gorduğumde bir sandığın uzerindeydi. Olduğu sandığın uzerinde… Her sabah
aynı sandığın uzerine oturup akşama kadar dileniyordu. Akşam olunca
dukkanını kapatan bir esnaf gibi sandığının uzerinden kalkıp evine gidiyordu
ihtiyar dilenci. Eski bir sandıktı. Belediye bir gun goruntu kirliliği
yapıyor gerekcesiyle almak istedi sandığı dilencinin elinden. Esnaf izin
vermedi. Ben de vermedim. Toplandık ve zabıtayla konuştuk. “Dilencinin
sandığı o.” Her sabah o sandığın uzerine oturup dileniyordu ihtiyar adam.
Az once defnettik dilenciyi. Hic kimse yoktu cenazesinde. Uc beş esnaf
arkadaşla defnettik ihtiyarı. Geri geldiğimizde zabıta sandığın başındaydı.
Gotureceklerdi. Artık oldu dediler. Sandığı kaldırmaya calıştılar ama hayır
olmadı. Kımıldamadı sandık yerinden. Kocaman bir asma kilit vardı sandığın
uzerinde. Zorla kırdık kilidi. Sandık acıldı. Gozlerimize inanamadık. Sandık
ağzına kadar mucevher doluydu. Suleyman gelse hazinesinden utanırdı derdin
sandığın icini gorsen. Pırlantalar elmaslar... Ve bir mektup vardı beyaz
buruşuk zarfın icinde. Actık mektubu. Şunlar yazıyordu:
“Oldum değil mi? Gomdunuz beni değil mi? Donerken iyi insandı rahmetli de
dediniz? Şimdi ben gidiyorum sandık sizin olsun?
Yıllarca ben dilendim siz seyrettiniz. Bu sandığı hiiic ciddiye almadınız.
Onyargılıydınız siz. 'Dilencinin sandığıydı bu. İcinde ne olabilirdi ki?
Basit şeyler...
Şimdi duşun yollara ve anlatın. Onyargınızdan kurtulmadan anlatın. Aptal
dilenci yıllarca hazine dolu sandığın ustunde oturmuş da haberi yokmuş
deyin. Bir hayatı bu hikayeye heba etmiş ihtiyar dilenciyi anlatın.
Anlamadan anlatın. Kendinizi anlattığınızı anlamadan anlatın. Anlarlar.
Elbet anlarlar
Bu konudan ark ne cıkarmamız gerekir



__________________