Mevdûdî’nin elimizdeki mevcut kitapları mutlak muctehid edasıyla yazılmıştır. Âyet-i Kerimelere kafadan mÂnalar verilişi, salÂhiyetli hicbir mufessirden delil getirmeyişi, dort hak mezhepten birine gore yazılmayışı Mevdûdî’nin MEZHEPSİZ oluşunu gosteren apacık ve kat’i delillerdir.
Şimdi Mevdûdî’nin HİLAFET VE SALTANAT isimli mezhebsizlik zehiriyle dolu kitabına bir goz atalım:
1- Kitabın ceşitli yerlerinde “İslÂm nazariyesi” tabirini kullanmaktadır. Halbuki İslÂmda nazariye yok, edillei şer’iyye vardır.
2- Bir İslÂm memleketinde, musluman olmayanların iman edenlere verilmiş bulunan butun medenî haklardan aynı şekilde istifade imkÂnına sahip bulunduğunu iddia etmekte S.58.
Halbuki bir gayri muslim, musluman bir kadınla evlenemediği gibi secme ve secilme hakkına da sahip olamaz. Mevdûdî’nin savunduğu demokratik rejimlerdedir.
3- “Benim nazarımda butun insanlar eşittir.” Demekte ve “Bizden olsun olmasın” diye de bir ilÂve yapmakta. S.68
Halbuki insanlar ancak insan olarak eşittir. Fakat bir muslumanla bir kÂfir eşit değildir. Muslumana namaz kılması icbar edildiği halde kÂfire icbar edilemez.
4- “Ancak mu’minler kardeştir.” Âyet-i kerimesine istinaden butun vatandaşların eşit olduğu hukmunu cıkarmakta S. 69-70.
5- S. 89’da KÂinatın Efendisinin kendisinden sonra bir şahsın yerine gecmesi hususunda işaret buyurmadığını iddia ederken hemen S. 90’da Hazret-i Omer ile Hazreti Ebu Bekir’i hilafete tensip buyurduğunu yani hilafet derdine duşduklerini soyleyerek acıkca bir iftira atmaktadır.
6- EshÂb-ı KirÂm’dan Sa’ad bin Ubade Radiyallahu Anh’a, farklı ictihadını kabilecilik taassubu olarak vasıflandırmaktadır. S. 112.
Halbuki dort halifenin sunneti, Resulullahın sunneti olduğu hadis-i şerifle sabitken son iki halifenin numune teşkil etmediği intibaını cıkarmak suretiyle mezkûr Hadis-i şerifi tekzip etmektedir.
8- Hazret-i Osman Radiyallahu Anh’ın Hulefa-i Raşidinin tesis ettiği hukûmet nizamının aydınlattığı meşaleyi de sondurduğunu iddia ederek kopek dilini gostermektedir. S. 117.
9- Hulefa-i Raşidinin doğru yolu gosterdiklerini fakat gitmedikleri intibaını vermek icin, “Bu zevat-i kirama hulefa-i raşide-doğru yolda giden halifeler- demekten ziyade, Hulefa-i Murşide- Doğru yolu gosteren halifeler- demenin daha doğru olduğunu soyleyebiliriz.” diyebilmektedir. S. 122.
10- Dinî mevzularda ince değil, cok ince duşunmenin gerektiğine ehemmiyet vermiyerek “Her şeyin uzerinde bu kadar ince duşunursek o takdirde İslÂm tarihinin %90’nını bir tarafa bırakmamız icap eder.” demektedir. S.129.
Halbuki yanlış bir hÂdise anlatmamak icin tarihin %100’unu bıraksak dinimizde noksanlık mı meydana gelir?
11- Benî Umeyye, yani Hazret-i Osman sulÂlesinin memleket idaresinde soz sahibi olmasının kabiliyet ve işbirlikte izahının mumkun olamıyacağını, yani iltimasla getirildiğini iddia etmektedir. S. 130.
12- Hazret-i Osman’ın İslÂmın ne olduğunu hÂşÃ‚ bilmediğini isbat icin “İslÂm sadece memleket fethetmenin işi demek değildir.” diyebilmekte S. 133.
13- EshÂb-ı KirÂmdan baba ile oğulun Medine’ye getirilişine kızarak getirilmesini isteyen Resûlullah’a diş biliyor veya Hazret-i Osman’ın yalan soylediği intibaını vermek icin “Hazreti Osman şoyle bir mesele ortaya attı: Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) “bir muddet sonra onların Medine’ye donmelerine izin vereceğim” dediğini duymuştum.” şeklinde rivayet edebilmekte S. 134.
Hadis-i şerife istinaden getirdi demiyor da şoyle bir mesele ortaya attı, demekle Hazreti Osman’ı tohmet altında bırakmak istiyor mezhepsiz.
14- İbn-i Teymiyye’den bile nakiller yapmakta S. 135.
15- “Hazreti Osman’ın siyaseti hatalı idi.” demekte S. 141
16- Hazret-i Ali, Hazret-i Osman’ın temiz olduğunu isbatladı, demiyor da, “Hazreti Osman’ı temize cıkardı,” demek suretiyle hem Hazret-i Osman’ın suclu olduğu, hem de Hazret-i Ali’nin bir nevi iltimas ettiği intibaını vermeye calışıyor. S. 146.
17- S. 148’de “Hadiseler buyuyunce Hazret-i Osman bile hadiselerin bu şekilde gelişeceğini hesaplıyamamıştı.” Demek suretiyle guya Hazret-i Osman’ın ferasetsizliğini ortaya koymaya calışmaktadır. Hadiselerin o şekilde tecelli etmesi takdir-i ilÂhidir. Peygamber aleyhisselÂmın Taif’te mubarek ayaklarının kan icinde kalmasını hesaplıyamamış mıydı? Mezhepsiz aklının ermediği işlere karışmasan olmaz mı?
18- İslÂmın emrettiği secim şeklinin modern olmadığını veya modern secim sisteminin islÂmın koyduğu secim sisteminden ustun olduğunu, dolayısıyle Hazret-i Ali’ye haksızlık yapıldığını belirtmek icin “Bugunku modern usullerle bir secim yapılmış olsaydı Hazreti Ali kazanacaktı.” demekte S. 151
19- Hazret-i Sa’ad İbni Ubade gibi biat etmeyen bazı eshÂb-ı kirÂm icin “Onlar islÂm nizamını iyi duşunselerdi, biat etmelerinin zaruri olduğunu anlamış olacaklardı.” demek suretiyle (S. 152) farklı ictihadlardan dolayı bazı EshÂb-ı kiramı islÂmı iyi iyi duşunmemek gibi bir ithamda bulunmaktadır. S. 153’de ise “Yeni halifeye bu zevat inanmıyorlar, veya inanmak istemiyorlardı, yahutta boyle hareket etmekle hususi bir maksatları vardı.” diyor. Ağzını topla Mevdûdî!
20- Mezhepsiz herif farklı ictihadlarından dolayı EshÂb-ı kirÂma bakın nasıl yukleniyor: “Biat etmeyenlerin hareket tarzı, ummeti hilÂfet nizamından ziyade padişahlık tarafına yoneltmekten başka bir mÂn ifade etmez.” diyor. S. 153
21- S. 160’da şartlı biatın caiz olmadığını beyan ettikten sonra S. 162’de Aşere-i mubeşşere’den iki sahabinin şartlı biat istediklerini soyleyerek cennetle mujdelenen iki sahabiye noksanlık yuklemeye calışıyor mezhepsiz.
22- S. 164’te “Neticede Talha, Zubeyir ve diğer kan davÂsı peşinde koşanlar.” diyor da Şer’i kısasın yapılmasını isteyenler demiyor. Aşere-i mubeşşereden bu iki zata “kan davÂsı peşinde koşanlar” şeklinde suclamaya calışıyor alcak herif.
23- S. 167’de Hazret-i Ali’nin karşı taraftakilerin şehitlerine de hurmet gosterdiğini ve mallarını da ganimet saymadığını rivayet ettiği halde mezhepsizliğinden dolayı karşı tarafa hucum etmekten kendini alamıyor.
24- Hazret-i Muaviye’ye uzatılan dile bakın: S. 169’da “Muaviye Hazret-i Osman’ın kanını istemek hususunda gayrî kanunî yolda yuruyordu.” diyor. S. 171’de ise “Muaviye Osman’ın katillerinden kan istemiyordu. O zamanın halifesinden kan istiyordu.” diyor mezhepsiz herif.
25- Bir kısım sahabenin Hazret-i Osman’ın kaatilinin Hazret-i Ali’nin olduğunu soylemesi icin 5 tane yalancı şahit bulunduğunu iddia ederek EshÂb-ı kirÂma iftiralar etmektedir. S.173-174
26- Hakem olayında hilafet hususunda haklıyı haksızı tesbit etmek hakemlerin selÂhiyetinde olmadığını, hakemlerin yaptığı işin tamamiyle yolsuz ve yersiz olduğunu beyan etmek suretiyle başta Hazret-i Ali olmak uzere her iki hakemi ve bu hakemliğe rıza gosteren butun EshÂb-ı kirÂmı yolsuz ve yersiz iş yapmakla sucluyor mezhepsiz Mevdûdî. S. 182-183-187
27- Hazret-i Ali’nin, Hazret-i Osman’ın katline iştirak eden iki sahabiyi vali yaptığını iddia ederek “İşte Hazreti Ali’nin tek hÂtalı meselesi budur.” Diyerek Hazret-i Ali’ye de hÂta isnad ediyor, fakat ictihadı boyle oldu diyemiyor alcak herif.
28- Hazret-i Ebubekir’in Hazret-i Omer’i yerine hilafete sectiği gibi Hazret-i Muaviye’nin de oğlunu hilafete secmesini yanlış, hatalı ve usulsuz bir fikir olarak soyledikten sonra EshÂb-ı kirÂmın bu işi aynen kabul etmesini hazmedemediği icin onlara yukleniyor alcak herif. S. 197
29- Hazret-i Muaviye hakkında ağzına geleni soyluyor, bir defacık olsun hazreti kelimesini bile uygun bulmadığı halde yaptığı hareketlerin tasvibi icin bakın nasıl bir dil kullanıyor: “Muaviye iyilikleri şoyle dursun sahabî olması hasebiyle kendisi hurmete şayan bir zattır. Onun hakkında her kim ileri geri konuşur, ona taan etmeye kalkarsa, deriz ki o haddini bilmeyen bir kimsedir.” diyor. S. 204
Mezhepsizin samimiyetsiz olduğunu isbat icin bu cumleler yetmez mi?
30- Hazret-i Muaviye icin “Politik gayeler uğruna şeriat hukumlerini tahrif etti.” gibi buyuk bir iftirada bulunmaktadır. S. 235.
31- Mezhepsiz kadınların başını kendi tutmuş gibi şoyle bir rivayet naklediyor: “Bu hÂdise esnasında bin kadar kadın kendi kocalarından başka kimselerden gebe kaldı.” S. 247
Boyle bir rivayeti nakletmekle hem EshÂb-ı kirÂmı ve hem de onların cocuklarını ırz duşmanı olarak vasıflandırmış oluyor. Sonra bu bin kadının kendi kocaları tarafından gebe kalmadığını acaba Mevdûdî nasıl tesbit etmiş ki?
32- Şirkten başka gunahların affedilebileceği itikadının Murcienin itikadı olduğu zikredilerek tenkid edilmektedir. S. 326
33- İmÂm-ı A’zamın istisnasız butun sahabileri hayırla, iyilikle yadettiğini zikretmekte, fakat kendisi mezhepsiz olduğu icin Hazret-i Muaviye’ye hazreti kelimesini bile cok gormektedir. S. 326
34- Ehl-i sunnet Âlimlerinin cumhuriyet esaslarının korunması şartıyla birlik icin calıştıklarını kaydetmektedir. S.326
35- İstisnasız butun EshÂb-ı kirÂmın adil olduğunu, hepsinin itimada şayan bulunduğunu, aksi duşunulecek olursa dinin bazı esaslarının kendiliğinden şaibeli duruma duşeceğini kaydettikten sonra sahabelerin hicbir hatalı işleri yoktur demek istemediğini de belirtiyor. S.435
36- Sahabiler icin “Bilerek hat yapmaz” diyor ve ictihadî hataları olabilir demiyor mezhepsiz. S. 436
37- “Es-sahabetu kulluhum adul”, mefhumunun istisnasız butun sahabiler hakkında varid olduğunu kaydettiği halde, yine de coklarının Âdil iş yapmadığını, şeriatı tahrif ettiğini yazıyor. S.437
38- Kitabında gozden kacmış hÂtaların bulunabileceğini, okuyucular bunları bildirirse duzelteceğini beyan etmektedir. S. 439
( Allah aşkına bunların neresi doğru ki ??? !!)
39- S. 441’de bir hata işlemekle bir kimsenin rutbe ve derecesinin yuksekliğine noksanlık gelemiyeceğini belirterek “Ben EshÂb-ı kirÂma dil uzatıyorum ama onlara noksanlık gelmez” demek istiyor.
Muctehidlerin ictihadlarında noksanlık bulunursa bu hataları derecelerine bir noksanlı getirmez tabii. Hepsi de muctehid olan EshÂb-ı kirÂmın ictihadlarının mutlaka hata olduğu bilinemediği icin mutlaka hatadır denemez ve gunah işlemeyen mahfuz veliler de bulunabileceği icin herkese hata işler gozuyle bakılmaz.
40- S. 443’de “Benim duşuncem şoyledir” diyerek kendisinin de İslÂm Âlimleri arasında yeri olduğunu sanmaktadır.
( HALBUKİ SADECE ARAPCASI KUVVETLİ, BASKA HİCBİR İLMİ YOK)
41- “EshÂbım hakkında konuşulurken dilinizi tutunuz.” Hadis-i şerîfine ehemmiyet vermeden Sahabe-i kirÂma kusur yuklemeye, hata bulmaya calışmaktadır. S. 444
42- İslÂmda fÂsığın şehadeti kabul edilmediği halde iftiralarına rafizilerden, şiilerden delil getirmektedir. S. 445
İntak-ı hak kabilinden mehaz gosterdiği İbni Ebil Hadid’in şii olduğunu kendisi de itiraf etmektedir. S. 445
43- Rafîzi İbni Kuteybeyi mehaz olarak gostermekte ve İbni Kuteybenin şii olduğunu soylemek hatadır demektedir. S. 446
44- İbni Kuteybenin şiî olduğu bir tarafa Hazret-i Ali’yi sevmemek anlamına gelen nasibilikle itham edildiğini belirtiyor. S. 447
Sanki Hazret-i Ali duşmanı olunca sozu senetmiş gibi yukarıdaki ifadeyi yazıyor.
45- El Mesudi’nin rafîzi olduğu acıkken “Başka mehazların tasdik etmediği rivayetlerini almadım” diyerek zımnen Mesudi’nin ehl-i sunnet olmadığını belirtiyor. S. 448
S. 452’de ise “İbni Kuteybe ve oteki tarihcilerin eserlerinde rastlanan bozukluklara İbni Cerir’de tesaduf edilmez” demektedir.
Bu ifadesi doğrudur, cunku Sunnî İbnî Cerir senettir. Fakat rafîzi olan İbni Cerir ise şiîdir. Mevdûdî’ye mehaz ve senet olacak kadar sinsi bir EshÂb-ı kirÂm duşmanıdır. Mevdûdî gibi EshÂb-ı kirÂmı over over sonra da şuraları hatalıdır der.
46- Ehl-i sunnetin kÂfir dediği İbni Teymiyye’yi İMAM diye ovmektedir. S. 452
47- Hem tarihi delil olarak gostermekte ve delillerini hep tarihten vermekte, hem de “Hadis imamlarının ağır tenkidlerine uğramış bulunan ravilerini tarih yine de kabul etmektedir.” demek suretiyle kendi kendini curutmektedir. S. 460
48- S. 462’deki mantığa bakalım: Bizim tarih yazma işimize Abbasiler devrinde başlandığı, bunların Emevî duşmanı olduğu, bu bakımdan bir takım vukuatı gizlemiş ve saklamış oldukları ihtimali uzerinde durarak, Emevilerin iftihar vesilesi olacak işlerinden de bahsettikleri icin bu tarihcilerin doğru olabileceği hukmunu cıkarıyor. S. 462
Be aptal Mevdûdî , iyi taraflarını yazmasa iftiralarını nasıl kabul ettirecek? Tıpkı sen de onlar gibi EshÂb-ı kirÂmı ovuyorsun sonra da iftiralarını sıralıyorsun.
49- İbni arabi’nin, İbni Teymiyye’nin ve Şah Abdulaziz’in şiîleri reddiye hakkında yazdıkları kitaplardan rivayetler almadığını, bunların mehaz olamıyacağını beyan etmektedir. S. 463-464
Yazarı ehl-i sunnet olduktan sonra şiîliğe reddiye olarak yazılan kitaplar nicin mehaz olarak kabul edilmesin?
50- Kendi fikirlerini yazıyor sonra da “kendi ictihad-î fikrimi ortaya koysaydım…” diyor. S. 463
51- Hazret-i Osman’ın hareketlerinin yanlış bir niyet değil, yanlış bir duşunce olduğunu beyan etmekte, bu yanlış duşunce isnadına da ictihadî bir hata demekte. S.465
52- Hazreti Osman’ın ferasetinin noksan olduğunu teyit icin “Herhangi cahil bir insan bile vukuu muhtemel zararları tahmin edilebilir, iyi veya kotu bunlara karşı gerekli tedbirleri almayı ihmal etmezdi.” demek suretiyle Hazret-i Osman’ın bir cahil kadar bile tedbirli olmadığını soyluyor. S. 467
53- Hazret-i Osman’ın Hazret-i Muaviye’yi uzun seneler valilikte bıraktığı icin siyaset ve tedbirinin hatalı olduğunu beyan ederek, bir valiyi ancak 5-6 sene istihdam edip değiştirmenin munasip olacağını soyluyor. S. 472
54- Hazret-i Osman’ın akrabalarına karşı olan sevgisini zaaf olarak vasıflandırıyor. S. 476
55- Hazret-i Osman’ın yalan soylediğini zımnen belirtmek icin, bazı vÂlileri değiştireceğine dair halka soz verdiği halde yine yerlerinde bıraktığına dair bir rivayeti nakledebilmektedir. S. 483
56- Aşere-i mubeşşereden Hazret-i Talha ile Hazret-i Zubeyir’in kısas hakkındaki ictihadlarının hatalı ve yanlış olduğunu iddia etmekte. S. 492
57- Hazret-i Âişe validemizle birlikte Hazret-i Talha ile Hazret-i Zubeyir’in ictihadları icin nadim olduklarını yazabilmekte. S. 493
Halbuki hicbir muctehid ictihadı icin nadim olmaz. Cunku ictihad etmek gunah değil de ondan. Asıl gunah olan ictihad etmemektir. Mubareklerin nedameti ictihadları icin değil, İbni Sebe’nin hilesi sebebiyle musluman kanı dokulduğu icindi.
58- Ehl-i sunnetin Hazret-i Muaviye’ye FÂSIK demediğini belirttikten sonra BAGİ olup olmadığı hususunda ihtilaf bulunduğunu kaydederek bagi diyenlerin daha doğru olduğunu yazmaktadır. S. 493
Alcakca bir mantıksızlık. FÂsık olmayan kimseye bagi nasıl denir? Bagilik meşru ise tabii ki denir. Yok bagilik meşru değil, yani bagi olmakta bir gunah var ise, bu gunah acıktan işlendiği icin, işleyene FÂSIK denir. Harbde hile caiz olduğundan hile yapana hileci denemez. İsyan eden kimseye fÂsık denmediğine gore, o kimsenin isyanının, bagiliğinin meşru olduğunu gosterir. Meşru olmasaydı fÂsık denirdi. Mezhepsiz Mevdûdî hem fÂsık değil diyor, hem de bagi diyor.
59- Hazret-i Muaviye’nin fÂsık olmadığını ve muctehid olduğunu beyan ettiği halde kesilecek mutecaviz dilinden bir defacık olsun hazreti kelimesi cıkmadığı gibi haraketlerine hata dediğini, ictihat hatası diyemiyeceğini belirtiyor. S. 496
60- Hazret-i Muaviye icin soylediğini Hazret-i Amr ibni As icin de soylememekte “bu zatın yaptığı iş, dupeduz hata idi, haksızlıktı. Buna ictihadî hata denmez.” diyerek zehirini kusmaktadır. S. 498
61- S. 500’de “Şimdi yalnız biz değil, fakat hangi insaflı ve Âdil bu işin adına İCTİHAD diyebilir?” şeklinde konuşarak ictihad diyenlerin insaf ve Âdil olmadıklarını, dolayısıyle butun ehl-i sunneti insafsız ve adÂletsiz olarak vasıflandırmaktadır. Başta Hazret-i Ali olmak uzere ehl-i sunnet ulemasının bu hadiselerin ictihada taalluk ettiğine dair olan ictihadlarını Milli Fikir’in 12. sayısında da vesikalara dayanarak isbatlamıştık.
62- İstidlal ettiğim hususlarda bir hata varsa birlikte duzeltelim diyerek kendisinin istidlÂl etme yetkisinin bulunduğunu, yani muctehid olduğunu beyan etmektedir. S. 504. Daha once de ictihad-i fikrim diyordu. S. 463
63- Bir sahabenin Mekke’nin fethinde Hazret-i Osman’ın iltiması ile vazgecildiğini yazmakta. S. 506
İltimas, bir haksızlığı meşru kılmaz icin yapılan harekettir. Hazret-i Osman iltimas yaptı demekle hem Hazret-i Osman apacık şekilde suclanıyor, hem de bu iltiması kabul edip tatbik eden Resûlullah Efendimiz suclanmış oluyor. Eğer Hazret-i Osman’ın o hareketi iltimas olsaydı, Resûlullah onu kabul eder miydi?
“İslamda İhya Hareketleri” isimli kitabında ise ehl-i sunnet Âlimlerinin kÂfir, sapık, bid’atci dediği İbni Teymiyye’yi aşırı şekilde ovmekte, ona “İMAM” unvanını vermekte, ehl-i sunnetin goz bebeklerinden biri olan İmÂm-ı GazÂli hazretleri gibi bir Âlime mezhepsiz kafasıyle zaaf ve noksanlıklar bulmakta, tasavvufa girişini- yani evliya oluşunu- noksanlık olarak kabul etmektedir. İmÂm-ı RabbÂnî hazretleri gibi tasavvufdaki derinliği nisbetinde yukselen buyuk İslÂm Âlimlerini yalnız dış cephesiyle ele alıyor, tek cumleyle tasavvufun peygamber aleyhisselÂmın bÂtın nuru olduğunu bilemediğinden inkÂr ediyor. İslÂmı İmÂm-ı GazÂli’nin bıraktığı yerden alıp ileriye goturduğunu savunmak gibi gulunc iddialarda bulunmaktadır
alıntı: http://dintahrifcileri.wordpress.com...vdudi-reddiye
__________________
Ebu'l ala MEVDUDİ'nin sapkınlıkları!
Dini Sohbetler0 Mesaj
●31 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Eğitim Öğretim Genel Konular - Sorular
- Dini Sohbetler
- Ebu'l ala MEVDUDİ'nin sapkınlıkları!