KİTABI SAĞ VE SOL ELİNDEN VERİLENLER
Bize anamızdan babamızdan cok acıyan Allahımız daima uyanık olmamız icin boyle acık acık ayetleriyle bizlere vaaz ediyor. Şimdi vaktimiz varken tedbirlerimizi alalım. Ahiret icin gerekli vazifelerimizi yoluna koyalım. Sonra ozur dilemenin faidesi olmadığı gunde ozur dileme mecburiyetinde kalmayalım. Allah’u Teala Hazretleri buyuruyor ki:

(Ders ayeti)
”O gun (hesap icin) arz olunursunuz hic bir şey gizli kalmaz.”
Kime arz olunacaksınız, gosterileceksiniz? Sure-i Kehf’in şu ayeti kerimesi bunu acıklar:
”Onlar, saf halinde Rabbine arz edilmişlerdir.(Sonra onlara denilir): Yemin olsun ki sizi ilk once yarattığımız gibi (cıplak olarak) bize geldiniz. Belki zannettiniz ki sizin icin hic bir mevı’d (cem olmak icin vaad olunacak yer) teyin etmeyeceğiz.”(Kehf 48)

Hazreti Aişe (radıyallahu anha) buyuruyor: Resul (Aleyhisselam) a sordum: Ya Resulullah! İnsanlar kıyamet gununde nasıl haşrolacaklar?
Buyurdu ki:”Cıplak ve sunnetsiz olarak.” O zaman ben dedim:“Kadınlarda mı cıplak olacak?”“Evet” buyurdu.
Bunun uzerine ben:“Ama Ya Resulullah biz kadınlar utanırız” deyince:“Ya Aişe iş bundan şiddetlidir, kimse kimseye bakacak durumda değildir.” diye cevap verdi.

Gelen haberlere gore insanlar mahşerde beş saf olacak; peygamberler, Evliyalar, Mu’minler, Kafirler, Munafıklar.
Mahşerde insanlar Mevla Teala’ya arz olunduklarında herkesin kitabı kendi onune koyulacak;
“Amel defterleri onlerine konulmuştur. Artık o mucrimleri goreceksiniz ki (defterlerinde yazılı) gunahlardan korkmuşlar ve şoyle diyorlar: “Eyvah bize! Bu deftere ne olmuş (gunahlarımızdan) kucuk buyuk bırakmayıp hepsini toplamış” Onlar, butun yaptıklarını (defterlerinde) hazır bulmuşlardır. Senin Rabbin, hic kimseye zulmatmez.” (Kehf sr:49)

Cenab-ı Hak herkesin amellerini bildiği halde o gunde amellerin arzolunmasındaki hikmet; herkesin kendi ameline muttali olarak adaleti ilahiyeyi gorup bir diyeceği kalmaması icindir. Herkesin amellerini kendilerine gostermekle iyileri sevindirip, kotuleri mahcup etmektir. Allah-u Teala Hazretleri gizli aşikÂr herşeyi bildirdiği icin muhasebeye ihtiyacı yoktur.
Tarık suresinde:
“O gunde butun sırlar acılacak (gizli iller meydana cıkarılacak). Artık insan icin ne bir kuvvet nede bir yardımcı bulunmayacak.” buyuruluyor.

Şimdi dersimize gelelim, ayetimize devam edelim:
“Artık kime ki kitabı sağ tarafından verilmiş olur. Der ki: Alınız kitabımı, okuyunuz”
Kitabı kendisine sağ tarafından verilen kimse defterini okuduğunda kurtuluşta olduğunu bilecek. O kadar cok sevinecek o kadar cok memnun olacak ki bunu başkalarına bildirmek ve onlarıda kendi sevincine ortak etmek icin akraba-i taallukatını ve dostlarını, arkadaşlarını cağıracak. “Gelin şu defterimi birde siz okuyun, sevinin” diyecek. Oyle olduğu gun insan icin ne sevimli gundur. Y Erhamerrahimin! Fazlı keremin ile bizi de o kullarından eyle! Amin!

(Ders ayeti)
“Muhakkak ben dunyada bilmiştim ki muhakkak hesabıma kavuşacağım”
Mevla’nın fazlı keremine dayanarak calıştım bu nimete mazhar oldum.
Şu dışarıda yağan karları goruyorsunuz değil mi? Nasıl yağıyor sonrada eriyip gidiyor, dunyada kalış da boyledir.
“Dunya bir saattir sen onu taat yap”

(Ders ayeti)
“Şimdi o hoşnut olduğu, razı olucu bir yaşayıştadır.”
Yani sahibini o kadar razı ediyor o kadar memnun oluyor ki sanki o hayat rızanın kendisi oluyor. İşte Cenab-ı Hak ahireti gozumuzun onune acıkca koydu. İki tarafıda koydu hangisini secerseniz secin.

(Ders aytei)
“Yuksek cennet icinde”
Dunya gibi elem ve ızdıraplarla dolu meşakkatlerle karışık değil her tarafı saadet heryeri hayat ve zevkle dolu bir cennette.

(Ders ayeti)
“Meyveleri yakın”
Mumin onları toplarken hic zahmet cekmeyecektir. Ayak uzerinde olsun, yaslanırken olsun onları rahatca elde edebileceklerdir.

Dunya meyveleri oyle değildir. Onları toplamak icin bazen merdiven kullanılır. Bazen ağaca cıkılır. “Ha duştum, ha duşeceğim” denilir. Velhasıl ceşitli zorluklarla onlara kavuşulur.
Cennet sadık bir makamdır. Sure-i Kamer’in şu ayetler bunu izah ederler:
“Muhakkak ki muttakiler cennetlerde ve ırmaklardadırlar. Bir doğruluk ikametgahında gayet kudret sahibi bir hukumdarın huzurunda bulunacaklardır.”

Dersimize gelelim:
“Gecmiş gunlerde takdim etmiş olduğunuz şeylerin mukafatı olarak afiyetle yiyiniz ve iciniz.”

Siz dunyada gecen gunlerinizde işlemiş olduğunuz guzel amelleriniz sebebiyle: “Cennetin meyvelerinden yiyin, meşrubatlarından icin, afiyet olsun.” Oyle yemekler ki insanı midesini şişirmez, onlardan dışarı cıkma ihtiyacı hÂsıl olmaz, ağırlık vermezler, ağız ekşimesi yapmazlar.
Bu vaazları kulağımıza kupe yapalım hem de kalbimizin kulağına hic unutmamak icin bunlardan bahsedelim. Bunları yaratan Allah-u Teala Hazretlerinden bahsedelim ve O’ndan utanalım. O Mevla her an mekÂndan munezzeh olduğu halde bizimle beraberdir.
Sure-i Hadid’de buyurduğu uzere:
“Ve O, her nerede olursanız sizinle beraberdir.”(Hadid sr:4)
Hadis-i Şerif:
“Kişinin imanının en efdal derecesi nerede olursa olsun Mevla’nın kendisiyle olduğunu bilmekliğidir.”

Boyle olan bir kimse gozleriyle bir harama bakacakken hemen hatırlar ki Mevla beni goruyor, yanlış olcecek iken, yanlış tartacak iken hatırına geliyor ki Mevla beni goruyor.
Mevla insanın kalbini biliyor. Mecliste, tenhada, karanlıkta, aydınlıkta, ucakta, trende, otobuste, yatarken, yorgan altında butun hallerimizden durumlarımızdan Mevlamız haberdardır. Bizimle beraberdir. Cirkin ayıp şeyler yapamayız.

İmam-ı Rabbani (Kuddise sirruhu) mektubatında buyurur ki: “Bir kadının başka bir kadına şehvetle bakması ve tutması hususu yabancı erkek gibidir. Bu manadan olarak kadının kocasından başkasına suslenmesi caiz değildir.
Bu başkası ister kadın olsun, erkeklerin tuysuz delikanlıya şehvet nazarıyla bakmaları ve aynı duygu ile onları okşamaları haram olduğu gibi şehvetle kadının kadınlara bakmaları ve onları okşamaları dahi haramdır.
Birbirimizi seviyoruz bahanesi ile şehvete uymamalıdır. Oyle şeyleri yapmamalıdır. Bunları yapmak ateştir. Oldurucu zehirdir.
“Kadınların aralarında ki sihakı (şehvetle surtuşmeleri) zinadır.”

Şu ahir zamanda Mevla bize boyle ilimleri duyurdu. Bir musluman boyle duyguya kapılacak olsa nefsinin kafasına yumrukla hatta ayakla vurmalıdır.
Kitabı sağ elinden verilenlerin beyanından sonra şimdi de defteri sol elinden verilenlere gelelim:

(Ders ayeti)
“Şimdi o kimse ki kitabı sol tarafından verilmiş olur (o da) der ki: keşke bana verilmemiş olsaydı. Hesabımda ne olduğunu bilmeseydim.”
“Keşke o olum benim hayatımı kesip bitirmiş olsaydı.”
İnsan: “Topraklara cevrilseydim de şu gunu gormeseydim diyecek. Kul hic sevmediği hic arzu etmediği olumu isteyecek: “Ey olum nerdesin gel, gel de beni şu bulunmuş olduğum azaptan kurtar.” diyecek. Onun soğuk kucağın atılıp kurtulmak isteyecek. Heyhat! Orada ne olum var ne de onun istediği şekilde kurtuluş…

(Ders ayeti)
“Malım benden azabı def edemedi”
Altınlarım, gumuşlerim, kıymetli giyeceklerim, arsalarım, apartmanlarım hic bir işe yaramadı. Başkalarına yaradı ise dahi ban ancak hasret ve nedameti kaldı.

(Ders ayeti)
“Benim saltanatım malikiyetim benden zail olup gitti”
Sure-i İnşikak’ta kitabı sol taraftan verilenler hakkında şoyle buyuruluyor:
“Fakat kime ki, kitabı arkası tarafından verilmiş olur, derhal bir helakı cağırır. Ve bir alevli ateşe yaslanacaktır. Şuphe yok ki, ehli arasında bir sevincli halde idi. Muhakkak ki o sanmıştı ki elbette donmeyecektir.” (inşikak sr: 10-14)
Bazı ulema sağ elin boynuna bağlanacağı sol elinde arkasına donduruleceğini soylemiştir. Bazıları da sol eli boğrunden sokulur arkasından cıkarılıp kitabını onunla alır demişlerdir.
Bir de Mevla Teala Hazretlerinden emir gelecek:

(Ders ayeti)
“(Ey melekler!) Yakalayın onu. Hemen bukağılayın onu.”
“Sonra onu cehenneme atın”
“Ondan sonra uzunluğu yetmiş arşın olan bir zincir icerisinde olarak onu sevkedin.”
İnsanı zincirle sarılıp kuşatıyorlar. Artık onun ne eli hareket ediyor ne de ayağı. Hic kıpırdanamıyor dahi. Bir tilki tuzakla yakalandığı zaman nasıl oluyorsa oyle.
Bunlar nicin başına geldi, biliyor musunuz?

(Ders ayeti)
“Muhakkak bu adam ziyade buyuk olan Allah’a (celle celaluhu) iman etmiyordu.”
“Fakirleri yedirmeye teşvik etmiyordu.”
Goruyorsunuz değil mi? Burada ne kadar buyuk bir tehdid var. Yetmiş arşın zincire vurulan o kafir, azim olan Allah’a iman etmemişti. Bu adam fakirleri gozetmiyor, onlara yardım etmiyor onlara, kendisi fakirlere yardım etmediği gibi fakirlerin yemeğinede tenezzul etmiyor, saltanat icin halkı eziyor, korunmalarını duşunmuyordu.
Oyle olunca;

(Ders ayeti)
“O gun, onu arada koruyacak bir dost olmaz.”

(Hamimun) kelimesi lugat itibariyle bir cok anlama gelir.

1-Dost ve yakın tanıdık anlamına gelir. Dostlukta iki kişinin birbirini himaye etmesi, koruması vardır. Mufessirlerin coğu bu ayet-i kerimedeki (Hamimun) kelimesini tek anlam ile tefsir etmişlerdir. Yani o gun Allah’a ibadet etmeyen fakirleri yemeğe teşvik etmeyen o zalim kafiri koruyacak ve himaye edecek yoktur.

2-Sure-i Rahman’ın 44. ayet-i kerimesinde gecen (Hamimin aan) ise; sıcaklığı son dereceyi bulmuş su anlamındadır. Bunun icin cehennemin sıcak suyunada (Hamimun) denilmiştir. Ayet-i kerimemizdeki (Hamimun) buradaki bu anlamda değildir.

3- Kamus tercumesinde acıklandığı uzere (Hamimun) soğuk su manasınada gelir. Sure-i Şura’da şoyle buyurulur;
“Artık bizim icin ne şefaatci var, ne de yakın bir dost.”

Bu ayet-i celilenin tefsirinde Ruhu’l- Beyan’da şoyle buyuruluyor:“Bir kul kıyamet gununde hesaba cekilir, iyilikleri ve kotulukleri musavi gelir. Bir tek sevaba ihtiyacı olur. Allah’u Teala Hazretleri:”Ey kulum! cennete girebilmen icin bir hasenen daha olması gerek, insanlara bir bak ve onlardan bu bir haseneyi talep et, belki onlardan biri sana bu bir sevabı verir.”
Kul gider babasından, annesinden, kardeşlerinden kendisine lazım olan bu bir sevabı ister. Fakat onlardan hicbiri icabet etmez. Hatta derler ki:”Bizim de bir haseneye ihtiyacımız var.” Kul eski yerine doner.
Mevla Teala sorar:“Ne ile geldin?” Kul der ki:“Ya rabbi! hic kimse hasenelerinden bir hasene vermedi. Mevla buyurur: “Kulum! senin, benim yolumda bir dostun yok mu?” Kul boyle bir dostu olduğunu hatırlar. Ona gider ve bir sevap ondan ister. O zaman arkadaşı: Ben da senin gibiyim. Ama ikimizde cehenneme gitmektense sana bir sevap vereyim de hic olmazsa sen cennete git” der.
Boylece o kişi donup Mevla’ya vaziyeti anlatır. Mevla Teala sorar:” Onun sevabı cok muydu ki sana verdi?” o kişi:”yok Ya Rabbi! o da benim gibi cok fakirdi bana acıdı ve senin hatırın icin verdi.” Mevla Teala buyurur:”O fakir olduğu halde benim icin verdi. Ya ben bu kadar zenginliğimle onu nasıl cehenneme sokarım, ikinizde cennetime girin.”

Onun icin size tenbih ediyorum. Bir mumin kardeşinize kızdığınız, kırıldığınız, incindiğiniz zaman hemen ondan uzaklaşmayın. Ne malum yarın ahirette onun sizin elinizden tutup cehennemden kurtarmayacağı. Bu sebeple istisnasız hak yolunda onları seveceğiz.
Ama sizler kolay kolay kimseyi beğenmezsiniz. Aynanın karşısına gecer, kendinize bakar ”benim gibi yok” dersiniz. Vaz gecin bunlardan.



CENNETE NASIL AĞAC DİKİLİR
(Ders ayeti)
”Cehennemliklerin kan ve irininden başka yiyecek yoktur”
Gislin: Cehennem ehlinin, cehennemin sıcaklığından dolayı vucudundan akan irin ve kandır.
Cehennemliklerin yanmalarında hasıl olan şeye taam denmesi kafirleri istihza icindir. Cunku taam yemek icin hazırlanan şeydir.Sarı su ve irin ise yenilmeyen şeydir.

(Ders ayeti)
”Onu ancak hata ediciler yer.”
O ”Gislin” i kasden gunah işleyen munkir ve muşrik kimselerden başkası yemez. Ancak o kÂfirlerdir ki o pis şeyleri yemek mecburiyetinde kalacaklardır.

Sure-i Amme’de şoyle buyuruluyor:
”Orada ne bir serinlik ne de icecek bir şey. Bir kaynar su ve irin icecekler. Bir ceza ki (işledikleri amellere) uygun.”

Cenab- Hak ehli imanın ve ehli kufrun kıyamette gorulecek hallerini beyandan sonra insanlara ahiretin ahvalini bildiren Kuran-ı Kerim’in azametini bildirmek uzere buyuruyor ki:

(Der ayeti)
”Artık kasem ederimi gorduklerinize ve gormediklerinize”

Ayeti celilenin başında gecen (lam elif) harfi uc şekilde tefsir edilmiştir.
1-La harfinin sıla olmasıdır ki, zaid demek anlamındadır.Bu tefsire gore mana ”kasem ederim” demektir.
2-La harfinin nafiye olmasıdır ki, Mekke muşriklerinin iftiralarını red icin getirilmiştir. Bu tefsire gore de mana:”Hayır iş Mekke muşriklerinin dediği gibi değil. Kasem ederim ki” demek anlamındadır.
3-La lafzı kasemi nefy icindir. Bu durumda da mana şoyle olur:”Şu Kuran-ı Kerim bir Resulun sozudur. Bu o kadar acıktır ki yeminde ihtiyac yoktur.”

(Der ayeti)
”Muhakkak o Kuran-ı Kerim, kerim olan bir Resulun kavlidir.”

Ayeti kerimede gecen Resul ile murad Cebrail (Aleyhisselam) dır diyenler var ise de Resul ile muradın Resulullah olması tercih olunmuştur.
Kuran-ı Kerim Allahu Teala’nın Levh-i mahfuzda izhar buyurduğu cihetle Allah’ın kelamıdır. Levhi mahfuzdan semaya ve semadan yeryuzune inzal edilmesi Cebrail (Aleyhisselam) vasıtasıyla olmuştur. İnsanlara tebliğ etmesi, imana davet ve insanlara hitaben okunması Peygamber Efendimiz tarafından olmuştur.

(Ders ayeti)
”O bir şair sozu değildir. Siz pek az inanıp tasdik ediyorsunuz.”
O bir şairin sozu değildir. Cunku Kuran-ı Kerim şiir ceşitlerinden hic birisine uymaz. Hic bir şiir, o kelamı Rabbanideki belegat ve ulviyati haiz olamaz.

(Ders yati)
”Bir kÂhin sozude değildir. Siz pek az duşunuyorsunuz.”
KÂhinler bir takım muneccimlerdir ki, yıldızlara dayanarak bir takım şeylerden haber verirler. O haberlerin ekserisi doğru değildir. Zanna dayalı, uydurma şeylerden ibarettir. Kuran-ı Kerim ise hakikatin ta kendisidir. Kahin sozu olmaktan munezzehtir. Biraz duşunenler icin Kuran’ı Kerimin şiir ve kÂhin sozuyle ilgili olmadığı derhal anlaşılır.

(Ders ayeti)
”(O kur’anı Kerim) Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.”
Sure-i Şura’da gecen şu ayeti kerime buna munasibtir:
”Bu Kuran muhakkak ve elbette Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. Onu Cebrail (Aleyhisselam) korkutuculardan olasın diye acık bir arap lisanı ile senin kalbine indirmiştir.”(Şura 192-195)

(Ders ayeti)
”Eğer Muhammed (Aleyhisselam) bazı sozler uydurup bize isnad etmeye kalkışsaydı elbette biz onu kuvvetle yakalar ve ondan intikam alırdık, sonra da muhakkak onun kalp damarlarını keserdik.”

Mekke muşrikleri Allah’ın Resulu hakkında:”Muhammed bir şairdir, Kuran onun soylediği şiirlerdir, O bir kÂhindir soylediği sozlerle kÂhinlik yapıyor.” demeleri uzerine bu ayeti celileler nazil olmuştur. Kuran-ı Kerim’in bir şair, bir kÂhin, bir mecnun sozu olmayıp kelamı ilahiye olduğu Hazreti Muhammed’in (Sallallahu aleyhi ve sellem) yalan soylemeye tenezzul etmeyeceği kati olarak beyan buyurulmuştur.
Eğer Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vahyetmediğimiz bir şeyle uzerimize yalan uydurmuş olsaydı biz onu şiddetle yakalar sonra da onu helak ederdik de:

(Ders ayeti)
”Artık sizden kimse de yoktur ki, ondan men ediciler olabilsinler.”

Hazreti Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) kendi nefsinden bir şey soyleseydi yahut kendisine vahyolunandan bir harf noksan etse idi insanların en kerimi olduğu halde ona boyle azab edileceği buyrulduğundan gaye, ya kasdi olarak kitabullahtan bir şey değiştirmek isteyenlerin yahut Mevla Teala buyurmadığı halde kendi nefsinden bir takım goruşler one serip Allah’a atfedenlerin goreceği azab nice olur?

(Ders ayeti)
”Ve şuphe yok ki O Kuran-ı Mubin muttakiler icin elbette bir vaazdır.”

Bu Kuran-ı Kerim şirkden ve dunya sevgisinden sakınanlara vaazdır. Onlar bundan faidelenirler. Allah-u Teala’ya şerik ittihaz edenler ve dunyaya olan sevgilerinin fazlalığından dolayı dunyaya meyledenler ise, bu Kuran’ı yalanlarlar ve ondan faidelenemezler. Mevla Teala’nın buyurduğu uzere:

(Ders ayeti)
”Ve muhakkak biz elbette biliriz. Şuphe yok ki sizden tekzib edenler vardır. – Ve muhakkak ki O (Kuran) elbette kafirlerin uzerine bir nasihattir.”

Kafirler ahirette muminlerin nail oldukları ecirleri gordukleri zaman, onu tasdik edip iman etmediklerine oyle nadim, oyle pişman olacaklar ki, bu onlar uzerine buyuk bir hasret olacaktır.

(Ders ayeti)
”Ve şuphe yok ki o, bila şek gercek bir hakikattir. – Habibim Rabbini azim simiyle tesbih et.”

Rabbin seni vahyinle ehil kıldığı icin ona şukur olmak uzere Rabbini buyuk isim ile tesbih et.Yani Allah’ı azim olan ”Subhanallah” lafzı şerifi ile tesbih et.

Bir hadisi şerifte:
”Subhanallah mizanı doldurur, Subhanallahi velhamdulillahi yer ile gok arasını doldurur.”

Subhanallahi ve bihamdihi zikri hakkında Efendimiz şoyle buyurur:
”İki kelime vardır ki lisan uzerine cok hafif, mizan uzerinde cok ağır, Allah’a cok sevgili.”

Sure-i Saffat’da şoyle buyrulur:
”Eğer o, cokca tesbih edenlerden olmasa idi, elbette ki onun (balığın) karnında, tekrar dirilecekleri gune kadar kalırdı.”

Yunus (aleyhisselam) cok tesbih edenlerden olmasa idi balığın karnı ona kabir olacaktı. Bakınız tesbih nasıl faideler veriyor.
Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem):”Cennetinize ağac dikiniz” buyurdu. Sordular:”Ya Resulallah! Cennetimize nasıl ağac dikebiliriz?” Efendimiz buyurdu:”Subhannallahi velhamdulillahi ve la İlahe illallahu vallahuekber diyerek tesbih etmekle” buyurdu.

Cekilen tesbih dunya harf ve ses halinde ahirette ise ağac sıfatındadır. Oyleyse hakiki hayat yaşamak cennettedir. Vesselam.




__________________