Cobandaki Feraset ve Marifet

Abdullah bin Mubarek (rah) bir gun Medine dışında seyahat ediyordu. Yolda koyun otlatan genc bir coban gordu. Gence acıdı. Bu zavallı genc, cocuklukta cobanlık yaparsa buyuyunce Allah Teala'nın ibadet ve marifetini nasıl oğrenir, diye duşundu ve kendi kendine, `Gideyim, ona Allah Teala'yı tanıması icin bazı şeyler soyleyeyim, bir kac mesele oğreteyim" deyip genc cobanın yanına geldi. Ona selam verip tanıştıktan sonra,

"Evladım, Allah Teala'yı bilir misin? diye sordu. Coban,

"Kul sahibini nasıl bilmez?" dedi. Abdullah bin Mubarek,

"Allah Teala'yı ne ile nasıl tanıdın, kim oğretti? diye sordu. Coban,

"Bu koyunlarımla tanıdım" dedi. Abdullah bin Mubarek,

"Bu koyunlarla O`nu ne şekilde tanıdın ki? diye sordu. Coban,

"Duşunsene, bu bir kac koyun sahipsiz ve cobansız olmaz, olan da bir işe yaramaz. Bunlara su ve ot verecek, kurttan ve diğer tehlikelerden koruyacak birisi lazımdır. Bundan anladım ki kainat, insanlar, cinler, hayvanlar, diğer canlılar ve şu uzerimde ucan kanatlı kuşlar bir koruyucuya muhtactır. Hem bunlar kendi kendine olmaz. Şu alemde ki binlerce ceşit varlıkları yaratan, koruyan, kollayan, hepsine gucu yeten biri vardır. Bu Allah Teala'dan başkası değildir. İşte bu koyunlarla Allah Teala'nın varlığını boylece bildim" dedi. Abdullah bin Mubarek,

"Allah Teala'yı nasıl bilirsin?" diye sordu. Coban,

"O`nu hicbir şeye benzetmeden bilirim" dedi.

"O`nun hicbir şeye benzemediğini nasıl bildin?" diye sordu. Coban,

"Yine bu koyunları duşunerek boyle olduğunu bildim" dedi. Abdullah bin Mubarek,

"Nasıl duşundun?" diye sordu. Coban,

"Şoyle duşundum: Ben bu koyunların cobanıyım, onları sevk ve idare ediyorum. Bakıyorum, ne onlar bana benziyor, ne de ben onlara. Bundan anladım ki, bir coban koyunlarına benzemezse, butun varlıkların sahibi olan Allah Teala da kullarına benzemez" dedi. Abdullah bin Mubarek,

"Guzel, doğru soyledin. İlimden bir şey oğrendin mi? diye sordu. Coban,

"Ben bu sahralarda, nasıl ilim tahsil edebilirim ki" dedi. Abdullah bin Mubarek,

"Peki, bu ferasetle başka ne oğrenmişsin?" diye sordu. Coban,

"Yuce Allah'ın yardımı ile uc ceşit ilim oğrendim. Bunlar gonul ilmi ve beden ilmidir" dedi. Abdullah bin Mubarek,

"Bunlar nelerdir?" diye sorunca, genc coban şoyle acıkladı.

"Gonul ilmi şudur: Allah bana kalp verdi. Orayı kendisine muhabbet ve marifet yeri yaptı. İstedi ki bu kalp ile O`nu bileyim, tanıyayım ve seveyim. Ayrıca O`nun sevdiklerini de seveyim, sevmediklerine kalbimde yer vermeyeyim, onlardan uzak kalayım.

Dil ilmi şudur: Allah bana dil verdi. Bu dilimle kendisini zikretmemi, adını anmamı ve nimetlerini anlatmamı istedi. Dilime kotu sozu yasakladı.

Beden ilmi şudur: Yuce Allah bana beden verdi. Onunla kendisine hizmet ve ibadet yapmamı istedi. Hayırda koşmayı, kotu işlerden uzaklaşmayı emretti."

Genc cobandan bunları dinleyen Abdullah bin Mubarek, işittiklerine hayret etti. Cok memnun oldu. Cobanı tebrik etti ve ona,

"Ey genc, senin bu soylediklerin oncekilerin ve sonrakilerin bilmesi gereken ilimdir. İlmin aslını ve herkese lazım olanı sen soyledin. Şimdi o temiz gonlunle bana bir nasihat et" dedi. Genc coban şunları soyledi.

"Efendi, yuzunuzden alim bir zat olduğunuz belli oluyor. Eğer ilmi Allah rızası icin oğrendi iseniz artık insanlardan bir şey istemeyin, onlardan bir menfaat beklemeyin. Eger din ilmini dunya kazanmak icin ogrenmişseniz ahirette bir faydasını goremezsiniz, cennete giremezsiniz. Ayrıca vebali de sana kalır" dedi.

Abdullah bin Mubarek (rah), genc cobana dua ederek ve yuce Allah'a şukrederek oradan ayrıldı


Ateşin Yakmadığı aşık, Dilaver Selvi, Semerkand Yayınları

__________________