Osmanlı Devleti'nin kuruluş devrinde, Ankara'nın Camlıdere beldesinde yaşayan buyuk velîlerden. 1320 (H.720) senesinde İsfehan'da doğdu. Babasının ismi Yahy olup, hazret-i Omer'e dayanır. Cok zekî ve pek akıllı idi. Kucuk yaşda Kur'Ân-ı kerîmi ezberledi ve muhtelif kırÂatlere gore okumasını oğrendi. Genc yaşında; tefsîr, hadîs, fıkıh ve tasavvuf ilimlerinde pek yuksek derecelere kavuştu. Mekke-i mukerreme, Medîne-i munevvere, Şam, Kudus, Irak, Semerkand, Camlıdere gibi pekcok beldelerde İslÂmiyeti oğretmek, emr-i mÂrûf nehy-i munker yapmak, Allahu teÂlÂnın emir ve yasaklarını bildirmek icin dolaştı.

Ali Semerkandî, tahsîlini tamamladıktan sonra, Mekke-i mukerremeye gitti. KÂbe-i muazzamada yıllarca imÂmlık yaptı. Orada, insanları Ehl-i sunnet îtikÂdına uygun bir îmÂn ile yaşamaları, ibÂdetlerini sunnet-i şerîfe uygun yapabilmeleri icin cok calıştı. MÂnevî bir işÃ‚ret ile Medîne-i munevvereye geldi. Orada Resûlullah efendimizin mubÂrek turbelerinde yedi sene kadar turbedÂrlık hizmetinde bulundu. Bir gun ruyÂsında, Peygamber efendimizin kerîmeleri FÂtım vÂlidemizi gordu. RuyÂda; "Y Ali! Resûlullah'ın huzûruna git. Seni mÂnevî evlatlığa kabûl buyuracak!" dedi. Ali Semerkandî uyanınca, hemen Resûlullah'ın mubÂrek huzûruna koştu. MubÂrek kabrinin karşısına gecip, diz uzerinde edeble oturdu. Başını onune eğerek, murÂkabe hÂlinde beklemeye başladı. Bir muddet sonra Ravda-i mutahheradan Resûlullah efendimizin; "Buyur y Ali! Seni mÂnevî evlÂdım olarak kabûl ettim. KıyÂmete kadar bu mûcizem bÂkî kalsın. Y Ali! Oyle bir beldeye git ki, fakirlikleri sebebiyle beni ziyÂret edemeyen ummetim, seni ziyÂret etsinler. Sen benim evlÂdım olduğun icin, sana yapılan ziyÂreti bana yapılmış gibi kabûl ederim." mubÂrek sozlerini işitti. Bu sozleri, buyuk bir zevk ile dinleyen Ali Semerkandî hazretleri, sevincinden ağladı ve cenÂb-ı Hakk'ın verdiği bu nîmetten dolayı şukur secdesi yaptı. Anadolu'ya gitmesi gerektiğini anladı ve hemen harekete gecti.

Ali Semerkandî, bugunku Ankara'nın Camlıdere havÂlisine geldi. (Camlıdere'nin eski ismi Şeyhler olup, bu zÂta izÂfeten verildi.) Camlıdere'ye bir derviş kıyÂfetinde gelen Ali Semerkandî, oradaki insanların cok fakir olduğunu gorerek, işÃ‚ret buyurulan yerin burası olduğunu mÂnevî keşf ile anladı. Buradaki insanların irşÃ‚dı, Allahu teÂlÂnın emirlerini bildirmek, yasaklarından sakındırmak icin yıllarca calıştı. Pekcok talebeleri oldu. İslÂmiyeti yaymak icin calıştı.

Ali Semerkandî, bir gun kırda sığırları otlatırken, bir kurdun, bir okuzu oldurmek icin hazırlandığını gordu. Hemen yanlarına varıp, kurda; "Ey kurt! Bu okuzu oldurmek icin kimden izin aldın?" deyince, kurt dile gelip; "Ey Allahu teÂlÂnın sevgili kulu! Bu okuz benim nasîbimdir. Allahu teÂlÂnın izni ile bunu oldurup yiyeceğim." dedi. O da; "Ey kurt!Okuzun sÂhibine durumu anlatayım. Haberi olsun ki, bize bir kabahat bulup dil uzatarak Âhiretini yıkmasın. Bugun musÂade et, yarın gel." buyurdu. Kurt, peki diyerek oradan ayrıldı. Akşam durumu okuzun sÂhibine anlattı. Fakat okuzun sÂhibi, Ali Semerkandî hazretlerinin buyukluğunu idrÂk edemiyenlerden idi. Onun bu anlattıklarının olamayacağını soyleyerek, ertesi gun okuzu yine gonderdi. O gun kurt, yine gelip okuzun başına dikildi. HÂdiseyi tÂkib eden Ali Semerkandî, kurdun yanına gelip; "MÂdem ki yiyeceksin, hic olmazsa derisini delik deşik etme de, sÂhibinin işine yarasın!" dedi. Kurt, okuzu oldurup, derisine zarar vermeyecek şekilde etini yedi. Akşam, okuzun yerine derisinin geldiğini goren okuzun sÂhibi, doğruca Ali Semerkandî'nin yanına koşup, durumu sordu. HÂdiseyi oğrenince, inanmayıp Ali Semerkandî'ye uygun olmayan sozler soyledi ve ertesi gunu kÂdıya şikÂyet etti. KÂdı, her iki tarafı dinledikten sonra, Ali Semerkandî hazretlerine; "ŞÃ‚hidin var mı?" diye sordu. O da; "Orada bu hÂdiseyi goren ağaclar ve kayalar şÃ‚hidimdir." der demez, hÂdisenin gectiği bolgeden bir gurultudur koptu. Kayalar ve ağaclar harekete gecmiş, kÂdı efendinin bulunduğu yere doğru geliyordu. Herkes korkudan kacmaya başladı. Bunun uzerine Ali Semerkandî hazretleri; "Ey kayalar ve ağaclar! Olduğunuz yerde durun!" buyurunca, durdular. KÂdı ile dÂvacı ve inanmayan kimselerin hayretlerinden akılları gideyazdı. Ali Semerkandî'nin buyukluğunu kabûl edip, onun talebelerinden oldular.

Yaz mevsiminde, kadınlar tarlada ekin biciyorlardı. Oralarda sığır otlatan Ali Semerkandî, namaz vakti girdiği hÂlde abdest tÂzeleyecek bir su bulamadı. ÂsÂsını yere vurarak; "Cık, y mubÂrek!" deyince, yerden govde kalınlığında bir su cıktı. Sular, hızla meyilli arÂzide etrÂfa yayılırken, kadınlar bağırmaya başladılar: "Su cıkarmanın da zamÂnı mı? Ekinlerimiz sular altında kalacak..." Bunun yanısıra, Ali Semerkandî'ye hakÂret dolu sozler ettiler. O da suyun cıktığı yere bakarak; "Ey mubÂrek su! Ne cıktığın belli olsun, ne de aktığın!" buyurdu. Bu soz uzerine suyun cıktığı yer, kuyu ağzı gibi olup hareketsiz kaldı.

O tÂrihlerde Osmanlı pÂyitahtı olan Bursa'da bir cekirge Âfeti oldu. Her tarafı cekirge kaplamış, mahsûlleri ve cicekleri harÂb etmiş idi. Bu Âfetten kurtulmak icin, zamÂnın zirÂatcılarından cÂre soruldu. Yapılan butun araştırmalardan bir netice alınamayınca, Âlimlere ve velîlere haber gonderildi. Bu cekirge Âfetinden kurtulma cÂresinin ne olduğu soruldu. Bu haber, Camlıdere'de yaşayan Ali Semerkandî'ye de ulaştı. Ali Semerkandî hazretleri, dağda asÂsıyla cıkardığı sudan bir mikdÂr Bursa'ya gonderdi. Bu suyu, zarar veren haşerÂtın bulunduğu bolgeye dokmelerini tenbih etti. Suyu Bursa'ya goturduler. Cekirge Âfetinin bulunduğu bolgelere azar azar doktuler, cok kısa bir zaman icinde cekirgeler kayboldu. Mahsûller, bitkiler, cicekler cekirgelerin istilÂsından boylece kurtuldu. Bir rivÂyete gore bu su, bir kap icinde yuksek bir yere asıldı. Allahu teÂlÂnın izni ile suyun goturulduğu yerde sığırcık kuşları toplanıp, bir anda cekirge surulerini mahvettiler.

PÂdişÃ‚h, Bursa'nın cekirgelerden kurtulmasına vesîle olan Ali Semerkandî'yi Bursa'ya dÂvet etti. Ali Semerkandî Bursa'ya geldiğinde, PÂdişÃ‚h ona cok izzet ve ikrÂmlarda bulundu. Pek fazla iltifÂt edip, Bursa'da kalmasını arzu etti. Fakat Ali Semerkandî, nÂzik bir ifÂdeyle Bursa'da kalamıyacağını, bu ummetin fakir olup, Resûlullah efendimizi ziyÂrete gidemeyen insanların bulunduğu bolgede kalmak istediğini bildirdi. Bunun uzerine PÂdişÃ‚h, bir istekte bulunmasını arzu etti. Ali Semerkandî de; "Camlıdere havÂlisindeki tebanız cok fakirdir. Onları, askerlik ve toprak kirÂsı mukellefiyetinden muaf tutmanızı arzu ediyorum." buyurdu. PÂdişÃ‚h derhÂl bir ferman yazdırarak, bundan sonra Camlıdere havÂlisinde bulunan kimselerin askerlik yapmayacağını ve toprak kirÂsının alınmayacağını bildirdi. O gunden, İstiklÂl Harbi sıralarına kadar Camlıdere bolgesinden vergi alınmadı ve askere giden olmadı. Butun pÂdişÃ‚hlar, o fermana riÂyet ettiler. Ayrıca, "Cekirge Suyu" ismi ile meşhûr olan sudan zaman zaman alınarak, cekirgelerin zarar yaptığı bolgelere goturuldu. Bu su; hÂlen Camlıdere'nin kuzeyinde, Gerede'nin doğusunda, Eskipazar'ın guneyinde bulunmaktadır.

Camlıdere'de Ali Semerkandî'nin kulliyÂtında bulunan bu fermÂnın bÂzı maddeleri şoyledir: 1) Camlıdere'de bulunan muslumanlar, Şeyh Ali Semerkandî hazretlerinin mÂnevî evlÂdlarıdır. 2) Yine bu bolgenin halkına askerlik mukellefiyeti yoktur. 3) Toprak kirÂsından muaf tutulacaklardır. 4) Cekirgeleri yok eden Sığırcık suyu, Şeyh Ali Semerkandî ve onun mÂnevî evlÂdlarına Âittir... Bu fermÂn, zaman zaman yenilenmiştir.

Ali Semerkandî, 1457 (H.862) tÂrihinde Camlıdere'de vefÂt etti. Turbesi Camlıdere kabristanının ortasında bulunmakta, ziyÂret edenler, ondan cok feyz almaktadırlar. Turbesinin kapısından girilince tam karşıda olan buyuk sandukalı kabir ona, etrÂfındaki kabirler de talebelerine Âittir. Karaman ilinde vefÂt ettiği de soyleniyorsa da o zÂt başkadır.

ANNELERİNİ EMMESİNLER

Bulunduğu bolgeye ilk geldiği gunlerde, koylulerin sığırlarını otlatacak cobanları yoktu. Arıyorlardı, fakat cobanlığa kimse yanaşmıyordu. Ali Semerkandî hazretlerinin de buyukluğunu anlamış değillerdi. İnsanların bu sıkıntısını goren Ali Semerkandî onlara; "Sığırlarınızı otlatabilirim. Bu işten dolayı sizden ucret talep etmiyorum." buyurdu. Koyluler bu habere cok sevindiler. Koylerine yeni gelen, herkese dinden îmÂndan bahseden bu zÂta dediler ki; "Biz, sığırlarımızla birlikte, buzağılarını da otlattırmak istiyoruz. Eğer buzağıların, annelerini emmeden otlamalarını sağlarsan memnûn oluruz." O da kabûl etti. Ertesi gun inekleri ve buzağıları bir arada otlatmaya goturen Ali Semerkandî, otlak yerinde sığırlara donerek; "Ey inekler ve buzağılar! Akşama kadar berÂberce otlayınız. Yalnız buzağılar, annelerini emmesin, anneler de yavrularını emzirmesin!" dedi. Bu soz uzerine, akşama kadar inekler buzağılarını emzirmedi. Buzağılar dahî annelerini emmek icin uğraşmadı. Akşam merak icinde bekleyen koyluler, ineklerin memelerini sut ile dolu gorunce hayretten şaşırıp kaldılar. Boylesini ne işitmiş ne gormuşlerdi. Bunun, Ali Semerkandî hazretlerinin bir kerÂmeti olduğunu ve onun buyuk velîler arasında yer aldığını anladılar.
__________________