KALBİN KAPISI NE İLE ACILIR?
Sohbetimizin ayetlerine başlayalım:
”Ey iman edenler! Sabırla ve namazla (Allah Teala’dan) yardım isteyin. Muhakkak (Allah Teala Hazretleri’nin yardımı) sabredenlerle beraberdir.”
Ayetimiz de Mevla Teala iki şeyle (sabretmekle ve namazla) benden yardım dileyin buyuruyor.
Şimdi dunya halkı sabrı bıraktı, namazı da bıraktı. Peki, maksudlarına nasıl kavuşacaklar?
Allah’u Teala Hazretleri’nin yardımından mahrum kalan Musa (Aleyhisselam) ın kavmini hatırlayalım. Musa (aleyhisselam)’a muhalefet etmeleri sebebiyle Tih sahrasında 40 sene mahkum bir halde kalmışlardı. Mevla Teala Hazretleri onlar hakkında:
”Buyurdu ki ‘ Şuphesiz orası (Beyt-i Mukaddes arazisi) onların (o isyankÂr israiloğullarının) uzerine 40 yıl haram kılınmıştır. Orada (bulundukları Tih sahrasında) hayret icerisinde dolaşacaklar. Artık o fasıklar kavmine acıma”(Maide 26)
Beni İsrail, guneşin altında sabahtan yola cıkıyorlar bir de akşam bakıyorlar ki aynı yerdeler. Tam 40 sene! Bundan anlaşılıyor ki insan evinin yolunu bulamaz. Hatta bir odadan diğer odaya gecemez. Her an Mevla’nın yardımına muhtacız. Zira Allah zulcelal’den başka kimse hicbir şeye kadir olamaz.
Bir ayeti kerime de bunu teyid etmektedir:
”Eğer Allah(-u Teala) size yardım ederse artık size galip olacak kimse yoktur.Ve eğer sizi (yalnız bırakırda) zelil ederse, artık ondan sonra size yardım edecek kimdir?”( Ali İmran 160 dan)
Herhangi bir muşkulle (sorunla) karşılaştığımız vakitte mutlaka o muşkulun halli icin yardım istememiz lazımdır. Ne ile? Ayet-i kerimenin mucibince, sabretmekle, namaz kılmakla. O iş oluncaya kadar niye gecikti dememeli, umidsiz olmamalı, sabretmeli, namaz kılmaya devam etmelidir. O iş Allah’ın yardımıyla olur.
Şimdi bizim eksiklerimizi tamamlamak ve milleti islama davet etmek gibi buyuk bir davamız var. Buna ancak Allah’ın yardımıyla erebiliriz.
Bu nedenler her gun istiane (yardım talebi) namazı kılmalıyız, Mevla’ya yalvarmalıyız. İtikadımız, amellerimiz, ahlakımız islamın emrettiği gibi olsun.
Her işte Mevla Teala Hazretlerine muhtac olduğumuzu cok iyi bilmeliyiz. Her işe başlarken besmele cekmeliyiz. Mesela; yemek yemeye besmele cekerek başladığımızda,”ağza alınışında, ciğnenişinde, yutuluşunda, yemek borusundan gecişinde, mideye faydalı olup, zararlı olmayışında Rahman ve Rahim olan Allah’ın ismi ile başlıyorum” demek istemiş oluruz.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın ismi ile başlarsak o zaman yardım olur. Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyuruyor ki:
”Şerefli ve kıymetli her hangi bir işe Allah’ın ismiyle başlanmaz ise o iş hayırsızdır”.
İslamın emrettiği, musaade ettiği her iş şereflidir. Neuzubillah kumar oynayan şerefli değildir, rezalet sahibidir. Keza gıybet etmek, soz taşımak, yalan soylemek, fesatlık koparmak icin gezmek… Bunlar şerefi olmayan işlerdir. Şerefli iş; Kuran-ı Kerim oğrenmek, oğretmek, emri ile amel etmek, ihlÂsı kazanmak ve kazandırmak, iyi niyet etmek ve ettirmektir. Boyle boyle ta ki zikri kalbe yerleştirinceye kadar calışmalıdır.
Mevla Teala’dan yardım istemekte Yuce Allah’ı unutmamak vardır. Unutmamak mes’elesi varya cok buyuk meseledir. Şu ayeti kerime de Mevla Teala kendisini unutanlar icin:
”Allah’ı unuttular. Allah (celle celeluh) da onları unuttu” (Tevbe 67 den)
Bir şey ki Mevla’nın bizi unutmasına (unutma muamelesi yapmasına) vesile oluyor, ondan daha kotu birşey yoktur. Mevla Teala’nın bizi unutması, rahmetinden ve fazl-ı kereminden taksim ederken bizi mahrum etmesi, bize vermemesi demektir. İşte Allah’ı unutmamanın ilacı ise bu ayet-i kerime de buyurulduğu uzere:
”Beni zikredin, ben de sizi zikredeyim” (Bakara 152) ayeti celilesidir.
Her ibadette, her işte huzur-u kalp lazımdır. Kimden yardım istediğini, kimi zikrettiğini, kime şukrettiğini, kim icin kıyamda durduğunu, kime eğildiğini, kime secde ettiğini bilmek lazımdır. Mevla Teala Hazretleri:
”Beni hatırlamak icin namaz kıl” (Taha 14 den) buyuruyor. Her ibadette emir boyledir. Şu ayeti kerime de de:
”Ey iman etmiş olanlar! Allah’ı cokca zikretmekle zikredin.Ve O’na sabah akşam tesbihte bulunun”(Azhab 41)
Şimdi zikrullah’ın her an lazım olduğunu şoyle anlayalım. Guneş doğduğu vakitte her yeri aydınlatır. Ancak kapısı, penceresi kapalı olan evlerin icerisine girmez. Buna sebep guneş midir yoksa evin sahibi mi? Işınlar kapıya kadar gelmeseydi guneş suclu derdik. Fakat guneşin ışınları evin onune gelmiştir. Kapılar, pencereler acıksa guneş, oralardan eve girecektir. Guneşin mevsimlere gore doğma ve batma arasında ki aydınlatma saatleri bellidir. Ama Allah’u Teala Hazretlerinin feyzinin doğma ve batması yoktur.
O, daimi tulu halinde (parlamakta) dır. Sakarya nehrinin bir an kesildiğini bilen var mı? Fırat, Nil nehrinin bir an kesildiğini bilen var mı? İşte onların suyunu devamlı akıtan Mevla Teala ve Tekaddes Hazretleri bize de feyzini devamlı akıtmaktadır. Devam eden bu feyizden kulun istifade edebilmesi icin kalbini acık tutması lazımdır. Goğsumuzun sol tarafında bulunan kalbimiz Rasulullah’ın buyurduğu uzere:
”Mu’minin kalbi Allah’ın evidir. Muminin kalbi Rahman’ın arşıdır. Muminin kalbi Allah’ın hazineleridir.”
Kalp feyze ne ile acılır? Zikretmek ile hatırlamakla. Zikretmekle Mevla Teala’nın feyzi giriyor, zikredilemediği vakit Mevla’nın feyzinden mahrum kalınıyor. Adalet-i ilahiye boyledir. Allah’u Teala dileseydi o feyzi her durumda devamlı indirebilirdi. Ama kalbe feyzin gelmesini Allah-u Teala kula verdiği irade-i cuziyyeye bağladı. İşte bu nedenle de:
”Allah’ı cok zikretmekle zikredin(ki kalbiniz feyze acık olsun)” buyuruldu.
İnsan ne kadar cok zikrederse o kadar cok feyiz gelir. Bakınız! Dikkat ediniz! Rabbimiz once O’nu cok zikretmemizi istiyor. O cok zikretmekle emrolunduğumuz Allah var ya! O cok buyuktur. Rahmet yağdırıyor, sevgi yağdırıyor, nur yağdırıyor.
Ayeti kerime de buyuruluyor:
”O Halık-ı Kerim’dir ki sizi zulmetlerden (karanlıktan) nura cıkarmak icin melekleriyle beraber size rahmetini gonderir. Ve (Allah) muminler icin pek merhametli bulunmaktadır.”(Ahzab 43)
Ali Haydar Efendi (Kuddise Sirrahu) buyurdu ki:”Boyle bir ayet hicbir ummet hakkında nazil olmadı”
Cenab-ı Hak Peygamberi hakkında ne buyurduysa biz aciz ummetine de aynı şeyi lutfetmiştir. Peygamberimiz hakkında:
”Muhakkak Allah(-u Teala) ve melekleri peygamber uzerine salÂtta bulunurlar. Ey iman etmiş kimseler! O’nun uzerine salÂtta ve tam bir teslimiyetle selamda bulunun.”(Azhab 56) buyurmuştur.
O vermekte devamlıdır. Biz almakta gevşeğiz. Eğer kalbimizi acık bulundursak, oraya devamlı bir nur yağacak, şeytan ve nefis tesirsiz kalacak. İmam Masum Hazretlerinin mektubatında okudum: Şeytan bir adama diyor ki: ”Kalbinin her yerini zikrullah ile doldurdun. Bir boş yer yok ki sokulayım”
Şeytan ateşten yaratılmıştır. Ateşin nur karşısında dayanma gucu yoktur. Nitekim bir mu’min sırattan gecerken ateş ona seslenecektir: ”Cabuk gec, senin nurun benim ateşimi sonduruyor”
Zikreden kalp nur ile doludur. Şeytan ise boyle kalplere giremez. Oyleyse bizimde daima zikir uzere olup boyle bir kalbe sahip olmaya calışmamız gerekir.
Mevla Teala Hazretleri şoyle buyuruyor:
”Haberdar olunuz ki! Kalpler ancak Allah’ın zikri ile mutmain olur”(Rad 28)
Mutmain oluyor demek, yerleşiyor, rahat ediyor, huzura kavuşuyor, vesveselere evhamlara, umitsizliklere yer kalmıyor. Boyle bir kalp sağlam bir kalptir.
Zikir butun hayırların kapısıdır. Zikretmek en buyuk matlub ve maksattır. Zira hakkında:
”Ve zikrullah her şeyden buyuktur”(Ankebut 45) buyurulmuştur. İnsan Allah-u Teala’nın kendisine nur vermesini istiyorsa, kalbini zikrullah ile devamlı acık tutacak.
Mısra:
”Padişah konmaz saraya, hane mamur olmadıkca”
Bir insan dahi, kirli, tozlu, dağınık olan bir eve girmek istemez. Bir hadisi kudside de şoyle buyuruluyor:
”Beni yerim goğum almaz. Ancak mumin kulumun kalbi alır”
Yerler ve gokler ne kadar geniş ise de mekaniyet uzeredir. Allah Teala ise la mekanidir. La mekani olan, mekÂna sığmaz. Allah Teala kalibi la mekaniyet (mekÂnsızlık) uzere yarattı. Onun icin ”Mumin kulumun kalbine sığarım” buyurdu.
SABIR 3 CEŞİTTİR
Sohbet ayetimize gelelim:
”Muhakkak Allah sabredenler ile beraberdir”
Allah Teala bir kul ile beraber olursa, o kula birşey olur mu?Hep başımıza gelen dertler Mevla Teala Hazretlerini unutmaktandır.bu da gunahların başıdır.
Biraz da sabırdan bahsedelim:
Sabır acıya, zorluğa katlanmak, nefse ve bedene ağır gelen hallere telaş gostermeksizin mukavemet etmektir.
Allah’u Teala Hazretlerinin isimlerinden birisi de ”Sabur” ismi şerifidir.
Sabır guzel bir meziyettir. Her kimde sabır varsa onda ilahi kuvvetten bir tecelli kokusu vardır.
Sabır uc ceşittir:
1-İbadetlere devam etmede sabır
2-Gunahlardan kacınmada sabır
3-Bela ve musibetlere karşı sabır
Cenab-ı Hak ayeti kerimemizde ozellikle sabrın kıymetine işaretle:
”Muhakkak Allah sabredenler ile beraberdir” buyuruyor.
Sabrın buyukluğunden ve faziletinden dolayıdır ki Allah’u Teala Hazretleri sabredenlerin mukÂfatını olcusuz kılarak şoyle buyurmuştur:
”Ancak sabredenlere mukÂfatları hesapsız (olcusuz) olarak verilecektir.” (Zumer 10 dan)
Secde suresinin 24. ayet-i kerimesinde de Cenab-ı Hak Celle ve Ala Hazretleri, Tevrat ehlinin dini vazifelerinde ve duşmanlardan gelen eziyetler karşısında gostermiş oldukları sabırlarından dolayı onlardan, hidayet rehberleri olan imamlar vucuda getirdiğini beyan ediyor:
”Ve (O İsrailoğulları) sabrettikleri zaman onlardan rehberler kılmıştık ki bizim emrimizle doğru yola sevk ederlerdi. Ve ayetlerimize yakinen (şuphesiz) inanmışlardı.(Secde 24)
Sabır her işin başıdır. Sabredemeyen hicbir kimse kendisinden bekleneni veremez. Mevla Teala Kuran-ı Kerim’in bircok yerinde bize sabır oğutlemektedir. Bunlardan bir tanesi de Lokman suresinde gecen şu ayeti kerimedir:
”Oğulcağızım! Namazı dosdoğru kıl ve iyilikle emret kotulukten nehyet. Ve sana (bu sebeple) isabet eden belaya sabret. Zira boyle yapmak muhakkak buyuk insanların yaptığı işlerdendir.”(Lokman 17)
ŞEHİDLERİN MAKAMI
Şimdi sohbet ayetimize devam edelim:
”Ve Allah(-u Teala) Hazretlerinin yolunda oldurulenler hakkında oluler demeyin. Bilakis (onlar) diridirler, fakat siz (onların hayatını) hissedemez, (anlayamaz) sınız.”
Bu ayeti kerime, Bedir muharebesindeki şehitler hakkında nazil olmuştur. Bu harpte olen kimselerin arkasından:”Dunya nimetlerinden ve lezzetlerinden istifade edemez oldular” dediler. Cenab-ı Hak bu ayeti kerimeyi inzal buyurarak aslında onların diri olduğunu beyan etti.
Fakat bu diriliğin nasıl olduğu hususunda alimler ihtilaf etmişlerdir. Selef-i Salihinin cokları bu hayatın ruh ve cesetle olduğu goruşune gitmişler, ancak biz bunun şeklini bilemeyiz demişlerdir. Bazılarına gore ise, bu ayetin manası:”Onlar amellerinin sevabının kesilmemesi hususunda diriler gibidir, demektedir.
Cunku onlar Mevla Teala Hazretlerinin dinine yardım yolunda oldurulduler. Din dunya uzerine galip olduğu ve Allah-u Teala yolunda muharebe eden bir kişi bulunduğu muddetce bunun sevabı onlara yazılmaktadır. Zira bu sunneti ilk olarak onlar başlatmışlardır.
Cabir İbn-i Abdullah (Radıyallahu Anh) ‘den rivayet ediliyor:
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir gun bana baktı ve:”Ey Cabir! Seni mahzun goruyorum”. buyurdular. Ben:”Ey Allah’ın Resulu babam şehid oldu. Arkasından borc ve kalabalık bir aile bıraktı” dedim.
Bunun uzerine Allah’ın Resulu ”Ya Cabir! Sana haber vereyim ki Allah hic kimseyle perde arkasından olmaksızın konuşmamışken, babanla yuz yuze konuştu ve ona: İste benden vereyim buyurdu. Baban ”Ya Rabbi! Beni tekrar yaratta ikinci bir defa şehit olayım” dedi
Allah-u Teala Hazretleri:”Bu mumkun değil. Onlar bir daha dunyaya donmezler emri benden sebkat etti (gecti).” buyurdu. Cevaba karşı baban:”Oyleyse ya Rabbi bunu arkamda kalanlara haber ver” Allah azze ve celle Hazretleri de ”bunu yaparım” buyurarak şu ayetleri inzal etti:
”Allah yolunda oldurulenleri oluler zannetme. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında rızıklandırılırlar”(Ali imran 169)
”Ve onlar Allah’dan bir nimet ile bir fazl ile muminlerin mukÂfatını Allah’ın elbette zayi etmeyeceği mujdesiyle sevinirler”(Ali İmran 171)
Bu ayeti celilere şehitlerin ne kadar yuksek mertebelere ve sevincli bir hayata nail olduklarını bizlere gostermektedir.
Nefahatul Uns kitabında İbni Farıd Hamevi Hazretlerinin oğlu Seyyid Kemalettin Muhammed’den şoyle bir olay nakledilir:
”Bir gun Mısır medreselerinden birine gittim. Medresenin kapısında yaşlı bir bakkal vardı. Gordum ki abdest alıyor. Ama şeriat emirlerine gore duzenli bir şekilde değil. Once kollarını yıkadı, sonra ayaklarını yıkadı, sonra başını meshetti sonrada yuzunu yıkadı. İcimden gecirdim ki: Bunca zamandır medrese kapısında bunca fakihler icinde daha bir abdest almasını oğrenememiş.
Bunun uzerine o yaşlı adam hemen bana bakıp şoyle dedi:”Ey Omer sana olacak fetih hicazda Mekke’de olacaktır. Oraya git. Sana gelecek gonul acıklığı zamanı gelmiştir.”
O zaman anladım ki o adam, Allah’ın veli kullarındandır. O şekilde tertipsiz abdest alması da halini gizlemek icindir.
Hemen yanına gidip şoyle dedim: Ey seyyidi! Ben nerede, Mekke nerede! Nasıl gideyim, yolu da bilmiyorum. Hemen eli ile işaret edip şoyle dedi: İşte Mekke onunde. Bakıp Mekke’yi gordum. Sonra Mekke’ye yoneldim. Mekke benim gozumden kaybolmadı. Fetih kapıları da bana acıldı. Tam 15 sene Mekke’de kaldım.5 vakit namaz icin Harem-i Şerifte hazır oldum.
Bir gun o yaşlı bakkalın sesi kulağıma geldi -Ey Omer Kahire’ye gel, olumume hazır ol!-Hemen acele oraya gittim. Baktım olum doşeğinde. Kendisine selam verdim. Selamımı aldı. Bana birkac dinar verdi.-Bununla techizimi, tekfinimi, yaparsın dedi. Daha sonra tabutumu taşıyanlara bir dinar ver falan yede tabutumu bırak, orada bekle. Dağdan bir kimse inecek namazımı onunla kılarsın. Ondan sonra yuce hakkın emrini bekle.”
Vefat ettiği zaman vasiyetlerini yerine getirdim. Tabutunu dediği yere bıraktım. Gordum ki dağdan bir kimse aşağı doğru iniyor. Geldi ve şoyle dedi:-Ey Omer! ileri gel de namaz kılalım. Namazdan sonra buyuk yaradılışlı bir kuş aşağı indi. Tabutu yutup diğer kuşlara karıştı. Hepsi tesbih ederek ucup gittiler. Bu hale cok şaşırdım.
O kimse dedi ki:-Ya Omer işitmedin mi ”şehidlerin ruhları cennette istedikleri yerde ucarlar. Bunlar kılıc şehidleridir. Muhabbet şehidlerine gelince bunların cesetleri ve ruhları bir yeşil kuşun icindedir. Bu da onlardandır Ya Omer”
İşte Allah yolunda, Allah’da fani olmak suretiyle olenlerin mukÂfatı budur. Allah yoluna canımızı feda etmeye bakalım. Din icin mucadele etmekten cekinir, gerektiğinde canımızı vermekten korkarsak kÂfirler bize galip olur.
Bir coban, aslanların ve kurtların olduğu bir vadide surunun başında uyursa, onun yerine aslanlar, kurtlar cobanlık eder. İşte biz bu uyuyan coban gibi olduk. Allah (Celle Celaluhu) bizi uyandırsın.
Cenab-ı Hak şoyle buyurmaktadır:
”Ey iman edenler size oyle bir kazanc gostereyim mi ki, sizi acıklı bir azabtan kurtarıversin.”(saf suresi:10)
Duşmanların bizim dinimize saldırmasından daha buyuk bir azab-ı elim mi var? Cocuğun gozunun onunde namaz kılmaz. Bundan daha buyuk azab-ı elim olur mu?
“Allah’a(celle Celaluhu) ve resulune iman edip mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda cihat ederseniz. Bu sizin icin daha hayırlıdır eğer bilirseniz.”(saf suresi:11)
Cihat, İslamın en ustun noktası olduğundan dolayı bu mertebeye ulaşanlar, dunyadaki cihat etme şan ve şereflerinin yanında cennete de en yuksek dereceleri elde edeceklerdir. Onlar her iki dunyada da yuce kişilerdir.
Eğer boyle yaparsanız ne olur biliyor musunuz?
“Allah(celle Celaluhu) gunahlarınızı bağışlar ve sizi altından ırmaklar akan cennetlere adn cennetlerindeki guzel ve hoş saraylara koyar. İşte bu en buyuk kurtuluştur.”(Saf suresi:12)
“Başka (bir mujde daha ) var ki onu seveceksiniz. Allah’dan bir zafer ve yakın bir fetihtir. Ve muminlere mujdele”(Saf suresi:13)
Ya Rabbi! Okumasını, dinlemesini nasip ettiğin gibi tatbikini de nasip eyle. Bu nimetlere mazhar olmak en buyuk saadettir.
Mevla Teala Hazretleri ders ayetlerimizde evvela sabır ve namazla kendisinden yardım istenilmesini tavsiye edip arkasından da fisebilillah muharebede şehid olan kimselerin bedenleri itibariyle oluler iseler de, hakiki hayat itibariyle diri olduklarını buyurdu. Şimdi de sabredilmesi lazım gelen bazı bela ve musibetlerle, kullarını imtihan edeceğini beyan etmek uzere şoyle buyurdu:
“Vallahi elbette biz, sizi biraz (duşman) korku(su), biraz aclık, biraz da mallardan, canlardan ve mahsullerden (yana) eksiltmekle imtihan edeceğiz. Ve (Ey Habibim!) sabredenleri cok mujdele.”
Yani Mevla buyuruyor ki: “Size imtihan eden kimsenin muamelesi gibi muamele edeceğim. Boylece sizin nasıl bir kul olduğunuz ortaya cıkacak.”
”Ey iman edenler! Sabırla ve namazla (Allah Teala’dan) yardım isteyin. Muhakkak (Allah Teala Hazretleri’nin yardımı) sabredenlerle beraberdir.”
Ayetimiz de Mevla Teala iki şeyle (sabretmekle ve namazla) benden yardım dileyin buyuruyor.
Şimdi dunya halkı sabrı bıraktı, namazı da bıraktı. Peki, maksudlarına nasıl kavuşacaklar?
Allah’u Teala Hazretleri’nin yardımından mahrum kalan Musa (Aleyhisselam) ın kavmini hatırlayalım. Musa (aleyhisselam)’a muhalefet etmeleri sebebiyle Tih sahrasında 40 sene mahkum bir halde kalmışlardı. Mevla Teala Hazretleri onlar hakkında:
”Buyurdu ki ‘ Şuphesiz orası (Beyt-i Mukaddes arazisi) onların (o isyankÂr israiloğullarının) uzerine 40 yıl haram kılınmıştır. Orada (bulundukları Tih sahrasında) hayret icerisinde dolaşacaklar. Artık o fasıklar kavmine acıma”(Maide 26)
Beni İsrail, guneşin altında sabahtan yola cıkıyorlar bir de akşam bakıyorlar ki aynı yerdeler. Tam 40 sene! Bundan anlaşılıyor ki insan evinin yolunu bulamaz. Hatta bir odadan diğer odaya gecemez. Her an Mevla’nın yardımına muhtacız. Zira Allah zulcelal’den başka kimse hicbir şeye kadir olamaz.
Bir ayeti kerime de bunu teyid etmektedir:
”Eğer Allah(-u Teala) size yardım ederse artık size galip olacak kimse yoktur.Ve eğer sizi (yalnız bırakırda) zelil ederse, artık ondan sonra size yardım edecek kimdir?”( Ali İmran 160 dan)
Herhangi bir muşkulle (sorunla) karşılaştığımız vakitte mutlaka o muşkulun halli icin yardım istememiz lazımdır. Ne ile? Ayet-i kerimenin mucibince, sabretmekle, namaz kılmakla. O iş oluncaya kadar niye gecikti dememeli, umidsiz olmamalı, sabretmeli, namaz kılmaya devam etmelidir. O iş Allah’ın yardımıyla olur.
Şimdi bizim eksiklerimizi tamamlamak ve milleti islama davet etmek gibi buyuk bir davamız var. Buna ancak Allah’ın yardımıyla erebiliriz.
Bu nedenler her gun istiane (yardım talebi) namazı kılmalıyız, Mevla’ya yalvarmalıyız. İtikadımız, amellerimiz, ahlakımız islamın emrettiği gibi olsun.
Her işte Mevla Teala Hazretlerine muhtac olduğumuzu cok iyi bilmeliyiz. Her işe başlarken besmele cekmeliyiz. Mesela; yemek yemeye besmele cekerek başladığımızda,”ağza alınışında, ciğnenişinde, yutuluşunda, yemek borusundan gecişinde, mideye faydalı olup, zararlı olmayışında Rahman ve Rahim olan Allah’ın ismi ile başlıyorum” demek istemiş oluruz.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın ismi ile başlarsak o zaman yardım olur. Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyuruyor ki:
”Şerefli ve kıymetli her hangi bir işe Allah’ın ismiyle başlanmaz ise o iş hayırsızdır”.
İslamın emrettiği, musaade ettiği her iş şereflidir. Neuzubillah kumar oynayan şerefli değildir, rezalet sahibidir. Keza gıybet etmek, soz taşımak, yalan soylemek, fesatlık koparmak icin gezmek… Bunlar şerefi olmayan işlerdir. Şerefli iş; Kuran-ı Kerim oğrenmek, oğretmek, emri ile amel etmek, ihlÂsı kazanmak ve kazandırmak, iyi niyet etmek ve ettirmektir. Boyle boyle ta ki zikri kalbe yerleştirinceye kadar calışmalıdır.
Mevla Teala’dan yardım istemekte Yuce Allah’ı unutmamak vardır. Unutmamak mes’elesi varya cok buyuk meseledir. Şu ayeti kerime de Mevla Teala kendisini unutanlar icin:
”Allah’ı unuttular. Allah (celle celeluh) da onları unuttu” (Tevbe 67 den)
Bir şey ki Mevla’nın bizi unutmasına (unutma muamelesi yapmasına) vesile oluyor, ondan daha kotu birşey yoktur. Mevla Teala’nın bizi unutması, rahmetinden ve fazl-ı kereminden taksim ederken bizi mahrum etmesi, bize vermemesi demektir. İşte Allah’ı unutmamanın ilacı ise bu ayet-i kerime de buyurulduğu uzere:
”Beni zikredin, ben de sizi zikredeyim” (Bakara 152) ayeti celilesidir.
Her ibadette, her işte huzur-u kalp lazımdır. Kimden yardım istediğini, kimi zikrettiğini, kime şukrettiğini, kim icin kıyamda durduğunu, kime eğildiğini, kime secde ettiğini bilmek lazımdır. Mevla Teala Hazretleri:
”Beni hatırlamak icin namaz kıl” (Taha 14 den) buyuruyor. Her ibadette emir boyledir. Şu ayeti kerime de de:
”Ey iman etmiş olanlar! Allah’ı cokca zikretmekle zikredin.Ve O’na sabah akşam tesbihte bulunun”(Azhab 41)
Şimdi zikrullah’ın her an lazım olduğunu şoyle anlayalım. Guneş doğduğu vakitte her yeri aydınlatır. Ancak kapısı, penceresi kapalı olan evlerin icerisine girmez. Buna sebep guneş midir yoksa evin sahibi mi? Işınlar kapıya kadar gelmeseydi guneş suclu derdik. Fakat guneşin ışınları evin onune gelmiştir. Kapılar, pencereler acıksa guneş, oralardan eve girecektir. Guneşin mevsimlere gore doğma ve batma arasında ki aydınlatma saatleri bellidir. Ama Allah’u Teala Hazretlerinin feyzinin doğma ve batması yoktur.
O, daimi tulu halinde (parlamakta) dır. Sakarya nehrinin bir an kesildiğini bilen var mı? Fırat, Nil nehrinin bir an kesildiğini bilen var mı? İşte onların suyunu devamlı akıtan Mevla Teala ve Tekaddes Hazretleri bize de feyzini devamlı akıtmaktadır. Devam eden bu feyizden kulun istifade edebilmesi icin kalbini acık tutması lazımdır. Goğsumuzun sol tarafında bulunan kalbimiz Rasulullah’ın buyurduğu uzere:
”Mu’minin kalbi Allah’ın evidir. Muminin kalbi Rahman’ın arşıdır. Muminin kalbi Allah’ın hazineleridir.”
Kalp feyze ne ile acılır? Zikretmek ile hatırlamakla. Zikretmekle Mevla Teala’nın feyzi giriyor, zikredilemediği vakit Mevla’nın feyzinden mahrum kalınıyor. Adalet-i ilahiye boyledir. Allah’u Teala dileseydi o feyzi her durumda devamlı indirebilirdi. Ama kalbe feyzin gelmesini Allah-u Teala kula verdiği irade-i cuziyyeye bağladı. İşte bu nedenle de:
”Allah’ı cok zikretmekle zikredin(ki kalbiniz feyze acık olsun)” buyuruldu.
İnsan ne kadar cok zikrederse o kadar cok feyiz gelir. Bakınız! Dikkat ediniz! Rabbimiz once O’nu cok zikretmemizi istiyor. O cok zikretmekle emrolunduğumuz Allah var ya! O cok buyuktur. Rahmet yağdırıyor, sevgi yağdırıyor, nur yağdırıyor.
Ayeti kerime de buyuruluyor:
”O Halık-ı Kerim’dir ki sizi zulmetlerden (karanlıktan) nura cıkarmak icin melekleriyle beraber size rahmetini gonderir. Ve (Allah) muminler icin pek merhametli bulunmaktadır.”(Ahzab 43)
Ali Haydar Efendi (Kuddise Sirrahu) buyurdu ki:”Boyle bir ayet hicbir ummet hakkında nazil olmadı”
Cenab-ı Hak Peygamberi hakkında ne buyurduysa biz aciz ummetine de aynı şeyi lutfetmiştir. Peygamberimiz hakkında:
”Muhakkak Allah(-u Teala) ve melekleri peygamber uzerine salÂtta bulunurlar. Ey iman etmiş kimseler! O’nun uzerine salÂtta ve tam bir teslimiyetle selamda bulunun.”(Azhab 56) buyurmuştur.
O vermekte devamlıdır. Biz almakta gevşeğiz. Eğer kalbimizi acık bulundursak, oraya devamlı bir nur yağacak, şeytan ve nefis tesirsiz kalacak. İmam Masum Hazretlerinin mektubatında okudum: Şeytan bir adama diyor ki: ”Kalbinin her yerini zikrullah ile doldurdun. Bir boş yer yok ki sokulayım”
Şeytan ateşten yaratılmıştır. Ateşin nur karşısında dayanma gucu yoktur. Nitekim bir mu’min sırattan gecerken ateş ona seslenecektir: ”Cabuk gec, senin nurun benim ateşimi sonduruyor”
Zikreden kalp nur ile doludur. Şeytan ise boyle kalplere giremez. Oyleyse bizimde daima zikir uzere olup boyle bir kalbe sahip olmaya calışmamız gerekir.
Mevla Teala Hazretleri şoyle buyuruyor:
”Haberdar olunuz ki! Kalpler ancak Allah’ın zikri ile mutmain olur”(Rad 28)
Mutmain oluyor demek, yerleşiyor, rahat ediyor, huzura kavuşuyor, vesveselere evhamlara, umitsizliklere yer kalmıyor. Boyle bir kalp sağlam bir kalptir.
Zikir butun hayırların kapısıdır. Zikretmek en buyuk matlub ve maksattır. Zira hakkında:
”Ve zikrullah her şeyden buyuktur”(Ankebut 45) buyurulmuştur. İnsan Allah-u Teala’nın kendisine nur vermesini istiyorsa, kalbini zikrullah ile devamlı acık tutacak.
Mısra:
”Padişah konmaz saraya, hane mamur olmadıkca”
Bir insan dahi, kirli, tozlu, dağınık olan bir eve girmek istemez. Bir hadisi kudside de şoyle buyuruluyor:
”Beni yerim goğum almaz. Ancak mumin kulumun kalbi alır”
Yerler ve gokler ne kadar geniş ise de mekaniyet uzeredir. Allah Teala ise la mekanidir. La mekani olan, mekÂna sığmaz. Allah Teala kalibi la mekaniyet (mekÂnsızlık) uzere yarattı. Onun icin ”Mumin kulumun kalbine sığarım” buyurdu.
SABIR 3 CEŞİTTİR
Sohbet ayetimize gelelim:
”Muhakkak Allah sabredenler ile beraberdir”
Allah Teala bir kul ile beraber olursa, o kula birşey olur mu?Hep başımıza gelen dertler Mevla Teala Hazretlerini unutmaktandır.bu da gunahların başıdır.
Biraz da sabırdan bahsedelim:
Sabır acıya, zorluğa katlanmak, nefse ve bedene ağır gelen hallere telaş gostermeksizin mukavemet etmektir.
Allah’u Teala Hazretlerinin isimlerinden birisi de ”Sabur” ismi şerifidir.
Sabır guzel bir meziyettir. Her kimde sabır varsa onda ilahi kuvvetten bir tecelli kokusu vardır.
Sabır uc ceşittir:
1-İbadetlere devam etmede sabır
2-Gunahlardan kacınmada sabır
3-Bela ve musibetlere karşı sabır
Cenab-ı Hak ayeti kerimemizde ozellikle sabrın kıymetine işaretle:
”Muhakkak Allah sabredenler ile beraberdir” buyuruyor.
Sabrın buyukluğunden ve faziletinden dolayıdır ki Allah’u Teala Hazretleri sabredenlerin mukÂfatını olcusuz kılarak şoyle buyurmuştur:
”Ancak sabredenlere mukÂfatları hesapsız (olcusuz) olarak verilecektir.” (Zumer 10 dan)
Secde suresinin 24. ayet-i kerimesinde de Cenab-ı Hak Celle ve Ala Hazretleri, Tevrat ehlinin dini vazifelerinde ve duşmanlardan gelen eziyetler karşısında gostermiş oldukları sabırlarından dolayı onlardan, hidayet rehberleri olan imamlar vucuda getirdiğini beyan ediyor:
”Ve (O İsrailoğulları) sabrettikleri zaman onlardan rehberler kılmıştık ki bizim emrimizle doğru yola sevk ederlerdi. Ve ayetlerimize yakinen (şuphesiz) inanmışlardı.(Secde 24)
Sabır her işin başıdır. Sabredemeyen hicbir kimse kendisinden bekleneni veremez. Mevla Teala Kuran-ı Kerim’in bircok yerinde bize sabır oğutlemektedir. Bunlardan bir tanesi de Lokman suresinde gecen şu ayeti kerimedir:
”Oğulcağızım! Namazı dosdoğru kıl ve iyilikle emret kotulukten nehyet. Ve sana (bu sebeple) isabet eden belaya sabret. Zira boyle yapmak muhakkak buyuk insanların yaptığı işlerdendir.”(Lokman 17)
ŞEHİDLERİN MAKAMI
Şimdi sohbet ayetimize devam edelim:
”Ve Allah(-u Teala) Hazretlerinin yolunda oldurulenler hakkında oluler demeyin. Bilakis (onlar) diridirler, fakat siz (onların hayatını) hissedemez, (anlayamaz) sınız.”
Bu ayeti kerime, Bedir muharebesindeki şehitler hakkında nazil olmuştur. Bu harpte olen kimselerin arkasından:”Dunya nimetlerinden ve lezzetlerinden istifade edemez oldular” dediler. Cenab-ı Hak bu ayeti kerimeyi inzal buyurarak aslında onların diri olduğunu beyan etti.
Fakat bu diriliğin nasıl olduğu hususunda alimler ihtilaf etmişlerdir. Selef-i Salihinin cokları bu hayatın ruh ve cesetle olduğu goruşune gitmişler, ancak biz bunun şeklini bilemeyiz demişlerdir. Bazılarına gore ise, bu ayetin manası:”Onlar amellerinin sevabının kesilmemesi hususunda diriler gibidir, demektedir.
Cunku onlar Mevla Teala Hazretlerinin dinine yardım yolunda oldurulduler. Din dunya uzerine galip olduğu ve Allah-u Teala yolunda muharebe eden bir kişi bulunduğu muddetce bunun sevabı onlara yazılmaktadır. Zira bu sunneti ilk olarak onlar başlatmışlardır.
Cabir İbn-i Abdullah (Radıyallahu Anh) ‘den rivayet ediliyor:
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir gun bana baktı ve:”Ey Cabir! Seni mahzun goruyorum”. buyurdular. Ben:”Ey Allah’ın Resulu babam şehid oldu. Arkasından borc ve kalabalık bir aile bıraktı” dedim.
Bunun uzerine Allah’ın Resulu ”Ya Cabir! Sana haber vereyim ki Allah hic kimseyle perde arkasından olmaksızın konuşmamışken, babanla yuz yuze konuştu ve ona: İste benden vereyim buyurdu. Baban ”Ya Rabbi! Beni tekrar yaratta ikinci bir defa şehit olayım” dedi
Allah-u Teala Hazretleri:”Bu mumkun değil. Onlar bir daha dunyaya donmezler emri benden sebkat etti (gecti).” buyurdu. Cevaba karşı baban:”Oyleyse ya Rabbi bunu arkamda kalanlara haber ver” Allah azze ve celle Hazretleri de ”bunu yaparım” buyurarak şu ayetleri inzal etti:
”Allah yolunda oldurulenleri oluler zannetme. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında rızıklandırılırlar”(Ali imran 169)
”Ve onlar Allah’dan bir nimet ile bir fazl ile muminlerin mukÂfatını Allah’ın elbette zayi etmeyeceği mujdesiyle sevinirler”(Ali İmran 171)
Bu ayeti celilere şehitlerin ne kadar yuksek mertebelere ve sevincli bir hayata nail olduklarını bizlere gostermektedir.
Nefahatul Uns kitabında İbni Farıd Hamevi Hazretlerinin oğlu Seyyid Kemalettin Muhammed’den şoyle bir olay nakledilir:
”Bir gun Mısır medreselerinden birine gittim. Medresenin kapısında yaşlı bir bakkal vardı. Gordum ki abdest alıyor. Ama şeriat emirlerine gore duzenli bir şekilde değil. Once kollarını yıkadı, sonra ayaklarını yıkadı, sonra başını meshetti sonrada yuzunu yıkadı. İcimden gecirdim ki: Bunca zamandır medrese kapısında bunca fakihler icinde daha bir abdest almasını oğrenememiş.
Bunun uzerine o yaşlı adam hemen bana bakıp şoyle dedi:”Ey Omer sana olacak fetih hicazda Mekke’de olacaktır. Oraya git. Sana gelecek gonul acıklığı zamanı gelmiştir.”
O zaman anladım ki o adam, Allah’ın veli kullarındandır. O şekilde tertipsiz abdest alması da halini gizlemek icindir.
Hemen yanına gidip şoyle dedim: Ey seyyidi! Ben nerede, Mekke nerede! Nasıl gideyim, yolu da bilmiyorum. Hemen eli ile işaret edip şoyle dedi: İşte Mekke onunde. Bakıp Mekke’yi gordum. Sonra Mekke’ye yoneldim. Mekke benim gozumden kaybolmadı. Fetih kapıları da bana acıldı. Tam 15 sene Mekke’de kaldım.5 vakit namaz icin Harem-i Şerifte hazır oldum.
Bir gun o yaşlı bakkalın sesi kulağıma geldi -Ey Omer Kahire’ye gel, olumume hazır ol!-Hemen acele oraya gittim. Baktım olum doşeğinde. Kendisine selam verdim. Selamımı aldı. Bana birkac dinar verdi.-Bununla techizimi, tekfinimi, yaparsın dedi. Daha sonra tabutumu taşıyanlara bir dinar ver falan yede tabutumu bırak, orada bekle. Dağdan bir kimse inecek namazımı onunla kılarsın. Ondan sonra yuce hakkın emrini bekle.”
Vefat ettiği zaman vasiyetlerini yerine getirdim. Tabutunu dediği yere bıraktım. Gordum ki dağdan bir kimse aşağı doğru iniyor. Geldi ve şoyle dedi:-Ey Omer! ileri gel de namaz kılalım. Namazdan sonra buyuk yaradılışlı bir kuş aşağı indi. Tabutu yutup diğer kuşlara karıştı. Hepsi tesbih ederek ucup gittiler. Bu hale cok şaşırdım.
O kimse dedi ki:-Ya Omer işitmedin mi ”şehidlerin ruhları cennette istedikleri yerde ucarlar. Bunlar kılıc şehidleridir. Muhabbet şehidlerine gelince bunların cesetleri ve ruhları bir yeşil kuşun icindedir. Bu da onlardandır Ya Omer”
İşte Allah yolunda, Allah’da fani olmak suretiyle olenlerin mukÂfatı budur. Allah yoluna canımızı feda etmeye bakalım. Din icin mucadele etmekten cekinir, gerektiğinde canımızı vermekten korkarsak kÂfirler bize galip olur.
Bir coban, aslanların ve kurtların olduğu bir vadide surunun başında uyursa, onun yerine aslanlar, kurtlar cobanlık eder. İşte biz bu uyuyan coban gibi olduk. Allah (Celle Celaluhu) bizi uyandırsın.
Cenab-ı Hak şoyle buyurmaktadır:
”Ey iman edenler size oyle bir kazanc gostereyim mi ki, sizi acıklı bir azabtan kurtarıversin.”(saf suresi:10)
Duşmanların bizim dinimize saldırmasından daha buyuk bir azab-ı elim mi var? Cocuğun gozunun onunde namaz kılmaz. Bundan daha buyuk azab-ı elim olur mu?
“Allah’a(celle Celaluhu) ve resulune iman edip mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda cihat ederseniz. Bu sizin icin daha hayırlıdır eğer bilirseniz.”(saf suresi:11)
Cihat, İslamın en ustun noktası olduğundan dolayı bu mertebeye ulaşanlar, dunyadaki cihat etme şan ve şereflerinin yanında cennete de en yuksek dereceleri elde edeceklerdir. Onlar her iki dunyada da yuce kişilerdir.
Eğer boyle yaparsanız ne olur biliyor musunuz?
“Allah(celle Celaluhu) gunahlarınızı bağışlar ve sizi altından ırmaklar akan cennetlere adn cennetlerindeki guzel ve hoş saraylara koyar. İşte bu en buyuk kurtuluştur.”(Saf suresi:12)
“Başka (bir mujde daha ) var ki onu seveceksiniz. Allah’dan bir zafer ve yakın bir fetihtir. Ve muminlere mujdele”(Saf suresi:13)
Ya Rabbi! Okumasını, dinlemesini nasip ettiğin gibi tatbikini de nasip eyle. Bu nimetlere mazhar olmak en buyuk saadettir.
Mevla Teala Hazretleri ders ayetlerimizde evvela sabır ve namazla kendisinden yardım istenilmesini tavsiye edip arkasından da fisebilillah muharebede şehid olan kimselerin bedenleri itibariyle oluler iseler de, hakiki hayat itibariyle diri olduklarını buyurdu. Şimdi de sabredilmesi lazım gelen bazı bela ve musibetlerle, kullarını imtihan edeceğini beyan etmek uzere şoyle buyurdu:
“Vallahi elbette biz, sizi biraz (duşman) korku(su), biraz aclık, biraz da mallardan, canlardan ve mahsullerden (yana) eksiltmekle imtihan edeceğiz. Ve (Ey Habibim!) sabredenleri cok mujdele.”
Yani Mevla buyuruyor ki: “Size imtihan eden kimsenin muamelesi gibi muamele edeceğim. Boylece sizin nasıl bir kul olduğunuz ortaya cıkacak.”
MUSA VE HIZIR ALEYHİSSELAMIN KISSASI
İmtihan hakkında Kur’an-ı Azimuşşan’da cok ayetler vardır. Onlardan birkacını verelim:
“Andolsun ki icinizden cihad edenlerle, sabredenleri belirleyinceye ve haberlerinizi acıklayıncaya kadar sizi imtihan edeceğiz”(Muhammed suresi:31)
Nasıl bir kimse olduğunuz meydana cıksın. Ben imtihan etmeden de sizi biliyorum ama imtihan ettikten sonra herkes tarafından da doğrudan doğruya gorulup bilinmesini istiyorum.
“Ey iman edenler! Allah(u- Teala) sizi ellerinizin ve mızraklarınızın erişeceği bir avlama ile (onu yasak ederek) imtihan eder ki gizlice (kimsenin gormediği yerde), gercekten kendisinden kimin korktuğunu bilsin (yani onları meydana cıkarsın) artık bundan sonra, kim sınırı aşarsa onun icin elim bir azab vardır.”(Maide:94)
Giyimlerimiz imtihandır, evlerimizin şekilleri imtihandır, duğunlerimiz imtihandır, cenazelerimiz imtihandır. Butun islamiyetin her şeyi tepeden kılana kadar hepsi imtihandır. Eğer Allah’dan korkarsanız anlaşılıyor ki siz Allah’a iman ediyorsunuz. Eğer iman ediyorsanız Allah’ı bilmişsiniz demektir. Allah’ı bilende anlaşılır ki okumuş ve okutulmuştur yoksa o kişi meşe ağacı gibidir.
“Biz insanların hangisinin daha guzel amel edeceğini imtihan edelim diye yeryuzundeki her şeyi kendisine mahsus bir zinet yaptık.”(Kehf suresi:7)
“O oyle yuce bir Allah’dır ki hanginizin daha guzel amel edeceğini imtihan etmek icin olumu ve hayatı yaratmıştır. O Mevla ziyade izzet sahibi ve cok bağışlayandır.”(Mulk suresi:2)
Yanından bir araba gecerken imtihandasın, hem almak icin hırsa kapılıyor musun? Bir mağazanın yanından gecerken de imtihandasın? Vitrindeki kufur kıyafetlerine heves ediyor musun? Bir bahceli evin yanından gecerken de imtihandasın. Hemen oyle her evinin olmasını istiyor musun? Ruhumuz bedenimizden ayrıldığı vakit cesedimizi nereye yatıracaklar? Bunu unutmayalım.
Bir korkulu durum mu oldu? İmtihandasın.
Paran mı gitti? İmtihandasın.
Bir dostumuz, bir akrabamız, bir yakınımız, bir komşumuz mu oldu? İmtihandayız.
Mallarımızı sel mi kapladı? İmtihandayız.
Bir kıtlık veya bir afetle meyvelerimiz mı vermedi? İmtihandayız.
Hemen o zaman Musa Aleyhisselam ile Hızır Aleyhisselamın kıssasını hatırlayalım:
Rivayete gore Firavun ve kabilesinin helakından sonra Cenab-ı Hak Musa (aleyhisselam)’a ben-i İsrail’in uzerlerine inen Allah’ın (celle Celaluhu) nimetlerinden anlatmasını emretti.
Musa(aleyhisselam)’da beliğ yani acık bir vaaz etti. O zaman ben-i israilden birisi sordu: “Ya Musa yeryuzunde en iyi bilen kimdir?” Hazreti Musa (aleyhisselam)’da “Benim” diye cevap verdi. Bunun uzerine Cenab-ı Hak Musa (aleyhisselam)’a vahyetti ki: “Ya Musa! Mecmaal Bahreyn (iki denizin toplandığı) denilen yerde bir kulum vardır ki senden daha Âlimdir”
Mevla Teala Hızır (aleyhisselam)’ ın daha Âlim olduğunu bildirince Musa (aleyhisselam) onu nasıl bulacağını sorar. Cenab-ı Hak’ta zenbiline tuzlu bir balık koymasını onu nerede kaybederse Hızır (aleyhisselam)’ı orada bulacağını beyan eder.
Musa (aleyhisselam) buyurulduğu uzere tuzlu bir balık aldı zenbiline koydu. Biraz da yiyecek koydu. Talebesi Yuşa (aleyhisselam)ile yola cıktı. Ve O’na dedi ki:“Balığı nerede kaybedersek bana haber ver”
Ne zaman ki Mecmaal Bahreyn denilen yere ulaştılar istirahat icin orada biraz oturdular. Musa (aleyhisselam) bir taşı yastık ederek yattı. Orada ab-ı hayat vardı.Ondan balığa isabet edince balık canlandı zembilin icinden cıkıp denize atladı.
Bu hadiseyi Musa (Aleyhisselam) ın talebesi gordu fakat Musa (Aleyhisselam) a soylemeyi unuttu. Hazreti Musa kalkınca yola devam ettiler. Ertesi gun kuşluk vaktine kadar yuruduler. Musa (Aleyhisselam) talebesine dedi ki:”Kuşluk yiyeceğimizi getir. Biz bu yolculuğumuz da muhakkak ki yorgunluğa uğradık.”
O zaman talebesi:”Gordun mu? O mecmaal bahreyn denilen yerde kayaya cıktığımız vakit balığa garip bir hadise oldu. Ben bunu sana soylemeyi unuttum. Balık orada canlandı, denize atladı. Acayip bir şekilde gecti gitti.”
Musa (Aleyhisselam) bunu duyunca ”İşte bizim aradığımız yer orasıdır” dedi. Hemen izleri uzerine uyarak geri donduler.
Orada Hızır (Aleyhisselam) ı buldular. Musa (Aleyhisselam) selam verdi ve :”Sana oğretilen ilimden bana oğretmen icin geldim.” dedi.
Bunun uzerine Hızır (Aleyhisselam): ”Sen benimle beraber sabra kadir olamazsın. Benden zuhurunu goreceğin şeylerin zahirine bakarak itiraz edersin. Hikmetinden haberdar olmadığın bir hadiseye nasıl sabredebilirsin” dedi.
Hazreti Musa da:”İnşallah beni sabredicilerden bulacaksın, sana karşı hicbir itirazda bulunmayacağım, hicbir emirde asi olmayacağım.” diye cevap verdi.
Hızır (Aleyhisselam) da buyurdu ki:”Eğer bana tabi olacaksan ben sana haber verinceye kadar bana birşey sorma”
Beraberce yurumeye başladılar. Deniz kenarında bir gemi gidiyordu. Geminin sahibi bunları ucretsiz olarak gemiye aldı. Biraz gittikten sonra Hızır (Aleyhisselam) gemiyi deldi. Musa (Aleyhisselam) buna dayanamadı: ”Ucretsiz olarak bizi gemilerine alan bir kavim, boğulsunlar icin mi gemiyi deldin? Doğrusu sen kotu bir iş yaptın” dedi.
Hızır (Aleyhisselam) bu itiraza karşı: ”Ben sana demedim mi ki sen, benimle beraber sabra takat getiremezsin.”
Musa (Aleyhisselam) hemen vermiş olduğu sozu hatırladı:”Unuttuğum şeyle beni muaheze etme, gafletimden dolayı beni mazur gor de işimde bana gucluk cıkarma (yani şu ilim tahsilinden geri kalmayayım).” diyerek ozur diledi.
Sonra yine yuruduler. Bir takım cocuklara rastladılar. Hızır (Aleyhisselam) bu cocuklardan birisini oldurdu. Bu hadiseyi goren Hazreti Musa, Hızır (Aleyhisselam) a hitaben:”Kimseyi oldurmediği halde sen tertemiz bir nefsi mi oldurdun? Muhakkak ki pek kotu bir iş yapmış oldun.”dedi.
Hızır (Aleyhisselam) gene:”Ben sana demedim mi ki sen, benimle beraber sabredemezsin.” diye ihtarda bulundu.
Bu ihtar uzerine Musa (Aleyhisselam):”Bundan sonra eğer birşeyden daha sorarsam benimle arkadaşlık etme. Zira benim tarafımdan ozre ulaşmış oldun” dedi.
Sonra tekrar yuruduler. Bir belde ahalisine varınca onlardan yemek istediler. O memleket halkı ise onları misafir etmekten kacındı. Derken orada yıkılmaya meyilli bir duvara rastladılar. Hızır (Aleyhisselam) onu hemen doğrultuverdi. Hızır (Aleyhisselam) ın bu yaptığı da Hazreti Musa’nın garibine gitti de ”Onlar bize yemek vermediler, misafir etmediler, isteseydin onlardan bu iş icin ucret alabilirdin. Niye bunu bedava yaptın.” diye ucuncu kez itirazda bulundu.
Hızır (Aleyhisselam):”İşte bu, benim ile senin aramızın ayrılışıdır. Şimdi sana, sabretmeye kadir olamadığı şeylerin manasını haber vereyim”
Gemi denizde calışan bir takım fakirlere ait idi. Ben onu kusurlu yapmak istedim. Zira onların otesinde her sağlam gemiyi sahiplerinin elinden alan zorba bir melik vardı. Ben onu delmekle kusurlu yaptım, boyle zalim hukumdarın onu ellerinden almasına mani oldum.
Oğlana gelince: Babası ile annesi iki mumin idiler. Biz o cocuğun, anne ve babasını azgınlığa suruklemesinden ve kufre duşurmesinden korktuk. Eğer o cocuk buluğa erseydi, kÂfir olacak ve ebediyyen yanacaktı. O hale gelmeden onu oldurduk. İstedik ki Rableri, onlara o oldurulen cocuktan daha temizini ve hayırlısını ve merhametce daha yakınını versin.
Duvara gelince: O, şehirdeki iki yetim cocuğun idi. Duvarın altında onlara ait bir hazine vardı. Babaları da salih bir kimse idi. Rabbin diledi ki onlar buyusunler, buluğa ulaşsınlar definelerini kendi elleriyle cıkarsınlar.
Eğer o duvar yıkılsaydı onun altındaki hazineyi bu beldenin insanları yağma edeceklerdi. Onun icin o duvarı duzelttim. Bu işleri ben kendi reyimle yapmadım. Rabbim bana emretti bende yaptım. İşte bu beyan olunanlar sabrına takat getiremediğin işlerin tevili (acıklaması) dır.
Bu kıssada cok buyuk ibretler vardır. Muslumanın başına ne bela gelirse o, muslumanın buyuk zararlardan kurtulmasına vesile oluyor. Geminin tahtasını koparmak sebebiyle gemiyi ayıplaması, koca geminin kurtulmasına vesile olduğu gibi. Yani Allah Teala Hazretleri kullarına zarar vermez fakat zarar suretinde bir muamele eder o kadar.
Geminin tahtasının koparılması gorunuşte yuzde yuz zarar fakat hakikatte ise kardır. Cocuğun oldurulmesi gorunuşte zarar, hakikatte kardır. Size kotuluk eden bir kimseye kızdığınız da biraz akıllı olun. Musa (Aleyhisselam) bizi misafir etmeyenlerin duvarını nicin tamir ediyorsun diye kızmıştı. Neticeyi kıssada gordunuz.
Hak şerleri hayreyler
Zannetme ki gayreyler
Arif anı seyreyler
Gorelim Mevla neyler
Neylerse guzel eyler
Hic bir cuz’i şer yoktur ki kulli bir hayrı koltuğuna almasın.İşte evi yandı buna benzer, cocuğu oldu buna benzer, sana ne olsa buna benzer.Ama sende iman varsa eğer.İman yoksa bu işler cazadır.İman varsa mukafattır.
(Ders Ayeti)
”(Habibim! O sabredicilere mujdele) ki onlar, kendilerine bir musibet (bela) geldiğinde:’Muhakkak biz (dunyada) Allah’ın (teslim olmuş kullarıy)ız. Ve biz (ahirette de) ancak ona donuculeriz’ derler.”
Her mumin dunyada bazı belalara giriftar olabilir. Ancak bunda nice hikmetler bulunduğunu, verilen nimetin alınanda kat kat fazla olduğunu duşunmek lazımdır ve demelidir ki:”Verende O’dur, alan O’dur, Ben de nihayet O’nun huzuruna varacağım”
Ummu Seleme (Radıyallahu Anha) annemizden şoyle bir rivayet vardır
iyor ki:”Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in şoyle buyurduğunu işittim:
”Şuphesiz biz Allah iciniz ve biz ancak O’na doneceğiz. Allah’ım! Bu musibetim de mukÂfatlandır. Ve O’nun yerine bana daha hayırlısını nasib et.” derse mutlaka Allah Teala, musibetinden dolayı onu mukÂfatlandırır. Ve yerine daha hayırlısını nasib eder.
Ummu Seleme validemiz devamla:”Kocam vefat edince Rasulullah’ın bana emrettiği gibi dedim. Allah-u Teala Hazretleri de kocamın yerine bana daha hayırlı olan Rasulullah’ı nasib etti de beni ona aile etti.” buyurdu.
Cenab-ı Hak dersimizin son ayeti kerimesinde musibetlere sabredenlerin mukÂfatını beyan ediyor:
”İşte onlar (teslimiyet gosterip, istirca edenler yok mu?) Rableri tarafından salÂt (mağfiret, tazim ve medh-u sena) lar ve buyuk bir rahmet (lutuf ve ihsan hep) onların uzerinedir. Ve işte onlar hidayete (her doğru gerceğe) erenlerin ta kendileridir.
Muazzam bir ders. Cenab-ı Hak cumlemize tesirlerini nasib etsin… Âmin.
www.mahmudelofi.com
“Andolsun ki icinizden cihad edenlerle, sabredenleri belirleyinceye ve haberlerinizi acıklayıncaya kadar sizi imtihan edeceğiz”(Muhammed suresi:31)
Nasıl bir kimse olduğunuz meydana cıksın. Ben imtihan etmeden de sizi biliyorum ama imtihan ettikten sonra herkes tarafından da doğrudan doğruya gorulup bilinmesini istiyorum.
“Ey iman edenler! Allah(u- Teala) sizi ellerinizin ve mızraklarınızın erişeceği bir avlama ile (onu yasak ederek) imtihan eder ki gizlice (kimsenin gormediği yerde), gercekten kendisinden kimin korktuğunu bilsin (yani onları meydana cıkarsın) artık bundan sonra, kim sınırı aşarsa onun icin elim bir azab vardır.”(Maide:94)
Giyimlerimiz imtihandır, evlerimizin şekilleri imtihandır, duğunlerimiz imtihandır, cenazelerimiz imtihandır. Butun islamiyetin her şeyi tepeden kılana kadar hepsi imtihandır. Eğer Allah’dan korkarsanız anlaşılıyor ki siz Allah’a iman ediyorsunuz. Eğer iman ediyorsanız Allah’ı bilmişsiniz demektir. Allah’ı bilende anlaşılır ki okumuş ve okutulmuştur yoksa o kişi meşe ağacı gibidir.
“Biz insanların hangisinin daha guzel amel edeceğini imtihan edelim diye yeryuzundeki her şeyi kendisine mahsus bir zinet yaptık.”(Kehf suresi:7)
“O oyle yuce bir Allah’dır ki hanginizin daha guzel amel edeceğini imtihan etmek icin olumu ve hayatı yaratmıştır. O Mevla ziyade izzet sahibi ve cok bağışlayandır.”(Mulk suresi:2)
Yanından bir araba gecerken imtihandasın, hem almak icin hırsa kapılıyor musun? Bir mağazanın yanından gecerken de imtihandasın? Vitrindeki kufur kıyafetlerine heves ediyor musun? Bir bahceli evin yanından gecerken de imtihandasın. Hemen oyle her evinin olmasını istiyor musun? Ruhumuz bedenimizden ayrıldığı vakit cesedimizi nereye yatıracaklar? Bunu unutmayalım.
Bir korkulu durum mu oldu? İmtihandasın.
Paran mı gitti? İmtihandasın.
Bir dostumuz, bir akrabamız, bir yakınımız, bir komşumuz mu oldu? İmtihandayız.
Mallarımızı sel mi kapladı? İmtihandayız.
Bir kıtlık veya bir afetle meyvelerimiz mı vermedi? İmtihandayız.
Hemen o zaman Musa Aleyhisselam ile Hızır Aleyhisselamın kıssasını hatırlayalım:
Rivayete gore Firavun ve kabilesinin helakından sonra Cenab-ı Hak Musa (aleyhisselam)’a ben-i İsrail’in uzerlerine inen Allah’ın (celle Celaluhu) nimetlerinden anlatmasını emretti.
Musa(aleyhisselam)’da beliğ yani acık bir vaaz etti. O zaman ben-i israilden birisi sordu: “Ya Musa yeryuzunde en iyi bilen kimdir?” Hazreti Musa (aleyhisselam)’da “Benim” diye cevap verdi. Bunun uzerine Cenab-ı Hak Musa (aleyhisselam)’a vahyetti ki: “Ya Musa! Mecmaal Bahreyn (iki denizin toplandığı) denilen yerde bir kulum vardır ki senden daha Âlimdir”
Mevla Teala Hızır (aleyhisselam)’ ın daha Âlim olduğunu bildirince Musa (aleyhisselam) onu nasıl bulacağını sorar. Cenab-ı Hak’ta zenbiline tuzlu bir balık koymasını onu nerede kaybederse Hızır (aleyhisselam)’ı orada bulacağını beyan eder.
Musa (aleyhisselam) buyurulduğu uzere tuzlu bir balık aldı zenbiline koydu. Biraz da yiyecek koydu. Talebesi Yuşa (aleyhisselam)ile yola cıktı. Ve O’na dedi ki:“Balığı nerede kaybedersek bana haber ver”
Ne zaman ki Mecmaal Bahreyn denilen yere ulaştılar istirahat icin orada biraz oturdular. Musa (aleyhisselam) bir taşı yastık ederek yattı. Orada ab-ı hayat vardı.Ondan balığa isabet edince balık canlandı zembilin icinden cıkıp denize atladı.
Bu hadiseyi Musa (Aleyhisselam) ın talebesi gordu fakat Musa (Aleyhisselam) a soylemeyi unuttu. Hazreti Musa kalkınca yola devam ettiler. Ertesi gun kuşluk vaktine kadar yuruduler. Musa (Aleyhisselam) talebesine dedi ki:”Kuşluk yiyeceğimizi getir. Biz bu yolculuğumuz da muhakkak ki yorgunluğa uğradık.”
O zaman talebesi:”Gordun mu? O mecmaal bahreyn denilen yerde kayaya cıktığımız vakit balığa garip bir hadise oldu. Ben bunu sana soylemeyi unuttum. Balık orada canlandı, denize atladı. Acayip bir şekilde gecti gitti.”
Musa (Aleyhisselam) bunu duyunca ”İşte bizim aradığımız yer orasıdır” dedi. Hemen izleri uzerine uyarak geri donduler.
Orada Hızır (Aleyhisselam) ı buldular. Musa (Aleyhisselam) selam verdi ve :”Sana oğretilen ilimden bana oğretmen icin geldim.” dedi.
Bunun uzerine Hızır (Aleyhisselam): ”Sen benimle beraber sabra kadir olamazsın. Benden zuhurunu goreceğin şeylerin zahirine bakarak itiraz edersin. Hikmetinden haberdar olmadığın bir hadiseye nasıl sabredebilirsin” dedi.
Hazreti Musa da:”İnşallah beni sabredicilerden bulacaksın, sana karşı hicbir itirazda bulunmayacağım, hicbir emirde asi olmayacağım.” diye cevap verdi.
Hızır (Aleyhisselam) da buyurdu ki:”Eğer bana tabi olacaksan ben sana haber verinceye kadar bana birşey sorma”
Beraberce yurumeye başladılar. Deniz kenarında bir gemi gidiyordu. Geminin sahibi bunları ucretsiz olarak gemiye aldı. Biraz gittikten sonra Hızır (Aleyhisselam) gemiyi deldi. Musa (Aleyhisselam) buna dayanamadı: ”Ucretsiz olarak bizi gemilerine alan bir kavim, boğulsunlar icin mi gemiyi deldin? Doğrusu sen kotu bir iş yaptın” dedi.
Hızır (Aleyhisselam) bu itiraza karşı: ”Ben sana demedim mi ki sen, benimle beraber sabra takat getiremezsin.”
Musa (Aleyhisselam) hemen vermiş olduğu sozu hatırladı:”Unuttuğum şeyle beni muaheze etme, gafletimden dolayı beni mazur gor de işimde bana gucluk cıkarma (yani şu ilim tahsilinden geri kalmayayım).” diyerek ozur diledi.
Sonra yine yuruduler. Bir takım cocuklara rastladılar. Hızır (Aleyhisselam) bu cocuklardan birisini oldurdu. Bu hadiseyi goren Hazreti Musa, Hızır (Aleyhisselam) a hitaben:”Kimseyi oldurmediği halde sen tertemiz bir nefsi mi oldurdun? Muhakkak ki pek kotu bir iş yapmış oldun.”dedi.
Hızır (Aleyhisselam) gene:”Ben sana demedim mi ki sen, benimle beraber sabredemezsin.” diye ihtarda bulundu.
Bu ihtar uzerine Musa (Aleyhisselam):”Bundan sonra eğer birşeyden daha sorarsam benimle arkadaşlık etme. Zira benim tarafımdan ozre ulaşmış oldun” dedi.
Sonra tekrar yuruduler. Bir belde ahalisine varınca onlardan yemek istediler. O memleket halkı ise onları misafir etmekten kacındı. Derken orada yıkılmaya meyilli bir duvara rastladılar. Hızır (Aleyhisselam) onu hemen doğrultuverdi. Hızır (Aleyhisselam) ın bu yaptığı da Hazreti Musa’nın garibine gitti de ”Onlar bize yemek vermediler, misafir etmediler, isteseydin onlardan bu iş icin ucret alabilirdin. Niye bunu bedava yaptın.” diye ucuncu kez itirazda bulundu.
Hızır (Aleyhisselam):”İşte bu, benim ile senin aramızın ayrılışıdır. Şimdi sana, sabretmeye kadir olamadığı şeylerin manasını haber vereyim”
Gemi denizde calışan bir takım fakirlere ait idi. Ben onu kusurlu yapmak istedim. Zira onların otesinde her sağlam gemiyi sahiplerinin elinden alan zorba bir melik vardı. Ben onu delmekle kusurlu yaptım, boyle zalim hukumdarın onu ellerinden almasına mani oldum.
Oğlana gelince: Babası ile annesi iki mumin idiler. Biz o cocuğun, anne ve babasını azgınlığa suruklemesinden ve kufre duşurmesinden korktuk. Eğer o cocuk buluğa erseydi, kÂfir olacak ve ebediyyen yanacaktı. O hale gelmeden onu oldurduk. İstedik ki Rableri, onlara o oldurulen cocuktan daha temizini ve hayırlısını ve merhametce daha yakınını versin.
Duvara gelince: O, şehirdeki iki yetim cocuğun idi. Duvarın altında onlara ait bir hazine vardı. Babaları da salih bir kimse idi. Rabbin diledi ki onlar buyusunler, buluğa ulaşsınlar definelerini kendi elleriyle cıkarsınlar.
Eğer o duvar yıkılsaydı onun altındaki hazineyi bu beldenin insanları yağma edeceklerdi. Onun icin o duvarı duzelttim. Bu işleri ben kendi reyimle yapmadım. Rabbim bana emretti bende yaptım. İşte bu beyan olunanlar sabrına takat getiremediğin işlerin tevili (acıklaması) dır.
Bu kıssada cok buyuk ibretler vardır. Muslumanın başına ne bela gelirse o, muslumanın buyuk zararlardan kurtulmasına vesile oluyor. Geminin tahtasını koparmak sebebiyle gemiyi ayıplaması, koca geminin kurtulmasına vesile olduğu gibi. Yani Allah Teala Hazretleri kullarına zarar vermez fakat zarar suretinde bir muamele eder o kadar.
Geminin tahtasının koparılması gorunuşte yuzde yuz zarar fakat hakikatte ise kardır. Cocuğun oldurulmesi gorunuşte zarar, hakikatte kardır. Size kotuluk eden bir kimseye kızdığınız da biraz akıllı olun. Musa (Aleyhisselam) bizi misafir etmeyenlerin duvarını nicin tamir ediyorsun diye kızmıştı. Neticeyi kıssada gordunuz.
Hak şerleri hayreyler
Zannetme ki gayreyler
Arif anı seyreyler
Gorelim Mevla neyler
Neylerse guzel eyler
Hic bir cuz’i şer yoktur ki kulli bir hayrı koltuğuna almasın.İşte evi yandı buna benzer, cocuğu oldu buna benzer, sana ne olsa buna benzer.Ama sende iman varsa eğer.İman yoksa bu işler cazadır.İman varsa mukafattır.
(Ders Ayeti)
”(Habibim! O sabredicilere mujdele) ki onlar, kendilerine bir musibet (bela) geldiğinde:’Muhakkak biz (dunyada) Allah’ın (teslim olmuş kullarıy)ız. Ve biz (ahirette de) ancak ona donuculeriz’ derler.”
Her mumin dunyada bazı belalara giriftar olabilir. Ancak bunda nice hikmetler bulunduğunu, verilen nimetin alınanda kat kat fazla olduğunu duşunmek lazımdır ve demelidir ki:”Verende O’dur, alan O’dur, Ben de nihayet O’nun huzuruna varacağım”
Ummu Seleme (Radıyallahu Anha) annemizden şoyle bir rivayet vardır

”Şuphesiz biz Allah iciniz ve biz ancak O’na doneceğiz. Allah’ım! Bu musibetim de mukÂfatlandır. Ve O’nun yerine bana daha hayırlısını nasib et.” derse mutlaka Allah Teala, musibetinden dolayı onu mukÂfatlandırır. Ve yerine daha hayırlısını nasib eder.
Ummu Seleme validemiz devamla:”Kocam vefat edince Rasulullah’ın bana emrettiği gibi dedim. Allah-u Teala Hazretleri de kocamın yerine bana daha hayırlı olan Rasulullah’ı nasib etti de beni ona aile etti.” buyurdu.
Cenab-ı Hak dersimizin son ayeti kerimesinde musibetlere sabredenlerin mukÂfatını beyan ediyor:
”İşte onlar (teslimiyet gosterip, istirca edenler yok mu?) Rableri tarafından salÂt (mağfiret, tazim ve medh-u sena) lar ve buyuk bir rahmet (lutuf ve ihsan hep) onların uzerinedir. Ve işte onlar hidayete (her doğru gerceğe) erenlerin ta kendileridir.
Muazzam bir ders. Cenab-ı Hak cumlemize tesirlerini nasib etsin… Âmin.
www.mahmudelofi.com
__________________