ZamĂ‚nındaki insanlar maddî veya mĂ‚nevî bir sıkıntıya duşse hemen Ali HĂ‚dî hazretlerinin huzûruna gider hĂ‚lini arzederek cĂ‚re bulup, yardımcı olmasını isterdi. Bir defĂ‚sında Samarra'dan cıkıp bir koye gitmişti. O gittikten sonra evine bir koylu gelip sordu. Bir koye gittiğini soylediler. Koylu kimse, Ali HĂ‚dî hazretleriyle goruşmek icin o koye gitti. Onu bulup huzûruna cıkınca, Ali HĂ‚dî hazretleri koyluye;
"Ne istiyorsun derdin nedir?" dedi. Koylu;
"Kûfe'den geliyorum. Ceddiniz hazret-i Ali'yi seven ve ona muhabbet besleyen bir kimseyim. Bir zaman birinden borc para almıştım. Ancak bir turlu odeyemedim. Bu borc yukunun altında cĂ‚resiz kaldım. Kimden yardım isteyeceğimi de bilemedim." dedi. Borcun ne kadar diye sorunca da;
"On bin dirhem kadardır." dedi. Bunun uzerine;
"Kendini uzme ve merak etme! Hadi gozun aydın; inşĂ‚allahu teĂ‚lĂ‚ borcun odenecek!"buyurdu. Bir gece gectikten sonra sabahleyin koyluye;
"Ey koylu kardeşim! Sana bir şey soyleyeceğim! sozumu dinle hic îtirĂ‚z etme!" dedi. "Peki efendim hic bir hususta size muhalefet etmeyeceğim, ne emrederseniz yapacağım." deyince, Ali HĂ‚dî hazretleri bir kĂ‚ğıd alıp, kendi eliyle koylunun borcu kadar mikdarı yazıp kendinin bu parayı odemek uzere borclu olduğunu kaydetti. Sonra kĂ‚ğıdı verip;
"Bunu al ben Samarra'ya donunce yanıma gel, beni buyuk bir kalabalık arasında oturup konuşurken gorunce getirip bana ver. Borcunu benden ısrarla iste." dedi. Koylu;
"Peki efendim dediğiniz gibi aynen yapacağım." dedi. Ali HĂ‚dî hazretleri Samarra'ya dondukten sonra birgun sohbeti sırasında etrĂ‚fına pekcok insan toplandı. Halîfe Mutevekkil'in adamları da sohbette idiler. Sohbet sırasında kendisine yazı verilen koylu huzûra geldi. Ali HĂ‚dî hazretlerine yaklaşıp kĂ‚ğıdı gosterdi ve borcunuzu odeyiniz diyerek ısrarla istedi. Ali HĂ‚dî hazretleri koyluye;
"Uc gun muddet tanı, uc gun sonra gel odeyeceğim." dedi. Koylu donup gitti. Sohbet sona erince, halîfenin memurları sohbet sırasında olan hĂ‚diseyi halîfeye anlattılar. Halîfe durumu oğrenince, Ali HĂ‚dî hazretlerine derhal otuz bin dirhem verilmesini emretti. Bu emir uzerine goturup verdiler. O da alıp bir koşeye koydu. Bir muddet sonra koylu huzûruna gelince, otuz bin dirhemin hepsini verip;
"Bunları tamamen al!" dedi. Koylu;
"Ey Resûlullah'ın torunu! Benim talebim on bin dirhem idi. Allahu teĂ‚lĂ‚ ihsĂ‚n etti, o kadarını alayım." dedi. Bunun uzerine vallahi hepsini alacaksın. Bu, Allahu teĂ‚lĂ‚nın sana ihsĂ‚n ettiği bir rızıktır." dedi. Koylu otuz bin dirhemin hepsini alıp gitti. Giderken kendi kendine Ali HĂ‚dî hazretlerini medhediyordu...
Birgun İmĂ‚m-ı HĂ‚dî hazretleri bir velîme, duğun yemeğinde idiler. Samarra ehlinden birisi boş yere konuşuyordu. Saygısızlık ediyor lĂ‚zım olan edebi gostermiyordu. Bu hal karşısında Ali HĂ‚dî hazretleri, bir ara;
"Bu şahsın evinden acı bir haber gelip bu yemekten yiyemeyecek." buyurdular. Yemekler hazırlanınca o kimse elini yıkadı, yemeği yiyeceği sırada hizmetci ağlayarak iceri girdi ve annen damdan duştu, koma hĂ‚linde, cabuk ol da olmeden goresin dedi. O şahıs yemeği yiyemeden kalkıp gitti.
Halîfe Mutevekkil'in vucûdunda buyuk bir cıban cıktı. Cok ağrı ve şiddetli ateş yapıyordu. Tabîblerin hic biri cĂ‚re bulamadılar. Hastalığı ağırlaşınca halîfenin annesi, Mutevekkil iyi olursa kendi malımdan Ali HĂ‚dî hazretlerine cok mal gondereceğim diye adakta bulundu. Halîfe Mutevekkil'in yakınlarından Feth bin HĂ‚kĂ‚n, Ali HĂ‚dî hazretlerinden de bir ilac soralım deyince, birini gonderdiler. İstek uzerine bir ilac tavsiye edip kullanmasını soyledi. Allahu teĂ‚lĂ‚nın izniyle fayda verir buyurdu. Bu habere halîfenin meclisinde bulunanlar guluştuler ve alay ettiler. Feth bin HĂ‚kĂ‚n'ın ısrĂ‚rları uzerine, onun tĂ‚rif ettiği ilacı cıbanın uzerine koydular. Cıban yarılıp icindeki iltihap boşaldı. Halîfe iyileşti.
Mutevekkil'in iyileştiğini duyan annesi on bin altını bir keseye koyup kendi muhruyle muhurleyip Ali HĂ‚dî hazretlerine gonderdi. Halîfe Mutevekkil iyice sıhhate kavuşunca birisi Ali HĂ‚dî hazretlerinin evinde cok mal ve silĂ‚h olduğuna dĂ‚ir halîfeye şikĂ‚yette bulundu. Mutevekkil, veziri Saîd'e gece yarısı onun evine girmesini ve orada bulduğu mal ve silĂ‚hı kendisine getirmesini emretti. Bunun uzerine Vezir Saîd şoyle anlatıyor:
"Bir merdiven goturup dama cıktım. Pencereden iceri girdim. Karanlık idi. Ne tarafa gideceğimi şaşırdım. O sırada Ali HĂ‚dî hazretlerinin sesini duydum.
Ey Saîd! Biraz bekle, mum getirsinler buyurdu. Mum gelince aşağıya indim. Ali HĂ‚dî hazretleri yunden bir elbise giymiş, başında yunden bir takke, oturuyordu.
Ey Saîd! İşte odalar, ara! buyurdu. Odalara girdim. Bana soylenilen mal ve silĂ‚hları bulamadım. Fakat, halîfenin annesinin gonderdiği kese muhruyle duruyordu. Sonra;
SeccĂ‚deye de bak buyurunca, seccĂ‚deyi kaldırdım bir kılıc kınıyla duruyordu. Hepsini alıp halîfeye getirdim. Halîfe, annesinin muhruyle muhurlu keseyi gorunce merak edip sordu. Durumu anlattılar. Bunun uzerine kendisi de bir kese koyup, keseleri ve kılıcı geri gonderdi. İmĂ‚m hazretlerinin huzûruna varıp mahcup bir şekilde;
"Efendim! İzinsiz evinize girmek bana cok zor geldi, ama emir almış idim." dedim. O zaman ŞuarĂ‚ sûresinin son Ă‚yeti olan; "Allahu teĂ‚lĂ‚ya şirk koşanlar ve peygamberini hicv edenler, oldukten sonra hangi yere gideceklerini bilirler." meĂ‚lindeki Ă‚yet-i kerîmesini okudular."
Halîfe Mutevekkil, Ali HĂ‚dî hazretlerini Medîne'den BağdĂ‚t'a cağırdı. BerĂ‚berceSamarra'ya gittik. Yanımızdakiler bizi kotu ve tehlikeli bir yerde konaklattılar. Onu sevenlerden biri yanına yaklaşıp;
"Efendim bunlar senin kıymetini gizlemek ve nûrunu sondurmek istiyorlar. Bunun icin boyle tehlikeli ve korkulu yerde konaklattılar." dedi. Bunun uzerine;
"Ey SĂ‚lih bin Saîd, şoyle bir bak!" buyurup eliyle işĂ‚ret etti. İşĂ‚ret ettiği tarafa baktığımda, dunyĂ‚da bir benzeri olmayan, bahceler, ırmaklar ve koşkler gordum. Biraz sonra bu hĂ‚ller kayboldu. Sonra bana buyurdu ki:
"Ey SĂ‚lih, biz nerede olursak olalım, Allahu teĂ‚lĂ‚nın nîmetleri bizimle berĂ‚berdir."
Halîfe Mutevekkil'in evinde ceşitli kuşlar bulunurdu. O kuşların sesinden iceri girenlerin sozlerini duyamaz, girenler de Mutevekkil'in dediğini anlayamazlardı. Ali HĂ‚dî hazretleri iceri girdiği zaman kuşlar susar, cıkınca tekrar otmeye başlarlardı.
Birgun Ali HĂ‚dî hazretleri; halîfenin evlĂ‚dlarının birinin duğun yemeğinde bulundu. Herkes edeble oturuyordu. Fakat gencin biri cok gulunc şeyler soyleyerek edepsizlik ediyordu. Bunun uzerine Ali HĂ‚dî hazretleri o gence;
"Ey genc cok guluyorsun, kahkaha atıyorsun. Allahu teĂ‚lĂ‚yı hatırlamaktan gĂ‚fil oluyorsun. Halbuki uc gun sonra oleceksin. Kabre hazırlıklı mısın?" buyurdu. O genc, bu sozu duyunca, edepsizliği bıraktı. Yemekler yendi, duğun bitti. Ertesi gun genc hastalandı. Uc gun sonra da oldu.
Birgun birisi gelip, hanımının hĂ‚mile olduğunu ve doğacak cocuğunun erkek olması icin duĂ‚ etmesini istedi. Bunun uzerine buyurdu ki:
"Coğu kız vardır ki, erkek evlĂ‚dından daha hayırlıdır." Daha sonra o şahsın bir kızı dunyĂ‚ya geldi. Bir başkası da gelip oğlan cocuğu olması icin duĂ‚ istemişti. Ona da; "Oğlun olacak, adını Muhammed koy!" buyurdu. Onun da oğlu oldu ve ismini Muhammed koydu.
Ali HĂ‚dî hazretleri zamĂ‚nında Hindistan'dan gelen bir sihirbĂ‚z gosteriler yapıyordu. Birgun zengin biri onu cağırıp dedi ki:
"İmĂ‚m-ı HĂ‚dî'yi mahcûb edebilirsen sana bir altın vereceğim." SihirbĂ‚z;
"Olur yaparım, yalnız bir yemek ve yanına birkac yufka ekmek hazırlayıp beni yanına oturtunuz." dedi.
SihirbĂ‚zın dediği gibi yaptılar. İmĂ‚m-ı HĂ‚dî hazretleri gelip sofraya oturdu. Bir parca ekmek almak istedi. Sihirbaz bir şeyler yaptı. Ekmek onunden uctu. Bu iş uc defĂ‚ tekrarlandı. Sofrada bulunanlar gulmeye başladılar. Oturdukları odada bir divan yastığı uzerinde arslan resmi vardı. Ali HĂ‚dî hazretleri o resme işĂ‚ret ederek;
"Bu adamı yut!" emrini verdi.
O resim hemen canlanıp bir arslan oldu. Sıcradı sihirbĂ‚zı yuttu. Tekrar gidip resim hĂ‚lini aldı. SihirbĂ‚z gozden kayboldu. Bu hĂ‚dise karşısında sofradakiler donup kaldılar. Sonra;
"Allahu teĂ‚lĂ‚nın duşmanlarını, dostlarının uzerine musallat etmek doğru değildir." buyurdu.
SihirbĂ‚zı bir daha goren olmadı.
AYNEN BUYURDUĞU GİBİ
EsbĂ‚tî şoyle anlatır:
"Bir defĂ‚sında Ali HĂ‚dî hazretlerini ziyĂ‚ret icin Irak'tan Medîne-i munevvereye gitmiştim. Huzûruna varınca, bana halîfe VĂ‚sık'ın hĂ‚lini sordu. Cok yakınlarındanım. İyidir, ben ayrılırken sıhhat ve Ă‚fiyette idi." dedim. Bunun uzerine;
"İnsanlar diyorlar ki; VĂ‚sık vefĂ‚t etti!" dedi. Bu sozuyle kendini kasdediyor zannettim. Bir muddet sustu sonra bana tekrar;
"İbn-i ZiyĂ‚d ne yapıyor?" dedi.
"İyidir, işi yolundadır." diye cevap verdim. Bunun uzerine onun başına bir felĂ‚ket geldi. Şuphesiz Allahu teĂ‚lĂ‚nın takdiri ve hukmu ne ise o olur. Ey dostlar VĂ‚sık oldu, yerine CĂ‚fer Mutevekkil halîfe oldu. İbn-i ZiyĂ‚d da olduruldu." dedi. Ben hayretle;
"Ne zaman efendim?" diye sordum.
"Sen ayrıldıktan altı gun sonra." dedi.Bunları soyledikten birkac gun sonra Medîne'ye yeni halîfe Mutevekkil'in gonderdiği bir kişi geldi. Durumu ondan oğrendik. Aynen Ali HĂ‚dî hazretlerinin işĂ‚ret ettiği gibi VĂ‚sık olmuş, İbn-i ZiyĂ‚d da katledilmiş!"
1) Tam İlmihĂ‚l SeĂ‚det-i Ebediyye; s.61, 1011
2) TĂ‚rih-i BağdĂ‚d; c.12, s.56
3) Nûr-ul-EbsĂ‚r; s.164
4) El-A'lÂm; c.4, s.323
5) KĂ‚mûs-ul-A'lĂ‚m; c.4, s.2199
6) VefeyÂt-ul-A'yÂn; c.1, s.322
7) ŞezerĂ‚t-uz-Zeheb; c.2, s.128
8) Sefînet-ul-EvliyĂ‚ (FĂ‚risî

9) İslĂ‚m Âlimleri Ansiklopedisi; c.3, s.97
__________________