Kur’an’da “secde et ve yaklaş”(Alak, 96/19) mealindeki ayette bu zirveye işaret edildiği gibi, “Kulun Rabbine en yakın olduğu yer secde halidir”(Muslim, salat, 215) mealindeki hadis-i şerif de aynı gerceğe parmak basmaktadır.
Fiilî hareketlerdeki zirve, secde makamı olduğu gibi, Kıraatteki zirve de Fatiha suresindeki “İyyake”deki hitap makamıdır.
İhsan makamı
“İyyake”deki hitap makamı aynı zamanda ihsan makamıdır. Şuhut makamıdır. Yalnızlıktan kurtulup huzura cıkarak huzur bulma makamıdır. Kesretten vahdete/cokluktan birliğe cıkma makamıdır. Hz. Peygamber(a.s.m)’in –mealen-ifadesiyle: “İhsan : Allah’ı gorur gibi ona ibadet etmendir. Sen onu gormuyorsan da O, har an seni goruyor”(Buharî, İman, 37).
Bu zaviyeden konuya bakıldığında;
Namaz kılan kimse biraz sonra miraca cıkacağını, değişik basamaklardan sonra varacağı Sidretu’l-muntehada yapması gereken iki hususa yoğunlaşmalıdır.
Birincisi: Kalp ve dilin birlikteliğini sağlamaya yonelik bir fikrî caba icerisine girmelidir.
Hz. Peygamber(a.s.m)’in mirac zirvesindeki hÂlini tasvir eden “Gozun gorduğunu kalp yalanlamadı.”(Necm, 53/) mealindeki ayetin verdiği ders cercevesinde, doğrudan Allah’a hitap eden, “Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım isteriz” mealindeki munacat başta olmak uzere, namazdaki butun kıraatleri ve tespihleri lisanımızla okurken kalbimiz de onların manasını takip ve tasdik etmelidir. Bu makamda kalbin masivayla meşgul olması durumunda, lisanın sozgelimi “yalnız sana kulluk ederiz” şeklindeki yakarışı havada kalır. Kalbin lisanın dediklerini takip etmemesi, onu tekzip anlamına gelir ve işin ciddiyetini bozar.
İkincisi: Gerek bedendeki gozleri, gerek kalp gozlerini kendi hedeflerine yoneltmeye gayret gostermelidir. Hz. Muhammed(a.s.m)’in “gozleri ne sağa -sola kaydı, ne de hedefini şaştı” (Necm, 53/17) mealindeki ayetin ders verdiği gibi, baş gozlerini seccadesinden; kalp gozlerini de kendisine secde edeceği mabudundan başka tarafa cevirmemelidir. Boylece, biraz sonra huzuruna varacağı ve “Bizi dosdoğru yola ilet” diye kendisine yalvarıp yakaracağı Rahman ve Rahim olan “Rabbinin buyuk ayetlerinden bazılarını muşahede imkÂnını elde eder”(Necm,53/18), O’nun hususî feyiz ve iltifatlarına mahzar olur.

Şukran Borcu
Namaz, nimetleri bol olan Rahmanu’r-Rahim’e karşı bir şukrandır
Varlığımızı, hayatımızı, varlıkta kalışımızı, hayatta kalmak icin muhtac olduğumuz gıdalarımızı, sularımızı, ışıklarımızı, nefeslerimizi kendisine borclu olduğumuz Rahman ve Rahim olan Allah'a karşı hem sozlu hem fiili hem aklî, hem de kalbî şukranlarımızı arz etmek kadar vicdanı rahatlatan bir şey yoktur. Bu acıdan bakıldığında, namazın bir fıtrat vazifesi, yaratılış hamurunda var olan bir hayat mayası olduğu anlaşılır. “Yalnız sana kulluk ederiz ve yalnız senden yardım isteriz” munacatı, gercekten kulun yaratıcısına karşı cıkması gereken bir yakarış, bir yalvarıştır.
Hakiki Vuslat
Namazın Arapca’daki adı olan "Salat" kelimesi-fiilleri farklı olmakla beraber- "Sıla-i rahim" dediğimiz ifadedeki "sıla" ile aynı kok harflerini paylaşmakta ve "buluşmayı, kavuşmayı" cağrıştırmaktadır. Bu ise namazın, aciz bir kul olan insanı, her şeye gucu yeten hakiki dosta, Yuce Yaratıcıya kavuşturan kutsal bir vesile olduğunu, hatta bizzat bir vuslat olduğunu gostermektedir. Dolayısıyla, “Yalnız sana kulluk ederiz ve yalnız senden yardım isteriz” yakarışı, kulun Mabuduna acılan bir diyalog penceresidir.
Saygı Duruşu
Namaz, butun varlığımızla kendisine medyun-u şukran olduğumuz Rabbimize karşı bir saygı duruşudur.
Şuurlu bir varlık olarak insanın kendi yaratıcısına karşı duyduğu sevgi ve saygıdan daha buyuğu duşunulemez. Her şeyimizle kendisine borclu olduğumuz Rabbimize karşı medyun-u şukran olduğumuzu idrak etmekten daha değerli bir hakikat olamaz. “İnsan ihsanın kulu, kolesidir” şeklindeki prensip penceresinden insanın vicdanına baktığımız zaman, onun kendisini yaratan yuce Rabbine karşı ne kadar derin bir muhabbet ve hurmet beslediğini, ne kadar minnettar olduğunu gorebiliriz. Bu acıdan “Yalnız sana kulluk ederiz ve yalnız senden yardım isteriz” yalvarışı, kulun Mabuduna karşı samimiyetini ve her şeyiyle kendisine muhtac olduğu yaratan Rabbine karşı sevgi ve saygısını sunmanın en veciz ve en kapsamlı bir ifadesidir.
[IMG]http://img223.**************/img223/272/20381796299fd58aa4f8to4.jpg[/IMG]
Namaz Moral-Değer Garantisidir
Hic şuphe yok ki; manevî/ruhî, aklî, vicdanî yonden bir moral-değer garantisi ve cennetin bir anahtarı hukmunde olan namaz ibadetini yerine getiren bir insanın, halis bir niyetle dunyevî işleri de ibadet hukmune gecer. Yeter ki cami icerisinde, seccade uzerinde Allah’ın rızasını gozeten kulluk ahlakı, hayat mescidindeki sosyal hayatta da gozetilsin..
Allah'a ve ahiret hayatına iman eden bir kimsenin hayatında namazın ne kadar onemli olduğunu şoyle bir misalle ortaya koymak mumkundur:
Gunde sekiz saat aynı işte calışan iki kişiden namaz ve ibadetini yapan kimse, normal maddi ucretini dunyada almakla beraber, cennet gibi ebedi bir saadeti de kazanmış olur. Allah’a karşı gorevini yerine getirmeyen kimse ise, ibadet etmemekle fazla bir maddi kazancı elde etmeyeceği gibi, cennet gibi bir serveti kaybetme riskiyle de karşı karşıyadır.
Mulk Suresinin başında ifade edildiği uzere, Yuce Allah yapılan işin fazlalığına değil, koyduğu değer olculerine gore kaliteli olup olmadığına bakar. Namaz ise, bu kaliteyi sağlayan en onemli değer olcusu ve sağlam bir kalite kontrol mekanizmasıdır.
Namaz kılanın “Yalnız sana kulluk ederiz ve yalnız senden yardım isteriz” yakarışı, eğer sosyal hayat denilen ictimaî mescitte de yansımalarını gosterirse, “toplam kalite” formatında bir sinerji oluşturacaktır.
Niyazi Beki (Yrd.Doc.Dr.)

__________________