ALLAH’IN HUDUDUNU AŞMAYIN

(Ders Ayeti)
”Bu (suredeki ayetler) hakim (ziyade hatasız ve ziyade doğru) olan kitabın ayetleridir.”

Hakim, hikmet sahibi demektir. Yani her ne işlerse işi yerindedir. Kuranı azimuşşan’da hakimdir. Zira onda hic hata yoktur. İşte Hakim olan kitabın yani Kuran-ı Azimuşşan’ın ayetlerini okuyup, oğrenip, amel edenlerde hakim olurlar. Butun hatalarda Allah-u Teala onları muhafaza eder.
Bu bakımdan ilahi hududları; Kuran-ı Azimuşşan’dan, ehadisi nebeviyyeden ve Kuran-ı Kerim ile hadisi şeriflerden cıkarılan akaid, fıkıh ve tasavvuftan oğrenmek ve riayet etmek lazımdır İnsan ancak o zaman hakim olur. Dunyada, kabir de, mahşerde, cennette yuzu ak olur.Kuran’ın ahlakıyla ahlaklanmayan, adabıyla edeplenmeyen insanın hic kıymeti yoktur. Buyurulduğu uzere;

”Onlar hayvanlar gibidir. Belki daha delalettedir. Ve onlar gafillerdir.”(Araf 179)

Hata etmeyen insan hedefe ulaşır, dunyada ve ahirette en yuksek mertebelere kavuşur. Ve butun dunya halkına ışık tutabilir. Tabii Mevla Teala’nın izniyle.
Cok duşunelim. Ayetlerin manasını iyi anlayalım, ona gore amel etmeye gayret edelim.

(Tilke ayatul kitabil hakiim) ayetini okuyup ta duşun ve hicbir şeyde haddi gecme. Kuranı Azimuşşan Hakimdir ama sen ona uyup hakim olmazsan hic bir şey kazanamazsın.
Kuran-ı Azimuşşanda haddi tecavuz edenler hakkında tehditler, hududi ilahiyyeyi muhafaza edenler hakkında da mujdeler bulunmaktadır.

Allah-u zulcelal insanlar arasında miras taksimini bildirdikten sonra buyuruyor ki;
”İşte bu (miras ayetlerinin beyan ettiği haklar) Allah’ın hududu (ilahiyyesi) dir. Her kim Allah’a ve Resulune itaat eder (yani Kuran’ın buyurduğu kadarını alır ileriye gitmez)se, (Cenab-ı Hak) onu altından ırmaklar akan cennetlere girdirir. Orada ebedi olarak kalırlar. Bu ise en buyuk kurutuluştur.”(Nisa 13)

”Ve her kim de (Kuran’ın verdiğinden daha fazlasını taleb etmekle) Allah’a ve Resulune asi olursa ve Cenab-ı Hakkın hududunu tecavuz ederse, onu da icinde ebedi kalmak uzere bir ateşe sokar (ki derecesini tarif etmek mumkun değil) Ve onun icin alcak edici bir azab vardır.”(Nisa 14)

Bu azaplardan korunabilmek ve altından nehirler akan cennetlere girebilmek icin bir musluman, babanın-kocanın-oğulun-kız kardeşin, kısaca herhangi bir yakının malından Kuran’ı Azimuşşan ne kadarını veriyorsa o kadar almalı ve ileri gitmemelidir. Aksi takdirde haddi tecavuz edenlerden olur.

Haddi tecavuz edenlerden birisi de zinaya yaklaşanlardır. Buyurulduğu uzere;
”Her kim ki (kendi nikÂhlısından ve cariyesinden) otesini taleb ederse haddi tecavuz edenlerdir.”(Muminun 7)

Tesetturde de ilahi hudud vardır. Erkeklerde ki hududu ilahi gobek ile diz kapakları arasıdır. Kadınlarda ki hududu ilahiyyeye gelince butun bedenidir. Yalnızca yuz ve avuclar bundan mustesna tutulmuştur.

(Ders ayeti)
”Ey habibim! İnsanları korkut ve iman edenleri mujdeleki şuphesiz onlar icin rabbbileri indinde bir kadem-i sıdk (amel-i salih) vardır diye onlardan bir erkeğe vahyetmiş olmamız taaccub edilecek bir şey mi oldu ki kafirler:’bu apacık bir sahirdir’ dediler.”

İnsanlar icerisinde secilmiş bir zata, insanları ilerideki tehlikelerden, zor gecitlerden korkut diyerek vahyedilen insanlara taaccub etmek, hayret etmek bununla beraber inkÂra doğru gitmek caiz olur mu? Olmaz. Asıl taaccub edilecek başka şeyler vardır. Bir ayeti Kerime de Mevla Teala şoyle buyuruyor:

”Eğer taaccub edeceksen, işte asıl taaccub edilecek şey onların ”biz toprak olduktan sonra mı muhakkak yaratılacağız” demeleridir. Onlar o kimselerdir ki Rabblerini inkar etmişlerdir. Ve boyunlarında demir zincirler bulunanlar da onlardır. Ve onlar ateşin yaranıdır, onlar orada muebbeden kalacak kimselerdir.”(Rad 5)

İşte sen onların:”Biz toprak olduğumuz vakit yeni bir yaratılışla (mı) dirileceğiz?” sozlerinden dolayı taaccub edersen haklısın. Onlar insanın nasıl yaratıldığını gormuyorlar mı? İnsan ruh ve bedenden muteşekkildir.
Ruh; Âlem-i emir den,
Beden; Âlem-i halk tandır.
Alem-i emir zaman, mekan ve olcu bulunmayan herşeyin kun emriyle olduğu alemdir. Âlem-i halk ise icinde olcu bulunan alemdir.

Allah-u Teala Hazretleri once su, hava, toprak, ateşi sonrada bu 4 unsurdan da bitkileri, sebzeleri ve meyveleri yarattı. İnsanlar bu yerin bittirdiklerinden gıda olarak alırlar, gıdalar kimyahane gibi olan midede tahlil edilerek goze gidecek madde secilerek goze, saca gidecek madde secilerek saca gider. Yani bedenin herhangi bir yerine lazım olan madde secilip oraya gonderilir.

İnsanın yaratılacağı su da secilir o da yerine gonderilir. Anne rahmine atılan bir nutfeden insanoğlu yaratılır.
Şimdi bu uslub uzere bizi halk eden Mevla Teala Hazretleri bizi oldurup toprak ettikten sonra tekrar diriltmeye kadir olmaz mı? İnsanların her an, Allah’ın eşsiz kudretine delalet edecek delillerle kuşatıldıkları halde, oldukten sonra dirileceklerine şuphe etmeleri veya tamamen inanmamaları hakikaten acaib ve hayret verici bir şeydir.
İlk insan Hazreti Adem (Aleyhisselam) ı da topraktan yarattığını kitab-ı mubin de haber verdi, duyurdu. Bu kadar deliller arasında şaşıran insanlara şaşılır, taaccub edilir.

Bu oldukten sonra dirilmeyi inkÂr edenler varya! İşte onlar Rablerini inkÂr edenlerdir. Ve boyunlarında bukağılar, zincirler olduğu halde cehennemde ebedi olarak kalıcıdırlar. Bu işin şakası yok. Her insan bunu guzel duşunmeli. Ahirette bu haberler ile karşılaşıldığı zaman ”Eyvah! Ben iyi duşunmedim, doğruyu bulamadım” demenin hicbir faidesi ve manası olmaz.

SİHİRBAZLAR İŞİ ANLADI

Tekrar ders ayetimize donelim.
Mufessirin-i izam, ders ayetimiz de gecen (kedem-i sıdk) terkibini ameli salih olarak tefsir ettiler. Cennete girmek icin ayak, ameli salihtir. İyi ameli olmayanın cennet yolunda, cemalullah yolunda yuruyecek ayağı yok demektir. Ayaksız bir şey olmaz.
Mevla Teala (kademe sıdkın) ”sadık ayak” buyurdu. (Kademe Sadıkin) buyurmadı. Yani oyle bir ayak ki sıdkın ta kendisi. Allah Teala Hazretleri bu amel-i salih ayağını cennete girmek icin, cemalullaha kavuşmak icin kulların ihtiyacına verdi. Elinde olduğu halde kim bu ayağı kazanmazsa kendine zarar eder. Cenab-ı Hak kendine zarar edenlerden olmaktan bizi muhafaza eylesin. Amin!..

Mekke kafirleri, Peygamber Efendimizin risaletini inkar ettiklerinde, Peygamberimiz peygamberliğini isbat etmek icin Allah’ın izniyle gosterdiği mucizeleri sihir zannettiler. Ve dediler ki: ”Şu Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) apacık bir sihirbazdır.” Hazreti Ebu Bekir Sıddık ve arkadaşları (Radıyallahu anhum) ise ona inandılar, onun en doğru insan olduğunu anladılar ve ondan ayrılmadılar.
Musa (Aleyhisselam) ın kavmi de Musa (Aleyhisselam) ın gosterdiği mucizelere inanmamıştı.Sihir sanatını da bilmediklerinden Hazreti Musa’ya ”Sahirun aliim” demişlerdi.Şu ayeti kerimelerde bu mevzu anlatılır.:

”Firavun etrafında ki ileri gelenlere dedi ki:”Şuphe yok ki bu (Musa Aleyhisellam) elbette ziyade bir bilgin sahirdir. Sizi buyusu ile yurdundan cıkarmak istiyor, Artık siz ne emredersiniz?’ Dediler ki: Onu ve kardeşini alıkoy. Şehirlere toplayıcılar yolla. Sana cok bilgin sahirleri getirsinler.” Artık sahirler malum bir gunun muayen bir vaktinde toplanmış oldu”(Şuara 34-38)

Sihirbazlar Firavunun yanına geldikleri vakitte dediler ki:”O sahir dediğiniz adamı bize gosterin” O da gosterdi. Onlar baktılar ki Musa (Aleyhisselam) uyuyor, asası da onu muhafaza ediyor. Firavunun sahirleri bunu gorunce ”Bu adam sihirbaz değil. Zira uyuduğu vakitte sihir bozulur. Gormuyormusunuz uyuyor, asası da onu muhafaza ediyor.” dediler.

Bilenden anlayandan gecmemeli. Firavun ve ona uyanların kafası calışmıyordu. Efendimize muarazada bulunanlarında kafası calışmıyor. Bunun icinde duşunmeden ”Bu apacık bir sihirbazdır” diye hukum verdiyorlar. Firavunun sihirbazları meseleyi anlamışlardı. Ancak Firavun onlara bol vaadlerde bulundu ve oyunlarını hazırlamalarını emretti.
Rivayetlere gore sihirbazların, Musa (Aleyhisselam) ile imtihan olunmak icin getirdikleri malzeme 70 bin adet ip ve 70 bin adet asadan ibaret idi.İpler civa ile cilalanmış, asaların ici de civa ile doldurulmuştu.
Guneş yukselip de ortalık hareketlenmeye başlayınca civalar harekete geldi, civaların hareketi ile ipler ve asalar da harekete başladılar. Biraz once hareketsiz duran urganlar ve sopalar canlanmaya başladılar. Asalar oradan oraya atlaşmaya, urganlarda birbirine dolanıp boğuşmaya başladı. Manzara korkunctu. Bundan Hazreti Musa (Aleyhisselam) da korktu. O zaman Mevla Teala emir verdi:

”Ve Musa (Aleyhisselam) a asanı yere at diye vahyettik. Hemen o (asa) da onların uydurmuş oldukları (sırıkları, asaları, urganları) yutuverdi. -Artık hak tezahur etmiş ve onların yapar oldukları ise batıl olup gitmişti. -Artık orada mağlub oldular ve zelil kimseler olarak geri donduler. -Ve sihirbazlar secde eder oldukları halde yere kapnmış oldular. -Dediler ki;’Alemlerin Rabbine iman ettik.’-Musa ile Harun’un Rabbine” (Araf 114-120)

İslamiyet ve islamın delilleri olan ayetler iyi duşunulmezse yanlış kararlar verilir. Mucizeler ile sihir birbirine karıştırılır. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanında, ehlullah arasında insan rezil olur. Dunya ve ahiret saadetini de kaybeder.
Sihirbazların gosterdiği sihir idi. Peygamberlerin gosterdiği mucize idi. Musa (Aleyhisselam) ın asasını sihirbazların oyuncaklarını yutmasının sebebi bu idi. Aralarında ki fark cook buyuktur. Kaybedenler neler kaybettiler bir duşunun. Ya Erhamerrahimin, Ya Erhamerrahimin, Ya Erhamerrahimin! Bize hakikati buldur, Amin!..
ALLAH, ZATINI ANLATIYOR

Allah Teala Hazretleri kitabın hakim olduğunu beyan edip, beşerden resul gonderdiğine de taaccub eden kafirlerin taaccublerine mahal olmadığını bildirdikten sonra, kendisini kullarına tanıtmak uzere buyuruyor ki;

(Ders ayeti)
”Muhakkak ki Rabbiniz o Allah (Teala) dır ki gokleri ve yeri altı gunde yarattı. Sonra arş uzerine istiva buyurdu. Her emri tedbir ediyor. Onun izni olmadan hic bir şefaatci olamaz. İşte Rabbiniz ALLAH’tır. Artık O’na ibadet ediniz! Hala duşunmeyecek misiniz?”

Koca gokleri, direksiz kubbeleri, zincirle asılı olmadan devamlı tutan, birbirine carpmadan, deveran eden yıldızları, ayı ve guneşi, uzerinde gezilen, yaşanılan, dunyayı yaratan ne kadar buyuk bir Allah’tır ki, bu kadar buyuk bir kÂinatın tedbiri yed-i kudretindedir.

Şimdiye kadar ki tedbirlerinde hic hata etmedi, bundan sonra da etmeyecektir. Cunku Hakim’dir. Hakim ne iş işlerse yerindedir. Tedbir uzere kÂinatı yaşatmaktadır. Sonra kendisi murad ettiği ana yıkacak ve tebdil edecek şu ayet-i celilenin sırları meydana gelecektir:

“O gunde arz başka bir arza, goklerde başka bir goklere tebdil olunacak. Hepsi birden vahid, kahhar olan Allah(u- Tealan)ın huzuruna cıkarlar.”(ibrahim suresi:48)

İşte gozumuzun onunde bu kadar azametli manzarayı yaratan Allah’ı (Celle Celaluhu) cok iyi bilmeye, cok iyi kulluk etmeye boylece maksada ulaşmaya calışalım.

Butun mukevvenatın umur-ı idaresi, butun mahlûkat uzerinde olan mustakil hÂkimiyet Mevla Teala Hazretlerine ait bulunduğundan O’nun musaadesi olmadıkca hicbir kimse bir şeye kadir olamaz. Ancak bu kÂinatı yaratan sevgili Allah’ımızın izniyle şefaat edenler olacaktır. Bu ayet-i kerime Cenab-ı Hakkın izniyle şefaatin mumkun olacağını gostermektedir.

(Ders ayeti)
“Hepinizin donuşu ancak O’nadır. Bu Allah (u- Tealan) ın muhakkak olan vadidir. Cunku O, mahlûkatı bidayetten (once) vucuda getirir (yaratır), sonra da geriye cevirir ki iman etmiş ve salih ameller de bulunmuş olanları adaletle mukafatlandırsın icin de, kufretmeleri sebebiyle kızgın sudan bir icki ve pek acıklı bir azab vardır.”

Allah Teala Hazretleri, bu ayet-i celile de, kıyamet gunun de butun yaratılmışların donuşlerinin kendisine olacağını haber vermektedir. Hic kimseyi bırakmayacak ve ilk başta onları hic yoktan var ettiği gibi yeniden halk edecektir.

Bu mahlûkatı yok ettikten sonra yeniden diriltilmesinin sebebi de iman edip ameli salih işleyen kullarını adl-i ilahisi olan cennetle ve cennete muşahede ettireceği cemaliyle mukÂfatlandırsın icindir. Oyle bir cennetle ki goz gormemiş, kulak işitmemiş, hatıra hayale gelmemiş, insanları hayran edecek, hayretler duşurecek nimetlerle doludur. Fakat cemalini gosterdiğinde onun lezzetinden hepsi unutulacak. Fazl-ı kereminle sen nasip eyle Ya Rabbi!..,

Ya Rabbi! Butun talebelerimizi, kardeşlerimizi ve cemaatimizi dunya sevgisinden ve şehevat-ı nefsaniyeden halas eyle. Amin!…

Mevla Teala kendini bildirmeye devam ederek buyuruyor:
(Ders ayeti)
“O (Allah Teala hazretleri) oyle bir Halık-i Azim’dir ki guneşi bir ziya, ayıda bir nur kıldı. Ve ona menziller tayin etti ki senelerin sayısını ve hesabını bilseniz. Allah (Teala) bunları ancak hak ile yarattı. Bilen bir kavim icin ayetlerini mufassalan beyan buyuruyor.”

Allah Teala Hazretleri bu ayet-i celilede kudretin kemaline ve saltanatın buyukluğune delalet eden alametler yarattığını haber vermektedir.

Guneş cok buyuk bir ışık kaynağıdır. Bu insanlar ne yazık ki kocaman bir ışık kaynağı olarak bu guneşi yaratan Allah’ı hic duşunmezler. Fakat elektriği keşfeden Edison’u devamlı konuşurlar. Guneş parlarken hem ısıtıyor, hem aydınlatıyor hem de meyveleri, sebzeleri, otları, ekinleri yeşertiyor.

Guneş sanki bir fabrika diyeceğim ama guneşin yanında fabrika nedir ki domatesi kızartıyor. Armutu, uzumu, hıyarı, kavunu, karpuzu her şeyi kendilerine has bir renkle, lezzetle olgunlaştırıyor. Hic bir delil olmasa da sadece guneş Allah’ın varlığını ispata yeter.

İşte Mevla Teala vahdaniyetine ve kudretine delalet etmesi icin guneşi bir ziya ayı da nur sahibi kılmıştır. Guneşin ışığı daha guclu ve mukemmel olduğundan, guneşte bulunan ışığa ziya, aydakine ise nur adını vermiştir. Guneşle aydan her birerlerine konaklar tayin etmiştir. Uzun bir yola giderken yollarda hanlar vardır ya işte onlara konak denir. Ancak insan onlara isterse girer, istemezse girmez.

İşte Mevla Teala bunlar icin konaklar yaptı. Cunku yılların hesaplanması ve bilumum hesap işleri guneş ve ayın hareket etmesiyle bilinir. Mesela guneş bir muhitte doğar bir muhitte batar, boylece geceleri ve gunduzleri meydana getirir. Bir muddet gunduzleri uzar, bir muddet sonra da geceler uzamaya başlar.

Gene aynı şekilde ayın da gokte muteaddid konakları vardır. Ayın hareketi ile de insanlar ayların, haftaların, gunlerin vakitlerini bilerek muamelelerini tayin ederler. Oruc gibi ibadetlerde, bayram gibi gunlerde hilalin gorulmesine itibar edilir.

İşte Cenab-ı Hak guneş ve aydan her birerlerine konaklar tayin etmiştir ki senelerin sayısını ve hesabını bilelim. Eğer guneş ve ay yerinde dursalardı kimse takvimi yapamazdı. Ne sene, ne gun, ne dakika hicbir şey anlayamazdık. Bayramı nereden bilecektik, haccı nereden bilecektik? İddet vaktini nasıl ayarlayacaktık?

Peki, bunları yerinden oynatan kim? İnsanoğlunun guneşe bakmaya bile kudreti yok. Bu kadar mesafeyi dolaştığı halde dakika şaşmıyor. Ne hayret edilecek bir duzen! Ne şaşılacak bir ayar! Yani akıl duruyor. İşte bunları guzel duşunmeli. Şimdi bizim milletin coğu yemeği biliyor. Ona sadece yemek ver yesin yutsun. HÂlbuki yemeği yetecek miktarda yiyip bu işleri duşunse buyuk insan olur.

Yazın sıcaktan bunalıyor, kışında soğuktan şikayet ediliyor. Nicin boyle oluyor biliyor musunuz? Mevla Teala Hazretleri bizi rahat ettirmiyor ki dunyayı sevip ona dalmayalım.


EHLİ CEHENNEMİN 4 VASFI

(Ders ayeti)
“Şuphe yok ki gece ile gunduzun birbirini takip etmesinde ve Allah (Tealan) ın goklerde ve yerlerde yaratmış olduğu şeylerde muttaki olan bir kavim icin elbette ayetler vardır.”

Onlar Allah’tan korkuyorlar korkuyla takva hasıl oluyor. Bu takvanın hasıl olması da ancak ibadete devam etme şartıyladır. Bir insan La ilahe illallah dese ve bu kelime-i tevhide devam etse o kişide takva hasıl olur.

Bu kelime-i tevhid takvanın temelidir. Eğer namaz, hac, oruc gibi islamın emirleriyle amel ederse temelinde ustunde koşku kurdu demektir. Mevla Teala Hazretleri kudret ve azametine delalet eden ayetleri bizlere bildirdikten sonra kÂfirlerin ve muminlerin ahirette ki durumlarını bildirmek uzere buyuruyorlar ki:

(Ders ayeti)
“O kimseler ki bize kavuşacaklarını umid etmezler ve dunya hayatına razı ve onunla mutmain olmuşlardır ve o kimseler onlardır ki bizim ayetlerimizden gafildirler.”

Dunya hayatına aldanmamak lazımdır. Bu dunya bize yeter, evimiz var, malımız mulkumuz var dememelidir. Bir ruzgÂrla dahi butun bunlar yerle bir olabilir.
Hic unutmam bir adam sandalını denizde yuzdurmek istiyordu bir dalga geliyor sandalı itiyor sahile. O yuzdurmek istiyor, o itiyor. En sonunda cok buyuk bir dalga geldi sandalı ters yuz etti. İşte dunyanın her şeyi oyledir. İnsanda dunyanın ustunde durur. Sonunda kabre girer, toprak onu orter. Firavun ne demişti

Esteizubillah:
“Ve Firavun kavmi icinde nida etti, dedi ki: Mısır mulku ve altımdan akan ırmaklar benim icin değil mi? Hala gormuyor musunuz?”(Zuhruf suresi:51)

Birde bakarlar ki ırmaklar altından giderken cıktı uste. Firavun da herkesin doğduğu gibi doğdu, herkesin yediği gibi yedi, herkesin olduğu gibi de oldu. O sandal sahibi de dalga onu ters yuz ettikten sonra attı sandalı Mebal seni hic dinler mi?

Universitede okuyan birisinin bir kız kardeşi oldu. Bu universiteli ayağa kalktı ve şoyle dedi: “Ey Allah bu kadar millet dururken benim kız kardeşimi mi bulup aldın.” Adam adeta Allah ile kavga ediyor. Ne gibi? Sandal sahibinin denizle kavga ettiği gibi.

Toprağın altı olan kabir ya cennet bahcesi ya cehennem cukurudur. Bunun ustunde edeple gezmelidir. Şah-ı Nakşibendî (Kuddise sirrusu) Hazretleri kabre indirilirken icerden bir heyet geldi. Onu tahta oturttular. Hurilerden de iki tane geldi. O’na “hoşgeldin” dediler. Nakşibendî (Kuddise Sirrahu) Hazretleri buyurdular ki:“Ben Rabbimle sozleştim. Butun manevi evlatlarımı yerlerine yerleştirmedikce ve Rabbimin cemalini gormedikce hicbir şeyle meşgul olmayacağım.”

Nakşibendi tarikatının reisi bu! Onlarla Kur’an’ı tanıyoruz. Ustadımız Hacı Ali Haydar Efendi (kuddise sirruhu) Hazretleri de buyuruyorlardı ki:“Benden sonra benim etrafımdan ayrılmayın” Birisine de manada zuhur ederek:“İsmail Ağa’yı ben okutuyorum.” buyurmuştu.

Guneşe karşı tukurmende, buyuk abdest, kucuk abdest yapmada her şey de edep lazımdır. Guneş vuruyor. Biz ancak guneşte kaldığımızda guneş bizi kızdırdı der kacarız. Halbuki guneş bizim icin bir ayettir, bunu tefekkur etmelidir.

Bu ayette ehli cehennem dort sınıfta tavsif olunmuştur:
1.Allah’a kavuşacağını umid etmemek,
2.Dunyaya razı olmak,
3.Dunya ile kalplerinin mutmain olması,
4.Ayat-ı ilahiyeden gafil olmak.

İşte bu dort sıfatla vasıflananlar var ya, onlar hakkında Mevla Teala buyuruyor ki:
(Ders ayeti)
“İşta onların varacakları yer kendi kazanamış oldukları şey (gunah) sebebiyle ateştir.”

Her an Rabbimizin rahmetini umit edelim ve hazırlanalım. Daima elimiz işte iken gonlumuz ve dilimiz eşte olsun

(Ders ayeti)
“O kimseler ki iman ettiler ve salih amellerde bulundular, muhakkak ki onları iman etmiş olmaları sebebiyle Rableri altlarından ırmaklar akar nimeti bol cennetlere hidayet buyurur.”
“Orada duaları: ” Ya ilahi seni tesbih ve tenzih ederiz” dir. Orada sağlık temennileri: “Selamette olunuz”dur. Dualarının sonu da: “Hamd Âlemlerin Rabbi olan Allah (u-Tealay) a mahsustur” demektir.”

Bandırma da yatan buyuk Şeyh Efendi Ali Rıza Bezzaz (kuddise sirruhu) Hazretleri bu ayet-i celileyi okumuş ve son nefesini vermiştir.
www.mahmudelofi.com



__________________