“İzzet ve zillet, fakr ve servet doğrudan doğruya Cenab-ı Hakk’ın meşietine ve iradesine bağlıdır.” Sozler

İzzet ancak Allah’tandır, kimde ne izzet varsa, O’nun ihsanı... Zillet de ancak Allah’tan, kimde ne zillet varsa O’nun vergisi...

İzzet tacı da zillet gomleği de O’nun hazinesinde... Bunları mahlûkatına sıra sıra giydirir... Onceki gunun azizleri, dun zelil oldular. Bugunku azizler de zilleti tadmak icin yarını bekliyorlar...

Etrafımız, bu iki ayrı tecellinin misalleriyle kaynaşmada...
Bir meyve ağacı yazın yaprak, cicek acar, meyvelerle bezenir; seyrine doyum olmaz. Kış geldi mi herşeyini soyunur, kuru bir iskelet kalır. Başına karlar yağar, golgesinde kimsecikler oturmaz. Şu var ki, o ne ihtişamıyla mağrur olur, ne de perişanlığıyla mahzun. Bu hÂliyle bize şu dersi verir:
“Ben Allah’ın askeriyim. Beni yokluktan varlık Âlemine O cıkardı. Dilerse dallarımda izzet ciceklerini actırır; isterse uzerime zillet karları yağdırır. Benim ic dunyam her iki halde de değişmez. Ben O’nu daima tesbih ederim. Mevsimlerin değişmesiyle tesbihim de değişir, o kadar. Gercekte sizin de benden pek farklı bir yanınız yok. Siz de cekirdek, fidan devrelerinden gectiniz; olgunluğa erdiniz. Sizde de ceşitli cicekler actı. İlminiz, sanatınız, servetiniz ayrı birer cicek gibi. Benden farkınız şu ki, siz bu guzelliklerinizle mağrur oldunuz. Takdirden hoşlandınız, tenkidden uzuldunuz. Gun gelir, sizin de devranınız doner, gucunuz kuvvetiniz azalır, sıhhatiniz bozulur. Hayatınızdan bu cicekler dokuldukce siz uzulur, mahzun olursunuz, derken iyice ihtiyarlarsınız. Sizi seyredenler, ‘ne halden ne hÂle duştu’ diye mırıldanırlar. Siz bundan cok rahatsız olursunuz. Takdire alıştırdığınız nefsiniz, bu hÂle tahammul edemez. Halbuki ben, izzeti de zilleti de Allah’tan bildiğim icin, insanların ovmesi ile yermesini bir tutarım. Siz bunu kolay kolay başaramazsınız. Nefsiniz buna mÂnidir. Şeytanınız buna fırsat vermek istemez.”

Bu izzet ve zillet safhalarından gecen, sadece meyve ağacları değildir. Guneş de doğarken azizdir, batarken zelil... Bahar gelirken azizdir, giderken zelil.. İnsan yururken azizdir, uyurken zelil...

Bir meyvenin gunduz ve gece iplikleriyle dokunması gibi, insan omru de izzet ve zillet cilveleriyle nakışlanıyor, oruluyor, şekil alıyor.

Nutfede zillet hÂkim, alÂkada ona gore bir izzet cilvesi var. Dokuzuncu ayın sonunda insan, o rahim Âleminin en izzetli devresini yaşamakta... Derken dunyaya geliyor ve bu yeni hayatın en zelil devresine adım atıyor.

Cocukluk, genclik derken olgunlukta bir izzet tecellisi goruluyor. Onu takip eden ihtiyarlık, zillet ve hakaret yuklu... Derken, olum... Zilletin doruk noktası ve imanla gocenler icin izzetin ilk basamağı... Onunu goremeyen ihtiyar, olunce Cenneti seyre başlıyor. Bu izzeti bir yeni zillet takip ediyor:Surdan korkma ve mahşere fırlama safhası...

Mahşerunyanın mahsul verdiği butun azizlerin zelillerle karışık olduğu mustesna meydan, eşsiz toplantı, benzersiz muhasebe. Herkeste heyecan, herkeste korku!

İnsan dunyada ne kadar izzet taslamışsa, orada o kadar zillet cekecek.. Başını burada ne kadar dikmişse orada o kadar fazla eğecek.. Ne kadar harcamışsa, o kadar hesap verecek. Ve sonunda butun azizler bir yana, butun zeliller bir yana ayrılacak. Mu’minler, Allah’ın azizler diyarı olarak terbiye ettiği Cennete doğru şevkle yol alırken, munkir ve muşrikler, zeliller diyarına, Cehenneme duşecekler... “İzzet ve zilletin ancak Allah’tan olduğu” hakikati butun haşmetiyle gorunecek.

Evet, Muizz ve Muzill ancak Allah’tır, izzet veren de, zelil eden de O’dur.

Başa izzet veren O olduğu gibi, ayakları en aşağı atan da yine O. Kulun Allah’a en yakın olduğu secde Ânında, başla ayak bir hizaya gelir. İzzetle zillet birleşir, kahırla lutuf bir olur. O azÂlÂr, bu halleriyle, “Muizz ve Muzill ancak Allah’dır” derler.

Karıncalar yerde surunurken, arılar havada rakseder. Onlar da bu halleriyle “izzet ve zillet ancak Allah’tandır” mÂnÂsını birlikte yÂd ederler. Derken bir de bakarsınız, birkac karınca bir arının cesedini suruklemekte, yuvalarına taşımaktalar. Azizle zelil yer değiştirmiş...

Bu manzara da aynı hakikatı haykırır: Muizz ve Muzill ancak Allah’dır.

Otobuste veya takside koltuğumuza kurulurken, bu izzetin Allah’dan geldiğini duşunmeliyiz. Az sonra bir trafik kazasında vefat edebiliriz. Ve bedenimiz bu defa bir başka vasıtanın bagajına atılır, diğer eşyalar gibi...

Oyle ise uzerimizde izzetin tecelli ettiği donemleri cok iyi değerlendirmek mecburiyetindeyiz..

Aziz iken Hakk’ın dergÂhında zelil olalım ki, zelil olduğumuzda O’nun lutfuyla yine izzete kavuşalım.




Alaaddin Başar (Prof.Dr.)

__________________