Anadolu´nun Altı Oyuk mu?
Yeraltı kentlerini kim, neden yaptı? 85 m. derinlik, cağdaş bir havalandırma sistemi, binlerce kişinin yaşayabileceği bir kompleks, mukemmel bir savunma sistemi; Ve bunların ne zaman, nicin yapıldığı belli değil. Orta Anadolu´da Nevşehir, Niğde Aksaray yorelerinde yuze yakın yeraltı kenti, tuneller ve mağaralar bulunmaktadır yani bu yoremizin altı karıncaların yuvalarına benzer. Cevabı hala bulunamayan bir gizemle karşı karşıyamıyız? Gozumuz hep uzaya donuk ama dunyamızın icindeki bilinmeyenler de hala uzay kadar karanlık ve cozumsuz. Cevap hala bulunamadı, bir gun birileri ciddi maliyetleri goze alıncaya kadar... Ne garip değil mi? Neredeyse Orta Anadolu´nun yarısına yakın bir bolumunun altında dev yeraltı kentlerinin bulunduğu ancak 1960´ların başında farkedildi. Soylencelere gore, yeraltı kentlerinin bulunmasının nedeni bir deliğe girip kaybolan bir tavuktur, bir diğerine gore Demir adındaki bir koyludur veya meraklı turistlerdir. Bu garip yerlerin birer muhendislik şaheseri olduğunu soylersek abartmış olmayız, bir kere havalandırma sistemi ve mantığı mukemmeldir, evet kayaların normalin altında bir kırılganlığa sahip oldukları doğrudur ama yeraltı kentlerini gorduğunuzde bunun yeterli bir acıklamadan cok uzak olduğunu gorursunuz cunku modern araclar gerekmektedir. Gunumuzdeki modern teknolojinin cizgisinde olan maden ocaklarının hicbirisi boylesine mukemmel ve hatta konforlu değildir... Peki Nevşehir civarındaki bu yeraltı kentlerinin amacı nedir?

Anadolu´da bir kehanet merkezi : Didim tapınağı
Şimdilerde "Orakl"ların yaşadıkları veya gecerli oldukları donem MO 700 ile MS 300 arasındaydı. Sozcuğun uc anlamı vardır ya da uc şeyi tanımlar; birinci anlamda "Orakl" tanrıların konuştuğu kişidir, ikinci anlamda gecerli yani guncel olan tapınak veya cekinilen, saygı duyulan tanrıdır, ucuncu anlamda ise tanrı tarafından kahin aracılığı ile verilen cevaptır. Batı Anadolu´nun yani İyonya´nın bağrında bulunan Soke yakınlarındaki Didim Apollo Tapınağı 1700 oncesine kadar yaklaşık ikibin yıllık bir "Orakl" merkeziydi. Antik Dunya´dan gunumuze gelen bu baş dondurucu Tapınak, gecmişe terk ettiğimiz ve unuttuğumuz gorkemin ve de gizemin muhteşem bir orneği olarak gozlerimizin onunde hala durmaktadır..

Cok uzak bir oyku : Nemrut dağı
"Kardeşlik Orgutu" Anadolu´daydı Nemrut´un Sırrı Nemrut Dağı hep gizemli iddialara hedef oldu; hatta uzaylıların gizli ussu olduğu bile iddia edildi; kesin olan tek şey dağda bilinmeyen veya henuz keşfedilmemiş tunellerin olduğu ve efsanevi Commagene Kralı I. Antiochos´un kayıp mezarıdır. Dağın gizemi, cok değişik alanlara yoneliyor; Hıristiyanlığın burada başlamasından tutun da, İsa´nın doğumundaki simgesel anlama ve de Noel´in yanlış zamanda kutlanmasına kadar... "The Orion Mystery ve The Mayan Prophecies" kitaplarının yazarlarından araştırmacı Adrian Gilbert, bu sırrı kovaladı, Rusya´dan Fransa´ya ve Mısır´a, Filistin´den Guneydoğu Anadolu´ya uzanan yorucu bir calışmadan sonra edindiği bilgileri, inanılmaz iddialarla butunleştirerek, bir kitap yazdı ve gizem buyudu..

Tarihin neresine bakarsanız bakın, muhakkak dunyanın bir yerinde, ozgun bir inanc veya mistik ya da okult bir yaşam bicimi karşınıza cıkacaktır. Bu tur grupların ana ilkesi kardeşliktir, kardeşlik adayı belli bir eğitim, oğrenim ve sınav aşamasını yaşadıktan sonra ezoterik gizemlerle beraber yaşamaya başlar ama bunları dışarıya taşıması yasaktır cunku bilgi ozeldir ve yeterince eğitilmemiş, amacını bilmeyen ve meraktan oteye gecemeyen yani hak etmeyen kişilere verilemez. Yuzyılın sonuna doğru, coğunluğu Rus olan bir grup okultist veya ezoterist gizemci peşpeşe ortaya cıktı; aralarında Madam H.P.Blavatsky, Alexandra David-Neale, P.D. Ouspensky ve G.I.Gurdjieff gibi cok onemli isimler bulunuyordu. Doğunun tanımıyla bunlar; "Bilgeliğin Ustaları" ydılar. Tumu, uzak gecmişin ezoterik ve gizemci mantığı doğrultusundaydı, kurdukları gizem orgutleri gunumuzde milyonlarca insanı yonlendiriyor, yani "Kardeşlik" hala yaşıyor.

Adrian Gilbert, tum oykunun anlamının farklı olduğu goruşunde, bizlere bu şekilde İsa´nın doğum horoskobunun yani yıldız haritasının anlatılmak istendiğini duşunuyor, eğer okuma doğru yapılırsa kesin zaman belirlenecektir. İsa´da Horus gibi bir kral olarak doğmuştur, gezegenlere uygun armağanlar onun doğumunu simgelerler, Matta İncili´nde armağanların baştan cıkarıcı oldukları ve egosal amaclarla kullanılabilecekleri vurgulanır. Yani uc gezegenin negatif yonleri vurgulanır, negatif yonler pratik Maji´nin reddedilmesi (Merkur), olumsuzluk arzusu (Saturn) ve krallık yani iktidar hırsıdır (Jupiter). Daha sonraki olaylarda benzer anlamlar icerirler, Yahya Peygamber Urdun Irmağı´nda İsa´yı vaftiz ederken cennetten gelen bir guvercin simgeselliğinde İsa´ya en yuksek armağan verilir, bunun anlamı gezegendeki en yuksek krallığın onaylanmasıdır. Artık o, Logos´un yani Varoluş´un aracı olmuştur. Yani Vaftiz´in simgeselliği ve 6 Ocak kutlamalarının anlamı goksel buluşmanın gercekleşmesi daha da otede İsa´nın goksel doğumudur. Ama daha sonra bu tarih değişecek, 25 Aralık´a kayarak, antik Roma´nın Saturn şenlikleri Mitralar´ın doğumu ile karışacaktır.

Butun bunlardan anlaşılan şey, Kayıp Kardeşlik Orgutu´nun iceriğidir, Horus´dan, İsa´ya oradan da Kral I. Antiochus´a uzanan gizemin ezoterik anlamı ve bunun astrolojik metodla, Hermetik Bilgelik duzeyinde simgeselleştirilmesidir fakat tum anlatılar ve Gilbert´in iddiaları yine de asıl gizemi acıklayamıyor; yıldızların ve gezegenlerin etkinliği ya da onemi acaba kutsallık duzeyinde ezoterik simgesellik midir? Yoksa, dunya dışındaki bir yerler mi ima edilmektedir? Sır, Orion ve Sirius´da saklı gibidir; birgun bunu da oğreneceğiz; ne zaman mı? Kimbilir, belki de Nemrut Dağı´nın altında yatan sırrı cozduğumuz zaman...

Selene'nin Işığı ve Ay Ulkesi Bafa
Anadolu binlerce yıldan bu yana sayısız uygarlığın beşiği olurken bircok gizemi de bağrında saklamış.. Elbette ki, her gizem doğaustu değildir, bazı gizemler tarihi konumları ve anlaşılmaz ama hissedilebilir anlamlarıyla gizemli olurlar. Gizem ya da bilinmeyen faktor doğanın ta kendisinde de olabilir, eğer yaşadığınız cevre hakkında bilgi edinmek ve bazı olayları yaşamak istiyorsanız, siz siz olun ve muhakkak gezin, unutmayın eskiler “Cok gezen ve cok bilen..” arasındaki farkı bize gayet iyi belirtmişler.. Durumunuz orta duzeyde dahi olsa, coğunuzun bir arabası vardır ve yine coğunuz bu araba ile guneye tatile gitmişsinizdir, Ege´den gecerken yolunuzun uzerinde bazı onemli yerler vardır, işte size sozunu ettiğimiz onemli yerlerden birisi Bafa Golu ve bu gol kıyısının şimdi birkac avuc kalmış olan altın kumları. Durun ve Bafa´ya bir iki saat ayırın. Goreceğiniz doğa size cok farklı kılabilir.

Troja ve tahta at bir masal mı?
Bircok araştırmacıya gore Troya Efsanesi, Homeros´ın yazdıkları ve tahta at birer masaldan ibaret. Gizemi aydınlatan Hitit tabletleri, kimliği bilinmeyen "Deniz Adamları", insanımsı tanrılar ve Homeros´dan binlerce yıl sonra efsaneyi gercekten yaşayan adı bilinmeyen Sicilyalı genc kız...

Coğumuzun yolu Canakkale´den gecmiştir. Dunyanın jeo-politik onemi buyuk en onemli boğazlarından biri olmasının yanısıra Canakkale bir savaş destanının da odağı ve simgesidir. Ama Canakkale´nin bir diğer yonu daha vardır ve bu yonu ile Canakkale tum dunya kulturunde yer alır cunku Homeros´un olumsuz Troya´sı oradadır. Bu gunlerde, Troya adı yine gundemde cunku yuzyılın başında Canakkale kıyılarından Schliemann adlı hırsız tarafından kacırılan ve Troya Kralı Priam´a ait olduğu varsayılan hazine yıllardan sonra Rusya´da sergilenmek uzere ortaya cıktı. Şimdi, Almanlar hazinenin kendilerinden kacırıldığını ileri surerken, Yunanlılar da, Schliemann´nın Yunanlı karısı yuzunden olsa gerek hak sahibi olduklarını iddia ediyorlar ve tabii biz de varız, cunku hazinenin bulunduğu yer bizim topraklarımız, oyleyse Priam´ın Hazineleri bize iade edilmeli diyoruz. Ama gelin biz konumuza donelim ve Troya Gizemi´ne doğru yol alalım.

Schliemann´dan sonra kazıları surduren Alman Wilhelm Dorpfeld, duvarlar buldu ama bu duvarların Homer´in İliada´sında anlatılan dev kale duvarları, kuleler ve duvar ardındaki beş evle hic ilişkisi yoktu. Ustelik yazılanlara gore cok kucuk ve kısaydılar. Ustelik, yine efsanedeki gibi kıyıya yonelik değildiler. 1900´lerin başında İngiliz arkeolog Arthur Evans, Girit´te bir dizi kazıya girişti ve hala tamamı cozulemeyen garip bir hiyeroglif yazıyla yazılmış tabletler buldu. Cozumlenen bolumler şaşırtıcıydı, cunku Homer´in İliada´sında gecen isimler burada da vardı. Evans, buradan yola cıkarak, Troya´yı reddetti ama bu iddiayı kabul etmeyenler de vardı. Fakat yeni bir iddia ortaya atılıyordu, Amerikalı Carl Blegen, Troya Savaşı´nı reddetmiyor, ama kentin yakılıp yıkılmasına Akhaların değil, dev bir depremin kuşatmanın onuncu yılında neden olduğunu ileri suruyordu. Blegen´e gore, depremin izleri acıkca ortadaydı. Yıkıntıların aldığı şekil, bir at gorunumu almış olabilirdi ve işte o noktada efsane işe karışmıştı.

__________________