Bu ve benzeri sorular Allah hakkındaki bilgi ve inanc yetersizliğinden kaynaklanıyor. Allah, denildi mi ezelî ve ebedî olan, butun sıfatları sonsuz kemalde bulunan Ehad ve Samed bir zat anlaşılır. Boyle bir zat ise yaratılmaktan munezzehtir. Zira yaratılan her şey hadistir (sonradan olmuştur), fanidir (varlığının bir sonu vardır) ve butun sıfatları sınırlıdır. Bu soruda mahluk sıfatlarının yaratıcıya isnat edilmesi gibi acık bir tezat vardır.

Birtakım sorular var ki tarihleri cok eskiye dayanıyor. Bu soru da onlardan biri. Peygamber Efendimiz'e gelen, inancsız bir grup, 'Ya Muhammed, mahlukatı Allah yarattı? Allah'ı kim yarattı?' Diye sordular. Bu soru uzerine Cebrail (a.s) cevap olarak, Allah'tan ihlÂs suresini getirdi. Bu sure ile şirkin butun ceşitleri kokunden kesilip atılıyor, tevhidin butun mertebeleri en guzel şeklide izah ve ispat ediliyordu.

Allah Ehattir. Zat ve mahiyeti varlıklara benzemekten, mekan ve zamandan, değişip başkalaşmaktan uzak olan tek ve yekta varlık odur. O Samettir. Butun varlıklar, yaratılmasında ve yaşatılmasında, kısaca her hÂl ve keyfiyetlerinde ona muhtactırlar, o ise hicbir şeye muhtac değildir.

Allah doğmak ve doğrulmak gibi mahluklara ait sıfatlardan uzaktır. Cunku onun ne başlangıcı, ne de sonu vardır. Evet o, vardı ve ondan başka hicbir şey yoktu. Ezelî ve ebedî olan Allah'ın bir başkasının tesiriyle vucuda geldiği nasıl duşunulebilir?

Onun eşi, benzeri, dengi yoktur. Ne yaratıcılığında, ne idaresinde, ne terbiye ediciliğinde, ne de hakimiyetinde; ona denk olabilecek hicbir mevcut duşunulemez. Zerre kadar aklı olan kimse boyle bir zat hakkında, bu celişkili sorunun sorulamayacağını bilir.

Evet yaratıcı olan, yaratılan olamaz. Kuvvet ve kudreti sonsuz olan, bir başkasının tesiriyle vucuda gelemez. Başlangıcı olmayan, sonradan olamaz. Kısaca hem yaratıcılığın sonsuz kemal sıfatlarıyla donatılmış, hem de mahluk olmanın gereği olarak sınırsız eksikliklere sahip bir konumda olamaz.

Bir de konunun devir-teselsul ile ilgili bir yonu vardır ki o da şudur. Art arda bağlı hadiseler zincirinde mutlaka bir ilk halka olmalıdır ki diğer halkalar ona bağlı olsun. Mesela, on beş vagonlu bir trende, her bir vagonu bir onceki vagon ceker. Sonucta iş, lokomotife dayandığında, 'Lokomotifi kim cekiyor?' diye sorulmaz. Cekme gucu olan fakat cekilmeye ihtiyacı olmayan bir arac olmalı ki -o da lokomotiftir- tren sağlıklı olarak hareket edebilsin.

Aynı şekilde, bir şekerin nasıl yapıldığını sorsak, bize cevaben, şeker fabrikasında yapıldığı soylenecektir. Şeker fabrikasındaki aletlerin nerede yapıldığını sorduğumuzda onların da tezgahlardı gosterilecektir. Neticede problem bir ilme, bir iradeye dayandırılmazsa, tezgahın da tezgahı sorulacak ve kısır donguye duşulecektir.

Bir er, emri onbaşıdan, o da yuzbaşıdan ve nihayet başkomutan da padişahtan alır. Peki, padişah kimden emir alıyor, diye sorulmaz, zira o emir alan değil emir veren konumundadır. Eğer birinden emir alacak olursa, o da emredilenler sınıfına girer ona emir veren kimse padişah olur.

Buraya kadar yapılan acıklamalardan acıkca anlaşılıyor ki, bu kainatın varlığı, zatı, isimleri ve sıfatlarıyla ezelî olan bir yaratıcıya dayanmaktadır. Boyle bir zatı kimin yarattığı sormak aklen mumkun değildir.
Mehmet Kırkıncı...
__________________