Mucahitler sefere hazırlanıyor. Mevsim yaz, hava sıcak. Allah Rasulu s.a.v. gidilecek yeri soylemiş bu sefer. Zira yol uzundur, hava sıcaktır, duşman cetindir.
Mucahitler Tebuk seferine hazırlanıyor. Hazırlanıyor; heyecanlı, neşeli... “Seferde de hazarda da seninleyiz ey Allah’ın Rasulu” demişler bir kere, yol kısalıyor, sıcak yakmıyor, duşman dağılıyor şimdi onlerinde. Kaab bin Malik r.a. peygamber şairi, Uhud gazisi, Hendek mucahidi, Akabe’de soz verenlerden. Seninleyiz diyenlerden.
Cıkıyor her sabah evinden, hazırlık yapacak; giriyor her akşam evine, daha vaktim var, hazırlanır dururum.
Guclu, kudretli her zamankinden daha ziyade.
Varlıklı. Oyle ki şimdiye kadar aynı anda hic iki devesi olmamıştır.
Cıkıyor her sabah evinden ve donuyor her akşam evine hicbir hazırlık yapmadan.
Gunler geciyor boyle, ne de cabuk... Bitmiştir hazırlıklar ve nihayet bir sabah Allah Rasulu s.a.v. arkadaşları yla yola cıkar...
Kaab r.a. geride kalmıştır. Hareket edeyim de hic değilse orduya yolda yetişeyim diye karar verir. Fakat nasip olmaz.
Geride kalmıştır Kaab.
Medine sokaklarında musluman erkeklerden yalnızca hasta ve sakat olanlar vardır. Bir de Kaab bin Malik r.a... Utanır, sıkılır, uzulur.
Allah Rasulu s.a.v. Tebuk’e varana kadar hic anmaz onu. Nihayet Tebuk’te arkadaşlarıyla otururken sorar:
- Kaab ne yaptı?
“Ne yaptı Kaab?”
Ne yaptın Kaab?
Ne yaptın?
ALLAH, HAKKINDA HUKMEDİNCEYE KADAR
Gunler Medine’de boylece gecmişti. Nihayet Rasulullah s.a.v.’in Tebuk’ten Medine’ye doğru yola cıktığı haberi geldi.
Medine sokakları guluyor şimdi, hurma ağacları sıra sıra dizilmiş bekliyor. Bekliyor kadınlar, bekliyor cocuklar.Yuzleri guluyor.
Biri var huzunlu. Dunyası başına yıkılmış sanki. Hedefsiz dolaşıyor, duşunuyor manasız. “Ne derim şimdi ben Allah Rasulu’ne?” Aklına turlu turlu mazeretler soylemek geliyor...
Sonunda aklıselim hÂkim geliyor. Doğruyu soyleyecek.
Ve Allah Rasulu s.a.v. Medine’ye, şehrine teşrif buyurur. Hoş geldin... Hoş geldin...
Mescide girer iki rekÂt namaz kılar. Halkın hoş geldiniz temennilerini kabul icin oturur.
Tebuk seferine katılmayıp arkada kalanlar gelerek ozurlerini beyan etmeye başlarlar. Allah Rasulu s.a.v. bu kişilerin gorunurdeki hallerine gore ozur ve biatlerini kabul eder ve onlar icin istiğfar buyurur. İc yuzlerini ise Allah’a havale eder. Sinelerin icindekini başka bilen yoktur!
Kaab bin Malik r.a. geldi huzura. Selam verdi. Gel, dedi Allah Rasulu s.a.v.
Şimdi tam onundedir Kaab r.a. Allah Rasulu s.a.v.’in. Sordu:
- Seni nasıl bir engel geri bıraktı ey Kaab? Sen Akabe’de biat etmiş değil miydin?
Kaab uzgundur:
- Evet, Ey Allah’ın Rasulu, size yardım etmeye soz verenlerdenim.
Susar bir sure, susar, susar... Ve konuşur yeniden:
- Sizi benden razı edecek bir şey soylemeyi duşundum, fakat vazgectim. Hayır ey Allah Rasulu, vallahi seferden geri kalışıma dair arz edecek bir mazeretim yok. Vallahi hic bir zaman sizden geri kaldığım zamanki kadar kuvvetli ve rahat olmamıştım.
Bunun uzerine Allah Rasulu s.a.v. buyurdular:
- Hakikaten sen doğruyu soyledin. Haydi kalk! Allah hakkında hukmedinceye kadar bekle!
ŞEHRİM YABAN ŞİMDİ
Zor gunler başlamıştır.
Kaab’la birlikte iki kişi daha vardır seferden geri kalan ve doğruyu soyleyen.
Allah’ın bildiği ve bir gun mutlaka ortaya cıkacak olan gerceği Allah Rasulu s.a.v.’den gizlemeyi, gerceği yalanla ortmeyi ar bilen uc salih zat...
Zor gunler başlamıştır.
Zira Allah Rasulu s.a.v. bu uc arkadaşıyla muslumanların konuşmasını yasaklamıştır.
Halk cekinir artık onlardan, nerede gorseler yuzlerini ekşiterek kacarlar.
Selam verseler selamlarını alan bulunmaz.
Yabancıdır artık bu toprak onlara. Ustunde koştukları, ustunde buyudukleri toprak değildir.
Gok her sabah gordukleri gok değildir.
Bir yabancı şehre atılmışlardır sanki.
Diğer iki sahabi halktan cekilir ve evlerine kapanarak gunlerini ağlayarak gecirirler. Fakat Kaab r.a. daha genc ve gucludur.
Evinden cıkar, mescide gider, namaza durur arkadaşlarıyla. Cemaat yabancıdır lakin.
Sokaklarda, carşıda dolaşır.
Sokak yabancıdır, carşı yabancı. Kimi zamanlar Allah Rasulu s.a.v.’in mescidine varırdı da selam verirdi. Sonra Allah Rasulu s.a.v.’in mubarek dudaklarına bakardı. Dudakları oynadı, kımıldadı mı diye? Selamıma ufacık bir kıpırdayışla karşılık var mı diye?
Ama yoktu, yok.
Namazını ona yakın yerde kılardı. Namazına yonelince Allah Rasulu s.a.v. ona ufak bir nazar eder hemen başını cevirirdi. Gozetlerdi Kaab r.a. kendine dair ufacık bir kıpırdanış var mı diye...
Bir gun iyice daralmıştır. Amcaoğlu Ebu Katade’ye varır. Selam verir. Selamı havada kalır, alan bulunmaz. Sorar:
- Ey Eba Katade, Allah adına and vererek sana sorarım. Benim Allah’ı ve Rasulullah’ı sevdiğimi bilir misin?
Ebu Katade r.a. susar, cevap vermez. Kaab r.a. tekrar sorar. Yine cevap gelmez. Ve ucuncu kez sorar. Ebu Katade r.a. susar, susar. Sonra der ki:
- Allah ve Rasulu daha iyi bilir.
Kaab r.a.’ın gozlerinden yaşlar boşanır...
YALNIZ O KAPI...
Bugun tam kırk gun oldu. Yerde miydi Kaab, gokte mi?
Tovbe tovbe tovbe...
Gozlerinde yaş kalmış mıydı artık?
Pişmanım, keşke yapmasaydım.
Soz kalmış mıydı?
Guneş doğardı da doğmasına, gun kalmış mıydı?
Varacak kapı kalmış mıydı?
Tum kapılar kapandı.
Her gonul yuz cevirdi.
Gurbet oldu sıla.
Bir kapı, bir kapı...
Yol kalmış mıydı?
Senin yolun Rabbim ve senin kapın...
Sana asi oldum lakin şimdi sadece senin kapın acık...
Yıkıldı butun bende bana dair ne varsa.
Kolum kanadım kırık geldim.
Yapayalnız geldim, sıyrılarak geldim.
Başka kapı yokmuş, kapına geldim...
Gunler boylece gecmiş kırk gun dolmuştur.
Huzeyme ibn Sabit r.a. Kaab r.a.’a gelir. Haber getirmiştir:
- Allah Rasulu sana hanımından ayrılmanı emrediyor.
Kaab r.a. sorar:
- Onu boşayacak mıyım, yoksa ne yapacağım?
Huzeyme r.a.:
- Hayır, boşama. Yalnız ondan ayrı bulun, dedi.
Evine girdi Kaab r.a. ve eşine şoyle dedi:
- Haydi, ailenin yanına git, Allah bu iş hakkında hukmedinceye kadar onlarla kal.
Artık tamamen yalnızdı. Dunya bir zindan, evi zindan icinde bir başka zindandı.
Neden gitmedim der dururdu.
Korkak mıydı, Akabe’de soz veren Kaab?
Uhud harbinde on bir yara alan Kaab.
Harp, cihat şiirleri yazan, sozuyle meydan okuyan Kaab.
Peygamberin ateşli şairi...
Korkak değildi, lakin nefsi oyalayıp durmuştu. Her zamankinden daha guclu, daha varlıklıydı ya. Ne de olsa cabucak hazırlanırdı. Hazırlanamadı.
On gun daha gecti. On yıla bedel. Elli gun, elli yıla bedel...
“Ey Kaab mujde!”
Sabah namazını kıldı, evlerinden birinin damı uzerinde oturuyordu. Hayatı artık iyice gucleşmişti. Dunya tum genişliği ile ona dar gelmişti.
Oyle bir haldeydi işte. Guneş doğuyordu lakin gun ona karanlıktı.
Birisinin sesini işitti. Dikkat kesildi: “Kaab!” diyordu. Koşarak gelen biri.
“EY KAAB MUJDE!”
Heyecanlandı, ağzı dili tutuldu, elleri titriyordu. Toparlandı sonra. Hemen vardı, secdeye kapandı.
Şukurler olsun Rabbim, şukurler olsun!
Darlık gitmiş, genişlik gelmiştir. Sıkıntı gitmiş, ferahlık gelmiştir.
Allah Rasulu s.a.v. sabah namazını kıldığında, Allah’ın uc arkadaşıyla tovbesini kabul ettiğini cemaate ilan etmiştir. Ve Zubeyr bin Avvam r.a. hemen koşarak mujdeci gelmiştir.
Kaab r.a. uzerindeki iki kat elbiseyi cıkararak Zubeyir r.a.’a mujdelik olarak giydirdi. Başka elbisesi de yoktu. Gitti, Ebu Katade’den iğreti bir şeyler alarak Allah Rasulu s.a.v.’e koştu. Ashab takım takım onu karşıladılar.
“Allah’ın tovbeni kabul buyurması sana kutlu olsun ey Kaab!”
Nihayet mescide girdi. Allah Rasulu s.a.v. ashabıyla oturuyordu. Talha bin Ubeydullah r.a. ayağa kalkarak musafaha etti, elini sıktı ve tebrik etti.
Talha bin Ubeydullah r.a. muhacirdir ve Medine de Kaab r.a.’ın misafiri olmuştur. Yani kardeşti onlar. Şimdi ayağa kalkıyor ve kardeşini tebrik ediyordu: “Kutlu olsun sana kardeşim!”
Peygamberin ateşli şairini Talha r.a.’ın bu yaptığı cok duygulandırır. Bu en mutlu gununde mujdeye ağlayacaktır. Ve bu tebriki omru boyunca unutmaz.
Nihayet Allah Rasulu s.a.v.’e varır. Yuzu guluyor Allah Rasulu s.a.v.’in, mujdeyi kendisi veriyor bir kere de:
- Bugunun hayır ve saadeti ile mujde sana ey Kaab! Ki annenin seni doğurduğu gunden beri yaşadığın gunlerin en hayırlısıdır.
Kaab r.a. sorar:
- Ey Allah’ın Rasulu! Bu mujde sizin tarafınızdan mı yoksa Allah tarafından mı?
Rasulullah s.a.v. buyurdu:
- Hayır, benim tarafımdan değil. Allah katındandır.
Oturdu Allah Rasulu s.a.v.’in yanına. Gulen gul yuzunu seyre daldı. O haz ve surur ile:
- Ya Rasulallah, ben Allah ve Rasulu’nun rızası icin malımın hepsini sadaka olarak dağıtmak istiyorum, dedi. Allah Rasulu s.a.v. buyurdular:
- Hayır, bir kısmını kendine alıkoy. Bu senin icin daha hayırlıdır.
Bir sure sonra Kaab r.a. şoyle dedi:
- Ya Rasulallah! Allah beni bu badireden ancak doğruluğumla kurtardı. Artık ben yaşadığım muddetce doğrudan başka bir soz soylemeyeceğim.
Muhakkak ki genişleten yuce Allah’tır ve o ne guzel vekil, ne guzel dosttur. Tum kapılar kapandığında kapısı acık olandır.
“Hani şu tovbeleri Allah’ın hukmune kadar geri bırakılan uc kişi o derece bunalmışlardı ki, yeryuzu tum genişliğiyle onların başına dar gelmişti. Canları da kendilerini sıkmıştı ve Allah’tan yine Allah’a sığınmaktan başka care olmadığını anlamışlardı. Ve bu hakikati anladıktan sonra Allah onlara tovbe nasip etti. Muhakkak ki Allah, evet yalnız Allah tovbeleri cokca kabul eder. Cok merhametlidir.
Ey iman eden kullar? Allah’ın azabı ndan sakının.
Mucahitler sefere hazırlanıyor. Mevsim yaz, hava sıcak. Allah Rasulu s.a.v. gidilecek yeri soylemiş bu sefer. Zira yol uzundur, hava sıcaktır, duşman cetindir.
Mucahitler Tebuk seferine hazırlanıyor. Hazırlanıyor; heyecanlı, neşeli... “Seferde de hazarda da seninleyiz ey Allah’ın Rasulu” demişler bir kere, yol kısalıyor, sıcak yakmıyor, duşman dağılıyor şimdi onlerinde. Kaab bin Malik r.a. peygamber şairi, Uhud gazisi, Hendek mucahidi, Akabe’de soz verenlerden. Seninleyiz diyenlerden.
Cıkıyor her sabah evinden, hazırlık yapacak; giriyor her akşam evine, daha vaktim var, hazırlanır dururum.
Guclu, kudretli her zamankinden daha ziyade.
Varlıklı. Oyle ki şimdiye kadar aynı anda hic iki devesi olmamıştır.
Cıkıyor her sabah evinden ve donuyor her akşam evine hicbir hazırlık yapmadan.
Gunler geciyor boyle, ne de cabuk... Bitmiştir hazırlıklar ve nihayet bir sabah Allah Rasulu s.a.v. arkadaşları yla yola cıkar...
Kaab r.a. geride kalmıştır. Hareket edeyim de hic değilse orduya yolda yetişeyim diye karar verir. Fakat nasip olmaz.
Geride kalmıştır Kaab.
Medine sokaklarında musluman erkeklerden yalnızca hasta ve sakat olanlar vardır. Bir de Kaab bin Malik r.a... Utanır, sıkılır, uzulur.
Allah Rasulu s.a.v. Tebuk’e varana kadar hic anmaz onu. Nihayet Tebuk’te arkadaşlarıyla otururken sorar:
- Kaab ne yaptı?
“Ne yaptı Kaab?”
Ne yaptın Kaab?
Ne yaptın?
ALLAH, HAKKINDA HUKMEDİNCEYE KADAR
Gunler Medine’de boylece gecmişti. Nihayet Rasulullah s.a.v.’in Tebuk’ten Medine’ye doğru yola cıktığı haberi geldi.
Medine sokakları guluyor şimdi, hurma ağacları sıra sıra dizilmiş bekliyor. Bekliyor kadınlar, bekliyor cocuklar.Yuzleri guluyor.
Biri var huzunlu. Dunyası başına yıkılmış sanki. Hedefsiz dolaşıyor, duşunuyor manasız. “Ne derim şimdi ben Allah Rasulu’ne?” Aklına turlu turlu mazeretler soylemek geliyor...
Sonunda aklıselim hÂkim geliyor. Doğruyu soyleyecek.
Ve Allah Rasulu s.a.v. Medine’ye, şehrine teşrif buyurur. Hoş geldin... Hoş geldin...
Mescide girer iki rekÂt namaz kılar. Halkın hoş geldiniz temennilerini kabul icin oturur.
Tebuk seferine katılmayıp arkada kalanlar gelerek ozurlerini beyan etmeye başlarlar. Allah Rasulu s.a.v. bu kişilerin gorunurdeki hallerine gore ozur ve biatlerini kabul eder ve onlar icin istiğfar buyurur. İc yuzlerini ise Allah’a havale eder. Sinelerin icindekini başka bilen yoktur!
Kaab bin Malik r.a. geldi huzura. Selam verdi. Gel, dedi Allah Rasulu s.a.v.
Şimdi tam onundedir Kaab r.a. Allah Rasulu s.a.v.’in. Sordu:
- Seni nasıl bir engel geri bıraktı ey Kaab? Sen Akabe’de biat etmiş değil miydin?
Kaab uzgundur:
- Evet, Ey Allah’ın Rasulu, size yardım etmeye soz verenlerdenim.
Susar bir sure, susar, susar... Ve konuşur yeniden:
- Sizi benden razı edecek bir şey soylemeyi duşundum, fakat vazgectim. Hayır ey Allah Rasulu, vallahi seferden geri kalışıma dair arz edecek bir mazeretim yok. Vallahi hic bir zaman sizden geri kaldığım zamanki kadar kuvvetli ve rahat olmamıştım.
Bunun uzerine Allah Rasulu s.a.v. buyurdular:
- Hakikaten sen doğruyu soyledin. Haydi kalk! Allah hakkında hukmedinceye kadar bekle!
ŞEHRİM YABAN ŞİMDİ
Zor gunler başlamıştır.
Kaab’la birlikte iki kişi daha vardır seferden geri kalan ve doğruyu soyleyen.
Allah’ın bildiği ve bir gun mutlaka ortaya cıkacak olan gerceği Allah Rasulu s.a.v.’den gizlemeyi, gerceği yalanla ortmeyi ar bilen uc salih zat...
Zor gunler başlamıştır.
Zira Allah Rasulu s.a.v. bu uc arkadaşıyla muslumanların konuşmasını yasaklamıştır.
Halk cekinir artık onlardan, nerede gorseler yuzlerini ekşiterek kacarlar.
Selam verseler selamlarını alan bulunmaz.
Yabancıdır artık bu toprak onlara. Ustunde koştukları, ustunde buyudukleri toprak değildir.
Gok her sabah gordukleri gok değildir.
Bir yabancı şehre atılmışlardır sanki.
Diğer iki sahabi halktan cekilir ve evlerine kapanarak gunlerini ağlayarak gecirirler. Fakat Kaab r.a. daha genc ve gucludur.
Evinden cıkar, mescide gider, namaza durur arkadaşlarıyla. Cemaat yabancıdır lakin.
Sokaklarda, carşıda dolaşır.
Sokak yabancıdır, carşı yabancı. Kimi zamanlar Allah Rasulu s.a.v.’in mescidine varırdı da selam verirdi. Sonra Allah Rasulu s.a.v.’in mubarek dudaklarına bakardı. Dudakları oynadı, kımıldadı mı diye? Selamıma ufacık bir kıpırdayışla karşılık var mı diye?
Ama yoktu, yok.
Namazını ona yakın yerde kılardı. Namazına yonelince Allah Rasulu s.a.v. ona ufak bir nazar eder hemen başını cevirirdi. Gozetlerdi Kaab r.a. kendine dair ufacık bir kıpırdanış var mı diye...
Bir gun iyice daralmıştır. Amcaoğlu Ebu Katade’ye varır. Selam verir. Selamı havada kalır, alan bulunmaz. Sorar:
- Ey Eba Katade, Allah adına and vererek sana sorarım. Benim Allah’ı ve Rasulullah’ı sevdiğimi bilir misin?
Ebu Katade r.a. susar, cevap vermez. Kaab r.a. tekrar sorar. Yine cevap gelmez. Ve ucuncu kez sorar. Ebu Katade r.a. susar, susar. Sonra der ki:
- Allah ve Rasulu daha iyi bilir.
Kaab r.a.’ın gozlerinden yaşlar boşanır...
YALNIZ O KAPI...
Bugun tam kırk gun oldu. Yerde miydi Kaab, gokte mi?
Tovbe tovbe tovbe...
Gozlerinde yaş kalmış mıydı artık?
Pişmanım, keşke yapmasaydım.
Soz kalmış mıydı?
Guneş doğardı da doğmasına, gun kalmış mıydı?
Varacak kapı kalmış mıydı?
Tum kapılar kapandı.
Her gonul yuz cevirdi.
Gurbet oldu sıla.
Bir kapı, bir kapı...
Yol kalmış mıydı?
Senin yolun Rabbim ve senin kapın...
Sana asi oldum lakin şimdi sadece senin kapın acık...
Yıkıldı butun bende bana dair ne varsa.
Kolum kanadım kırık geldim.
Yapayalnız geldim, sıyrılarak geldim.
Başka kapı yokmuş, kapına geldim...
Gunler boylece gecmiş kırk gun dolmuştur.
Huzeyme ibn Sabit r.a. Kaab r.a.’a gelir. Haber getirmiştir:
- Allah Rasulu sana hanımından ayrılmanı emrediyor.
Kaab r.a. sorar:
- Onu boşayacak mıyım, yoksa ne yapacağım?
Huzeyme r.a.:
- Hayır, boşama. Yalnız ondan ayrı bulun, dedi.
Evine girdi Kaab r.a. ve eşine şoyle dedi:
- Haydi, ailenin yanına git, Allah bu iş hakkında hukmedinceye kadar onlarla kal.
Artık tamamen yalnızdı. Dunya bir zindan, evi zindan icinde bir başka zindandı.
Neden gitmedim der dururdu.
Korkak mıydı, Akabe’de soz veren Kaab?
Uhud harbinde on bir yara alan Kaab.
Harp, cihat şiirleri yazan, sozuyle meydan okuyan Kaab.
Peygamberin ateşli şairi...
Korkak değildi, lakin nefsi oyalayıp durmuştu. Her zamankinden daha guclu, daha varlıklıydı ya. Ne de olsa cabucak hazırlanırdı. Hazırlanamadı.
On gun daha gecti. On yıla bedel. Elli gun, elli yıla bedel...
“Ey Kaab mujde!”
Sabah namazını kıldı, evlerinden birinin damı uzerinde oturuyordu. Hayatı artık iyice gucleşmişti. Dunya tum genişliği ile ona dar gelmişti.
Oyle bir haldeydi işte. Guneş doğuyordu lakin gun ona karanlıktı.
Birisinin sesini işitti. Dikkat kesildi: “Kaab!” diyordu. Koşarak gelen biri.
“EY KAAB MUJDE!”
Heyecanlandı, ağzı dili tutuldu, elleri titriyordu. Toparlandı sonra. Hemen vardı, secdeye kapandı.
Şukurler olsun Rabbim, şukurler olsun!
Darlık gitmiş, genişlik gelmiştir. Sıkıntı gitmiş, ferahlık gelmiştir.
Allah Rasulu s.a.v. sabah namazını kıldığında, Allah’ın uc arkadaşıyla tovbesini kabul ettiğini cemaate ilan etmiştir. Ve Zubeyr bin Avvam r.a. hemen koşarak mujdeci gelmiştir.
Kaab r.a. uzerindeki iki kat elbiseyi cıkararak Zubeyir r.a.’a mujdelik olarak giydirdi. Başka elbisesi de yoktu. Gitti, Ebu Katade’den iğreti bir şeyler alarak Allah Rasulu s.a.v.’e koştu. Ashab takım takım onu karşıladılar.
“Allah’ın tovbeni kabul buyurması sana kutlu olsun ey Kaab!”
Nihayet mescide girdi. Allah Rasulu s.a.v. ashabıyla oturuyordu. Talha bin Ubeydullah r.a. ayağa kalkarak musafaha etti, elini sıktı ve tebrik etti.
Talha bin Ubeydullah r.a. muhacirdir ve Medine de Kaab r.a.’ın misafiri olmuştur. Yani kardeşti onlar. Şimdi ayağa kalkıyor ve kardeşini tebrik ediyordu: “Kutlu olsun sana kardeşim!”
Peygamberin ateşli şairini Talha r.a.’ın bu yaptığı cok duygulandırır. Bu en mutlu gununde mujdeye ağlayacaktır. Ve bu tebriki omru boyunca unutmaz.
Nihayet Allah Rasulu s.a.v.’e varır. Yuzu guluyor Allah Rasulu s.a.v.’in, mujdeyi kendisi veriyor bir kere de:
- Bugunun hayır ve saadeti ile mujde sana ey Kaab! Ki annenin seni doğurduğu gunden beri yaşadığın gunlerin en hayırlısıdır.
Kaab r.a. sorar:
- Ey Allah’ın Rasulu! Bu mujde sizin tarafınızdan mı yoksa Allah tarafından mı?
Rasulullah s.a.v. buyurdu:
- Hayır, benim tarafımdan değil. Allah katındandır.
Oturdu Allah Rasulu s.a.v.’in yanına. Gulen gul yuzunu seyre daldı. O haz ve surur ile:
- Ya Rasulallah, ben Allah ve Rasulu’nun rızası icin malımın hepsini sadaka olarak dağıtmak istiyorum, dedi. Allah Rasulu s.a.v. buyurdular:
- Hayır, bir kısmını kendine alıkoy. Bu senin icin daha hayırlıdır.
Bir sure sonra Kaab r.a. şoyle dedi:
- Ya Rasulallah! Allah beni bu badireden ancak doğruluğumla kurtardı. Artık ben yaşadığım muddetce doğrudan başka bir soz soylemeyeceğim.
Muhakkak ki genişleten yuce Allah’tır ve o ne guzel vekil, ne guzel dosttur. Tum kapılar kapandığında kapısı acık olandır.
“Hani şu tovbeleri Allah’ın hukmune kadar geri bırakılan uc kişi o derece bunalmışlardı ki, yeryuzu tum genişliğiyle onların başına dar gelmişti. Canları da kendilerini sıkmıştı ve Allah’tan yine Allah’a sığınmaktan başka care olmadığını anlamışlardı. Ve bu hakikati anladıktan sonra Allah onlara tovbe nasip etti. Muhakkak ki Allah, evet yalnız Allah tovbeleri cokca kabul eder. Cok merhametlidir.
Ey iman eden kullar? Allah’ın azabı ndan sakının.
Ve doğru soyleyenlerle beraber olun.” (Tevbe, 118–119)
__________________
O Kapıdan Yine O Kapıya
Dini Bilgiler0 Mesaj
●27 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Bilgiler
- O Kapıdan Yine O Kapıya