Yaratma Dosyası (ozet) yd_1.rtf 16.03.03
1) Her şeyden ciftler yaratılmış olması ile ilgili ayetler (51/49, 36/36). Bu ayetler, zerreciklerin davranışıyla ilgili acıklanamayan olayların (optik ve elektronikte cift yarık deneyi, optikte Mach-Zehnder interferometresi) acıklanmasında faydalı kavramları ortaya koymaktadır.
“Biz her şeyden cift yarattık, olur ki hatırlarsınız [tezekkur edersiniz] (= ve min kulli şey’in halakna zevceyni leallekum tezekkerun.” (Zumer 51.49)
“Subhan’dır, arzın cıkardığı [bitkilerin] hepsinden ve kendilerinden, ve daha bilmedikleri [şeylerden] ciftler yaratmış olan (= subhanellezi halekal ezvace kulleha mimma tunbitul ardu ve min enfusihim ve mimma la ta’meluun).” (Ya-Sin 36.36)
[Yukarıdaki iki ayetten maddenin en kucuk parcacıklarının (zerreciklerin) ciftler halinde olabileceğini ve dolayısıyla ciftler halinde hareket edebileceğini duşunebiliriz. Fizikte ışık da bazı deneylerde parcacıklardan ibaret kabul ediliyor. Halbuki ışığın hareketi madde parcacıklarının hareketinden farklı, fakat bu farklılık konusunda gelişmiş bir teori henuz bulunmamaktadır. Ya-Sin suresindeki “daha bilmediğiniz şeylerden” ifadesi bunları duşunduruyor.]
2) Yaratılışın başlangıcında “semanın yukseltilmesi” ve “semanın kalınlığının yukseltilmesi” ile ilgili ayetler (88.18, 55.7, 79.28), kıyamet gunu “semanın kitap sayfaları gibi duruleceği” ile ilgili ayetlerle (21.104, 39.67) birleştirildiğinde evrenin yaratılışıyla ilgili teorilerde bazı acıklanamayan olayların acıklanmasında faydalı kavramları ortaya koyuyor. Başlangıc şartlarında şimdi evrendeki butun madde ve enerjinin nasıl tutulduğunu acıklayan bir teori yok. BB teorisi bunu acıklayamıyor.
Semaya [bakıp duşunmuyorlar mı], nasıl yukseltilmiş? (= ve iles semai keyfe rufiat). (88.18)
Goğu yukseltti ve mizanı vaz etti (= vessemai rafeaha ve vadaal mizan). (55.7)
[Semanın] kalınlığını yukseltti, onu duzenledi (= refe’a semkeha fe sevvaha). (79.28)
Gecesini ortup kararttı, şafağını acığa cıkardı (= ve a’taşa leyleha ve ahraca duhaha). (79.29)
Bundan sonra da arzı yuvarlattı (= vel ‘arda ba’de zalike dehaha). (79.30)
[Yukarıdaki 79.28 ayeti goğun kalınlığının yukseltildiğini (= rafe’a semkeha) ifade ediyor ki, bu bir boyut genişletilmesi olarak anlaşılabilir. “Gecesini kararttı” (= ve a’taşa leyleha) ifadesi de (79.29), Big Bang senaryosunda ongorulene benzer bir şekilde, plazma safhasından ışıma (radyasyon) safhasına gecişe benzer bir yaratılış safhasına işaret olabilir. Başka bir ayette (88.18) de goğun yukseltildiğinden bahsedilmektedir: “Semaya da (bakıp duşunmuyorlar mı) nasıl yukseltilmiş? (= ve iles semai keyfe rufiat).”]
Gokleri ve yeri yarattı ve karanlıkları ve aydınlığı oluşturdu (= ce’alez zulumati ven nur). (6.1)
[Bu ayette (6.1) de Allah (c.c.), gokleri ve yeri yarattığını (= haleka), fakat karanlıkları ve aydınlığı oluşturduğunu (= ve cealez zulumati ve-n nuur) beyan ediyor. Karanlıklar ve aydınlıklar icin haleka (= yaratma) kelimesini kullanmıyor. Burada ce’ale kelimesinin kullanılmış olması kozmolojik bir surece işaret ediyor olmalı. Bu surec yukarıda işaret ettiğimiz, plazma safhasından ışıma (radyasyon) safhasına gecişe benzer bir yaratılış safhası olabilir.]
Bilmez misin ki Allah, gokte ve yerde ne varsa [hepsini] bilir; muhakkak bunlar bir kitaptadır; muhakkak bu Allah’a gore kolaydır (= elem ta’lem ennallaheya’lemu ma fis semai vel ard inne zalike fi kitabin inne zalike ‘alallahi yesiyr). (22.70)
[Bu ayetlerde de (14.38, 22.70) Allah’a (c.c.) gokte ve yerde hicbir şeyin gizli kalmadığı ve bunların hepsinin apacık bir kitapta olduğu beyan ediliyor. Buradaki “kitap” goklerin ve yerin kendisi midir? Yoksa bu başka bir kitap mıdır? Kur’an’da “kitap”kelimesi en az dort değişik cercevede geciyor: 1) Kur’an ve bunun yazılı olduğu (56.78) “saklı bir kitap” (= levhi mahfuz), 2) İnsanlara dunya hayatlarında isabet edecek musibetlerin (57.22) vuku bulmadan once yazıldığı bir kitap, 3) Kıyamet gunu ortaya konacak (39.69) olan kitap, 4) Goklerde ve yerde zerre ağırlığınca herşeyin icinde bulunduğu “apacık bir kitap” (10.61, 27.75, 34.3). Dorduncu şıkta ifade edilen “kitap” goklerin ve yerin bizzat kendisi olabilir. Zaten 21.104 ayetinde Kıyamet gunu semanın “kitap sayfaları gibi duruleceği” (= yevme natvis semai ke tayyis sicilli lil kutub) ve 39.67 ayetinde de semavatın “(O’nun) sağ elinde durulmuş” (= matviyyatun bi yeminihi) olacağı bildirilmektedir. Bu dikkat cekici konunun ayrıca incelenmesi gerekiyor.]
Goğu kitap sayfaları gibi durduğumuz gun (= yevme natvi-s semai ke tayyi-s sicilli lil kutub), yaratmaya ilk başladığımız gibi onu geri cevireceğiz; bu katımızdan verilmiş bir soz; Biz bunu muhakkak yapacağız (= kema bede’na evvela halkin nuiyduhu va’den ‘aleyna inna kunna fa’iliyn) (21.104)
[Yukarıdaki ayet (21.104) Kıyamet gununun ilk safhasının sonudaki hadiseleri anlatmaktadır. Semavat tabakalı yapısını kaybettikten sonra tek sema haline donuşmuş oluyor ve belki boyut kısalması sonucu adeta uzerleri yazılı kağıtlar gibi durulecek. Ayette gecen “ilk yaratmaya başladığımız gibi” ifadesi, 6.14, 12.101, 21.56, 35.1 ve 42.11 ayetlerinde ifade edildiği gibi, semavatın catlatılarak acılmasıyla Kıyamet gununun olayları arasında ters yonlu bir benzerliğe işaret ediyor. Allah (c.c), ayetin son kısmında bunların mutlaka gercekleşeceğini de acıkca ifade ediyor.]
Allah’ı hakkıyla takdir edemediler (= ve ma kaderullahi hakka kadrihi); halbuki kıyamet gunu arz tamamen onun avucunun icindedir (= vel ardu cemian kabdatuhu yevmel kıyameti), gokler de sağ [elinde] durulmuştur (= ves semavatu matviyyatun bi yeminihi); O, onların ortak koştuklarından uzak ve yucedir. (39.67)
[Bu ayette de Kıyamet gununun ilk safhasının sonunda mecazi ifadelerle arzın (butun maddenin) tamamen Allah (c.c.) tarafından tutulmuş olduğu ve ondan hicbir şeyin kacmasının mumkun olmadığı ifade edilmekte, semavatın da gene O’nun bildiği şekilde durulmuş olacağı bildirilmektedir. Bu ayette 21.104 ayetindeki sema kelimesinin aksine, semavat kelimesiyle goklerden coğul olarak bahsedilmesi dikkat cekicidir. Bunu şu şekilde analayabiliriz: Semavattaki tabakalaşmayı temsil eden bukulmeler bir boyutun kısalmasıyla birlikte ortadan kalkacak, boyut kısalmasıyla birlikte katlanmaya başlayacak ve semavatın tabakalaşması ortadan kalkıp 21.104 ayetinde ifade edildiği uzere kitap sayfaları gibi durulecektir. Ayetteki ard kelimesini “butun maddi varlıklar” şeklinde anlayacak olursak, maddenin de enerji haline donuşturulup toplanacağını ve hicbir şekilde hapsedildiği ortamın dışına cıkamayacağını soyleyebiliriz. Zaten yaratılışın başlagıcını anlatan ayetlerden birinde goklerin ve yerin bitişik iken ayrıldığı (21.30) ve oteki yedi ayette de goklerin ve yerin catlatılarak acıkdığı ifade ediliyordu (6.14, 12.101, 14.10, 21.56, 35.1, 39.46, 42.11). Bir şeyin catlatılarak acılması icin onun bir cekirdek veya bir cicek (gul) tomurcuğu gibi once kapalı halde olması elzemdir.]
3) Semanın yukseltilmesiyle birlikte “mizan”ın vaz edildiğinden bahseden ayet (55.7) gene BB teorileriyle acıklanamayan bir durumu, başlangıcta neden madde- antimadde simetrisi olmadığını acıklayabilir. Ayrıca, simetrinin genişleme sırasında vaz edilmiş olması temel fiziksel etkileşimlerin simetri kurallarının bu genişlemenin (veya belki daha doğru bir ifadeyle “acılmanın”) ilk safhasında ortaya cıktığını da acıklayabilir.
Goğu yukseltti ve mizanı vaz etti (= vessemai rafeaha ve vadaal mizan). (55.7)
Taşkınlık ederek mizanı bozmayın (= ella tetğav fil mizan). (55.8)
[Bu ayetlerde de mizan (= denge, simetri, duzen) kelimesi geciyor. İlk ayette (55.7) Allah (c.c.) goğu yukselttiğini ve mizanı vaz ettiğini bildirmektedir. Bu ayet uzerinde iki defa duşunmek gerekiyor. Birincisi, “goğun yukseltilmesi” ne demektir? Goğun genişletilmesi mi? Yoksa goğun, başlangıcta cok ince olan bir boyutunun genişletilmesi mi? Başka iki ayette de (13.2, 88.18) goğun yukseltildiğinden bahsedilmektedir. Ayırca 79.28 ayetinde refe’a semkeha fe sevvaha (= onun kalınlığını yukseltti, onu duzenledi) denilmektedir. Bu ayetteki semk kelimesi başka hicbir ayette gecmemektedir. Dolayısıyle bu kelimeyi araştırmak gerekiyor. İkincisi, gene ilk ayette gecen mizan kelimesiyle kozmolojik manada bir dengeden veya simetriden bahsedildiğini kabul etmek gerekiyor. Bir sonraki ayette (55.8) gecen aynı kelimeyi nasıl anlamalıyız. Taşkınlık ederek kozmik mizan nasıl bozulabilir? Eğer bu iki ayette gecen mizan kelimelerinin ikincisini de kozmolojik manada anlayacak olursak, o zaman bu ayette ifade edilen durumu sunnetullah ile ilgili ayetler cercevesinde anlamaya calışmamız gerekir.]
4) Sema gibi arzın da benzer bir şekilde yaratılmış olduğundan bahseden ayet (65.12), “arz” kelimesini “madde” olarak aldığımızda maddenin de yedi tabakalı olması gerektiğini duşunduruyor. Burada iki ihtimal soz konusu:
Birincisi, maddeyi meydana getiren, hidrojenden radyuma kadar atomların elektron tabakalarının sayısı 1’den 7’ye kadar. Bu sayı aynı zamanda Periyodik Cetvel’deki periyod sayısı ile gosteriliyor. Bu tabakalara “shell” adı veriliyor. Hidrojen ve helyumun bir; ikinci periyottaki elementlerin (Li, Be, B, C, N, O, Ne) iki, ... , yedinci periyottakilerin yedi elektron tabakası var.
İkinci olarak, buradaki buradaki tabakalaşma maddenin en basit yapı taşlarından bileşik yapılara geciş tabakaları olabilir. Buna gore sıralama şoyle olacaktır: Elementer parcacıklar (e, p, n, nu), atom, molekul, makro molekul, virusler ve DNA, tek hucreli canlı, cok hucreli organizma. Daha once bu tabakalardan her birinin butun ozelliklerinin bir alt tabakadaki bileşenlerin ozellikleri cinsinden belirleneceği zannediliyordu. (Pozitivistlerin teori indirgemecilik projesi bunu hedefliyordu.) Fakat artık bunun mumkun olmadığı ortaya cıkmaktadır.
Allah O’dur ki, yedi goğu ve arzdan da onların mislini [benzerini] yarattı (= allahullezi haleka seb’a semavatin ve minel ardi mislehunne); emr bunlar arasından iner ki Allah’ın her şeye gucu yeter olduğunu ve Allahın, herşeyi bir bilgi ile kuşatmış olduğunu bilesiniz (= yetenezzelul emru beynehunne li ta’lemu ennallahe ‘ala kulli şey’in kadiyr ve ennallahe kad ehata bi kulli şey’in ilma). (65.12)
[Bu ayette (65.12) Allah (c.c.) yedi semayı ve arzdan da onların (sayıca) benzerini yarattığını bildiriyor ki. Buradan şu sonuc cıkarılabilir: Yedi sema tabakalar halinde olduğundan, madde de ona benzer şekilde yedi tabakalı olmalıdır. Ard kelimesini “madde” olarak alır ve ayeti “yedi sema ve maddeden de onların mislini yarattı” şeklinde duşunursek, maddenin yedi tabakası şunlar olabilir: Elementer parcacıklar, atomlar, molekuller, makro molekuller (proteinler ve virusler), DNA, tek hucreli canlılar (prokaryot bakteriler), cok hucreli canlılar (hayvanlar ve insan). Ayetin bu şekilde anlaşılması maddi varlığın tabakalı bir yapıda gorulmesi gerektiğini duşundurecektir. Gercekten de, bir hidrojen atomunun taşıdığı bilgi miktarı, bunu meydana getiren proton ve elektronun taşıdığı bilgi miktarindan cok fazladır. Diğer bir ifadeyle, hidrojen atomunun butun ozelliklerini proton ve elektronun ozellikleri cinsinden tarif etmek mumkun değildir. Aynı şekilde, bir su molekulunun H2O, taşıdığı bilgi miktarı, bunu meydana getiren iki hidrojen (H) ve bir oksijen (O) atomunun taşıdığı bilgi miktarından kat kat fazladır. Boylece madde birbirine indirgenemeyen yedi tabalı bir yapı icinde gorulebilir. Buradan cok onemli felsefi sonuclar ortaya cıkmaktadır. Bunlardan biri, kimya ve biyoloji gibi bilimlerin fiziğe indirgenemeyeceği, hatta atom fiziğinin bile parcacık fiziğine indirgenemeyeceğidir. (Hidrojen atomunun yapısı uzerinde calışırken Heisenberg’in Bohr’la bu konuyu muzakere ettikleri biliniyor. Ayrıca, Anderson adında Nobel odullu bir fizikci de atomların ve molekullerin ozelliklerinin elementer parcacıkların ozelliklerine indirgenemeyeceğini soylemektedir. Bakınız: Kragh, H. (1999). Quantum Generations, s. 407).
Bu cercevede ayet gene “yedi sema ve maddeden de onların mislini yarattı” şeklinde anlaşıldığında, maddeyi meydana getiren atomların yedi tabakalı oluşlarını işaret ettiği duşunulebilir. Bu gunku fizik bilgilerimiz, hidrojenden radyoaktif elementlere kadar atomların 1’den 7’ye kadar elektron tabakalarına sahip olduğunu gosteriyor. Periyodik Cetvelde birinci periyottaki hidrojen ve helyum atomları tek tabakalı, ikinci periyottakiler iki tabalı, …, yedinci periyottakiler de yedi tabakalı bir yapıya sahiptir. Atomların bu elektron tabakalarına atom (ve kuantum) fiziğinde “shell” (= kabuk) denilmekte ve bunlar K, L, M, …, gibi harflerle veya 1, 2, …, 7 gibi rakamlarla gosterilmektedir. Periyodik Cetvelde sıralanan atomlara baktığımızda bunlar sekiz sutun (grup) ve yedi sıra (periyot) icinde gosterilmektedir. Periyotlar yukarıda da belirttiğimiz gibi tabaka sayısına gore duzenlenmiş oluyor. (Periyodik Cetvel, Mendeleev tarafından atomların kimyasal ozellikleri esas alınarak duzenlenmiş olduğu halde periyotların bu tabakalı yapıyı gosterdiği cok sonradan – en az 50 sene sonra – anlaşılmıştır.)
Emr kelimesinin gectiği yukarıdaki ayette yetenezzelul emru beynehunne (= emr bunlar arasından indirilir) ifadesi geciyor. Bunu şu farklı şekillerde anlayabiliriz: 1) “yedi sema arasından iner”, 2) “madde ve uzay arasından iner”, 3) “bunlar arasındaki başka bir boyuttan iner”, 4) yedi semanın tabakaları ve maddenin yedi tabakası arasından iner. (1) ve (2)’deki gibi duşunursek, o takdirde, neden “bunlar icinden” (= fihinne) değil de “bunlar arasından” (= beynehunne) ifadesi kullanıldığını sormamız gerekiyor. Bunun cevabı (3)’deki durum olabilir: Emr semavatın bu gun bildiğimiz boyutlarından farklı bir boyutta indiriliyor. Veya (4)’teki durum: Emr yedi semanın ve maddenin tabakalarının arasından indiriliyor.
Ayette ayrıca, Allah’ın (c.c.) herşeyi bir bilgi ile kuşatmış olduğu acıkca bildiriliyor. Bu da demektir ki, her şey bir bilgi ile birlikte vardır. Bu bilgi, o şeyin ozelliklerini tayin eden emrler cumlesi olarak duşunulebilir. Enformasyon fiziği cercevesinde duşunecek olursak, en basit bir elementer parcacık – mesela elektron – bir dizi kuantum ozelliği ile – elektrik yuku, spin sayısı, lepton sayısı, kutlesi, baryon sayısı, vs ile - tarif edilir. Boylece bir elektronun etkileşimleri de bu kuantum ozellikleriyle acıklanabilmektedir. İşte bu kuantum ozelliklerinin toplamı bir bilgi olarak kabul edilebilir. Fakat elementer parcacıklardan atomlara gecildiğinde bilgi miktarının birden arttığını goruyoruz. Aynı şekilde atomlardan molekullere, molekullerden makro molekullere, …, tek hucreli canlılardan cok hucreli canlılara (organizmalara) gecilince bilgi miktarı kategorik olarak artmaktadır.]
5) Fussilet suresindeki, her bir sema icinde onun (o semanın) emrinin vahyedildiğini belirten ayet (41.12), uzay ve maddenin ozelliklerinin nasıl tayin edildiğinin işareti olarak alınabilir.
Boylece onları [arzı ve semayı?] iki gunde yedi sema olarak kaza etti, ve her semaya da [o semanın] emrini vahyetti (= fe kadahunne seb’a semavatin fi yevmeyni ve evha fi kulli semain emreha); Biz dunya semasını ışıklarla donattık (= ve zeyyennes semaed dunya bi mesabih), ve bir koruma ile [onu koruduk]; işte bu, guclu ve bilen [Allah’ın] takdiridir. (41.12)
[Bu ayette haleka kelimesi yerine kada kelimesinin kullanılmış olması dikkat cekiyor. Bazı gunumuz mufessirleri (mesela Harun Yahya) buradaki “yedi sema”dan kasıtın atmosferin tabakaları olduğunu soylemişlerdir. Atmosfer biliminde bu tabakalar şoyledir: 1) troposfer, 2) stratosfer, 3) ozonosfer, 4) mezosfer, 5) termosfer, 6) iyonosfer, 7) ekzosfer. Bu tabakalardan her birinin belli ozellikleri vardır. Biz ise bu ayetteki semanın yedi sema halinde kaza edilmesini (ortaya cıkarılmasını), yedi semanın ortaya cıkarılmasıyla ilgili bir değişimi ifade ettiğini duşunuyoruz.
Yedi gokten her birine o goğun emrini vahyetti. Buradaki emreha sozu “o goğun emri” demek oluyor. Emr kelimesinin sonundaki ha zamir eki dişi sınıfından tekil varlıklar - mesela gok ve yer - icin kullanılıyor. Boylece her bir semanın ozelliklerinin bu emrlerle belirlenmiş olduğunu duşunmek mumkundur. Bu ozellikler neler olabilir? Şunlar olabilir: 1) Semavatın yedi tabakasının her birindeki bukulme oranı otekilerden farklı olabilir. Gravitasyonu, kutle etrafındaki uzayın bukulmesi şeklinde ele alan GR teorisine gore oteki kutleler de bu bukulmuş uzay icinde belli şekilde hareket eder. Newton mekaniği bunu kutle cekim kuvvetinin etkisi şeklinde ifade ediyor. İki teoride de uzayın, butun bolgelerinde aynı ozelliğe sahip olduğu (yani tek uzay olduğu) kabul ediliyor. Her iki teori de guneş sistemi icindeki gok cisimlerinin hareketlerini pratik olarak hassas bir şekilde modellendirebiliyor. Fakat, Samanyolu galaksisi icindeki yıldızların galaksi merkezi etrafındaki hareketlerine baktığımız zaman, bunların bu iki teoride on gorulenden cok daha hızlı hareket ettiklerini goruyoruz. Bu iki teori bu durumu acıklayamıyor, bu yuzden astrofizikciler “karanlık madde” (dark matter) denen bir kabulu yapmak zorunda kalıyorlar. Yani, galaksinin kutlesi, gozlemlenen yıldız sistemlerinin toplam kutlesinden dokuz kat daha buyuk olmalı, bunu kabul etmemiz gerekiyor. O halde galaksi icinde goremediğimiz cisimler var, işte bunlara “karanlık madde” deniyor. Peki, galaksi icinde karanlık madde varsa, guneş sisteminde de olmalı. Ayrıca, galaksilerin meydana getirdiği obekler (galaxy clusters) icinde hareket eden galaksilerin hızları da cok yuksek. Dahası, galaksi obeklerinin de bir super obek (super cluster) icinde cok hızlı hareket ettiği biliniyor. Buradan “karanlık madde” kabulune karşı şoyle bir kabul one surulebilir: Guneş sistemi ve galaksi buyukluklerinde uzayın bukulme oranları farklı olmalıdır. Bu farklılık galaksi obekleri ve super obekleri icin de soz konusu olabilir. İşte bu farklılıklar uzayın aslında tabakalı bir yapıya sahip olduğunu gosterecektir.
2) Maddenin ozelliklerine gore etrafındaki uzayı bukme şekillerinin farklı olması. Mesela bir hidrojen atomunu duşunelim. Bunun ortasında bir cekirdek (proton) ve etrafında elektron. Fakat elektron nedense, bilinen elektrik cekim yasalarının aksine protona belli bir mesafeden fazla yaklaşamıyor. Bu mesafenin dışında uc veya dort enerji seviyesinde bulunabiliyor.
-- p ---------------------------- e --- --- ---
Halbuki karşı elektrik yukler birbirini mesafenin karesiyle ters orantılı bir kuvvetle ceker. Bunlar birbirine yaklaştıkca elektriksel cekim kuvveti artar, arttıkca daha cok yaklaşmaları lazım, fakat bir mesafeden sonra sanki bir duvar veya tepe bunların daha fazla yaklaşmalarını engelliyor. Burada da belki protonun etrafındaki uzayı belli bir şekilde buktuğu duşunulebilir. Fakat bu bukulme, kutle etkisiyle bukulmeden cok daha farklı bir bukulme oluyor, cunku mesafesi cok kısa, yani ozellikleri farklı. (Kaluza ve Klein, aynı GR gibi EM kuvvet icin de uzayın beşinci bir boyutta bukulmesi duşuncesine dayanan bir teori geliştirmeye calışmışlardı.)
Gene bu ayette gecen semaed dunya (= dunya seması) ifadesi, guneş sistemi dediğimiz hacımdaki bir semayı ifade ediyor ki, aynı ifade 37.6 ayetinde de geciyor: inna zeyyennes semaed dunya bi ziynetinil kevakib (= andolsun Biz, dunya semasını gezegenler takısıyla susledik). Buradan da “dunya seması” ifadesinin gezegenleri icine alan genişlikteki bir mekanı ifade ettiği sonucuna varabiliyoruz.]
6) Semanın yedi tabaka olarak yaratılmış olması, bu gune kadar duşunulmemiş bir ihtimali de ortaya cıkartmaktadır: Uzay zannedildiği gibi her yerde aynı ozelliğe sahip değildir. Uzayın madde tarafından bukulme ozelliği yedi uzay tabakası icinde farklı olabilir. Nitekim, guneş sistemi icindeki gok cisimlerinin hareketleri Newton mekaniği ve GR ile yapılan hesaplara uyduğu halde, Samanyolu galaksisi icindeki yıldızların galaksi merkezine gore donme hareketlerinin hesaplanandan cok daha hızlı olduğu tesbit edilmiş, fakat bu acıklanamıyor. Bunu acıklayabilmek icin kullanılan bir hipotez “karanlık madde” (dark matter) varsayımı. Buna gore galaksi icinde fazla miktarda, gozlemleyemediğimiz madde var ve bu “karanlık madde”nin meydana getirdiği kutlenin uzayı bukmesi galaksi icindeki yıldızların teoriye uymayan hareketlerini acıklayacaktır (salvare apparentias). Fakat, galaksi obeklerinin (galaxy clusters) ve super obeklerinin (super clusters) de cok hızlı hareket ettikleri biliniyor. İşte bunlar, uzayın tabakalı bir yapı icinde olması ile acıklanabilir.
Boylece onları [arzı ve semayı?] iki gunde yedi sema olarak kaza etti, ve her semaya da [o semanın] emrini vahyetti (= fe kadahunne seb’a semavatin fi yevmeyni ve evha fi kulli semain emreha); Biz dunya semasını ışıklarla donattık (= ve zeyyennes semaed dunya bi mesabih), ve bir koruma ile [onu koruduk]; işte bu, guclu ve bilen Allah’ın takdiridir. (41.12)
[Bu ayette haleka kelimesi yerine kada kelimesinin kullanılmış olması dikkat cekiyor. Allah (c.c.) yedi goğu yarattığını (= haleka) aşağıda meallerini verdiğimiz ayetlerde ifade ediyor, mesela, 65.12, 67.3, 71.15 ki bunlardan ikisi 67.3 ve 71.15 aynı zamanda yedi goğun tabakalar halinde yaratıldığını da ifade ediyor. Haleka (= yaratma) kelimesinin Kur’an’da uc farklı anlamda kullanıldığını hatırlayalım. Yaratma-1, bir şeyin varlık haline gelmeden once tasarlanması (veya emrinin hazırlanması). Yaratma-2, var olan bir şeyden yepyeni birşey ortaya cıkarılması. Yaratma-3, insanlar icin soz konusu olan yaratma, yani gene var olan bir şeyin şeklini değiştirmek suretiyle yeni birşey ortaya cıkarmak; mesela, Hz. İsa’nın (a.s.) kilden kuş heykelciği yapması olayında haleka kelimesinin kullanılmış olması. Yukarıdaki ayette gecen kada kelimesi, birinci manada yaratılmış olan, yani emri hazırlanmış olan bir şeyin emrinin kaza edilerek varlık haline getirilmesini ifade ediyor diyebiliriz. Mesela 3.47 ayetinde “O, bir emri kaza ettiği zaman ona ol, der boylece o olur (= iza kada emren yekulu lehu kun fe yekun). Bu durumda, yukarıdaki 41.12 ayetini şoyle anlayabiliriz: Tek sema halinde olan semayı (ve icindeki butun arzı/maddeyi) yedi sema olacak şekilde iki gunde varlık haline getirdi (var etti). Boylece, ayette gecen kada kelimesi potansiyel halden (kuvveden) oluş haline gecmeye (fiile) işaret ediyor. Demek ki uzay yedi sema olarak planlanmış (yaratma-1) ve bu, yedi tabakalı bir yapıya (varlık haline) iki gunde (veya iki devirde) geciyor. Her sema icinde emrinin vahyedilmesi ifadesinden hem uzayın bukulmesini hem de maddenin ozelliklerinin bilfiil kazandırılmasını anlayabiliriz. Cunku madde de uzayın icindedir. Cunku guneş, ay ve yıldızların “semavatın icinde” oldukları ayetlerden (mesela, aşağıdaki 71.16 ayetinden) bilindiği gibi, biz de bunu zaten goruyoruz.]
Allah O’dur ki, yedi goğu ve yerden de onların mislini yarattı (= allahullezi haleka seb’a semavatin ve minel ardi mislehunne); emr bunlar arasından iner ki Allah’ın her şeye gucu yeter olduğunu ve Allahın, herşeyi bir bilgi ile kuşatmış olduğunu bilesiniz (= yetenezzelul emru beynehunne li ta’lemu ennallahe ‘ala kulli şey’in kadiyr ve ennallahe kad ehata bi kulli şey’in ilma). (65.12)
Gormediniz mi, Allah yedi goğu nasıl tabakalar halinde yaratmıştır (= elem terav keyfe halak allahu seb’a semavatin tibaka). (71.15)
Bunlar icinde (= fihinne) ayı bir nur, guneşi de bir ışık kaynağı yaptı (= ve ce’alel kamere fihinne nuren ve ce’aleş şemse siracen). (71.16)
O, yedi semayı tabakalar halinde yarattı; Rahman’ın yaratmasında bir uygunsuzluk goremezsin (= ellezi haleka seb’a semavatin tibaka ma tera min halk-ir rahmani min tefavut), gozunu cevir, bak bir catlak gorebiliyor musun? (= ferci’il basara hel tera min futur). (67.3)
[Yukarıdaki iki ayette (7.15, 67.3) yedi goğun tabakalar halinde (= tıbaaka) yaratıldığından bahsedilmektedir. Tabak kelimesi başka bir ayette (84.19) de gecmektedir: “Siz mutlaka bir tabakadan diğerine cıkarılacaksınız (= le terkebenne tabakan an tabak).” Bu ayetteki terkebenne kelimesi “binmek” manasına gelen rakebe fiilinden gelmektedir. Bu durumda ayet: “Goklerin bir tabakasından diğerine cıkarılacaksınız” şeklinde anlaşılmaktadır. İnsanların aya cıktıklarını duşunecek olursak, ay semasını birinci tabaka olarak anlamak mumkundur. Fakat bu ayetle insanların belki guneş sistemi dışında bir yere cıkmalarına işaret edilmiş olması da mumkundur.
Ote yandan yukarıdaki 67.3 ayetinin son kısmındaki “gozunu cevir de bak, (gokte) bir catlak gorebiliyor musun?” ifadesini, Kıyamet gunu goğun catlayacağı ve yarılıp ayrılacağını bildiren ayetlerle bağlantılı okumak gerekiyor. Bakınız: 42.5, 69.16, 73.18, 82.1. Aşağıdaki 50.6 ayetinde ise gokte bir yarık (= furuc) bulunmadığı ifade edilmektedir ki, bu ayeti de gene Kıyamet gunu goğun yarılacağından bahseden ayetlerle birlikte olumakl gerekiyor.]
Yukarıdaki 71.16 ayetinde guneş ve ayın yedi goğun “icinde” (= fihinne) bulunduğu ifadesi geciyor. Bu da yukarıda işaret ettiğimiz hususa acıklık kazandırıyor: Emr, gokler arasından iner, guneş ve ay gokler icindedir. Bu ayette ayrıca, guneş ve ayın yaratılmasından (= haleka) değil, yapılmasından / oluşturulmasından (= ce’ale) bahsedilmektedir. Demek ki guneşin bir ışık kaynağı haline gelmesi birincil emr cercevesinde sonradan olmuştur, diyebiliriz.]
Fussilet suresinin 9-12 ayetlerini ayrıntılı olarak inceleyelim:
De ki, siz mi arzı iki gunde Yaratan’a nankorluk ediyor ve O’na eşler koşuyorsunuz? O, alemlerin Rabbidir. (41.9)
[Bu ayetten yaratılışla ilgili iki mana cıkarılabilir: 1) Maddenin butun ozelliklerinin iki gunde tasarlanmış olduğu, 2) Dunyanın ve icindeki canlı cansız varlık potansiyelinin iki gunde tasarlanmış oldugu.]
[Arzda] ustunden ağır baskılar oluşturdu ve onda bereketler yaptı ve gıdalarını dort gunde takdir etti, arayıp soranlara eşit olarak (= ve ce’ale fiha ravasiye min fevkıha ve baareke fiha ve kaddere fiha akvateha fi erba’ati eyyam, sevaen lis sailiyn). (41.10)
[Bu ayette zamir olarak işaret edilen arz kelimesi “madde” olarak alınırsa buradaki “ustunden ağır baskılar oluşturdu” ifadesinin atom cekirdeğindeki bağlama enerjisine işaret ettiği duşunulebilir. İkinci olarak, buradaki “o” zamirini “dunya” olarak alırsak ayetin, kutlenin etrafındaki uzayı bukmesi ile arzın kendi merkezine doğru “ustunden” bastırılmakta olduğuna işaret ettiğini duşunebiliriz. Ucuncu olarak da gene dunya icin “ustunden ağır baskıların” sıradağlara işaret ettiğini duşunebiliriz. Ayetin devamı ikinci ve ucuncu şıkkı destekliyor gibi gorunuyor. Fakat ayetin son kısmında gecen kaddere kelimesi “olcmek” fiil kokunden gelen bir kelime Yaratma-1 manasına daha yakın bir manayı destekliyor.]
Sonra duhan halinde bulunan semaya yoneldi, ona ve arza isteyerek veya istemeyerek gelin’ dedi; ‘isteyerek geldik’ dediler (= summe esteva iles semai fe hiye duhanun fe kale leha ve lil ardı i’tiya tav’an ev kerhan kaleta eteyna tai’ıyn). (41.11)
[Bu ayetteki summe kelimesi “sonra” manasında alındığında, duhan halinde bulunan semaya yonelme fiilinin “arzın iki gunde yaratılması” (maddenin ozelliklerinin iki gunde tasarlanması veya emrinin hazırlanması) fiilinden sonra olduğunu soylememiz gerekiyor. Ayetteki duhan kelimesi meallerde “duman” şeklinde verilmektedir. Kıyamet’le ilgili bir ayette (44.10) de bu kelime gecmektedir ve bu ayette “duman” olarak anlaşılması uygundur. Fakat 41.11 ayetinde bu, plazma cekirdeği halindeki sema (uzay) ve arza (maddeye) işaret ediyor olabilir. Ayeti bu şekilde anlamamız daha uygundur. Başlangıcta goklerin ve yerin (uzayların ve maddenin) bitişik olduğunu ifade eden aşağıdaki ayeti hatırlayalım):
O inkarcılar gormediler mi ki, gokler ve yer bitişik idi fakat biz onları ayırdık (= eve lem yerallezine keferu ennes semavati vel arda kaneta ratkan ve fetakna huma). (21.30)
Bu ayet bize goklerin ve yerin, başlangıcta bitişik olduğunu, yani tamamen birbiri icine gecmiş olduğunu ifade ediyor diye duşunebiliriz. Duhan kelimesi “plazma” olarak alınacak olursa bu iki ayeti bu gunku bilgilerimizle anlayabiliyoruz. Aksi takdirde sema icin niye “duman halinde idi” denilmiş olsun? Yani başlangıcta uzay ve madde henuz ayrılmamıştı, ikisine “isteyerek veya istemeyerek gelin” eniliyor. Bu ifade, ikisine de emrlerinin yuklenmesi oncesi cağrıya işaret ediyor olabilir. Ancak, duhan kelimesinin henuz bilmediğimiz daha farklı bir oluşa işaret ettiğini de duşunmemiz gerekir.
Boylece onları iki gunde yedi sema olarak kaza etti ve her sema icinde [o semanın] emrini vahyetti; Biz, yakın semayı lambalarla ve bir koruma ile susledik (= fe kadahunne seb’a semavatin fi yevmeyni ve evha fi kulli semain emreha ve zeyyennes semaed dunya bi mesabiha ve hıfzan);işte bu, aziz ve bilen [Allah’ın] takdiridir (= zalike takdiyrul azizil aliym). (41.12)
[Burada da semavat ve arzın başlangıctaki bitişik ve duhan halinden semavatın ayrılıp, her bir semaya emrinin vahyedilmesi oncesinde yedi tabakalı semavat haline donuşturulmesinin iki gunde olduğu ifade edilmiş oluyor. Bu ayette maddenin tabakalarına emrin vahyedilmesinden bahsedilmiyor, fakat yukarıda gorduğumuz 65.12 ayetindeki “arzdan da onların mislini yarattı” ifadesinden maddenin de tabakalarına emrin vahyedildiğini duşunebiliriz. Ancak burada, denizde gemilerin, semada gok cisimlerinin hareketinden bahsedilen ayetlerde soz konusu olan “birincil emr” dediğimiz emrin, sadece uzayın maddeye gore değişmesi ile etkisini gosterdiği de duşunulebilir. Bu durumda madde tabakalarına da ayrıca emrlerin yuklendiğini kabul etmek gerekmeyebilir. Cunku madde, bildiğimiz ozelliklerini ancak bir uzay icinde gosterebilir. Mesela, başlangıcta semavat ve arzın (uzayın ve maddenin) bitişik olduğu bir halde maddenin bildiğimiz ozelliklerini gostermesi soz konusu olamazdı. Fakat buna, “hayır” diyoruz; emrin madde tabakalarına da yuklenmiş olması gerekir, cunku her tabaka bir alt tabakaya indirgenemeyen bir bilgi muhtevasına sahiptir.]
http://www.sakirkocabas.com/notes.html
__________________
Yaratma Dosyası
Dini Sohbetler0 Mesaj
●45 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Sohbetler
- Yaratma Dosyası