Mubarek Erol

Sevgi, zengin-fakir, buyuk-kucuk, dindar-dinsiz, her insanın ortak değerlerinden biridir. İnsanoğlunun huzur ve mutluluğu, sevginin bireyden devlete kadar her kademede gerektiği gibi tesis edilmesine bağlıdır.
Sevgi oyle bir kavramdır ki, sadece insanları değil, kainattaki butun canlı varlıkları kuşatır. Hayvanların ve bitkilerin kendi aralarındaki munasebetlerde dahi bir tur sevgi ilişkisinin var olduğunu bilimsel araştırmalar ortaya koyuyor.
Bu durum, hic şuphesiz kainatın mayasında var olan ilÂhi sevginin tezahurudur. Evet, kainatın mayası muhabbettir. İnsanoğlu bu muhabbeti hayata nakşedebildiği olcude huzur ve mutluluk bulur, terkettiğinde ise kargaşa ve huzursuzluk icinde perişanlıklar yaşayacak.
Diğer taraftan, insanoğlunun kendi yaradılışı da ilÂhi sevginin eseridir. Onun da hamuru muhabbet mayasıyla yoğrulmuştur. Dolayısıyla insan sevdiği nisbette insandır, gonul muhabbetle dolup taştığı nisbette insan ehlidir.
Mahlukatı sevmek, insanın Halık-i ZulcelÂl’ine olan fıtrî meylinin, iştiyakının ve sevgisinin bir tezahurudur. Yunus bunu ne guzel anlatır: “Yaradılanı severiz Yaradan’dan oturu.” Oyledir; O Yuce Yaratıcı sevilir de, yarattıkları sevilmez mi?
Yaradan’ı sevmek, o sevginin ışığını butun varlıklara taşımak... Yıkımların birbirini takip ettiği bu son asrın fitne fesadına karşı ilac, sevmeyi sevmek, nefretten nefret etmek, kin dolu bir kalbi sinede yuk sayıp atmaktır.
Rabbul Alemin’in rızasına ve rahmetine mazhar olabilmek kalplerin buluşmasına, birleşmesine bağlıdır. Sevmeyen bir gonul rahmet tecellisinden mahrumdur. İnsanın ic dunyasında ve butun yeryuzunde rahmet asıl, nefret arizî olmalıdır. En buyuk muhabbet, Yaradan’la olan irtibat munasebetiyle sevmek ve yine O’nun hatırı icin ic burkuntularıyla nefret etmektir. İşte kalpleri buluşma, birleşme şuuru budur.
İnsan hayatında sevgi de nefret de olcusuz, sınırsız olmamalı, ki her iki halde de pişmanlık duyulduğu zaman mahcubiyet olmasın. Mutlak sevgi ancak Cenab-ı Mevl icindir. Sevilen bir gun duşman olabilir mulahazasıyla mukayyed sevmek emredildiği gibi, nefret ettiğini de bu cerceve icinde kabul etmek emrolunmuştur. Sevginin hakiki manasını bulması, meyvelerinin toplumda gorulmesi icin insanların birbirlerini mal-mulk, para-pul, cıkar ve duygusallıktan değil, sadece Allah icin sevmesi gerekir. Buğz (kızgınlık) icin de aynı durum gecerlidir.
Fahr-i Alem s.a.v. Efendimiz, “İman etmedikce cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikce de (tam manasıyla) iman etmiş olamazsınız. Size yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şeyi haber vereyim mi? Aranızda selamı yayın.” buyurarak, bu konudaki temel prensipleri ortaya koymuştur. Bizlere duşen vazife, bu prensipleri hayatımıza, zamana, mekÂna nakşetmek ve ahirete bizimle gelecek olan şerefli bir tarih oluşturmaktır. Bunun orneğini Ashab-ı Kiram en guzel bicimde sergilemiştir.
Musluman muslumanın ancak kotu amellerine buğzedebilir. “İmanın en sağlam kulpu Allah icin sevmek, Allah icin buğzetmektir.” hadis-i şerifiyle Rasulullah s.a.v. Efendimiz, bircok ayette de Mukaddes Kitabımız sevgiyi akidevî bir tarzda takdim eder. Fakat ne yazık ki Allah icin sevmek, Allah icin buğzetmek, en az gozuken amellerimizden biridir. İman kardeşliğinin ve beraberinde gelen hak-hukuk anlayışının her turlu hizip anlayışının ustunde olması gerekir. Aksi durum, gunumuzde yavaş yavaş baş gosterdiği gibi ahlÂkî zafiyet doğurur.
Tekrar hatırlayalım: Eğer bir kimse başka birine buğz ediyorsa, bunun Allah icin olması lazımdır. Musluman, kardeşinin yanlış bir fiilde olmasına razı olamayacağı icin davranışına buğzetmesi gerekir.
Bağışlama gucunden yoksun kişiler, sevme gucunden de mahrumdur. Kalplerin buz parcaları gibi dağıldığı bir ortamda kardeşlerimize sevgi beslemek onları yucelttiği gibi, bizi de yuceltir. Cennete giden yolun birbirimizi sevmekten gectiğini unutmamamız lazımdır.
İmanın terakkisi nisbetinde ilÂhi sevgi, ilÂhi sevginin bulunuşu nisbetinde de cennet nimetleri kazanılır. Bunun icin Fahr-i Cihan s.a.v. Efendimiz, “Amellerin en faziletlisi Allah icin sevmek ve Allah icin buğzetmektir” buyurarak bu ulvi maksadı bir dustur olarak belirtmiştir. Allah’ın rahmet kapısının acılmasına, dunyevî ve uhrevî yardımların gelmesine en kuvvetli vesilelerden biri, imanla birlikte insanın kalbine o inen ilÂhi armağan; Allah icin sevgi, Allah icin buğzdur.
Sevgi, yaşatan bir iksirdir. Kişi sevgiyle yaşar, sevgiyle mutlu olur ve sevgi ile cevresini mutlu eder. Bu anlamda sevgi insanın can damarıdır. İnsanlar birbirlerini adeta onunla hisseder, onunla duyarlar. Rabbimiz, insanları birbirine bağlama konusunda sevgiden daha guclu bir irtibat unsuru, bir bağ yaratmamıştır. Bu kohne dunyayı taptaze ve canlı kılan sevgidir.
Sevginin makamı olan gonul, onun sayesinde kıymetler ustu kıymete ulaşmıştır. Onunde sevgi sancağının dalgalandığı kaleler kan dokulmeden fethedilmiştir. Sevgiyle o derece icli dışlı olunmalı ki, neticede hayatlar ona bağlanmalıdır. İnsanoğlu sevgiyle yaşamalı, sevgiyle olmelidir. Kişi her nefesinde, butun benliğinde onu duymalı, soğukta onunla ısınmalı, sıcakta onunla serinlemeli.
Her turlu fenalığın ve zulmun kol gezdiği, fevkalÂde kirlenmiş bu dunyada her zaman temiz kalabilmiş bir şey varsa, o da sevgidir. Her şey sararıp solsa da her zaman rengÂrenk kalan; guzelliğini, cazibesini koruyan bir şey varsa, yine sevgidir. Dunyada hicbir toplumda ondan daha gercek, daha kalıcı bir şey yoktur. Sevgi en saf mucevherle tartılsa, hepsinden ağır ve kıymetli gelir.
Vahşileşmiş ruhları uysallaştırmanın tek iksiri yine sevgidir. Dunyevî zenginliklerin işe yaramadığı nice problemler vardır ki, sevginin buyulu anahtarından başka hicbir şeyle acılamamıştır. Zaten dunyada hicbir değerin sevgiye karşı koyması, onunla rekabet etmesi mumkun değildir.
Muhabbet rahlesi onunde diz cokerek omrunu sevgi meşk etmeye adamış talihliler, hicbir zaman sozluklerinde kine, nefrete yer vermemişler; buğzlarını da sevgi ve muhabbetlerinde olduğu gibi sadece ve sadece Allah rızası icin gostermişler; olumleri pahasına olsa da nefsani duşmanlığa başvurmamışlardır. Onların muhabbetle iki buklum olmuş boyunları her zaman Allah icin sevgiye selam durmuş ve bu sevgiden başkasına kıyam etmemiştir.
Şeytanın en tehlikeli oyunlarını boşa cıkaran, Allah icin olan sevgi ve buğzdur. Butun Hak dostları, ipi kopmuş tespih taneleri gibi sacılıp dağılmış asi kalpleri sadece Allah icin sevgiyle bir araya getirmiş ve hakiki insanî munasebetler alışverişinde buluşturmuştur. Allah icin sevginin gucu her zaman Harut ve Marut’un sihrini bozacak kadar guclu, cehennem ateşini sondurecek kadar da tesirli olmuştur. Allah icin sevgi silahına sahip olanın, artık başka bir silaha ihtiyacı yoktur.
İnsanoğlunun Allah icin sevip, etrafını ve hatta butun varlığı şefkatle kucaklayabilmesi, kendini bulup bilmesine; kendi mahiyetini keşfedip, Yaratıcısı ile olan munasebetini duymasına bağlıdır. Kişi kendi değerlerini, derinliklerini, kendi ozundeki cevherleri duyup hissedebildiği olcude, aynı sıfatların başkalarında da bulunduğunu duşunur. Hem Yaradan’a nisbetinin hatırına, hem de sahip olduğu cevherlere karşı kadirşinas davranma uğruna her varlığı daha bir farklı gorur, daha bir farklı duyar ve daha bir farklı değerlendirir. Aslında bizim birbirimizin kadrini bilip, birbirimize hakkaniyetli davranmamız, her birimizde mevcut bulunan cevherlerin bilinmesiyle yakından alakalıdır. Fahr-i Alem s.a.v.’in beyanı olan “Mumin muminin aynasıdır” gerceğini daha da genişleterek “insan insanın aynasıdır” şekline getirip, bu mulahazayı o ifadeye bağlayabiliriz.
İşte boyle gorduğumuz, bunu yapabildiğimiz takdirde, herkes kendinde mevcut olan cevherler merceğiyle diğer insanlarda bulunan derinlikleri, zenginlikleri sezip duyacak; butun bu onemli mevhibeleri hakiki sahibine bağlayacak ve bilecek ki, butun varlık aleminde gorulen guzellik ve cemal, sevgi ve irtibat adına ne varsa, hepsi Alemlerin Rabbi’ne ait...
Bu inceliği sezen bir ruh, Hz. MevlÂna k.s. gibi gonul dilinden destanlar sunacak. Ve diyecek ki:
“Gel, gel aramıza katıl! Biz Hakk’a gonul vermiş aşk insanlarıyız.
Gel, gel bize katıl da Allah icin sevgi kapısından iceriye gir!
Gir de evimizde bizimle beraber otur.
Gel, birbirimizle icten konuşalım, gonulden konuşalım...”
Rabbimiz’in tevfik ve inayeti ile...



__________________