İstanbul-FÂtih-Carşamba'daki Şeyh İsmet Efendi Dergahının son şeyhi. İsmi, Ali Haydar olup, babası Şerîf Efendidir. Ahıskalı Ali Haydar Efendi diye meşhûr olmuştur. 1870 (H.1288) senesinde Batum'un Ahıska kazasında doğdu. 1960 (H.1380) senesinde İstanbul'da vefÂt etti. Kabri Edirnekapı Sakızağacı kabristanındadır.

İki yaşındayken annesini, dort yaşındayken babasını kaybeden Ali Haydar Efendi ilk tahsîlini memleketinde yaptı. Erzurum'a gelerek oradaki Bakırcı Medresesine sonra, İstanbul'a gidip FÂtih CÂmiinde derslere devÂm etti. Tahsîlini tamamlayıp, BÂyezîd DersiÂmlarından Carşambalı Hoca Ahmed Hamdi Efendiden 1901 senesinde icÂzet aldı. Bir yandan hocasının derslerine devÂm ederken diğer yandan kÂdı yetiştiren Medreset-ul-kuzÂt'a gidip 1906 yılında mezûn oldu. Dînî derslerden yapılan imtihanı kazanıp, FÂtih CÂmiinde talebe okutmaya başladı. Boylece FÂtih DersiÂmları arasında yer aldı. 1909 senesinde FetvÂhÂnede fetv yazmakla vazîfelendirildi. Sahn-ı Seman (FÂtih) Medreseleri fıkıh muderrisliğine tÂyin edildi.

Bu sırada talebelere yardım toplamak icin gittiği Bandırma'da ramazan ayında halka vÂz etti. VÂzlarında, tasavvuf ve tarîkat ehli aleyhinde de konuşuyordu. Bir gun sabah namazında kursuye cıkarak; "Burada BezzÂz Ali Rız Efendi var, şoyle yapar, boyle yapar." diye aleyhinde konuştu. CemÂatin icinde BezzÂz Ali Efendinin talebelerinden Borekci Hasan Efendi adında biri vardı. Namazdan sonra BezzÂz Ali Rız Efendinin yanına gidip durumu hocasına anlattı. BezzÂz Ali Rız Efendi; "Hic merak etme, cok yakında bizim yanımıza gelecek." cevÂbını verdi. Cok gecmeden Ali Haydar Efendinin gonlune bir ateş duştu. Tasavvufa ve tasavvuf erbÂbına karşı alÂka duymaya başladı. Cubbeyi ve sarığı cıkarıp cÂmiden cıktı, pazar yerinde bez satan BezzÂz Ali Rız Efendinin yanına giderek, soylediklerinden pişmanlık duyduğunu bildirip, yalvararak; "Beni evlatlığa kabûl et." dedi. BezzÂz Ali Rız Efendi kolundan tuttu, sırtını okşadı ve; "İstanbul'da Hacı Ahmed Efendi var, ona git." dedi.

Ahıskalı Ali Haydar Efendi İstanbul'a gelip Hacı Ahmed Efendiyi buldu. O da; "Topkapı'da Ali Efendi var ona git." dedi. Topkapı'ya giden Ahıskalı Ali Haydar Efendi kendisine bildirilen kohne bir evin kapısını caldı. Yarım saat kadar kapıda bekledi. O anda kendisinin huzur dersleri Baş Mukarrir ve Baş Muhatabı olduğunu duşunup kendi kendisine; "Boyle bir adamken bu kohne evin kapısında bekliyorum!" dedi. Daha sonra kapı acılıp, bir kız cocuğu cıktı ve; "Buyurun iceri." dedi. İceri girenAli Haydar Efendi bir saat daha bekledi. Bu bekleyişi sırasında yine makÂmını ve mevkıini duşundu. Bu sırada sacı-başı birbirine karışmış, kambur bir adam iceri girdi. Bu kimsenin Ali Efendi olduğunu anlayan Ali Haydar Efendi hemen elini opmek istedi. Fakat o kimse; "Cek, cek elini, ben samîmiyetsizlere el vermem." dedi. Ahıskalı Ali Haydar Efendi kendisinin sıfatlarını ve makamlarını saymaya başlayınca o zat; "Sus, sus!" diyerek azarladı. Ali Haydar Efendi ağlamaya başlayınca da; "YÂ! Amma da cumbuş hocasıymışsın, şaka yaptım." dedi. O anda kendinde bÂzı değişiklikler hisseden Ali Haydar Efendi Ali Efendiye talebe olup sohbet ve derslerine devÂm etti. Tasavvuf yolunda ilerledi. Ali Rız Efendinin vefÂtı uzerine 1914 senesinde Şeyh İsmet Efendi dergÂhı postnişinliğine, vakıf şartı gereğince, Ali Rız Efendinin talebeleri tarafından secildi. Fakat iktidarda olan İttihat ve Terakki hukumeti onun bu vazîfeye getirilmesine mÂni oldu. Usulsuz olan bu uygulama dergÂh mensupları arasında huzursuzluğa yol actı.

Derin bir bilgisi ve kuvvetli bir hitÂbet gucu olan Ahıskalı Ali Haydar Efendi, Mart 1915'te şeyhulislÂmlıkta yeni kurulan "Te'lif-i MesÂil Heyeti" reisliğine tÂyin edildi. Bu gorevi esnÂsında Mecelle'yi ikmÂl icin kurulan komisyonda vazîfe aldı ve iki senede KitÂb-ul-Buyû' (Alış-veriş kitabı) ve Kitab-ul-İcÂre'yi hazırladı.

Birinci Duny Harbi boyunca bu vazîfeyi devÂm ettiren Ahıskalı Ali Haydar Efendi 1916 senesinden îtibÂren her ramazan ayında huzur dersleri (pÂdişÃ‚h huzûrunda yapılan ilmî ders ve sohbet toplantıları) başmuhÂtaplığı vazîfesini yuruttu. Bu vazîfesi 1923 senesine kadar surdu ve pÂdişÃ‚hlığın kaldırılmasıyla son buldu.

Ahıskalı Ali Haydar Efendinin postnişinliğine mÂni olunmakla ilgili usulsuz uygulama, murîdÂndan HÂfız Halil SÂmi Efendi tarafından yazılan bir dilekce ile saraya intikÂl ettirildi. NihÂyet 1919 senesinde Ali Haydar Efendinin postnişinliği pÂdişÃ‚h tarafından tasdik edilerek vazîfesi kendisine iÂde edildi. Bu vazîfesi tekke ve zÂviyeler kapanıncaya kadar devÂm etti. ŞeyhulislÂmlığın kaldırılması, tekke ve zÂviyelerin kapatılmasından sonra acıkta kaldı, sÂdece dersiÂm maaşı ile iktif etti. Cebecibaşı Mahallesinde bulunan Şeyh İsmet Efendi dergÂhında ikÂmet etti.

Dort pÂdişÃ‚hın zamanında bilfiil vazîfe yapmış olan ve bilhassa Sultan İkinci Abdulhamîd Hanın iltifatlarına kavuşan Ahıskalı Ali Haydar Efendi, Cumhûriyet devri boyunca dînî tedrisÂt ile meşgûl oldu. Yirmi beş yıl boyunca goz hapsinde tutuldu.

Oğlu HÂlid Gurbuzler babasıyla ilgili olarak şunları soylemektedir:

"Babam kimseyle kotu olmamamızı soylerdi. Oturalım, caylar, kahveler icelim demez, devamlı ilimle meşgûl olurdu. Erzurum'dan Alvarlı Mehmed Efendi, Ramazanoğlu SÂmi Efendi sık sık ziyaretine gelirlerdi. Hasib Efendi ile Mehmed Zahid Kotku Efendi de gelirlerdi. Devrin butun Âlimleri ziyÂretine gelir, sohbet ederlerdi."

Din ve devlet hizmeti gorenlere buyuk kıymet veren Ahıskalı Ali Haydar Efendi talebelerinin ve sevenlerinin ilmî yonden daha ileri olmalarını ister; "Sulbumden değil, yolumdan gelen benim evladımdır." derdi. Kendisi ilmî mutÂlaayı hic bırakmazdı. Zevcesi Hanife Hanıma; "Hanife, Hanife yeni bir cÂhilliğimi daha gordum. Yeni bir şey daha oğrendim." derdi. Kendi tahsilinin kısa olduğundan bahs ederek; "Benim tahsil muddetim beş senedir." derdi.

Sert mizaclı bir insandı. İbÂdete cok duşkundu. Geniş caplı duşunur, muslumanların idÂresi hakkında ihlÂslı ve temiz insanların soz sÂhibi olmasını, milletin ve devletin devÂmını isterdi.

Kucuk oğlu BehÂeddîn Gurbuzler'in ifÂde ettiğine gore, ilim oğrenmek, oğretmek ve insanlara İslÂmiyeti anlatmakla meşgûl olurdu. SiyÂsetle meşgûl olmazdı. Hatta İttihat ve Terakki fırkasına girmesi icin Huseyin CÂhit ve Talat Paşa tarafından teklifte bulunulmasına rağmen, tekliflerini kabûl etmemişti. Talebelerine siyÂsetten uzak durmalarını tavsiye ederdi.

Tekke ve zÂviyelerin kapatılmasından sonra Turkiye'de kurulan yeni idÂreye karşı olduğu one surulerek Ankara'ya goturulmuştu. Ankara'da İskilipli Âtıf Hoca ile birlikte zor şartlar altında hapishÂnede kaldığı sırada ruyÂsında şeyhini gordu. Şeyhi ona; "Oğlum kırk bir def Fetih sûresini okursan kurtulursun." dedi. Ahıskalı Ali Haydar Efendi okumaya başladı. Bir yandan da okuduğu sayıyı ranzaya işÃ‚retliyordu. Onun boyle yaptığını goren İskilipli Âtıf Efendi; "Hoca ne yapıyorsun?" diye sorunca; "RuyÂmda şeyhim boyle boyle soyledi. Sen de oku kurtulursun." dedi. Âtıf Efendi; "Bu gece ruyÂmda Peygamber efendimizi gordum. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, ben seni cağırıyorum, sen mudÂfaanı (savunmanı) hazırlıyorsun! buyurdu. Ben de mudÂfaanÂmemi yırttım." dedi. Ahıskalı Ali Haydar Efendi okumaya devÂm etti. Daha sonra kurtuldu.

Dînî ilimlere vÂkıf olan Ahıskalı Ali Haydar Efendi, kuvvetli hitÂbetiyle dinleyenleri tesir altında bırakırdı. Omrunu İslÂm dînini oğrenmeye ve oğretmeye vermişti. Kur'Ân-ı kerîmi cok okurdu. Nefse guvenmemeyi telkin ederdi. Talebelerine ve sevenlerine nasîhatlarda bulunurdu. ZamÂnın şartlarına gore dînî konuları anlatmak hÂricinde sessiz bir hayat yaşadı.

VefÂtından on gun evvel FÂtih-Carşamba'daki Şeyh İsmet Efendi dergÂhının yakınındaki evinde komaya girdi. On gun bitkisel hayat surdu. Ağustos 1960 (H.1380) gunu yarı beline kadar doğruldu. "Allah" diyerek rûhunu teslim etti. CenÂzesini Mehmed ZÂhid Kotku Efendi ile Ramazanoğlu Sami Efendi yıkadılar. Hocası olan Reîs-ul-Ulema Carşambalı Ahmed Efendinin de kabrinin bulunduğu FÂtih CÂmii kabristanına defn edilmesi istendi. Fakat buna musÂde edilmedi. Yavuz Selîm CÂmiinde Ramazanoğlu SÂmi Efendi tarafından kıldırılan cenÂze namazından sonra Sakızağacı kabristanında defn edildi.
__________________