Allah kÂinatı nicin yarattı? Allah’ın kÂinatı yaratmaya ihtiyacı mı vardı? Allah insanları nicin yarattı? Allah neden bazılarını cirkin yaratıyor? Allah neden bazılarını sakat yaratıyor? Allah, oldukten sonra bizi nasıl diriltecek? Allah’ı nasıl inkÂr ediyorlar? Allah’ın guzel isimlerini nicin bilmeliyiz?"


ALLAH İNSANLARI NİCİN YARATTI?

BEŞ yaşındaki oğlum gecen gun bana, “Allah beni neden insan yaptı?” diye sordu. “Yarattı” kelimesi onun dunyasında henuz tam olarak anlamını bulamadığı icin, “yaptı” demeyi tercih etmişti.
— Soylesene baba! Allah beni neden insan yaptı?
Eh, baba olmak kolay mı? “Hadi soyle bakalım!” dedim. Ve bu sorulara hep hazırlıksız yakalandığımı duşundum.
Yine apar topar bir cevap vermem gerekiyordu.
— En guzeli insan olduğu icin Allah seni en guzel olandan yaptı!
Anlamadı!
— Nicin?
— Yani insan en guzel olduğu ve Allah seni sevdiği icin insan olmanı istedi ve seni insan olarak yarattı!
— İnsan en guzeli mi?
— Tabii, yoksa sen kurbağa mı olmak isterdin?
— İstemem!
— Ahtapot?
— İstemem!
— Orumcek?
— Hımm! Hem “orumcek” hem “adam” olmaz mı?
“Orumcekadam olsa!” demek istiyor ama acık acık soylemiyor. Eğer, “Olur olur!” deseydim, “Allah neden beni de Orumcekadam yapmadı?” diye soracaktı. İşte o zaman cık işin icinden!
— Olmaz! O dediğin sadece filmlerde olur. Bir tanesini sec, “orumcek” mi “adam” mı?
— Adam tabii ki! En guzeli adam olmak!

Ve Allah, insanı yarattı

ALLAH’IN yarattığı milyarlarca galaksiden birindeki, milyarlarca yıldızından biriydi Guneş.
Oteki yıldızlardan, pek bir farkı yoktu. Oyle cok buyuk sayılmazdı mesela..
Ama kaderi, tum o yıldız kardeşlerinden daha parlak yazılmıştı. Etrafındaki, irili ufaklı bir duzine gezegenden biri, bizim kucuk Dunyamızdı cunku.
Guneşe, Dunya’nın gunduzlerini aydınlatan bir lamba gorevi verilmişti.
Dunya ile arasına oyle ince hesaplarla belirlenmiş bir mesafe koymuştu ki Allah; kendisine Dunya’dan daha yakın olanlar yuzlerce derece sıcaklıkta yanıp kavrulurken, uzaktakiler eksi bilmem kac derece soğuk bir karanlığa gomuluyordu.
Dunyanın farklılığı bundan ibaret kalmadı
Dağlar, derin vadiler, kayalar ve taşlarla bezendi uzeri...
Kayalar un ufak edildi ve geniş duzluklerine yumuşacık bir toprak serildi.
Sonra, kucuk dunyanın, cevresine masmavi bir atmosfer sarıldı. Bu mavi atmosferin icinde, dağlar kadar buyuk bulutlar yaratıldı, yeryuzune damla damla yağmurlar yağmaya başladı.
Dağların eteklerinden kıvrıla kıvrıla giden dereler, nehirler, akarsular akmaya başladı...
Taşların kayaların arasından fışkıran tatlı pınarlar var edildi.
Denizler doldu taştı, dalgalar kayalıkları selamlamaya başladı...
Bu haliyle dunya, tum oteki gezegenlerden ve yıldızlardan cok cok farklıydı. Ama yine de onlar gibi oluydu yani uzerinde hayattan, canlılıktan hicbir eser yoktu.
Ve Allah, dunyada hayatı yarattı...
Yeryuzunun her bir koşesinden, hayat fışkırmaya başladı.
Ne toprakta, ne taşlarda, ne suda, ne Guneşte, ne oteki yıldızlarda olmayan hayat, dunyada yaratıldı.
Ovalar yemyeşil cayırlarla doşendi.
Rengarenk ve mis kokulu cicekler actı yeryuzunde, ağaclar milim milim uzamaya başladı.
Ormanlar kapladı dağ eteklerini...
Yeryuzu şenlendi, neşelendi!
Ama iş bununla da kalmadı.
Ve Allah, hayvanları yarattı.
O rengarenk ciceklerin arasında tatlı vızıltılarıyla ucuşan bal arıları, sabahları ağac dallarında otuşen ve cıvıldaşan kuşları yarattı...
İspinozları, serceleri ve bulbulleri yarattı...
Ormanlarda guzel gozlu ceylanlar, savanlar da aslanlar yarattı..
Toynak sesleri ıssız vadilerde yankılanan yağız atlar, alnı akıtmalı kısraklar yarattı...
Denizlerde milyonlarca değişik balık yarattı Allah.
Her zaman gulumseyen neşeli yunuslar, dev gibi balinalar, minicik istavritler, kıvrım kıvrım kabuklarıyla deniz minareleri yarattı.
Kucaklarında inciler buyuten istiridyeler ve rengarenk mercanlar ve murekkepbalıkları ve ahtapotlar ve denizyıldızları...
Ovalarda meleyen kuzular yarattı.
Taptaze otlarla butun gun karınlarını doyurduktan sonra, koca kafalarını sallaya sallaya yuruyen inekler yarattı...
İşte şimdi dunya, uzaydaki hicbir gezegene ve yıldıza benzemeyen bir hÂl almıştı.
Hemen yanıbaşında duran ve geceleri bir nurlu kandil gibi parıldayan Ay bile, dunyada yaratılan hayatın zerresine sahip değildi...
Dunya muhteşem bir tablo gibiydi. Ama henuz tam olarak bitmemiş bir tabloydu bu.
Ve Allah insanı yarattı!
Allah insanı yarattı! Ve o vakte kadar yarattığı hicbir canlıya vermediği bir takım ozellikler verdi insana.
Allah’ın insanlara verdiği goz ile ineklere verdiği goz cok farklıydı mesela!
Hayır! Gozun iriliğinden, şeklinden, renginden yapısından bahsetmiyorum! Gozun gormesinden bahsediyorum!
Cayırlarda cimenlerde sabahtan akşama kadar otlayan bir inek icin, kan kırmızı bir gelincik, tatsız bir ottan başka bir şey değildir...
İneğin gozu, belki gelinciği gorur ama ondaki guzelliği gormez.
“Şu yemyeşil cimenlerin arasında o kıpkırmızı gelincik ne de yakışıyor! Allah bu gelinciği ne de guzel yaratmış!” diyemez hicbir inek.
İneğin o koca koca gozleri o guzelliği gormez...
Onu ancak bir insanın gozu gorur.
Allah’ın insanlara verdiği kulaklar ile eşeklere verdiği kulaklar da cok farklıdır.
Hayır! Elbette yine bir eşek kulağı ile bir insan kulağı arasındaki boy ve şekil farklılığından soz etmiyorum. Onu zaten herkes biliyor.
Bir sabah vakti, ihtiyar bir soğut dalında otuşup duran bir bulbulun sesini, eşeklerin o koca kulakları da duyuyordur mutlaka. Duyuyordur ama, yeryuzundeki hicbir eşek, bulbulun o sihirli şarkısıyla kendinden gecmez, şiir yazmaya kalkmaz..
“Allah bu bulbullere ne guzel şarkılar oğretmiş, ne de guzel bir ses vermiş!” demez.
Cunku eşeğin kulakları bulbul sesini duysa da, ondaki guzelliği duymaz...
Onu ancak insan kulağı duyar.
Hicbir insanın burnu, bir kopeğin burnu kadar iyi koku alamaz. Ama hicbir kopeğin gidip bir gulu kokladığı da olmamıştır.
Bir kopek, gul kokusundan kendinden gecmez, “Allah bu gulleri bu kadar guzel yaratmış ustune bir de boyle bir koku katmış!” diyemez hicbir kopek!
Kopeklerin burunları gul kokularını alsa da, o kokudaki guzelliği almaz.
Onu ancak insanın burnu alır.
__________________