17 SAAT DAYAK, ELEKTRİK, TECAVUZ Bize bunu yapanlar Rahşan affıyla cıktı..


1997 yılında, 18 yaşındaydım ve Ankara’da Şapka Bar’da şarkı soyluyordum. Olayın olduğu apartmana taşınalı henuz 15 gun olmuştu. Bir tarafında Cumhurbaşkanlığı Koşku, bir tarafında Başbakanlık, diğer tarafında Dışişleri Bakanlığı Konutu ve Mesut Yılmaz’ın evi vardı.

Yani dağ başında değildik. İlk dort daire boş, diğerleri doluydu. O gun universiteli iki erkek arkadaşım, akşam yemeğe gelecekti. Aynı gun Mersin’den komşum, 18 yaşındaki A.T.G. bir kız arkadaşıyla Ankara’ya gelmiş ve beni arayıp "Goruşelim" demişti. Onları da yemeğe davet ettim. Beraber yemek yedik, eğlenmeye cıktık. Gece 2’de eve donduk, hemen uyuduk. Sabah 5 civarında gurultuyle uyandık. Eli silahlı, yolda yururken korkup karşı kaldırıma gececeğiniz korkunclukta 7 adamla burun buruna geldik. Yuzlerinden pislik akıyordu. Sonradan oğrendiğimize gore, apartmanın ust katını tutmuşlar. Kuruyemiş dağıtımı yaptıklarını soyleyen, aslında barlardan harac toplayan bir cetenin adamlarıymış. Ellerindeki silahları ve bıcakları gosterip,"Napıyorsunuz lan, bizden habersiz karı mı s... burada" diye bağırıyorlardı. Aslında amacları para alıp gitmekti. Kızları gorunce kalmaya karar verdiler. Hepimizi odanın duvarına dizdiler, ellerine gecirdikleriyle dovmeye başladılar. Sopayla yorulduklarında tekme atıyorlardı. Dovmekten sıkılmışlardı. "Elektrik verelim lan bunlara" demeye başladılar. Dayaklardan cığlık atacak halimiz kalmamıştı, elektriği yiyince avaz avaz bağırdık. Bu da yetmedi. İclerinden biri elindeki bıcakla penisimi kesmek uzereyken, en gencleri ve kotunun iyisi Murat Gokgoz mudahale etti. Beni kurtardı. Yine de vucudumun her yeri bıcakla kesildi, hálá izlerini taşıyorum.

Bir yandan iciyor ve uyuşturucu alıyorlardı. İlk uc saat cığlığımız hic dinmedi. "İmdat bizi olduruyorlar" cığlığı attıkca, kahkaha atıp "Biz Allahız, kimse dokunamaz" diyorlardı. O kadar bağırmıştık ki, nasılsa birileri duyup polisi aramıştır, diye umutlanıyorduk. Fakat ne gelen vardı ne de giden. 17 saat boyunca kimse yardımımıza gelmeyince "Adamlar haklı, gercekten bunlara kimse dokunamıyor herhalde" diye duşunmeye başladık. Bugun bile aklım ermiyor: O cığlıkları bir Allah’ın kulu duymadı mı? Kırık kapıdan hic mi ses cıkmadı dışarı? Duyup, polisi aramayanları affedemiyorum.

Birkac saat sonra erkek arkadaşlarımızdan Ş.Ş, kacmayı başardı. Peşinden silahla gidip, herkesin ortasında onu geri getirdiler. Hatta o sırada bir nakliyat kamyonunun şoforu, eli silahlı adamı gorduğunde "Naber abi yine mi kurban kesiyorsunuz" diye gulmuş.

Hepimizi olduresiye dovdukten sonra, 18 yaşındaki A.T.G.’yi diğer odaya goturup tecavuz ettiler. "Bakireyim, yalvarırırm beni bırakın" diye ağladı ama dinlemediler. Sonra da kocasından yeni boşanmış ve dort yaşında bir kızı olan 23 yaşındaki N.K.’ya tecavuz ettiler. O da, "Dort yaşında kızım var, ne olur beni ona bağışlayın" diye yalvardı, dinlemediler. Kızların ikisine de 17 saat boyunca defalarca tecavuz ettiler. Yalvarmaları hálá kulaklarımda.

İckileri bitince beni karşıdaki Tekel bayiine icki almaya yolladılar. "Polise haber verirsen kızlardan birinin kafasını ucururuz" dediler.

GORENLER POLİSİ ARAMADI

Dukkándakilerin her yerimin kan revan icinde olduğunu gorunce polisi arayacağını duşundum. Adam beni suzdu. "Yalvarırım polise haber ver, ne kadar para istersen veririm, senin de cocuğun vardır" dedim. Cevap "Başımı belaya sokamam" oldu. Sonradan oğrendiğime gore, olay ortaya cıktıktan sonra, polisler o adamın kırılmadık yerini bırakmamış.

Ağlayarak eve dondum. Zorbalar, "Arabaya atıp bir yere goturup orada mı oldursek, yoksa oldurup cesetleri bir yere mi taşısak" tartışması yapıyorlardı. Akşam saat 21.00’e yaklaşırken İbrahim Ural, en sessizimiz Ş.Ş’nin kafasına silah dayayıp "Yuru" dedi. Oldureceklerini sandım "Nereye" diye sordum. Ş.Ş’yi bırakıp, "Sen gel o zaman" dedi. Apartmanın bodrumuna goturdu. "Buraya kadarmış, oldurecek" diye duşunurken bana tecavuz etti. Tekrar yukarı cıktığımızda, herkese "S... herifi" deyip beni koltuğa fırlattı.

KACIP POLİSE GİTTİM

Sonra yanıma oturdu, tişortumun icinden goğuslerime doğru elini soktu. O sırada, "Bana bir duble rakı verin" diyerek herkesi şoke ettim. Bir dikişte ictim, ikincisini istedim. "Oh, oh keyiflendi bak, madem şarkıcısın bize şarkı soyle" dediler. İstedikleri turkunun iki dizesini mırıldanıp, İngilizce şarkıya gecmiş gibi yaptım. Arkadaşlarıma "I will run away, don’t afraid" (Kacacağım, korkmayın) dedim. Kaş, goz işaretiyle "yapma" dediler. Ucuncu dubleyi istedim. Dort ve beşinci dubleleri kendim aldım. 10 dakikada beş duble icmiştim. Tecavuz edip, 17 saat dovup rahatlamış olmalılar ki, bizimle "Memleket nere" muhabbetine gecmişlerdi. Altıncı duble icin ayağa kalktığımda saat 23.00 civarıydı. Muhabbet koyulaşmıştı. Kırık kapıya iyice yanaştım, dışarı cıktım, bardağı bırakıp merdivenlerden aşağı koşmaya başladım. Caddeye cıktığımda ilk gorduğum arabaya kendimi atıp, "Gaza bas abi, polise" dedim. Karakol 3 dakikalık mesafedeydi. Nobet değişim saatiymiş, olması gerekenden daha fazla polis vardı. Beni kan revan icinde gorunce donakaldılar. "Ne oldu sana" dediklerinde "Sabah 5’ten beri işkence goruyoruz, arkadaşlarım hálá onların elinde, silahlılar" deyince beni de arabaya atıp, cok kalabalık bir grup polisle eve gittik. Evin etrafını sardılar ve diğerlerini de kurtardılar.

Mahkeme devam ederken, bir araba onumde durdu. Daha once hic tanımadığım unlu bir mafya babasının adamları beni arabaya bindirdi. Korkmuyordum cunku başıma gelebilecek en kotu şeyler gelmişti. Daha kotusu ne olabilirdi ki? Mafya babası babacan tavırla bir kadeh viski ikram etti. Elime bir telefon tutuşturdu. "Oldur dersen, hattın ucunda bekleyenler, size bunları yapan adamların hepsini iceride oldurecek" dedi. Bir saat duşundum. Bize biraz daha iyi davranan Murat Gokgoz haric hepsinin oldurulmesinden yanaydım. İkinci saatte, bana tecavuz eden İbrahim Ural, en acımasızları Murat Yıldırım ve Murat Kandemir’in oldurulmesini duşundum.

Bir turlu karar veremiyor, ağlıyordum. Onlar karar vermem icin sıkıştırıyordu. Birden bu kararı benim veremeyeceğimi, o kadar cani olamayacağımı duşundum. Bize bunu yapanlar insan değildi ama biz insandık. Daha sonra olayı Ş.Ş’ye anlattım. İyi ki yapmadın, dedi. Sonradan oğrendiğimize gore Murat Gokgoz haric hepsi iceride tecavuze uğramış.

CİNSELLİĞİMİZİ SORGULADILAR

Olay ortaya cıktıktan sonra, Ankara’da barlarda şarkı soylediğim icin gece fotoğraf ceken butun fotoğrafcılardan benim sahnede **** gibi giyinip suslenmiş fotoğraflarımı aradılar. Bulamadılar tabii. Olaydan sonra en ağırıma giden, en entelektuellerinin bile, "Cocuk zaten eşcinselmiş" demesi oldu. Herkes manidar şekilde "Niye siz" sorgulamasına başladı. Bizden oncekilere neden olmuşsa, bize de o yuzden olmuştu. Sanıklardan biri, 11 yaşındaki erkek cocuğa tecavuzden sabıkalıydı. Cocuk neden tecavuze uğramıştı? Olayı manidar şekilde sorgulayan herkesin başına Allah aynısını versin. "Tecavuze uğrayan sen miydin" dediklerinde bir hafta bunalımdan cıkamazdım. Şimdi rahatım. Ne yuzumu gizliyorum, ne adımı. Utanması gereken ben değil, onlar ve onları hapisten cıkaran politikacılar.

MAĞDURLAR NE HALDE?

Tunc Erden Yakar

28 yaşında. Olaydan sonra İngiltere’ye gitti ve universite okudu. Turkiye’de can guvenliği olmadığı gerekcesiyle Hollanda vatandaşlığına kabul edildi. Şimdi İstanbul’da reklam şirketi sahibi.

A.T.G

28 yaşında, kucuk bir kasabaya yerleşti. Yalnız kalamıyor. Her yıl birkac kez intihara teşebbus ettiği icin yanında surekli birileri var.

O.Y

29 yaşında. Olaydan kısa sure sonra buyuduğu ulkeye, Almanya’ya geri dondu.

Ş.Ş

29 yaşında. Tunc Erden Yakar’ın yardımıyla Hollanda’ya yerleşti.

N.K

33 yaşında. Kızıyla birlikte, gecmişini kimsenin bilmediği kucuk bir kasabada, incik boncuk satarak hayatını kazanıyor. Kızının varlığı sayesinde hayatta kalma gucu buluyor.

link burası:http://www.hurriyet.com.tr/pazar/5850513.asp?gid=59
__________________