[IMG]http://img344.**************/img344/7664/mum7bv.jpg[/IMG]

Peru'nun Nasca bolgesinde kilometrelerce karelik bir alana yayılmış bulunan antik bir mezarlık, binlerce yıllık uykularını toprağın ustunde surduren mumyalanmış cesetleriyle, bolgeyi ziyarete gelenleri dehşete duşuruyor.


1960'lara kadar Orta Peru'da kendi halinde bir kasaba olan Nasca, gunumuzde dunya capında tanınmasını İsvicreli yazar Erich Von Daniken'in "Tanrıların Arabaları" adlı kitabına borclu. Bolge uzerinde yaptığı ucuşlarda unlu "Nasca resimleri"nin fotoğraflarını ceken ve bunları da cok satan kitabında "antik astronotların ucuş pistleri" olarak lanse eden Daniken, hayli yoksul bir ulke olan Peru'yu o gunden sonra adeta ihya edecekti. Daniken'in tetiklediği yoğun bir merak dalgası sonucunda her yıl milyonlarca turisti ağırlamaya başlayan İnkalar'ın ulkesi, gunumuzde ozellikle Nasca'ya gozunun ici gibi bakıyor. Bir turistin -yalnızca havadan gorulebilen- Nasca cizgilerine tesadufen de olsa ayağını basması, hele de bu cizgileri tahrip etmeye yeltenmesi, onun hayatının kararması icin yeterli bir neden. Peru yonetimi, "birinci derece sit alanı" olarak ilan ettiği Nasca ovasına giriş cıkışları adeta askeri bir disiplin icinde yurutuyor. Ancak, uygulanan bu sıkı denetimin bir tek istisnası var; o da sozkonusu resimleri tum dunyaya tanıtan yazar Erich Von Daniken. Peru fahri vatandaşı olan Daniken, yılın her gunu dilediği gibi bolgeye girip cıkabiliyor ve araştırmalarını cok geniş bir hoşgoru altında surduruyor.

Acık havada tuyler urpertici bir gezi

Bu kurak col bolgesinin elli kilometre kadar daha guneyine indiğimizde, Paracas uygarlığından kalma dehşet verici bir mezarlık ile karşılaşıyoruz. En genci bin beşyuz yaşlarında olan yuzlerce mumyalanmış ceset, ucsuz bucaksız bir colun ortasında derin bir sessizlik icinde ziyaretcilerini ağırlamaktalar.

Reenkarnasyona (yeniden doğuş) inanan Paracaslılar, olulerini hayranlık uyandırıcı bir maharetle mumyalayıp, colun ortasındaki acık hava mezarlıklarına bırakmışlar. İnanca gore, bir gun bu insanların hepsi yeniden canlanacak ve sevdiklerine kavuşacaklar. Mumyalama tekniği henuz tam olarak aydınlatılamamış olmakla birlikte, araştırmacıların bazı cesetlerde recine ve moya bitkisinden yapılmış bir karışımın izlerine rastlaması bu buyuk sırra biraz olsun ışık tutuyor.

İşin sırrı sıcak iklimde


Dunyanın en kurak bolgelerinden biri olan Nasca colune, yılda en fazla 3-4 gun yağış duşuyor. Bu sırada toprağın aldığı toplam yağış miktarı da taş catlasın metrekarede beş litre. Bilim adamları bolgenin bu olağanustu kurak ikliminin cesetlerdeki suyu cektiğini, bu arada aşırı sıcağın da bedenlerdeki bozulmaları engelleyip zamanla taşlaştırdığını belirtiyorlar.


Nasca'nın oluler ovasındaki manzara tek kelimeyle tuyler urpertici. Bolgede yurudukce kimileri tamamen toprağın uzerinde, kimileri ise kuma kazılmış cukurların icilerinde oturur vaziyetteki yuzlerce cesetle yuzyuze geliyorsunuz. Bunların bir coğunun sacları hala olanca diriliğiyle kafalarında. Bir kısmı zamanın ağır tahribatına uğramış olmakla birlikte, hatırı sayılır bir bolumunde da vucudu kaplayan kaslar yerli yerinde duruyor. Bir kadın cesedinin yanına yanaşıyoruz. Yuzunde acı dolu bir ifade var. Kucağındaki bebekten, muhtemelen doğum yaparken olduğu ve bebeğiyle birlikte mumyalandığı kanısına varıyor Perulu arkeolog dostumuz.


Binlerce yıllık bir dokuma parcasını hatıra olarak yanımıza almak istiyorsak da bu fikrimizden kısa surede vazgeci-yoruz. Cunku, yerel rehberler buradaki her turlu eşyanın lanetli olduğunu ve yerden olulere ait en kucuk bir eşya almanın bile insanı mahvedebile-ceğini soyluyorlar. Her ne kadar lanet korkusun-dan değilse bile olulere olan saygımızdan dolayı, yaşlı bir adamın elbisesinden kopan o soluk dokuma parcasını yeniden yerine bırakıyoruz.


Ancak, gorunen o ki, burayı daha once ziyarete gelenler olulere saygı konusunda hic de bizler gibi duyarlı davranmamışlar. Bilimsel keşfi 20. yuzyılın başlarında yapılan bu mezarlığın sonraki yıllar boyunca dunyanın dort bir koşesinden gelen yuzlerce arkeolog tarafından acımasızca yağmalandığını anlatan arkeoloğumuz, bugun burada kalanların ise gercek Paracas mirasının ancak onda biri olduğunu vurguluyor.

Yeniden doğmayı bekliyorlar

Mısır mumyacılığının aksine, bu bolgedeki mumyaların hepsinde ic organlar yerli yerinde duruyor. Butun olulerin bacakları, ana karnındaki cenin oturuşuna benzer bir bicimde karınlarına doğru katlanmış. Olulerin uzerlerinde yaşarken en sevdikleri giyisileri ve takıları bulunduğu gibi, yanlarında da ote alemdeki hayatlarında ihtiyaclarını gidermek uzere ceşitli taslar, bu tasların iclerinde de ağırlıklı olarak mısır ve buğday gibi yiyecekler bırakılmış.

İnkaların akrabası olan bu kavmin hayranlık uyandırıcı el sanatı ornekleri ve tıbbi alanda elde ettikleri başarıların kanıtı olan mumyalar, gunumuzde bir cok ucuncu dunya ulkesinin yaşadığına benzer bir bicimde Batı başkentlerinin o gosterişli muzelerini susluyor. Bu kulturel mirasın sahiplerine ise -her zaman olduğu gibi- yağmalar sırasında zedelenmiş kalıntılar, yani bir anlamda "cer-cop" bırakılmış...

__________________