RESULULLAH’I GORMEK İSTİYORUM
Mevla Teala Hazretleri Kur’an-ı Keriminde bizlere kendisini tanıtıyor. Bizde O’nu bilelim. O’nu layıkıyla bilmek kendi varlığını ve kemal sıfatlarını Kur’an-ı Kerim’de haber verdiği şekilde bilmekle olur. Allah’ın kelamından bir kelime bilmek dahi bizi Allah’ı tanımaya goturuyor.
Yuce Rabbimiz Kur’an-ı Mecidinde buyuruyor ki:
(Ders ayeti)
“Allah (-u Teala) Hazretleri, O zat-ı ecellu ala’dır ki ruzgarları gondermiştir sonra (onlar) bulutu harekete getirir derken onu olmuş bir beldeye sevkederiz. Sonra onunla yeri oldukten sonra diriltiriz. İşte oluleri diriltmekte boyledir.”
Allah ruzgarları estirendir. Bazı kere sıcak ruzgarlar estirir, bazı kerede buz gibi soğuk. Cehennemde oyle sıcak ruzgar olacak ki estiği vakitte insanın vucudundaki kılları yakacak.
Allah-u Teala’dan başka ruzgarları estiren varmıdır? Avrupa ilerledi derler. Bir ruzgarı estirmeye guclerinin yetmediğini duşunmezler. Ortada bir felsefe lafı gurultu gibi dolaşıp durur. Fakat bunların hicbiri Allah’dan (Celle celaluh) bahsetmez.
Ya Rabbi! Hem ilim, hem amel, hem ihlas ver bize. Ucu bir arada olmadan olmaz. Bazılarında ilim vardır amel yoktur. Boyle ilim meyvesiz ağac gibidir. Once şeriatın bildirdiği şeyleri oğrenmek, sonra oğrenilenlerle amel etmek ve her şeyi yalnızca Allah-u Teala’nın rızası icin yapmak gerekir. Bu ucune kavuşmayan kimse şeriata kavuşmuş olmaz.
Mevla Teala lutuf ve kereminden ruzgarları gonderir. O ruzgÂrları bulutları harekete gecirerek bir yere toplar. Sonra yuce Allah, o bulutları dilediği yerlere sevkeder, yağmur yağdırır. Ve bu yağmurlarla kabiliyetli toprağa hayat ve canlılık verir. Kurumuş olan araziler yeniden canlanıp yonca, domates, patates, patlıcan, kabak, kavun, karpuz, elma, armut gibi ceşit ceşit sebze ve meyvalar biter. Ya Rabbi! Sen yaparsın bunları senden başka kimse yapamaz.
Bu ayet-i celile oldukten sonra dirilmeyi inkar eden Mekke muşrikleri hakkında nazil olmuştur. Mevla Teala o Mekke muşriklerine hitap ederek: “Ey oldukten sonra dirilmeyi inkar edenler! Kurumuş toprakları nasıl diriltmeye kadir isek, sizleri de oldukten sonra oyle diriltmeye kadiriz.” Buyurmaktadır.
Ben-i İsrail’de zengin bir ihtiyar vardı. Kardeşinin oğulları ise fakirdiler, hic bir şeyleri yoktu. Bu ihtiyarında hic cocuğu olmamıştı tek varisi kardeşinin oğullarıydı. Onlar keşke amcamız olse de malına konsak diyorlardı. Amcalarının olumu gecikince şeytan onlara: “Amcanızı oldurup icinde bulunmadığınız şehir ehline diyetini yuklerseniz, onlardan da para alırsınız.” diye vesvese verdi.
O zaman Ben-i İsrail iki şehirde bulunuyorlardı. Bir kişi oldurulup iki şehir arasına atılsa olu ile iki şehir arası olculur, olu hangisine yakınsa diyet ona yuklenirdi. Şeytan bu işi onlara susleyince onlarda karar vererek amcalarını oldurduler sonra oluyu kendilerinin bulunmadıkları şehrin kapısına attılar.
Sabah olunca o şehrin ehline gelerek: “Amcamız sizin şehrinizin kapısında olduruldu. Vallahi diyetini (oldurene ceza olarak yuklenilen parayı) bize odeyeceksiniz.” dediler. O şehrin ahalisi de: “Allah’a yemin ederiz ki, biz sizin amcanızı oldurmedik, oldureni de bilmiyoruz. Ve şehir kapısını kilitlediğimiz vakitten sabaha kadar da acmadık.” dediler.
Bunun uzerine Musa (Aleyhisselam) a muracaat edildi. Hemen Cibril-i Emin gelerek (Musa (Aleyhisselam)) onlara: “Allah-u Teala bir sığır kesip o sığırın bir parcasını oldurulen kişiye surmelerini emretti” dedi.
Sığırı boğazladılar. Bir parcasıyla oldurulen adama vurdular. Onlar bunu yapınca olu dirildi kalktı, damarlarında kan fışkırıyordu ve kendisini kardeşinin oğullarının oldurduğunu soyledi. Sonra tekrar oldu.
Şu yeryuzundeki insanlardan boyle bir muamelenin mislini kim yapabilir? Kimse yapamaz. Ancak Allah-u Teala Hazretleri yapar.
Ey cemaat-i muslimin! Sizlere diyorum ki, tefsir okuyun okudukca Mevla Teala’ya hayran olursunuz.
Tefsir okunduğu halde Mevla’ya hayran olunmuyor. Nicin? Cunku insanları dunya sevgisi, haramlar sarhoş etti. Hazret-i Osman: “Kalplerde nifak olmasa insanlar Kur’an okumaktan doyamazlardı.” buyuruyor.
Nefsini tasviye ve tezkiye etmeye uğraşan bir insan bir lokma haram yese bidayetteki gaflet haline doner. Acaba bizim yediğimiz lokmalarımız nereden? Haramdan mı? Faizden mi?
Hace Nakşibendî (Kuddise sirruhu) bir evde misafir kalmıştı. Ev sahibinin oğulları abdest suyunu ısıtırlarken gafilÂne bir şekilde malayani (faydasız konuşma) ye dalmışlardı. Bunu fark eden Nakşibend-i Hazretleri o su ile abdest almadı.
Şimdi dersimize gecelim:
“Her kim izzet (şeref ve şan) istiyorsa (bilsin ki) butun izzet (kuvvet ve hakimiyet) Allah’ındır. Pak soz O’na yukselir. Salih ameli de o yukseltir. Ve o kimseler ki, hilekarane bir şekilde gunahları irtikap ederler. Onlar icinde pek şiddetli bir azab vardır. Ve onların o hileleri mahvolur gider.”
Buyukluk, ululuk, azamet Allah-u Teala’ya mahsustur. Her kim kadın, erkek, fakir, zengin, genc, ihtiyar şerfli olmak istiyorsa Allah’ın kapısına gelmelidir.
Avrupa kapılarında buyukluk arıyorsunuz. Haklarında Cehenneme girmeleri hukmolunmuş olan kÂfirlerden hic izzet aranır mı? Onlar izzeti nereden bulacaklar ki: “Kel ilac bulsa başına surer” denir.
Avrupa’ya hayvanat bahcesi deseniz yine onları yuksek gostermiş olursunuz. Zira Mevla Teala onlar icin hayvandan beterdirler buyuruyor.
Buyukluk Allah’ın kapısındadır. O’nun kapısı nedir?
İbrahim Hakkı Erzurumi Hazretleri Marifetname adlı eserinde de ki:
Sary-ı din esasıdır şeriat
Tarik-i hak hudasıdır şeriat
Budur evvel kapu dergah-ı Hakka
Ki yolun ibtidasıdır şeriat
Dahi bununla bu yol hatm olunur
Bu rahın intihasıdır şeriat
Allah’ın kapısı, şeriattır. Şeriatı yaşadın mı, Allah’ın kapısındasın demektir. Sen o kapıdan ayrılmadıkca Mevla Teala seni dışarıda bırakmaz, atmaz.
Rabatu’l Adeviyye birisinin cariyesi idi. Boyle iken kitaplar onu ovmekle bitiremiyor. Onu boyle aziz eden nedir? Şeriatı yaşamasıdır. Mevla Teala’ya olan yakınlığıdır.
Ebu Cehil, Ebu Leheb ağa idiler. Ebu Hureyre ise fakir idi. Lakin onlar Allah-u Teala katında Ebu Hureyrenin tozu kadar olamadılar.
İnsanı yucelten şeriattır, tarikattır, hakikattir. Her hangi aile veya kabileye mensub olması, yada dunyevi bir makamı bulunması değildir.
Hace Nakşibend-i Hazretleri (Kuddise sirruhu) Resulullah’ın torunu idi fakat bunu kimseye soylemezdi. Bir buyuk zatın torunu olamnın insana birşey kazandıramayacağını biliyordu cunku. Nakşi tarikatına mensub olanlar dikkat etsinler bu yolun kıymetini bilsinler.
Bize hicaza gidecekler hakkında ”onlara akaid oğretin, oyle gelsinler” diye tenbih var. Hicaza şuurlu gitmek lazım. Şeytan taşlamanın ne olduğunu, nicin yapıldığını bilmeyip ona onem vermeyenler var. Hac vazifelerinin hikmetleri bilinmezse ”bunlar icin mi geldim ben?” denilebilir. Haceru’l Esved’e guya herkes Âşıktır. İşin hakikatinden haberdar olmayanlar arasından Haceru’l Esved’i gorunce ”Ovulup durulan taş bumuydu?” diyenler cıkıyor.
Mevlana Celaleddin Rumi, Mesnevi’sinde derki:
”Herkes kendi zannınca benim dostum olduğunu zannediyor. Benim icimdeki sırları aramıyor”
”Onun kavminden kafir olan bir guruh dedi ki;Biz seni bizim mislimiz gibi bir şeyden başka gormuyoruz”(Hud 27)
Allah dostlarının zahirine bakan mahrum olur. Batınlarına bakan, sırlarından haberdar olur.
Nuh (Aleyhisselam) onların dediği gibi olsaydı, O’nun sebebiyle koca dunya suya gark olur muydu? Allah’ın takdirinde ince sırlar gizlidir.
Bazı kimselerde hac vazifesini yapmış olmaktan kibirlenir, ucba kapılır yani kendini beğenir. Kimileride o mubarek beldeyi beğenmez. Suyun icinde sudan haberdar olmamak gibi.
Bir seferinde Şeyhim Hacı Ali Haydar Efendi Hazretlerine dedim ki: Bana bir dua, bir yol oğretinde Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem)i ruyamda gorebileyim. Buyurdular ki;”Mahmut senin işin denizin icinde yağmur duasına cıkan balıklar misali oldu.”
O’nu gormem Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimizin varisi olması hasebiyle Resulullah’ı gormem gibi olduğundan boyle buyurmuştu.
Tarikat ehli bir zat Medine-i Munevvere’ye gitmiş orada Allah’a dua ederek Resulullah’ı gormeyi murad etmiş. Zuhuratında Ravzayı Mutahhara’nın yarılıp her defasında şeyhinin cıktığını gormuş. Bunun uzerine murit şeyhine:”Ben seni değil Resulullah’ı gormek istiyorum” demiş. Şeyhide ona: ”Ben Resulullah’ta fani oldum, beni gormek onu gormektir evladım” cevabını vermiş.
TESBİHLERDEN MAKSAD NEDİR?
Ayetimize devam edelim:
”Kelime-i Tayyib” yani ziyade pak olan kelime ancak Allah’a yukselir.
Kelime-i Tayyib ile murad: Başta La ilahe illallah lafza-i şerifi olmak uzere, Subhanallahi ve bihamdihi gibi sair tesbihler, tahmidler, tekbirler, dualar ve istiğfarlar, okunan Kuran-ı Kerimler hatta insanlar arasında soylenilen guzel sozler, nasihatlar velhasıl Allah katında makbul olan her sozdur.
Butun bu guzel kelimelerin Allah-u Teala’nın huzuru manevisine yukselmesiyle murad da Cenab-ı Hakkın bunları kabul ederek sahiplerini kat kat mukÂfatlara nail buyurmasıdır.
(Vel amelussalihu yerfeuhu) ayeti celilenin bu kısmı uc vecih uzere tefsir edilmiştir.
Birinci vecih:”(yerfeu) kelimesinin faili, kelime-i tayyib olursa mana:”Kelime-i tayyibe amel-i salih-i dergah-ı uluhiyyete yukseltir” demek olur. Cunku kelime-i tayyibe ile: kelime-i tevhid murad olunur. Kelime-i tevhid de ameli salihin, Mevla’nın huzuru manevisine yukselmesine sebep olur. Zira iman olmazsa namaz, oruc, hac, zekÂt gibi hic bir amel kabul olunmaz ki, dergÂh-ı uluhiyyete yukselsin.
İkinci vecih: (yerfeu) kelimesinin failinin, amel-i salih olmasıdır. O zaman mana:”Ameli Salih, kelime-i tayyibeyi yukseltir” demek olur. Zira imanın kuvvetleşmesi yuksek derecelere nail olması ancak ameli salih ile mumkundur. İman varda namaz, oruc, hac, zekÂt gibi ibadetler yok ise o iman kuvvetlenemez.
Ucuncu vecih ise: (yerfeu) kelimesinin failinin Allah-u Teala olmasıdır ki, bu takdirde mana:”Allah (u Teala) Hazretleri amel-i salihi yukseltir.” demektir. Yani onları kabul ederek sahiplerini yuksek derecelere erdirir.
Bu ayeti celileden anlaşılıyor ki ameli salihi barigahı uluhiyyete kaldıracak kelime-i tevhiddir. Şu halde kelime-i tevhid, Allah’a kurbiyyete vesile olduğundan kelime-i tevhide mukarin olan ameli salih de kabule karin olur.
Ameli salih yukselince insanda yukselmiş olur. Ya Rabbi! Kelime-i Tayyibemizi, ameli salihimizi yerine kavuştur. Bizi de onlarla beraber eyle.Kul kusursuz sende afsız olmazsın.
Osman Gazi’den itibaren butun buyukler, Osmanlı İmparatorluğunu Kelime-i Tayyibe vasıtasıyla yukselttiler. İmanın, ameli salihin lezzeti hicbir maddiyatta bulunmaz. İşte bizim buyuklerimizde bu lezzete daldıklarından dunyevi zevklerden hic bir tat almadılar.
Bir kudsi hadiste buyuruluyor ki:
”Ey Dunya! Bana hizmet edene hizmet et.”
İşte Osmanlılar, Allah’ın dinine hizmet ederken butun dunyada onlara hizmet ediyordu. Hukumetin butcesinin buyuk bir kısmını cizye oluşturuyordu.
Musluman memleketlerinde eskiden Hıristiyan tebaadan korumaları karşılığında onların şahsından vergi alınıyordu. Buna cizye deniyordu.
Muslumanlar, bir hıristiyan memleketine vardıkları zaman uc şey teklif eder ve bunlardan birisinin kabul edilmesini isterlerdi.
1-Muslumanlığın kabulu
2-Harp
3-Cizye
Cizyeyi kabul eden hıristiyanlar tebaa sayılır. Devletin mutlak himayesine girerler. Dinlerinde, gunluk yaşayışlarında adet ve ananelerinde, sanat ve ticaretlerinde serbest kalırlardı.
Osmanlılarda cizye, yuksek, orta ve alcak cizye olmak uzere uce ayrılmıştı. Cizyeyi yalnız erkekler oderdi. Kadın ve cocuklardan alınmazdı. Cizye, Avrupalıların en fazla gozune batan bir vergi idi. Onları memnun etme fikrinden dolayı, tanzimatta cizye kaldırıldı. Kırım harbi cıktı. O zamandan bu zaman borc faiz, borc faiz surup gidiyor. Cizyenin kaldırılmasıyla muslumanlar oturduğu dalı kesmiş oldular.
Kelime-i Tayyibi (la ilahe illallah) cok zikredelim. İsmi celali de cok soylemelidir. Besmele soylemek, hamdele soylemek, tekbir getirmek hep zikirdir.
Tekbir(Allahu ekber) ”Allah en uludur” demektir. Namaza dururken ”Allahu ekber” demekle emrolunduk. Bunu soylemekle, Allah-u Teala’nın, hic bir mahlûkun ibadetine muhtac olmadığı, insanların namazlarının, ona faidesi olmyacağı bildirilmektedir.
Namaza icerisinde getirmiş olduğumuz tekbirler ise: ”Allah-u Teala’ya yakışır bir ibadet yapmağa liyakat ve gucumuz olmadığını” gosterir. Rukûda soylemiş olduğumuz tesbihlerde bu mana bulunduğundan rukûdan sonra tekbir emrolunmadı. Secde tesbihlerinden sonra tekbir emrolundu.
Cunku secde, tevazu ve aşağılığın en ziyadesi, zillet ve kucukluğun son derecesi olduğundan bunu yapınca hakkıyla tam ibadet etmiş sayılabilir. Bu duşunceden korunmak icin secdelerde, yatıp kalkarken tekbir soylemek sunnet olduğu gibi secde tesbihlerinde (a’la) demek emrolundu.
Peygamber Efendimiz bir hadisi şeriflerinde, farz namazlarından sonra 33 tesbih, 33 tahmid, 33 tekbir emretmiştir. Bunun sebebi, bu fakirin anladığına gore, namazlardaki kusurlar tesbih (subhanallah) ile ortulur. Layık olan tam ibadet yapılamadığı bildirilir.
Tahmid (elhamdulillah) ile namaz kılmakla şereflenmenin onun yardımı ve eriştirmesiyle olduğu bilinerek bu buyuk nimete şukur ve hamd edilir. Tekbir (Allahuekber) ile de O’ndan başka ibadete layık kimse olmadığını bildirir.
Yapılan ibadetlerin tazimi Mevla’yadır. İbadetlere ihtiyacı yoktur, O’nun isteği tazimdir.
Cahiliyet zamanında kurban kesiyorlar ve kanlarını putlarına ve KÂbe’nin duvarına surerek Allah’a yakınlık kastediyorlar ve kurbandan maksadın:”Etini fukaraya vermek ve kanını Kabeye surmek” olduğunu soyluyorlardı. Bunun uzerine Mevla Teala buyurdu:
”Elbetteki onların ne etleri ve ne de kanları Allah’a erecek değildir. VelÂkin ona sizden takva erecektir.”(Hacc 37)
Mevla Teala saygıyı seviyor. Ders ayetimize devam edelim.
”Ve Allah, sizi bir topraktan sonra bir nutfeden yarattı ve sonra sizleri ciftler kıldı ve O’nun ilmi olmaksızın hicbir dişi gebe olamaz ve doğuramaz ve bir yaşatılan yaşatılmış olmaz ve onun omrunden kısaltılmak da olmaz ki, illa kitapta yazıldmıştır. Şuphe yok ki O, Allah’a gore pek kolaydır.”
Mevla Teala insanı ilk once topraktan sonrada nutfeden yarattı. O nutfe de toprakta hÂsıl oldu. Yaprakta yetişen patates, soğan, domates, biber vs.. insan tarafından yenildi ve mideye indi.Yenilen bu gıdalar orada tahlil edildi. Bir kısmı goze, bir kısmı kulağa bir kısmı saca gitti. Bir kısmından da insanın yaratıldığı su oldu.
Ve Mevla Teala insanları sınıf sınıf kimin beyaz, kimini kırmızımsı, kimini esmer yarattı. Bunları kim yapabilir. Bir cocuğun rengini kim değiştirebilir?
Habeşistanlı zenci bir şahsı sabunlarla, deterjanlarla yıkasanız cildi yine karadır.
”Ve bir yaşatılan yaşatılmış olmaz ve onun omrunden kısıtlamakta olmaz ki, illa kitapta yazılıdır.”
Ayeti celilenin bu cumlesinden anlaşılıyor ki; omur uzarda, kısalırda. Mesela bir adam sıla-i rahim yaparsa elli sene yaşayacak kırk sene yaşayacak. Bunların hepsi Levh-i Mahfuz’da yazılıdır.
Amma şu da varki; o şahsın sıla-i rahim yapıp omru uzayacak mı? Yahut yapmayıp omru kısalacak mı? Bunu Mevla Teala biliyor ve ona gore takdir ediyor…
www.mahmudelofi.com
__________________
ResulUllah’i gOrmek İstİyorum
Dini Sohbetler0 Mesaj
●28 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Sohbetler
- ResulUllah’i gOrmek İstİyorum