresi) Ama Allah onlara, 'sizin bttmediklerinizi de biliyorum' diyerek insani yaratti ve dunyaya 'halife' tayin etti. Ustelik 'melek' dahil butun varliklari, Adem'e secde etmeye cagirdi. Bu, bir tur, ustun varligi tayin etme seremonisiydi. Seytan bu cagriya uymadi ve insan turuyle her alanda savasacagini dile getirdi. Kur'an'da genis genis anlatilan bu 'gaybi' hadise, aslinda ayni zamanda, insan turunun evrendeki mucadelesinde baska varliklarla da hesaplasmak zorunda kafacaginm acik bir kanitiydi.
Demek insan, sadece kenaisine 'musahhar' edildigi emrine verildigi belirtilen tabiata hukmetme mucadelesiyle kalmayacak, kendi varligini korumak icin, ustun formda yaratilmis varliklarla da mucadele etmek zorunda kalacak... Kur'an'in acik ifadelerinden anladigimiz, bu mucadelenin cin ve seytan taifesiyle verilecegi yolundadir. Ustelik bu her iki turle yaptigi mucadele 'enfusi' (icsel) bir mucadeledir. Yani liyakat ve kimlik mucadelesi... Oysa Mulk Suresi, acik acik, uzaydan saldiracak bir turden; uzaylilardan soz ediyor. Bunlarin ozel kimlikler tasiyan varliklar oldugunu ayet metninde yer alan 'men' sozcugunden anliyoruz. Ayette gecen 'men fi'sSemai' ifadesinde men, kim sorusuna verilen cevaptir. Eger bu ayet gokten basimiza inecek ilahi belalar veya bir yildiz carpmasi olsaydi, 'men' yerme 'ma' kelimesinin kullanilmasi gerekirdi. Arapca'da 'men' ingilizceoeki 'Who' sozcugunun karsitidir... "Ma* ise that' sozcugunun... Demek ki, uzayda bizimle teke tek karsilastirilacak varliklar vardir ve var olmalidir.
Yedi dunya kavrami
Simdi biraz da insanin ilk yaradilisindan soz edelim. Bize, Kur'an'da anlatilan sey. Adem'in topraktan yaratilan
ilk insan oldugudur. Adem, once 'cennet'e konmus, burada, bugun eseysiz ureme diyebilecegimiz bir yontemle ondan bir es Havva yaratilmis ve daha sonra da isledikleri bir hatadan sehvetlerine maglup olup, icinde yasadiklari atmosferi kirletmelerinden dolayi 'asagi' diye nitelenen dunyaya surulmustur... Kur'ani uslupla Adem ile Havva'nin, yani ilk atalarimizin hikayesi boyledir. Burada akla soyle bir soru gelir; Adem ile Havva cennette idilerse dunyaya nasil geldiler? Tabii ki hemen Allah'in her seye muktedir oldugunu soyleyeceksiniz. Muhakkak ki Allah her seve muktedirdir. Ama Adem'in cennetten cikarildiktan sonra tabi oldugu kanun, determinist ve sebep sonuc iliskisine dayanan evrensel kanunlardir. Yani kudret yurdu sebep sonuc iliskilerinin gecerli oldugu evren olan cennet'ten ciktiktan sonra sebep sonuc iliskilerinin gecerli oldugu 'hikmet yurdu'na esyanin olusumunda sebep gerekliliginin ortadan kalktigi evrene gecti Burada her seyin bir vasitasi olmaliydi. Dolayisiyla, cennetten cikarildiktan sonraki maceralarim akil yoluyla izah edebilmemiz gerekirdi. Cunku eger cennet bu dunya uzerindeyse, surulme nasil gerceklesmisti? Daha da onemlisi, eger Adem ile Havva atmosferimizin disindaki bir yerden dunyaya gelmislerse, zarar gormeden atmosferi nasil gectiler. Ve nicin ayri ayri yerlere dustuler... Sonra ayri ayri yere dustukleri halde bulusma noktasini nasil bildiler ve nasil birbirlerini buldular? Ve hangi vasitalarla yon tayini yaptilar?
Herhalde Adem ile Havva'nin atmosferi olusmamis bir dunyaya gonderildiklerini iddia etme sansimiz yok. Cunku Rahman Suresi'nde Cenabi Hak, yerkurenin insanlar icin nasil hazirlandigini safha safha anlatir...
"Semayi yukseltti ve ona olcu koydu. Sakin bu olculeri bozmayin. Siz de bu dengeleri koruyun ve dengeleri zorlamayin. (Ve sonra) yeri 'Enam' icin yasanabilir kildi. Onda meyve ve salkimli hurmalar var. Yaprakli taneler ve hos kokulu meyvelar var. Simdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanliyorsunuz? Ve insani fokurdayan balciktan yaratti" 'Rahman Suresi,714)
Burada kastedilen 'sema' tefsirlerde iki anlamda kullanilir; atmosfer ve gokyuzu. Her ikisi de belli olcekler ve mizanlar uzerine kuruldu. Bu 'olcu' kavramiyla hem uzayin ruhunu teskil eden muthis denge kastedilir, hem de atmosferi teskil eden hava kuresinde yer alan gazlarin gramajlari kastedilir. Azot, gazlar ve oksijenin dagilim ve miktarlari insanin varligini en iyi sekilde surdurebilmesi icin gerekli miktarlarda tutulmustur. Boylece atmosfer toprak kokenli varliklarin yasamasini saglayacak duruma getirildi. Bu iki a
yetin hemen devaminda gelen iki ayet cok ilginc bir ikaz tasimaktadir. Cenab' Hak, insani, 'dengeleri bozmamak' hususunda uyariyor ve olcuyu elden kacirmayin" diyor. Cunku insanin bir ozelligi de bozmaktir.
Adem ve Havva nereden geldiler?
O yuzden, Allah, ancak bugun, yani yaptigimiz olcusuzlukler ve urettigimiz zararli gazlar yuzunden ozon tabakasinin delinmesiyle anlayabildigimiz bir konuya dikkatimizi cekiyor. Atmosferdeki dengeyi bozabilecegimizi, bunun da sonumuzu hazirlayacagini hatirlatiyor. Ve bu dengelerin korunmasi konusunda insani uyariyor... Birinci sirada atmosferin yaratilmasi, yani asiri sicaklarla yerkurenin tabiatinda bulunan buharlarin yukselip atmosferi olusturmasi, ikinci etapta, bu atmosferdeki gazlarin insan tabiatina uygun miktarlarda duzenlenmesi, ucuncu etapta da yeryuzundeki bitki ortusunun insan ihtiyacina gore ayarlanmasi... (Rahman Suresi'nin ucuncu ayetinde dev agaclardan ve ormansi otlaklardan bahsedilir. Ala Suresi'nde ise bu dev otlaklarin yerin dibine gecirilerek onlardan akiskan bir sivinin yani petrolun var edildigi hatirlatilir) Nitekim. once dev otlaklar, ardindan meyve agaclari ve taneli bitkiler ve nihayet nazenin varlik olan insanin dunyaya tesrifi.... "Biz insani fokurdayan balciktan yarattik" diyerek Cenabi Hak, balciktaki kimyasal aktiviteye dikkat ceker.
Sonuc olarak insan yerkureye indirildigi zaman yerkurenin onu disardan gelecek meteor ve yabanci cisimlere karsi koruyacak atmosfer gibi bir koruyucusu vardi. Peki oyleyse, Adem ile Havva, yine insanoglunun yasadigi ama artik yasanmaz hale getirdigi bir dunyadan, bir uzay araciyla dunyamiza gelmis olmazlar mi? Bizim neslimizin atasi olan bu iki insan, bizim dunyamiz gibi bir dunyadan geldiler dersek cok mu sacma olur?
Adem ile Havva, insan turunun bozgunculuk ve fesatcilik ozelliginden dolayi, tukettikleri bir dunyadan uzaya atilmis iki kahramandi belki de... Pekala soyle diyebiliriz; milyon milyon yil once, bu evrenin bir baska aleminde, belki de bugun asiri sicaklar sonucu yasanmaz bir hale gelmis ama hala hayat izleri tasiyan Mars'ta yasayan insan nesli, kendi yanlislari ve gunesin genisleyen sicaklik halesi sonucu artik o gezegende varligim surduremez hale geldi. Ulastiklari teknolojiyi, turlerinin devamim saglamak icin kullandilar. Sectikleri bir cifti, kapsule koyup, buzul cagindan henuz cikmakta olandunya gezegenine firlattilar. Gemilerinin adi 'Fulki'lMeshun' (hayat . icin gerekli her turlu kaynagi icinde barindiran gemi, uzay gemisi, denizalti vs. gibi) idi. Nitekim Kur'an'da bir iki yerde Cenabi Hak, "Zurriyyetiniz'i Fulki'l-Meshun ile tasidik" buyurur. Ve ona benzer daha nice gemi yarattigim hatirlatir... Bu geminin zahiri veya tarihi karsiti Nuh Tufani'nda kullanilan;
Cebrail'in (o en buyuk melegin adidir, ileride melek kelimesi uzerinde de duracagiz) talim ve gozetimi altinda insa edildigi* belirtilen gemi olmakla biritkte bundan pekala yildizlar arasi seyahat eden bir gemiyi anlamak da mumkun. Cunku. Kur'an 'atalarinizi' demiyor 'zurriyyetinizi' diyor... Bu ifade bizim neslimizin akibetinden de haber verir gibidir. Belki, bizim neslimiz de, yasadigi dunyayi yasanmaz hale getirdikten sonra, hayat belirtisi tespit ettigi buzul cagindan yeni yeni cikan bir gezegene neslinin orneklerini gonderecektir. Tabii, yasayan insan nesli son nesil degilse... Cunku bazi kaynaklarda, su anda dunya uzerinde yasayan neslin insan irkinin 13. versiyonu oldugu ve insan irkinin bugune kadar, en az alti dunya tukettigi belirtilir. Bediuzzaman Saidi Nursi, "isaratu'li'caz" adli tefsir denemesinde, Bakara Suresi'ndeki "O Allah ki, yeryuzundeki her seyi sizin icin yaratti. Sonra goge yoneldi ve onu 7 uzay halinde duzenledi. O, her seyin gercegini bilendir" ayetini yorumlarken, 'Yedi' kelimesi uzerinde uzun uzadiya durur ve bu ayetten, "Yerkuremiz gibi atmosferi bulunan yedi dunyayi anlamanin" mumkun olabilecegini hatirlatir... Demek ki, biraz cesur bir yorumla, yedi dunyadan ve uzerinde yasayan insansi varliklardan soz etmek pek de akil disi olmayacak...
Uzayda yasam var mi?
Uzayda melek ve ruhanilerin varligi, yeryuzunde insan ve hayvanlarin varligi kadar kesindir, denilebilir. Kur'ani Kerim, bu gercegi sayisiz ayetlerde anlatir. Cagdas bir kelamci ve cagimizin en orijinal Kur'an yorumcularindan olan Saidi Nursi, "Sozler" adli eserinin 33 bolumunden birini tamamen, 'Melekler, ruhaniler ve uzayda hayat' konusuna ayirmis. 29. Soz'un tamaminda bu meseleyi ispat etmeye calismisti... Burada dikkatimizi en cok ceken bir cumle var ki, bu calismamizin da kalbini teskil ediyor. Ona gore, cok degisik cins ve turdeki uzaylilarin tamami, Kur'an taraf indan 'Melek' ve 'Ruhani' diye isimlendirilmislerdir... Iterde melek ve ruhani kelimelerini ele aldigimizda gorecegiz ki, melek nispeten nesnel varliklarin, ruhani tamamen soyut varliklarin adidir... Simdi, Saidi Nursi'nin, Kadir Suresi'nin "O (gecede) melekler ve Ruh, Rablerinin izniyle yeryuzune inerler" mealindeki ayetinin yorumunu yaptigi bolumden bir pasaj aktaralim..
.
"Hakikat katiyyen gerektirir ve hikmet kesinkes ister ki, yeryuzu gibi, uzayin da hem de bilinclisekeneleri (oturanlari) bulunsun... Ve o sekeneler yaradilis bakimindan oturduklari yildizlara uygun yaradilista olsun. Kur'an butun bu yaratiklari melek ve ruhaniler diye isimlendiriyor...
"
Evet isin gercegi bunu gerektiriyor. Uzayda bizim gibi bilincli canlilar var ve olmalidir... Nitekim, dunyamizin, kucuklugu ve basitligine ragmen bilincli yaratiklarla dopdolu olmasi ve ustelik zaman zaman bosaltilip yeniden doldurulmasi bize su gercegi aciklar; yildizlarla ve burclarla bezenmis uzay da suurlu ve idrak sahibi yaratiklarla dopdoludur... O yaratiklar da, tipki insanlar ve cinler gibi su muhtesem kainatin seyircileri, gozetleyicileri ve yorunculandiriar... Uzayin yapisi, niceligi ve niteligi, boyle yaratiklarin varligini gerektinyor, zorunlu kiliyor.
evrenin bu muhtesem varligi capli ve genis bir tefekkuru, onu tam anlamiyla kavrayacak bir kullugu gerektirir. Oysa insanlar ve cinler, bu tefekkur ve kullugun milyonda belki birini bile yapamiyorlar... Bu muhtesem yaradilisi daha ust bir suurla temasa edecek ve onun Yaratici'sina karsi sukranlarini sunacak daha ustun formda yaratilmis varliklara ihtiyac vardir... Meleki ve ruhaniler de bunlardandir...."
"Bazi hadislerin bize verdigi isaretlerden sunu anliyoruz ki, bu yaratiklar, uzayda basibos gibi gorunen seyyar cisimleri meteor,bulut ve tanimlanamayan sair ucan cisimleri yildizlari karanlikta hizla akip gittikleri icin yildiz seklinde algiladigimiz UFO'lari da bu cerceveye sokabilirizbinek olarak kullanip evrenimizde olup bitenleri temasa ediyorlar... O varliklar, bu seyyarelerehizla akip giden, gorunup ve bir anda yok olabilen seylerbinerek, yasadigimiz su nesnel dunyayi gozetlerler. Bineklerinin tesbihatini yaparlar..." (Sozler, Yirmi Dokuzuncu Soz, Mukaddime.)
(Burada Seyyare kelimesine kucuk bir not duselim. Teyyare, ucan kanatli nesnelere verilen isimdir. Seyyare ise, ucmaktan cok son derece buyuk bir hizla akip giden kanatsiz vasitalari anlatmaktadir... Her ikisi de 'binek' diye anilmaktadir. Acaba, UFO'ya yani ingilizce 'deki, Tanimlanamayan Ucan Cisim'e tek kelimelik bir isim verilmek islenseydi Seyyare'den uygun ne bulabilirdik?) Yukarida Saidi Nursi'den aldigimiz metinde bir tek sey yaptik. Bilinen klasik ifadelerin yerine mesela, sema yerine uzay, suur yerine bilinc gibi gunumuzde kullanilan kelimeleri yerlestirdik. Ve gorduk ki. "pekala uzaylilar var" ve ustelik bizi gozetliyorlar... Hatta bir hadiste peygamberimiz, "Cennet ehli, 'yesil kuslarin 'cevf'lerine binerek cennet yurdunu gezecekler" diyor... Arapca'da 'tare' 'uctu' demektir. Tayr' ise ucan seye verilen ad. Eh gecmiste bir tek kuslar uctugu icin de Kur'an'da ve hadiste 'tayr' kelimesinin gectigi her yerde bu kelime 'kus' olarak isimlendirilmis..., Kur'an'in belirttigine gore Hz. isa, imana cagirdigi insanlara soyle diyordu; "Ben size camurdan kusa benzer bir sey yaparim. Sonra ona kendi ruhumdan uflerim yani enerji yuklerim o da Allah'in izniyle ucar" diyordu... Demek ki. her ucan kus degildi ve her 'tayr kelimesiyle ifade edilen seyin illa da kus olmasi gerekmiyordu... Cevf ise. "bosluk, cukur, oyuk, ic bosluk' anlamindadir. Eger siz 'tayr' kelimesinin yerine 'uzay araci' veya 'ucan cisim':'cevf kelimesinin yerine de 'pilot kabini' kelimelerim yerlestirirseniz, yukarida bahsi gecen hadisi, "Cennet halki, yesil renkliyesilin, temiz bir cevrenin sembolu oldugunu unutmayalimucan araclara binip kabininden cennet yurdunu temasa ederler" seklinde tercume edebilirsiniz. Tuhaftir bu hadis, nedense bana hep Jetgiller'i hatirlatmistir... Oyle ise cikip, evrenimizi bizimle paylasan uzaylilar vardir ve bunlar kullandiklari 'seyyarelerle (UFO'larla) bizi temasa ediyor yani izliyor ve hatta, bozgunculugumuzu onlemek ve dunyamizi korumak icin bizi gozetliyorlar dersek, abartili bir ifade kullanmis olmayiz...
Bir itiraz ve izafiyet"..
"Uzaylilar var" denildigi zaman hemen ileri surulen bir itiraz var... Deniliyor ki, "Gunes sisteminde baska dunya yok. Bize en yakin yildiz grubu yani galaksi Andromeda'dir ve bize su kadar milyar isik yili mesafededir. Bu kadar uzun bir mesafeyi nesnel varliklarin asip gelmeleri mumkun degildir... Bu izah, daima ileriye dogru akmak uzere ayarlanmis insan mantiginin bir eseridir. Oysa isinlanma ve rolativite bu itirazlari sonucsuz birakmaktadir... Kur'ani Kerim'de Hz. Suleyman'in "gudvvuha uehrun ve revahuha uehrun' (gidisi bir ay, gelisi bir ay)" diye nitelendirilen binegi ile, Betkis'in tahtinin, bir saniyenin de altinda bir zaman icinde Yemen'den bugunku Kudus'e isinlanmasi bu itirazlara acik cevaplar veriyor. (Sebe' Suresi, 10. Ayet ve devami) Guduv gidisi, revah gelisi anlatir. Kisacasi Suleyman'in bineginin hizi, gidisdonus altmis gun/saattir. Kur'an'in ifadesinde bir gun, bizim saydiklarimizla 1000 bin yildir. Demek ki, Suleyman'in bineginin hizi 1.000 x 60 = 60 bin yil/saattir. Bu da saniyede 1000 isikyili demektir. (22/47)
insanin kesfettigi en buyuk hiz simdilik isik hizidir. (Oysa tasavvufta 'nur hizi' denilen ve hayalden daha suratli olan bir hiz birimi vardi.) Isigin saniyedeki surati 300 bin kilometre olduguna gore ki isik uzayin butun kavislerini ve bukeylerini tarayarak gecerHz. Suleyman'a verildigi belirtilen binegin hizi isik hizindan da yuksektir. Bu da akla bugunku verilerin Isiginda anlatacak olursak isinlanma suratinin hizini gosteriyor. Cunku, Belkis'in tahti, goz kapayip acincaya kadar Yemen'den Kudus'e tasinmistir... Ve ustelik bunu da "Reculun indehu mine'l kitabi ilmun" (kitabi bilgilereki, bu tecrubi bilgileri de anlatiyor sahip bir adam) diye vasiflandirilan bir insan basarmisti. Bu ifade, bize bilimsel calismalarla insanligin varabilecegi sinirlari cok net olarak gosteriyor... Cunku, bu isi yapmaya Cin taifesinden bir 'ifrit' de talip olmustu. Ancak onun tanidigi sure biraz daha uzundu. Yani 'ayaga kalkip oturacak kadar' bir sure... Hz. Suleyman bu sureyi uzun buldu ve bugunun ifadesiyle teknolojik bilgiye de sahip olan yardimcisindan talep etti ve taht bir anda hazir oldu... Belkis, gelip de tahtim orada bulunca ona soruldu; "Bu taht senin mi?" Belkis'in verdigi cevap, bugun 'sanal gercekcilik' diye nitelendirilen bilimin de ilk tanimi idi: "Sanki o !" Bugun sanal varliklara ingilizce'de 'sanki o' denilmesi oldukca ilginc degil mi? Demek ki, bizim kendimizi isik hizina hapsedip, onun uzerinde nesnel varligin tasinmasini yadsimamiz, sadece ve sadece bilgilerimizin henuz ilkellikten kurtulmamis olmasindan kaynaklaniyor...
Bizim isik hizina hapsedilmis olmamiz, baska yaratiklarin da bu hiza hapsolunduguna inanmamizi gerektirmez. Uzayda,elbette tabiatlari yasadiklari gezegenin tabiatina uygun dizayn edilmis varliklar vardir ve olmalidir... Nitekim, UFO'lann varligi nerde ise sabit olmustur. Amerika Birlesik Devletleri'nin, 1960 yilinda baslattigi Apollo serisi uzay ucuslarina "refakatci" ucan cisimlerin eslik ettigi, hem astronotlarin ses kayitlariyla, hem de cekilen resimlerle ispat edilmistir. Bilindigi gibi Ay'a ilk inen Apollo 14'ten cikip Ay'da yuruyen ve burada hatira resmi cektiren astronotlarin arka planinda iki UFO poz vermisti. Bu tarihi uzay yolculugunun iki UFO'nun refaketinde gerceklestigini NASA cok iyi bilmektedir. Hatta hatirlarsaniz, bu resmi basan Time dergisi tez elden toplatilmisti. Keza astronotlarin ses kayitlarinda bu cisimlerden acik acik soz edildigi ve Ay'da son derece ahenkli esrarengiz bir muzigin duyuldugu haberi de o siralarda basma yansimisti. Burada, ozellikle cinlerin 'temessul etme' (istedigi forma girip, gozukme) kabiliyetinden haberdar olanlar diyebilirler ki, UFO'lar, cinlerin bir oyunudur. Bu pek de akla uzak olmaz. Cinler atmosfer icinde boyle goruntuler verebilirler. Ancak Apoilo 14'e refakat eden ucan cisimler atmosfer disinda bunu gerceklestirmislerdi. Demek ki, bunlar cinler olamazlardi...
Kavramlara yolculuk....
Dabbe; bu kelimeye oncelik vermemizin iki nedeni var. Birincisi, bu kelime ile kastedilen varliklarin metabolizma olarak bize benzeyen varliklarin kastedilmis olmasidir... Elmalili Hamdi Yazir, "Hak Dini Kuran Dili" adli tefsirinde dabbe kelimesine su aciklamayi getirir; "Hafif, hissettirmeden yurume, debelenme demektir. Hayvanlar ve bocekler icin kullanilir, ickinin vucuda yayilmasL bir curugun etrafina bulasmasf gibf hareketi gozle tesbit edilemeyen canlilar icin kullanilir......."su halde, tren. otomobil, bisiklet gibi. sunu hemen hatirtatalim, bu tefsir yazildiginda bilinen mekanik yuruyuculer bunlardan ibaretti. Bunlara bugun robotlar dahil daha bircok eklemeler yapmak mumkundur.
Bununla beraber, "Allah her dabbeyi sudan yaratti. Onlarin bir kismi ayaksizdir karni uzerinde surunur, bir kismi iki ayaklidir, bir kismi dort ayak ustunde yurur...." (Nur suresi 24/25)" ayetinde zikredildigi gibi butun yuruyen canli turlerim' icine alir... ikincisi, dabte diye nitelen varliklarin yerde ve gokle bulundugunun belirtilmesidir... Dabbe kelimesinin Kur'ani Kerim'de flc gectigi yer Bakara Suresi'nin 164. Ayetidir. Bu ayette 'dabbe' kelimesiyle yeryuzundeki kuslar haric her turlu yuruyen canlilar kastedilmistir...
ikinci 'dabbe' kelimesi ise Hud Sure"i'nin 6. ayetinde gecer. Burada da yeryuzundeki dabbelerden soz edilir. Yeryuzunde rizki Allah'a ait olmayan hicbir canli yoktur, ki, onlarin karar kildiklari yeri de varacaklari yeri de bilir. (Bu bilgilerin) hepsi Kitabi Mubin'dedir." Burada Kitabi Mubin'den maksadin ne olduguna girmek konumuzun disinda kaliyor... Ayette "dabbe"nin "nekre" (belirsiz isim) olarak kullanilmasi cok ilginctir. Bu ifade tarziyla Cenabi Hak, ayette gecen dabbenin kesinlikle, "hayvan" tarifi icine girecek dabbeden olmadigina, onun bambaska bir varlik olduguna dikkat ceker. Asagida tefsirim yapacagimiz Nemi Suresi'nin 82. Ayeti, bu dabbeden maksadin ne oldugunu netlestirir... Dabbe tefsirlere gore, 'deprenip duran her tur canli' anlamina kullanilmis. Ayette gecen "fi'lArdi" (yeryuzunde) ifadesi, tahsis icin degildir. Yani bu kelimenin sadece dort ve daha cok ayaklilari degil, ayni zamanda iki ayakli insan gibi varliklari da kapsamina aldigini hatirlatmak icindir.
Bize benzeyen yaratiklar....
Diger bir ilginc husus da bu ayetten hemen sonra, uzayi ve uzayin alti gunde yaratildigim anlatan ayetin gelmesidir. Dabbe kelimesi ayni surenin 56. ayetinde de gecer. Burada da benzer ifadeler kullanilir. Ancak bu sefer dabbe'nin mekani belirtilmemistir ve butun yaratiklarin Allah tarafindan idare edildigi hatirlatilir... Su ana kadar, 'dabbe' kelimesiyle yer arasinda surekli bir irtibat vardi. Ama asagida verecegimiz ayette 'dabb' yere has kilinmamis, aksine yer ile birlikte gokteki dabbelerden soz edilmektedir. iste bizi yakindan ilgilendiren ayeti NahI Suresi'nin 49. ayeti net bir sekilde yer ve gok dabbelerinden bahseder. Dabbe kelimesiyle metabolizmalari bize benzeyen yaratiklarin kastedildigim bir kere daha hatirlatarak ilgili ayeti aktaralim: "Goklerde ve yerde mevcut butun 'dabbeler' ve meleklerdabbenin gok denince hemen akla gelen meleklerden ayri tutulduguna hasseten dikkat etmek gerekirhic buyuklenmeden Allah'a secde ederler" Yani onun emrine uyarlar...Burada ozellikle dikkat edilmesi gereken hususlar soyle siralanabilir... Birincisi; Dabbe kelimesiyle metabolizmasi bize benzeyen, daha dogrusu elemental canli yaratiklar zikredilmektedir... ikincisi, ilk iki ayette dabbe kelimesi 'dunya' ile sinirli tutuldugu halde bu ayette 'gokteki dabbeler'den yani uzayli diye niteleyebilecegimiz, suurlu, bilincli, inisiyatif sahibi yaratiklardan soz edilmektedir... Ucuncusu, 'dabbe' ile anlatilmak istenen canlilarin, soyut varliklar olan 'melek'lerden farkli oldugunun hasseten vurgulanmis olmasidir... Ve nihayet dorduncusu, her topluluk gibi gok ve yer dabbelerinin de ilahi emirlere uymaktan baska careleri olmadigi vurgulanir...
Casiye Suresi'nin 4. ayeti de ilginctir. Bu ayette ise dabbe kelimesi, insanlardan ayri tutulur ve soyle buyurulur: "Sizin yaradilisinizda ve cogaltip yaydigi dabbelerde ibret almasim bilenler icin deliller vardir." (Casiye, 4.)
Tefsirler, ayetin metninde 'yer' kelimesi gecmedigi halde, bu cogaltilip yayilan yaratiklari yer ile irtibatlandirmislar. Oysa metin, "Ve fi halkikum ve ma yebussu min dabbetin" seklindedir ki, "min" ile dabbeler icinde bir ture dikkati yogunlastirir. Bu turun "insan" kelimesiyle birlikte anilmasi da ona benzerligi ihtar eder. Aslinda ayette insan kelimesi de gecmemektedir. 'Halkikum' kelimesindeki 'kum' zamiri insana bakar. Bu 'kum' zamiri, dogrudan insana baktigi ve cokluk ifade ettigi halde, Dabbe kelimesinin "min" ile tahsis edilmesi ve "nekre" (belirsiz) olarak kullanilmasi, ister istemez zihni, yeterince bilimeyen bir ture yonlendiriyor. 'Yabussu' kelimesi ile de bu varligin seri bir sekilde cogalip yayilabildigine dikkat cekilir.
Ve geldik, 'dabbe' kelimesi konusunda bize en ilginc fikirleri verecek ayete... Nemi Suresi'nin 82. ayetinde insanlarla konusacak dabbeden soz edilir. Ve bu kiyamet oncesinde gorulecek bir turdur ki, insanliga akibetini soyleyecek... "Soz sabit olacagi zaman (yani kiyamet oncesinde), onlar icin yerden bir canli cikaririz. insanlara, Allah'in ayetlerini ve maksadini anlayamadiklarini soyler"
__________________
Kuran da dunya disi yasam (makale )
Bilim ve Teknoloji0 Mesaj
●25 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Teknoloji Forumları
- Bilim ve Teknoloji
- Kuran da dunya disi yasam (makale )