İZZET O’NA TABİ OLMAKTA

(Ders Ayeti)
”Eğer muhakkak olarak o ehli kitap Tevrat ve İncil’i Rablerinden kendilerine indirilen Kuran-ı Azimuşşan’ın ahkamını ikame etseydiler (hakkıyla tatbik etseydiler, uslerindeki (semadan) yağdırmakla, ayaklarının altındaki (yerden bitirmekle) elbette yerlerdi.(Yani cok bolluk olurdu).Onlardan muktesid ummet (orta halli insanlar) da vardır.Onlardan bir coğunun yaptıkları ise ne kadar fenadır”

Mevla Teala Hazretleri bir hadisi kutside buyuruyor ki:
”Kullarım hakkıyla iman etseydi ve vakti zamanında amel-i salihlerini icra etseydiler, geceleyin yağmur yağdırmakla, gunduzleyin guneşi caldırmakla, o kadar bol mahsul verirdim ki bitmez tukenmezdi.”

Paramız o vakit kıymetlenirdi. Muslumanların parasının aşağı duşmesi, takva ve ameli salihleri ile ilgilidir. Takva azaldı, ameli salih azaldı. Gunahlar coğaldı. Bundan sebep Cenab-ı Hak tam manasıyla yağdırmıyor ve bittirmiyor.

Onun icin gunden gune para değerini kaybediyor. Nasıl ki bizim değerimiz de isyanımızdan dolayı gunbegun kayboluyor. Dunyada muslumanların bir heybeti vardır. Duşmanlara karşı olan o heybetimizde kayboluyor ve bizi bir hic olarak goruyorlar.
HÂlbuki biz Rasulullah Efendimizin ummetiyiz. O, şoyle buyuruyor:
Hazreti Cabir (Radıyallahu anh) den rivayete gore Efendimiz şoyle buyuruyor:

”Bana 5 haslet verildi ki benden evvel hicbir peygambere verilmedi
1-Bir aylık mesafeden (duşmanın benden) korkması ile yardım olundum.
2-Yeryuzu bana hem mescit hemde paklık vasıtası kılındı. Ummetimden hangi bir adama namaz vakti ulaştı (su ve cami bulamadığı takdirde teyemmum ile) kılar.
3-Ganimet malları bana helal kılındı, benden evvel kimseye helal olmadı.
4-Şefaat (yani kullara yardım) makamı bana verildi.(şefaat benimle başlayacak)
5-Her peygamber yalnız bir kavme gonderildi, ben ise umum nasa (insanlara) gonderildim.

Bu beş haslet Efendimize kÂmil derecede tabi ve varis olanlara da aynıdır. O halde tam olarak Efendimiz’e tabi ve varis olalım ki bu nimete ulaşalım ve dunyaya ışık tutalım.
Mademki boyle alişan bir peygamberin ummetiyiz bizden de duşmanlar oylece korkmalıdır. Bir milletin değeri peygamberine goredir. Ama eğer ona uyarlarsa. Eğer uymazlarsa onların heybetleri olmaz, kimse onlardan korkmaz, kimse onlara değer vermez, onları kale almaz.

Dunya Âleminde hic kıymeti olmaz. Cok duşuk gozukurler ve duşman zanneder ki, bir ufurukte hepsini ucururum.
Yazık değil mi? Boyle bir peygambere ummet olma şerefiyle muşerref kılınalım da sonra o şerefi kaybedelim, bu rezalete duşelim. Uyanmamız lazım, mutenebbih olmamız lazımdır. Ve yeniden vazifeye başlamamız lazımdır. Bu hususta birbirimizi hic uşenmeden, yorulmadan uyarmamız lazımdır ki, tekrar bu şerefe nail olalım. Sen tamamıyla bizi uyandır ya Rabbi!

Nefahatu-ul Uns’de gormuştum. Buyruluyor ki:”Bir salik yani Mevla’ya yuruyucu yirmi sene oyalansa sonra yarım saat ciddiyetini takınsa yirmi senelik boşluğu doldurur”
İşte bizlere anamızdan, babamızdan daha cok acıyan Mevla’nın bizlere muamelesi boyledir. Mevla tarafından fenalık olmaz.
Mademki diriyiz, sağız yine tevbe edip Efendimiz’e ittiba edersek, Kitabullah’a sarılırsak, ehadisi nebeviyye’ye ve bunlardan cıkan akaide, fıkha, tasavvufa sarılırsak boşlukları doldurur heybetli oluruz. Sozumuz dinlenmiş olur. Heybeti olmayanın kendisi karanlıkta kime ışık tutacak? Heybet ise kendi başına kazanılmıyor.

Şu ayeti kerime yuksekliğin nereden kazanıldığını bizlere gosteriyor:
”Her kim ululuk, izzet (şeref) istiyorsa (bilsin ki) butun izzet Allah’ındır. (Fatır Suresi 10dan)
O’nun kapısına dayanmak lazımdır. O’ndan istemek lazımdır. O’nun kapısı da islamiyetin tamamını yaşamaktır.

Mevla Teala Hazretleri ders ayetimizin devamında ehl-i kitaptan iman edenleri, ummet-i mukteside (tam orta halli ummet) olduklarını beyanla medh ediyor. Yahudilerin buyuk bir alimi olan Abdullah İbn-i Selam (Radıyallahu anh) bunların başında gelir. Hıristiyanlardan da vardır. Ancak mutedil olan ve islamiyetin yuceliğini anlayarak iman eden ehl-i kitabın sayısı azdır.
Onlardan coğu, peygamberlerinden (Salavatullahi ala nebiyyina ve Aleyhim Ecmain) kitaplarından ve bizim peygamberimizden (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hakikatı oğrendikleri, tenbih olundukları halde, Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) i tanımamak muamelesi ettiler ve onun icin bu belayı buldular.

(Ders Ayeti)
”Ey Resul-i zişan! Rabbinden sana indirileni hakkıyla tebliğ et. Eğer bunu soylemezsen O’nun elciliğini ulaştırmış olmazsın. Allah, seni insanlardan muhafaza eder. Muhakkak Allah Teala, kÂfir kavmi hidayet etmez.”

Mevla Teala Habibine buyuruyor ki:”Rabbin tarafından sana indirilen Kuran’ı Azimuşşan’ı butun dunyaya duyur. Butun dunya ancak onunla kurtulabilir. Dunya ve ahiret meşakkatlerinden, dertlerinden Kuran-ı Kerim vasıtasıyla halas olunabilir.
Eğer sen emrolunduğun ahkÂmı tebliğ etmezsen, risalet vazifeni de eda etmemiş olursun. Ve ey peygamer-i zişan! Allah’u Teala Hazretleri seni insanlardan korur. Onlara ahkÂmı diniyyeyi tebliğden dolayı endişeye duşme. Senin yardımcın senin muhafızın Allah’tır”

Duşunene gore ne buyuk bir meseledir. Cenab-ı Hak bu ayeti kerimede Resulunu kÂfirlerin şerrinden muhafaza edeceğini mujdeliyor. Bu manayı te’kit eden Kuran’ı Kerim’de bircok ayet vardır. Bunlardan bir kacını zikredelim:

”Ve eğer sana hile yapmak isterlerse, şuphe yok ki Allah Teala sana kÂfidir. O oyle Allah’tır ki seni kendi yardımıyla ve muminlerin yardımıyla kuvvetlendirmiştir.”(Enfal 62)

”Eğer yuz cevirirlerse artık dedi ki:’Allah’u Teala bana kÂfidir. Ondan başka mabud yoktur. Ben ancak O’na tevekkul ettim. O, pek buyuk olan arşın sahibidir.”(Tovbe 129)

”Her kim Allah’a tevekkul ederse Allah ona kÂfidir”(Talak 3)

Bu ayetleri nicin okuyoruz? Hic Allah’ guvenmemek olur mu? Bize O’ndan başka kim yardım edebilir?

Hakiki yardımı yapmaya ancak Allah’u Teala’nın gucu yeter. Bunu ifade eden ayetlerden bazılarını beyan edelim:

”Allah size yardım ederse, artık sizi yenecek yoktur. Sizi yardımsız bırakırsa, ondan sonra size yardım edecek kim vardır? Ve muminler ancak Allah’a tevekkul etsinler.”(Ali imran 160)

”Muminlere yardım etmek bizim uzerimize hak olmuştur.”(Sure-i Rum 47)

”Şuphesiz peygamberlerimize ve iman edenlere hem dunya hayatında şahitlerin şahitlik edecekleri kıyamet gununde yardım edeceğiz”(Mumin 51)

Tekrar ders ayetimize donelim:
Bu ayeti celile-i cemile bizlere buyuk bir haberi veriyor. İnanmış olarak, halis bir niyetle eğer Kuran’ı Kerimi ve bu din-i mubin-i İslamı tebliğ edersek, kimselerden bir ucret (karşılık) ta beklemezsek aynı mujdeye bizimde nail olacağımız bildiriliyor.

Rivayete gore Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Medine-i Munevvere’ye muhacir olarak gelince yahudiler onune cıktılar ve dediler ki:’‘Ya Muhammed bizim sayımız cok, kuvvetimiz de var, eğer bu yola devam edersen seni oldururuz. Ama geri donersen sana azık veririz, sana ikram ederiz”
Efendimiz’e yahudiler tarafından bir tehlike gelmesin icin, ensardan ve muhacirlerden yuz kişi korurlardı. Bunlar Efendimizin yanında geceler ve onunla beraber gezerlerdi.
Bu ayeti kerime nazil olunca Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yahudilerin ve diğer muşriklerin hilelerinden Cenab-ı Hakkın kendisini muhafaza edeceğini bildi ve ensar ile muhacirlere dedi ki:”Artık evlerinize donun. Rabbim bana soz verdi, beni yahudilerden koruyacak.” Bundan sonra Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kendisine koruyucu almadı.

Hakikaten Mevla Teala onu muşriklerin, Yahudilerin, putperestlerin ve munafıkların her turlu şerlerinden muhafaza etti. Gerek yahudiler, gerek Mekke muşrikleri her turlu kotuluğe teşebbus ettilerse de, Allah’ın Resulune hicbir zarar veremediler.
Mevla Teala Ayeti Kerime’nin sonunda:
”Allah, kÂfir olan kavmi hidayete erdirmez.” buyurmaktadır. Yani onları maksatlarına ulaştırmaz. Bundan sebep Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) e en ufak bir kotuluk yapmaya kadir olamazlar.
Mevla Teala bu hususta birde şoyle buyuruyor:
”Muhakkak ki onlar hilelerini işlediler(yeraltı faaliyetlerini noksan etmediler).Onların hilelerinin karşılığı Mevla’nın yanındadır. Her ne kadar hileleri buyuk dağları oynatacak oldu ise de” (İbrahim 46)
Yalnız unutmayalım ki Rabbimizin bu yardımlarına nail olabilmek icin islamiyeti tam manasıyla yaşamamız lazımdır. Cenab-ı Hakka hıyanet etmemek lazımdır.

Nitekim bir ayeti kerime de buyruldu ki:
”Ey iman edenler! Allah ve Rasulune hiyanetlik etmeyiniz” (Enfal 27) Hıyanetlik ediliyor ki boyle buyuruldu.


TENHADA VE ACIKTA NEFSE MUHALEFET

Eğer biz O’na itaat ve O’nun dinine hakkıyla riayet edersek, mutlaka matlubumuz olan rızaullaha ve milleti de Allah’ın izniyle cehenneme gitmekten kurtarırız. Bu arada kendimizi de hem dunyevi hem uhrevi belalara duşmekten kurtarırız.

Cenab-ı Hakka iyi soz verelim. Dinimizin farzlarına, vaciplerine, sunnetlerine, mustehaplarına, edeplerine dikkat edelim. Haramlardan mekruhlardan da kacınalım. Bu yolda sebat edelim. Goreceğiz ki dunyamız huzur icinde olacak.

Bize belalar Allah’a layık olamadığımızdan geliyor. Bir defa dunyaya rağbet etmemeliyiz. Koltukta, sandalyede gozumuz olmamalı. Keyf, rahat, zevk, sefa asla duşunulmemeli. Gayemiz yalnız Mevla’nın dinini yaşamak ve yaşatmak olsun. Millet ne zannederse zannetsin. Mevla bizim niyetimizi iyi biliyor.İnsanın kendisini methetmesi doğru değildir ve etmiyoruz da.

Mevla Teala şu ayeti kerimelerde buyuruyor ki:
”Sizden hayra davet eder, iyiliği emredip nehyeder bir cemaat bulunsun. İşte ancak onlar felaha kavuşanlardır.”(Ali imran 104)
Ancak boyle bir ummet felaha kavuşur. Dunya ve ahiret belalarından kurtulur. Bunun ustundeki ayeti kerime de bunu beyan etmektedir:
”Hepiniz Allah’ın habl-i metini (olan Kuran-ı Kerimi) ne sarılınız ve birbirinizden ayrılmayınız. Allah’ın uzerinizde olan nimetini hatırlayınız ki, siz birbirinize duşmanlar iken sonra Allah kalplerinizi birleştirdi ve O’nun nimetiyle hakiki kardeş oldunuz. Bundan evvel siz ateşten bir kuyunun kenarında iken sizi o kuyuya duşmekten kurtardı. İşte boylece Allah ayetlerini size beyan ediyor, ta ki (bu ayetleri oğrenip gereğince amel etmekle) hidayete erebilesiniz.(Ali imran 103)

Bir ana ve babadan olmak bizi hakkıyla kardeş edemez. İslam bizi kardeş eder. Kardeşliği islamda arayalım, samimiyeti islamda arayalım. Bir millet bu şekilde Kuran-ı Kerime sarılırsa boylece islamiyeti bağrına basarsa aralarında hudut, kan, namus, benlik davası olur mu? Birbirlerini kayırmaktan başka birşey bilmezler. Boyle olmaya calışalım, yiğitlik budur.

İşte (Rabbinden sana indirileni tebliğ et) ayetinin manası şudur ki:”Kuran-ı Kerim’i tebliğ edecek insanlar yetişsin. Bu yetiştirdiğimiz insanlara ihlÂsı, dunyayı sevmemeyi oğretmeliyiz. Zira dunya sevgisi hakkında hadisi şerifte buyuruluyor ki:
”Dunya sevgisi butun hataların başıdır”
”Dunya melundur, icindekilerde melundur. Allah’ın zikri ve zikredenler mustesna (onlar makbuldur).”

Mel’unu mu seveceksin? Ahiret merzidir (razı olunandır). Allah’ın razı olduğu yerdir. Dunya megdup tur (gadap edilendir). Sahabeyi kiram bu ayeti kerimenin beyanı uzere yetiştiler ve butun dunyaya ışık tuttular, butun dunyanın manevi hastalıklarına ilac oldular. Dunyayı yabanilikten kurtarıp dine ve medeniyete ulaştırdılar.

Ders ayetimize devam ediyoruz:
Ruhul Beyan tefsirinde İsmail Hakkı Bursevi (Kuddise Sirrahu) Hazretleri bu ayet hakkında şoyle buyurur:
“Bu ayette Cenab-ı Hak Celle ve ala Hazretleri Efendimizi (Sallallahu aleyhi ve Sellem ) ve Ebu Bekir (Radıyallahu anh) Hazretlerini hicret zamanında muşriklerin şerlerinden mağarada nasıl koruduysa, aynen bunun gibi kendi emrine imtisal eden herkesi mahlukatın zararlarından koruyacağına işaret vardır.”

Bursevi Hazretleri bir de kıssa nakleder:
“Efendimizin bir evlatlığı vardı. İsmi Sefine idi. Bir muharebede orduyu kaybetmiş bir turlu bulamıyordu. Oteden beri buyuk bir aslan geldi. Sefine ona dediki: “Ya ebel Harise Ene Sefinetu mevla Rasulillah. Yani ben Resulullah’ın kolesi sefineyim. Arkadaşlarla sefere cıkmıştık. Ben onları kaybettim. Şimdi onlara ulaşmak istiyorum.” deyince, kedi bir insana nasıl yan yan yaklaşırsa aslan da aynı şekilde başını one eğip surtunerek geldi. Nerede bir ses duyduysa o tarafa yoneldi boylece Sefine’yi orduya ulaştırdı.”

Bakın bir aslan Resulullah’ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hatırını sayıyor da “Ahsen-i takvim” uzere yaratılan insan Resulullah’ın hatırını saymak şoyle dursun, O’nun adamısın; sunnetini işliyorsun diye sana duşmanlık ediyor. Şu hale bak!

“Habibim! Soyle ki: Ey ehli kitap, Tevratı (şerifi), İncili(şerifi) ve Rabbinden size inen (Kur’an-ı Kerim)i ikame etmedikce,(yerine getirmedikce) hicbir şey uzerinde değilsiniz. Yani Haktan hicbir yol uzere değilsiniz. (Habibim!) Rabbinden Sana indirilen (Kur’an-ı Azimuşşan) onlardan coğunu tuğyan azgınlık ve kufur bakımından elbette ziyade ediyor. Yani azgınlıklarını ve kufurlerini artırıyor. KÂfir kavim uzerine mahzun ve muteessir olma.”

Bu ayet-i celile-i cemile de anlayana gore cok mana var. Yani bu kitapları ve butun kutub-u semaviyyeyi ikame edinceye kadar hicbir hakikat uzere değilsiniz, insanlığınız toz kadar bile değil. İnsan, insanlığa, Rabbisini tanımakla ulaşır. Başka birşeyle ulaşmaz. Bizim derdimiz bu olsun. Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’le amel etmedikce insanı insan saymıyor. Ne buyuruyor onlar hakkında?

“Onlar hayvanlar gibidir. Belkide hayvandan da daha delalettedir, daha cok sapıklıktadır.”(Araf suresi:179′dan)

Amma Kur’an-ı Kerime sarılan kimseyi Allah-u Teala buyuk adam kabul ediyor. Bunu beyan eden bir ayet okuyalım:

“Onların(Ehli kitabın) hepsi musavi değildirler. Ehl-i Kitaptan istikamet ve adalet uzere olan bir cemaat vardır ki, gece saatlerinde secde ederek Allah’ın ayetlerini okurlar.”
“Onlar, Allah(-u Teala Hazretleri)ne ve ahiret gunune iman ederler, iyiliği emreder, kotulukten menederler hayırlı işlere koşarlar. İşte bunlar salih kimselerdendirler.”
“Onların hayır cinsinden yaptıkları şeyler karşılıksız bırakılmayacaktır. Allah(u Teala) takva sahiplerini hakkıyla bilendir”(Al-i imran suresi:113-115)

Gordunuz mu şeref kimindir?

“Ummetimin en şereflileri Kur’an’ı yuklenenler ve gece ibadet edenlerdir.”

Bu hadis-i şerif de ayetimizi te’yid etmektedir. Demek ki şeref gece, gunduz seferber olarak Kuran’a hizmet edenlerindir. Bu kişi hammal veya hammal kızı supurgeci veya supurgeci kızı olsa dahi durum değişmez. İnsan Kur’an ehli olmadıkca hicbir değeri yoktur.

Nuh (aleyhisselam) ın oğlu hakkında Cenab-ı Hak buyurdu ki:
“Ey Nuh! O muhakkak senin ehlinden değildir. Zira o salih olmayan amel (sahibi) dir.”(Hud suresi:46)

Cenab-ı Hak Celle ve ala salih amel sahibi olmayan oğlunu Nuh (aleyhisselam) ın ehlinden saymadı.

Bu dersteki ayetimizin tefsirinde, Ruhul Beyan da şoyle bir kıssa vardır:
Fudayl bin İyad (Rahimehullah) hazretlerinin bir talebesi vardı. Cok bilgili ve beğendiği bir talebesi idi. Fudayl bin İyad Hazretleri birgun bu talebesinin olmek uzere bulunduğunun haberini aldı.
Hemen yanına gidip başucuna oturdu ve Yasin okumaya başladı. Talebesi “Ya ustad okuma” dedi. Fudayl Hazretleri sustu bu sefer telkin getirmek icin la ilahe illallah dedi. Talebesi yine “La ilahe illallah deme. Zira ben bu kelime-i tevhidden beriyim” deyip o hal uzere oldu.
Fudayl bin İyad Hazretleri evine dondu 40 gun evinden dışarı cıkmadı ve ağladı. Sonra ruyasında gordu ki o talebesi cehenneme atılıyor. Ona sordu: Hangi şey bu marifetin senden soyulmasına sebep oldu oysa ben seni en iyi talebem bilirdim.”
Talebesi dedi ki:3 kabahatim vardı.
Birincisi: Nemmamlık ederdim. Sana dediğimin hilafını arkadaşlarıma derdim.
İkincisi: Arkadaşlarıma hasudluk (cekememezlik) ederdim.
Ucuncusu de: Ben de bir hastalık vardı. Doktora gittim. Hastalığımdan sordum. O da bana her sene bir kadeh şarap icmemi, eğer icmezsem bu hastalığın bende baki kalacağını soyledi. Bende bu illet icin ictim. Bu uc kabahat benden imanın cıkmasına sebep oldu dedi.” Neuzubillah.

Hocaların, Âlimlerin muhalefetleri ufak olmaz. Ufak zannedilir ama değildir. Kur’an-ı Kerim ilmi ile uğraşan hocalarımıza tenbih ediyorum: Onların hicbir kotu hareket yaptıkları olmamalı ve kotu soz soyledikleri duyulmamalıdır. Nefse muhalefet lazımdır. Nefse muvafakat ettin mi heybetten duşersin.

Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem)in ummetinden olduğumuza gore ona ittiba etmemiz lazımdır. Bir aylık yoldan ismini duyanlar ondan korkuyorlardı. Ummet kÂmil olursa, kÂfirler ondanda korkarlar. Eğer Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) in bugunku ummetinden korkmuyorlarsa anlayınız ki ittibada noksanlık vardır.

Karanlıkta, mecliste, tenhada, meydanda Mevla’ya muhalefet etmeyeceğiz. Ben Allah’ın ehliyim. O’nun hatırını sayacağım. Bu Kitab’ı muhafaza edeceğim demeli. Bunu hem yaşayacağım, hem yaşatacağım, hem seveceğim, hem sevdireceğim, hem oğreneceğim, hem oğreteceğim demeliyiz.

Her talebe boyle karar vermeli. Kız olsun, erkek olsun. Zayıf olsun, kuvvetli olsun. Nefsi bir fenalık emredince hemen akıla gelmelidir ki, biz Rasulullah’ı temsil ediyoruz.”Bu iş bana yakışmaz” demeli ve nefsin bu isteğini defetmeli.
Nefis, her nerede bir farz, vacip, sunnet, mustehap, edep, terk edilmesini isterse, olmaz! ”Ben kendim kucuğum ama buyuk yerde bulunuyorum. İslamın yuz karası olmamalııym” demeli. Hemen nefsin bu kararından donmeli. Ya Rabbi! Butun talebelerimizi ve hocalarımızı bu şerefe nail eyle. Âmin.

Nefisten bir muhalefet geldiğinde muhalefet kapısını kapatmalı. Her bir musluman boyle duşunmeli ”Evet ben aciz biriyim ama benim temsil ettiğim muslumanlık buyuktur” diyerek daima islamın şanını yuceltecek işlerde ve yerlerde bulunmalı.

İmam-ı Rabbani Muceddid-i Elf-i Sani (Kuddise sirrahu) Hazretleri’nin Mektubatında 1/261. mektubunda bir şiir vardır.
Dostum, efendim (yani Rabbim) Makamımı yuksek etti,
Ben onun yuksek etmesi sebebiyle yıldızları ve ayı gectim,
Sanki ben kendinde ilkbahar bulutu bulunan bir munbit araziyim,
Ki o bulut, safi su yağdırıyor,
Eğer benim icin bir lisan olsa ve ben o lisan ile Rabbimi ovsem
Utanmaktan gayri bir şeyim artmaz.

İşte bu beytin manasınca kim olursak olalım,”ben bir kadınım benden ne cıkar” demeyelim. Zira kemalat Mevla’ya aittir. İslam dininin mensupları olduğumuz icin duşuk işleri yapmak bize yakışmaz. Gizli, aşikÂr her ne olsa duyulur…

Gelelim son ayetimize:
”Muhakkak o kullar ki iman ettiler ve o kullar ki yahudi oldular ve o kimseler ki sabiinden (hıristiyanlardan olup kalpleri cehalete meyletti) ve (diğer) hıristiyanlar (bu dort sınıf arasından) her kim (ehli sunnet vel cemaat mezhebi uzere) Allah’a ve ahiret gunune iman etti ve salih amelde bulundu ise onların uzerine hicbir korku yoktur ve mahzun da olmayacaklardır.

Ruhul Beyan’da bu ayetin tefsirinde şoyle buyrulmuştur. İbrahim Hevvas (Kuddise Sirrahu) buyuruyorlar ki:
Kalbin devası yani ilacı beş tir.
1-Duşunerek Kuran-ı Kerim okumak
2-Midenin yemekten hali olması yani az yemek
3-Gece ibadet icin kalkmak
4-Seher vakti Cenab-ı Hakka tazarru yani yalvarmak
5-Salihlerin meclisine devam etmek

Ruhul Beyan sahibinin şeyhi Hudayi (Kuddise Sirrahu) buyuruyor ki:”Hakikatte ıslah edici duzeltici Allah Teala Hazretleridir. Ve lakin tesir bakımından eşyanın en tesirlisi zikirdir.”

Hazreti Ali Efendimiz şoyle buyuruyor:
”İnsanlar uzerine oyle bir zaman gelecek ki islamdan, ismindan başka birşey kalmayacak. Kuran’ı Kerimden birşey kalmayacak ancak resmi kalacak. Camileri tamir edecek susleyecekler. HÂlbuki zikrullahtan boş olacak. O zamanların en şerlisi Âlimlerdir. Fitne onlardan cıkacak ve yine onlara donecek.”

Bu dersimiz bize cok buyuk vazife yukledi. Durmadan milleti hakka davet etmek lazım. Vazifemiz onemlidir. Kucuk işlere tenezzul etmemeliyiz. Dunya makamına kıymet vermemeliyiz. Derslerimizi tamamıyla yapalım.Bu gevşeklik bu donukluk nedir? Bir kimse ben dersimi yapacağı der ve azimli olursa Allah ona yardım eder vazifesini yaptırır. Mevla yuklediği vazifeyi kuluna kolay eder…


www.ismailaga.info
__________________