YEMEK YERKEN NE DUŞUNMELİYİZ
Cenab-ı Hak buyuruyor ki:
“İnsan zannediyor mu ki başı boş bırakılır?” (Kıyame suresi:36)
Yani insan, başı boş bırakılmış istediği gibi yaşar, demek değildir. İstediği gibi yaşamaya da hakkı yoktur. İyi bilmelidir ki bizim Rabbimiz vardır ki butun kainatın Rabbidir, butun kainatın yaratıcısıdır, birdir, şeriki ve neziri (ortağı ve benzeri) yoktur. Butun hallerde her an, her daim bizimle ve butun mahlûkatın her zerresiyle beraberdir. MekÂnda değildir, mekÂndan munezzeh olduğu halde beraberdir.
Bir ayet-i Kerime de buyuruluyor:
“Nerde olursanız olun o (Mevla) sizinle beraberdir.” (Hadid suresi:4′den)
O halde ne yapmamız lazım geliyor? Kur’an-ı Kerim’in ayetleri gereğince yaşamaya calışmamız gerekiyor. Bugunku ders ayetlerimizin beyan ettiği yol vazifelerimizden bir kısmıdır. Daha buna benzer nice vazifelerimiz vardır.
Şimdi ders ayetlerimize başlayalım.
“İnsan yediği yemeğine baksın.”
Bu emir bizi yoktan var eden ve sayısız nimetlerle bizi kuşatan rabbimizden geliyor. Her insan yediği yemeğe bakar ama Rabbimizin istediği bakman oyle değil. Ya nasıl bakmak? “Bu yemekleri benim onume kim gonderdi?” diye duşunmektir.
Bunları duşuneceğiz. Onumuzde turlu yemekler var. Ekmek var, domates var, biber var, patlıcan var, fasulye var, elma var, portakal var, armut var. Bunların şekilleri başka, renkleri başka, tatları başka. Her biri nereden gonderildi? Belki dunyanın bir ucundan geldi. Ama rastgele gelmedi Allah-u Teala Hazretleri o yiyecekleri, icecekleri hususiyle bize ayırdı.
Yiyecekler yetişip gonderildiği yerlerden bize gelinceye kadar kimse onu yiyemedi icemedi. Zaten kimse kimsenin rızkını yiyemez. Bu nedenle rızık icin kimse endişelenmemeli, harama luzum yok helalinden yemeli. Meşayıh-ı izamdan birisine: “Yemek yerken her aza bir işle meşgul, kalp ne ile meşgul?” diye sorduklarında “Zikrullah ile” cevabını verir.
Burada zikrullah Allah ism-i şerifini tekrarlamak değildir. Ya nedir? “Bu gıdaları Rabbim Teala ve Tekaddes Hazretleri onume koydu.” Bunu hatırlamaktır. Her yere ve hale gore zikir vardır.
Dunyayı dolaşsak bir buğday tanesi yaratan bulamayız. Bir domates icad eden bulamayız. Bir incir cekirdeği dahi yapan bulamayız. Ancak hepsi Allah Teala’nın yaratmasıyla var olmuş bizim onumuze konmuştur. Ruzgarlarla bulutları o sevkettirmiştir. Yağmurları O yağdırmıştır. Toprağı O halk etmiştir. Toprağı kazanı da O yaratmıştır. Toprağı bitirme kabiliyetini O veriyor. Her işi O sağlıyor.
Mesela bir yiyeceğin meydana gelmesi icin toprak lazım, toprağı kazan lazım, tohum lazım, tohumu atan lazım, o tohumun topraktan filizini cıkarması lazım ve o filizinde topraktan gıdasını alarak buyumesi lazım. Ondan sonra onu her turlu afattan korumak lazım.
Mesela bir buğdaydan başaklarını yaratmak lazım. Her başakta taneler yaratmak lazım. Bunlar icinde hava, su, toprak ve hararet lazım. Butun bu sayılanların icerisinde insanın yaptığı sadece bir kazmak bir de hazır tohumu aktarmaktır ki, insan onu dahi Mevla’nın kudretiyle yapıyor. Mevla ondan gucunu alsa onu da yapamaz.
Ağıza alınan yiyecekler yutulur, fakat onu yutamayanlarda olur. Kanserliler ve kucuk dili felcli olanlar niye yutamıyorlar? Bazı hastaların midesine boru ile aktarıyorlar.
Yutulan lokmanın da hazmı lazım. Buyuk abdeste, kucuk abdeste cıkmak lazım. Bunların hicbiri bizim elimizden gelmez. Bunların hepsi başlı başına meseledir. Bunları duşunmezsek kamil insanlar zumresine giremeyiz.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) bir hadis-i şerifin de buyuruyor ki:
“Bir saat tefekkur etmek bir sene ibadet etmekten daha hayırlıdır” İşte bunları duşunmek tefekkurudur.
Hatta bir rivayette; “yetmiş sene ibadetten daha hayırlıdır.”
Takdir etmedikten sonra kıymeti yok. Kıymet biki kıymetin bilinsin. Pend-i Attar’da bir beyit vardır.
“Kadri merdum ra şinas ey muhterem”
“Ta şinaset digeran kadri tu hem”
“Sen insanların kıymetini bil ki, insanlarda senin kıymetini bilsin”
Sen Mevla’yı takdir et ki, Mevla’da seni takdir etsin. Mevla Teala buyuruyor ki:
“Siz bana itaat ve ibadet ederek beni anın ki bende sizi mağfiretimle anayım” (Bakara suresi:152′den)
Şu ayet-i kerimede de şoyle buyuruluyor:
“Allah’ı unuttular, Allah’da onları unuttu” (Tevbe suresi:67′den)
Bu konuyu tekid eden bir başka ayette şudur:
“Eğer Allah’a yardım ederseniz O (Mevla) da size yardım eder” (Muhammed suresi:7)
Bu ayetler hep gosteriyor ki gerek zikretmek, gerek tefekkur etmek suretiyle Mevla Teala Hazretlerini takdir etmek lazımdır.

KAFİRLER GİBİ YEMİŞ OLURSUN!


Ders ayetimize gelelim:
“Muhakkak ki biz suyu tam dokmekle doktuk”

Şu ayet-i Kerimeyi de buraya alalım:
“O oyle bir Allah’dır ki ruzgarları rahmetinin onunde mujdeci olarak gonderir. Nihayet bunlar, ağır yuklu bulutlar yuklendiğinde biz onu olu bir memlekete gonderir, su indirir ve onunla her turlu mahsulleri yetiştiririz. İşte boylece oluleri de cıkarırız. Gerektir ki siz duşunup ibret alasınız.” (Araf suresi:57)

Cenab-ı Hak rahmetinin onunde yani yağmurdan once mujdeci olarak ruzgÂrı gonderiyor. Bu ruzgar ile insan bunun arkasında yağmur var diye mujdeleniyor. Bulutlar belki milyonlarca ton, belki daha fazla ağır suları yuklenir. Bulut suyu neresinde tutuyor? Şu cami-i şerif dolusu sık bir bulut olsa bir avuc suyu bir yere gonderebilir misiniz? Gonderemezsiniz. Ruzgar o bulutu yukleniyor. Giderken bir damla duşurmuyor.

Rabbim nereye emrediyorsa oraya duşuruyor. Eğer birden boşaltsa o yeri mahveder. Tane tane duşuruyor. İsterse kum tanesi kadar, isterse cakıl tanesi kadar, isterse daha iri, isterse fark edilmeyecek kadar ince. Bunları yapan Allah Teala’dır.

Mustafa İsmet Garibullah (Buyuk şeyh efendi) (Kuddise sirruhu) Hazretleri Risale-i kudsiyyesinde buyuruyor ki:

“Tehayyur bul mearifle gel gidelim
Cemali ba kemale seyr edelim” (sf:43)

Oyle insanlar var ki o kadar yemekleri midesine indirir de bunları duşunmez. İnsan ben Allah’ın emirlerini duymadım demekle kurtulamaz. Amerika’da bir şey olsa onu duyuyorsun. Evlerde Kur’an-ı Kerim var ama demek ki bakılmıyor, merak edilmiyor, kıymet verilmiyor ve boylece cahil kalınıyor.

Şimdi bunları duyduk. Şimdiden sonra gafil olmayalım. Ve şimdiye kadar ki gafletlerimizden tovbe ederek affolunmamızı rabbimizden isteyelim. Gaflet ne kadar fena bir şeydir. Tefekkur ne kadar iy se gaflet onun zıddı o kadar kotudur.

Dersimizin ayetlerine devam edelim:
“Sonra yeri yarmakla yarıverdik. – “Artık onda (o yerde) taneler bittirdik.” – “Yaş uzum ve yaş yoncayı yetiştirdik.” – ” Ve zeytinlikler ve hurmalıklar.” – “Ve meyvalar ve mer’alar (vucuda getirdik).” – “Sizin ve hayvanlarınızın faydalanması icin.”

Allah’u Teala bitkilerin en kıymetli yerlerini bize yediriyor. Hayvanlara ise sapını ve samanını. Bununla beraber o hayvandan bize sut, yoğurt, tereyağ, peynir, et, deri ve daha neler lutfediyor. Bunları anlamak ve anlatmaktan ne kadar gaflete duşuluyor. Allah! Allah!

Ustadımız Hacı Ali Haydar Efendi Hazretleri (Kuddise Sirrahu) şoyle buyururlardı: ”Yerken dort şey duşunuyorum. Yenilenlerin renklerini, şekillerini, tadlarını bir de nereden onumuze geldiğini.” Bu ayetleri bize tekrar tekrar anlatırdı. Bu şekilde yemeyenler icin şu ayeti kerimeyi okurlardı:
”Kufreden kimseler (nimetlerden) menfaatlenirler ve hayvanların yedikleri gibi yerler.”(Muhammed Suresi 12)

İşte Mevla’yı zikretmeyerek, besmele cekmeyerek ve bunları duşunmeyerek yenirse bu ayetin buyurmuş olduğu insana benzenir. HÂlbuki insan duşunse o toprakların altındaki buğday tanesinden cıkan filiz iğne ucu kadar ince, zayıf, karınca bassa ezilir. Nasıl o toprakları yarıpta cıkıyor.
İşte Mevla buyuruyor: ”Biz yardık” Peki bu kadar buyuk tarlaları kim yarıyor? Altından cıkılacak gibi değil. Hic akıl ermez. Buğday ambarda curuyor. Peki toprakta nasıl curumuyor. Akıl derki, toprağın altında haydi haydi curur. Yukarıya doğru filiz cıkıyor, aşağıya doğru kokler salıyor.
Onları nasıl yaratıyor? O kokler vasıtasıyla topraktan ne emiyor? Peki, o cektiğini topraktan nasıl cekiyor? O filizde toprağın rengi yok, kokusu yok, tadı yok. Maalesef bunlar duşunulmuyor. Mevla takdir edilmiyor. Bu takdirsizlik yapamadıklarından da daha fenadır. İnsan buyuk bir mukellefiyetin altındadır. Eğer bu sorumluluğu taşımazsa, gunah yukunu taşıyacak.

Bu ders bize buyuk bir vazife veriyor. Rabbimizin huzurunda edepli olmamız lazımdır. Oturmakta, kalkmakta, yatmakta. Ayakta yururken ferahli ferahli gezme. Yururken, goruyor bizi. Adım atarken, giyinirken, soyunurken hep goruyor.
Bir ayeti celilede yuce Rabbimiz şoyle buyuruyor:
”Ve şuphe yok ki sizin icin sağmal hayvanlarda da elbette bir ibret vardır. Size onların karınlarındaki fışkı ile kan arasından halis bir sut iciriyoruz ki icenlerin boğazından kolaylıkla gecer gider.”(Nahl 66)

Yani Mevla Teala buyuruyor ki:”Ne o fersin (fışkının, posanın) kokusundan, renginden, karıştırıyoruz, ne de kanın kokusundan renginden. Ben onlardan karıştırsam siz onu icer misiniz? İşte sizde bana o kan gibi olan şeytanla, posa gibi olan nefis arasından halis ibadet edin. Eğer karıştırırsanız, benim karıştırdığımı icemediğiniz gibi ben de sizin karıştırdığınızı kabul etmem.”

Cenab-ı Hak kudretine delalet eden delilleri beyan ettikten sonra kıyameti ve ahiret hallerini beyan etmek uzere buyuruyor:
(Ders ayeti)
”Kıyamet geldiği vakitte.”

İşte o kıyamet gelmeden evvel yemekteki, giyinmekteki, soyunmaktaki, ibadetteki ve muamelattaki adabı yerine getirelim ki işimiz kolay olsun.

(ders ayeti)
”O gunde kişi kardeşinden firar edecek. -Ve anasından ve babasından. -Ve karısından ve oğullarından. -Onlardan her bir kişi icin o gunde bir iş vardır ki ona yetecek.”

Ustadımız Hacı Ali Haydar Efendi Hazretleri (Kuddisesirrahu) buyurmuşlardır ki:”Oğlum! Kardeşine borcunu odememekler ona zulmetmiş oluyorsun. Nicin kacıyorsun?”
Halbuki buyurulduğu uzere:
”Firarınız asla fayda vermeyecek.” (Muminun 101)

Şu ayeti kerime de dersimizdeki ayetleri tekid eder:
”Sura ufuruleceği zaman artık aralarında ne akrabalık vardır ne de soruşlar.” (Muminun 101)

Gorduğun akrabalara merhaba diyemeyeceksin. Bu işler hakikattır. Bunlar boyle olacaktır. Gereği gibi duşunelim. Gereği gibi yapalım. Bunlar olacak şuphe yok. Hic insan anasından kacar mı? Demek ki kacacak. Babasından kacar mı? Demek ki kacacak. Evladından kacar mı? Demek ki kacacak…

Ancak ayette beyan olunan firarın zamanı sur ufurulup, herkes yeni hayat bulduğu zamandır. Herkes mahşere toplanıp muhasebe gorulduğu zaman şefaata izin verildiği gibi, Allah Azze ve Celle cennette de ehl-i imanı gonullerinin hoş olmaları icin mumin olan zurriyetleriyle cem edecektir. Cunku muminler dunyada iken evladları ile bir arada yaşamayı severdi. Ahirette de aynı sevgiye ulaşabilmeleri icin evladlarını onlara ilhak edecektir. Bu sebepledir ki ayeti kerime’de şoyle buyurulmaktadır:
”O kimseler ki iman ettiler ve kendilerine zurriyetleri de imanla tabi oldular biz onların zurriyetlerini (cennete) kendilerine ilhak ederiz ve amellerinden de hicbir şey noksan etmeyiz.” (Tur 21)
Bu ayet-i celile Cenab-ı Hak kullarına karşı ne kadar cok lutufkÂr olduğunu bize haber vermektedir. Bunda buyuk bir mujde vardır.

Şu ayet-i kerimelerde beyan olunan meleklerin dualarına da dikkat edelim, aynı mujdeyi orada da gormekteyiz.
”(Melekler)iman eden kimseler icin istiğfar ederler. Ya rabbi! Sen herşeyi rahmet ile ve ilim ile kuşatmışsındır. Artık tovbe etmiş, senin yoluna tabi olmuş olanlara mağfiet buyur ve onları cehennem azabından koru.” diye niyazda bulunurlar.
”Ey rabbimiz! ve onları kendilerine vaad buyunmuş olduğun Adn cennetlerine girdir. Onların babalarından ve zevcelerinden ve zurriyetlerinden salah kimseleride girdir buyur. Şuphe yok ki sen ziyade izzet sahibi ve hakimsin.”
”Ve onları kotuluklerden koru. Her kimi o gun kotuluklerden korur isen ona muhakkak ki rahmet etmiş olursun. İşte bu en buyuk kurtuluştur.”(Mumin suresi:7-9)

Bakın bu duayı meleklere Allah Teala Hazretleri ettiriyor.
Kabul etmeyecek olsaydı ettirmezdi.
Bir birimizi iyiliğe sevk edelim. Birbirimizin sozunu dinleyelim. İyi yoldaki sozunu dinleyelim kotu yoldaki değil.
Bazıları ailesinin fertlerini harap ediyor da, zannediyor ki ale reisliği yapıyor. Halbuki aile kurtluğu yapıyor.
Tekrar ders ayetlerimize donelim.
Cenab-ı Hak Kıymetin bazı hallerini bildirdikten sonra insanların, iki kısma ayrılacaklarını beyan ediyor.

(Ders ayeti)
”O gunde bir takım yuzler parıldar.-Gulucudur, sevinicidir.-Ve o gun birtakım yuzlerde vardır ki onların uzerlerini bir toz sarmıştır.’-Onları bir karanlık kaplar.-işte kÂfirler, facirler onlardır.”
www.mahmudelofi.com




__________________