
İKİ YIL ONCE,
ARKADAŞIM MERT İLE BAŞIMIZDAN GECEN OLAY (HİPNOZ)
Olayları yaşayan Kişiler, ozellikleri ve takma isimleri:
Mert: Olayları yaşayan kişi.
Merve: Mert' in olayların yaşandığı sıradaki kız arkadaşı. Şu anda evliler.
Kerem: Olayları anlatan kişi (Ben)-Mert' in arkadaşı.
Abdulvahip Bey: Mert ile ortaokuldaki din hocamız.
Mehmet Bey: Matematik oğretmenimiz.
-insan corbası safhası- Mert' in Şu anki Durumu:
"Olum gelip kapıyı calmaz, yaşayanlar olulere dert olmaz, bir olu gunduzu veya geceyi duşunmez, ayırt da edemez: Onlar kokuları alamaz, tatları algılayamazlar. Lakin hala yaşamaya devam etmektedirler; yoksa olu de olamazdılar; cunku olum bir yokoluş değildir aslında, o bir ortudur ve kaldırılıp ardından hakikat veya hakikatin bir parcası daha ama onemli bir parcası daha gorulur."
Din hocamız Abdulvahip Bey sozunu bitirip, tahtaya doğru yurudu ve eline bir tebeşir alıp buyukce bir daire cizdi. Daireyi cizerken tebeşirin cıkardığı o kulak tırmalayıcı sese o an sınıftaki hicbir oğrenci tepki gostermedi. Herkes pur dikkat daireye bakıyordu. Benim dışımda tum sınıf hipnotize olmuştu, bundan oldukca emindim. Hocamız tahtadaki cemberi tekrarlamaya devam ettikce etti, aynı daireyi tekrar ve tekrar uzerinden dikkatlice gecerek ciziyor ve o sırada dikkatli ve etkileyici gozlerle sınıftaki her oğrencinin durumunu tek tek inceliyor, adeta onları kontrol ederken buna ilaveten de kontrolu altına almaya calışıyordu. Dikkat cekmemek o andaki niyetimdi ve bunu başarmıştım. sınıfta din hocası Abdulvahip Bey ve benim dışımda herkes hipnoz altındaydı artık, bundan emindim. Adam tahtadaki daireyi belki de otuz kez tekrarladıktan sonra durdu ve elini dairenin en başında tuttu, tebeşir hala kara tahta ile temas halindeydi. Bu sefer bakışlarındaki yumuşamayı fark etmemek imkansızdı. Durumdam oldukca memnum gozukuyordu. Ee, sonucta tum sınıfı hipnotize etmişti. Benim dışımda tabi..
Soyleyin bakalım cocuklar dedi, tahtada kac adet cember goruyorsunuz? Şimdi biraz derin bir şoka girmeye başlamıştım. Kac tane olacak kormuydu bunlar, elbette deminden beri tekrarlayıp durduğu bir adet cember vardı, ustelik cizgileri de epey bir kalınlaşmıştı. Ne varki diğer arkadaşlarım sınıfta benimle aynı kanıda değildiler. Hipnotize olmuş, yarı baygın halde, goz kapakları yarılanmış ve yuzlerinin rengi iyice solmuş adeta oluye donmuş bu cocuklar hep bir ağızdan otuz diyorlardı.. " ootuuuuzz adeeett hocaaammm..." Allahım otuz adet mi? bu nasıl bir şeydi boyle. fısıldar gibi tekrarlıyorlar, Abdulvahip bey aynı soruyu soruyor; emin misiniz, dedikce tum oğrenciler ayindeymişler gibi otuuz, otuuzz diyorlardı.. Ne otuzu, tahtada sadece bir adet daire cizilmişti. Belki otuz kez ama gorunen sadece bir adetti, sayılması gereken de bir adet..
Abdulvahip Bey bununla da kalmadı ve ikinci bir soru daha sordu, peki dedi soyleyin bakalım; ben deminden beri sayasınız diye sizlere kac tane cember cizdim tahtanın başında, hmm??
cevaplar olu yapraklar gibi cocukların dudaklarından dokulmeye ve sınıfın uğursuz havası ve sessiz duvarlarının arasında duyulmaya başlanmıştı, bu durum beni o kadar cok korkutmuştu ki, o sırada bu işin icinden sıyrılamayacağımı ve oleceğimi dahi duşunmeye başlamıştım. Adam bundan emindim ki deminden beri otuz kez aynı daireyi cizip durmuştu, aynı kocaman ici boş cember işte.. Sınıftaki oğrenciler ise, Biiirrr, biiirrr adeeeet hocaaam.. diyorlardı. Mert o sırada sınıfta değildi. Kutuphanedeydi. Hayır Mert' in de durumu kapı aralığından izliyor olduğunu fark etmiştim. Olayın tum dehşeti yuzune yansımış bir şekilde gozlerimin icine bakıyor, ben de onu goruyor ama durumu tahtanın başındaki uğursuz yobaz adama caktırmamaya calışıyordum. Eğer ki benim hipnoz altında olmadığımı ve Mert' in de sınıftaki bu durumu kapı aralığından izliyor olduğunu anlar ise, bu durum ikimiz acısından cok kotu olabilir, hipnozlu oğrencileri peşimize takabilirdi bu mendebur herif. Sınıfta yapı olarak bizden daha guclu cocuklar hatta bazı yaşca buyuk cocuklar da vardı, onlar da hemencecik bir araya gelip Mert' i ve beni oldurebilirdi. Evet oldurebilirdi. Artık tamamen bunu duşunuyordum ben. Sınıfın hali o kadar karanlık, vahim ve icler acısı gorunuyordu ki, sonunda olme fikri ve olum tehlikesi rahatlıkla zihnimde canlanıp, hayat bulabiliyordu. Oğlum Kerem dedim o dakikalarda kendime, eğer şanslı bir insansan şu son sınıfı da sağ salim atlatır bir daha da o okulun yanına bile yaklaşmazsın.
Abdulvahip aldığı cevaplardan gayet memnundu. Sınıfa doğru yaklaştı ve tum sınıfa şunu sordu: eğer bir adet cember cizdim ise diğer yirmi dokuz cemberi nasıl gorebiliyorsunuz, buna nasıl cevap verebilirsiniz?
İşte tam bu sırada ne olduğunu anlamıştım. Cunku sınıfın ici buz gibi soğumaya, ellerim titremeye başlamıştı. Cocuklar ufak krizler gecirmeye başladılar. Bazılarının yuzleri titriyor, bazıları iki buklum bi halde, ozellikle de kızlar sanki başlarına amansız bir ağrı saplanmış gibi inliyorlardı. o sırada sınıfın icinde ne kadar golge varsa bir anda buyuyup gelişmeye, sınıfı koyu bir karanlık kuşatmaya başladı. Karanlık sadece sınıfın icinde hasıl oluyor, dışarı sızmıyordu. Bana sorarsanız ki eminim Mert de boyle duşunuyordu, sınıfın icine bir varlık yavaşca aktarılıyor, başka bir dunyadan gelen bu yabancı da tum ışığı cekiyor ve sınıfı karanlıklaştırıyordu. Işığın hic olmadığı, karanlığın daha az ve daha cok karanlık, golgeler ve boşluklarla tasfir edildiği, yakıcı sıcağın buz gibi soğuk olarak algılandığı korkunc cehennem bolgesinden geliyordu bu yaratık. Guclu bir varlıktı ve cinler aleminin en karanlık yurdundan Umar' dan sınıfımıza ziyarete geliyordu. Oğrenciler hala hipnozda lakin yurekleri korkunun pencesinde umitsizce titriyor; kalpleri, ici korkunun kimyası ile dolmuş olan kanı vucutlarına pompalıyor, nabızları da hala bir olu gibi değil, bu sefer hipnozda lakin cok korkmakta olan insanlar gibi guclu guclu atıyordu; gum-gum, gum-gum.
Umar.. Cinler ve iblisler aleminin zor durumda kaldıklarında toplandıkları bir bolge idi. Burada acılan gecitler dunya gibi gezegenlere iner, onlarda oraya gidip hayat kaynakları ararlar, bazı insanlarla da işbirliği icine girerlerdi. Cinler ve iblisler asla bir araya gelmez, fakat umara geldiklerinde birbirlerine takılıp acılan gecitleri kullanırlar, geri donuş yolunu bulmak icin de aralarında en ufak kimler varsa burada bırakır, onları bekci kılıp, yeryuzune veya başka bir gezegene inerlerdi. Abdulvahip Bey boyle bir şeyin olduğunu, insanlar tarafından yeryuzunde daha once de yapılmış olduğunu oğrenmiş işin bilincinde olan bir adamdı. Bu kotu ruh yani Abdulvahip' in tek amacı cocukları kullanmak ve insan ruhunun gucunu eline alıp ki hipnoz ve bazı antik yontemler ile bu konuda oldukca başarılıydı; kotu varlıklardan bilgi ve iksir aşırmaktı.
Aslında Abdulvahip bir yalancıydı. Şeytanın tutsağı olmuştu. Lakin bu adam asıl Abdulvahip Beyimiz yani o cok sevdiğimiz hocamız da değildi. Birisi ya da birileri onun yerine gecmiş, ya da şeytan bu zavallı adamın bedenini ele gecirmeyi başarmıştı. Bizim yapmamız gereken, tum sınıfı, Abdulvahip Bey' i ve tabi ki kendimizi bu işten kurtarmak olup, yarıktan gecen varlıkları da ote tarafa gonderdikten sonra yarığı kapamanın bir yolunu bulmaktı. Cunku bu varlıklar hem cok zeki hem de yeryuzu gibi oluşumlara hakim ozelliklere sahipti, bu sebeple onları yok etmek pek mumkun olmadığından nereye kacarsak kacalım bizleri bir kac gun bile gecmeden rahatlıkla bulup halimizi sıkıntıya sokabilir hatta hayatımızın sona ermesine dahi sebep olabilirlerdi.
O gun Abdulvahip kılığına girmiş yaratık sınıfı kullanmaya devam ederken, Mert' in kapı aralığından bakan siluetinin kaybolmuş olduğunu fark ettim. Bu cocuk koşarak o gun evine gitmişti. Dedesini bulmuş ve olanları ona anlatmaya başlamıştı. O sırada hala sınıftaydım ve hocanın yerine gidip sınıf yoklamasını kontrol ettiğini gordum. Tum sınıf benim dışımda hipnoz altında olduğu icin herhangi bir tepki vermiyor, bazıları ağızlarından dokulen salyalarını dahi toplamakta zorlanıyordu. Trans halindeki bu oğrencilerin tazecik beyinleri ve yurekleri toplam belli bir sayıdaydı ve bu sayı Abdulvahip icin yeterliydi. Ama ona gore ters giden bir şey vardı. iceriyi karanlığa boğmaya başlamış, is kokan o yaratık bir turlu ayaklarını sınıfın zeminine basamıyor, gecitteki bir engelden oturu bu tarafa yani dunyamıza gecemiyordu. Abdulvahip o sırada engelin kendisinden ya da karşıdaki yaratıktan değil, bizzat sınıftaki oğrencilerden kaynaklanıyor olduğunu duşunmeye başmalıştı. Bir şeyler yanlıştı. Bir eksiklik vardı ve gecitin tun basamaklarını bu eksik durum kullanılamaz, tam anlamıyla işe yarar hale getiremez durumuna sokuyordu. Donup tahtaya baktı ve cember adedini duşunmeye başladı. sınıfın toplam oğrenci sayısı 38 olmalıydı. Bugun eksiksiz yoklama almış ve deneyini sonunda gercekleştirme kararı almıştı. Sınıfı saydı, rakam 38 değil, 37 idi. Hocanın durumdan hic memnun olmadığını anladım o sırada. Adam resmen ecel terleri akıtmaya başlamıştı. O anda bu varlığın asıl hocamız olmadığından artık emindim. Abdulvahip bey boyle bir durumda bu tur bir tepkiş verecek birisi değildi, besbelli iblisti sınıfın karşısında ayakta duran insan kılıklı şey. Bir anlaşma yapmış, ve bu anlaşmaya uygun bir plan hazırlamış ancak sonunda işler istediği ya da kendi ayarladığı gibi gitmediği icin stres altında kalmıştı. Başarılı olamazsa bu işten zarar gorme durumunu da hesaba katarsak yaşadığı stresi anlamak pek tabiki de mumkundu.
adam derhal sınıfı terk etti ve kolidordaki ayak seslerini duyduk. o anda Mert' in pencerede gordum. Bana bakıyordu. Tuhaf ama gulumsuyordu da. O anda durum hakkında benden daha bilgili olduğunu anlamıştım. O birkac dakikada ne olmuşsa olmuş, kapı aralığından korku icinde bakan cocuk yerine işi bilen bir ajan cıkıvermişti sanki karşıma. Sanki şu an camın diğer tarafından bana bakmakta olan cocuk Mert değildi de, Mert' in bir kac yaş buyuk abisi idi. Hayır bu cocuk dupeduz mertti ve hala gulumseyerek bana bakıyordu. İki dakika icinde Mert' in camın icinden gectiğini fark ettim.
Mert pencereyi acmaya gerek duymadan biraz uğraşarak, biraz da sıkışır gibi davranarak camın icinden gecmeyi başarmıştı. o Sırada karanlık varlık hala sınıfın icindeydi. Sadece Abdulvahip Bey dışarı cıkmıştı. Mert hemen gidip yerine oturdu ve bana eliyle sakin olmamı, bozuntuya vermememi işaret etti. O anda bir durum anlamıştım ki o da şuydu, bahcede gozukup iceri giren cocuk ile kapı aralığından herşeyi korku ile izleyen cocuk aynı cocuk değildi. Camın icinden bir hayalet gibi suzulerek gelen cocuk Mert' in iki yıl sonraki haliydi. Mert, bizi kurtarmak icin gecmişe donmuş ve yeteneğini kullanark, gecitin acılma anına geri donebilmişti. o gun aklım iyice karışmış olmasına rağmen, daha sonra durumu biraz olsun anlayabilmiştim, durum kısaca şuydu:
Abdulvahip Bey olumsuzluğu arayan bir gizemciydi. Olumsuzluk sırrının bilimde yatmadığına kanaat getirdikten sonra, paranormal boyutlarda araştırma yapmaya başlamış, bazı ipucları yakalamıştı. Yakaladığı ipuclarının peşini bırakmamış, sonunda yaz tatillerinde mısır' a, afrikaya ve bazı buyu ile uğraşan avrupa ulkelerine yolculuklarda bulunmuş, bazı sırlara ve bilinmezlik ilimlerine vakıf olabilmeyi başarmıştı. İşte bu donemlerinde kendisine adı Nabzal olan bir iblis takılmaya başlamıştı. nabzal, gece ruyasında hoca ile konuşuyor, onu etkilmeye calışıyordu. Nabzal, bir tur ajan cinlerdendi ve cok hızlı hareket edebilme yeteneği vardı. amacı, buyuculukle uğraşan yetenekli kişileri bulup peşlerine takılmak, bu işi onlarda saplantı haline getirtip sonra da onları kullanmak uzere diğer ajanlardan yardım alıp, en sonunda işi asıl iblislere bırakmaktı. ancak asıl iblislerin yeryuzune inmesi yasak olduğu icin cehennemden kendilerine bir gecit acılması gerekiyordu. bu geciti de bir araya gelmiş guclu ve temiz insan ruhları masumane cabalar ile gercekleştirebilirlerdi. gunahın ardındaki sevap gibi, iblisler temiz kalpleri kendi amacları uğruna cok guzel kullanabiliyorlardı. Gokyuzune acılacak ondokuz kapı icin ondokuz adet temiz ruh, ve buradan merkeze yani merkez olarak secilmiş bulunan sınıfa ondokuz katlı bir merdivenden ulaşacak olan asıl iblisler. Mert ve benim ki mertin o sırada kutuphanede olması şans eseri transa girmesini engellemiş, benim de şansıma hipnoza etki eden hocanın dağıttığı sudan ki ilaclı bir suydu o , icmemiş olmam hipnoza girmemi engellemiş, diğer cocukların kaderi ile ortak bir kaderi paylaşmama nihayet engel olabilmişti.
Ajanların golgesinde bir hayat: Mert' in Hayatı.. (3.Kısmın sonu)

__________________