Ehl-i Kitab'ın kendilerine indirilen kitapları tahrifi ne suretle olmuştur? Konuyla ilgili İslÂmî kaynaklar bu ameliyenin birkac şekilde meydana geldiğini belirtir: Kelimelerin/sozlerin yerini/bağlamını değiştirmek, metni eksiltmek veya artırmak, yorum/tefsir suretiyle muradı saptırmak? vb.
İkinci soru: Muharriflerin (tahrif edicilerin) butun bu tahrif ceşitlerini uygulamaya koyması nasıl mumkun olmuştur? Bu soru "en az" ilki kadar onemlidir ve fakat onemiyle mutenasip bir ilgiye mazhar olmamış gibidir. Bircok uzanımı bulunan bu meseleyle ilgili olarak burada sadece birkac noktaya dikkat cekeceğim.
1. Kur'an'ın Allah Teala tarafından muhafazası, onu muhafazayı hayatî mesele edinen ?başta Sahabe olmak uzere? Ummet-i Muhammed vasıtasıyla olmuştur. Bu, İslÂm Ummeti ile Ehl-i Kitap veya başkaları arasında sacma sapan benzerlikler, temayuller ihdas edenlere tarihin verdiği tartışılmaz cevaptır.
2. Tevrat ve İncil, ezbere alınmak ve "satır"lara dokulmenin yanında "sadır"larda da muhafaza edilmek bakımından Kur'an'ın sahip kılındığı imkÂn ve avantajlardan mahrum olduğu icin kolayca tahrif edilebilmiştir. Şayet Hz. Musa ve Hz. İsa (ikisine de selam olsun) Hz. Peygamber (s.a.v)'inki gibi bir "Sahabe"ye ve "Ummet"e sahip olsaydı, Tevrat ve İncil'in tahrifi elbette soz konusu olmayacaktı.
3. Yukarıdaki iki madde şu acık gerceği dikkatimize sunmaktadır: Ummet sapınca Kitab'ın tahrifi normal, hatta kacınılmaz olmaktadır. Oyleyse Kur'an'ın tahriften masuniyetinin pratik anlamı, tarih boyunca İslÂm Ummeti'nin onu muhafazayı her turlu değerin ustunde gormesinden başka bir şey değildir.
4. Kitab'ın muhafazasının en kritik aşaması, Peygamber'den ilk muhataplara, kendisinden sonraki ilk nesle intikalidir. Zira Peygamber'den cıktıktan sonra vahiy, ilk defa bu nesil vasıtasıyla başkalarına aktarılacak, bir diğer ifadeyle vahyin Peygambersiz intikali ilk defa o ilk nesil eliyle gercekleştirilecektir. Oyleyse onların vahiy emanetini hicbir şuphe ve iltibasa yer vermeyecek şekilde ahz, muhafaza ve eda ettiğinden emin olunmalıdır.
5. Bu da "İlahî Kelam"ın, Peygamber sozu dahi olsa başka herhangi bir şeyle karıştırılmamasının elzemiyetini ortaya koymaktadır. Kur'an'dan onceki son vahiy olan İncil'in Hz. İsa (a.s)'dan cok kısa bir sure sonra nasıl unutulup ortadan kalktığına bir bakın! O aziz Peygamberin terk-i dunya etmesinin uzerinden yarım asır (yani bir nesil) bile gecmeden "İncil", Hz. İsa (a.s)'ın ve Havariler'in "işleri"nden ibaret biyografik metinlerin ortak ismi haline gelmişti.
Bu gercek, bir başka gerceği farklı bir zaviyeden bakarak idrak etmemizi sağlıyor: Hz. Peygamber (s.a.v)'in, hadislerin yazıya gecirilmesini ilk zamanlar yasaklaması ?bazı nasipsizlerin ileri surduğu gibi?, hadislerin onemsizliğinden ya da dinî bir değeri haiz bulunmamasından değil (zira boyle olsaydı Efendimiz (s.a.v), sozlerinin yazılmasını yasaklamak yerine, sozlerine uyulmasını yasaklar hatta dinî hukum bildiren sozler soylemekten sakınırdı!!) Kur'an metniyle başka herhangi bir şeyin karıştırılmasının onune gecmek istemesindendir.
Zira en yakın ornek olan Hıristiyanlar'ın İncil'i tahrifinde, bu noktanın cok buyuk ehemmiyetinin bulunduğunu Efendimiz (s.a.v) elbette biliyordu. Yazının ve yazı malzemesinin son derece ibtidai olduğu bir donemde Kur'an ayeti ile aynı malzeme uzerine kaydedilmiş bir beşer sozunun, bir veya birkac nesil sonra ayetle karıştırılması ihtimalinin asla kucumsenmemesi gerektiğini Nebevî firaseti ile gormuş olan Efendimiz (s.a.v)'in başvurduğu bu "gecici" tedbir hakkında iki curum işleniyor Birincisi, bu gecici tedbir mutlaklaştırılmaya calışılıyor; ikincisi de buradan cıkarılması gereken ders, olay farklı yorumlanmak suretiyle buharlaştırılıyor?
__________________
Kur'anın Muhafazası
Dini Sohbetler0 Mesaj
●34 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Sohbetler
- Kur'anın Muhafazası